Yine bir Mevlid Kandilinİ idrak ediyoruz. Allahüazimüşşan’ın “Ey Habibim!..” diye hitap ettiği son peygamber Hazreti Muhammed Aleyhisselam gönüllerimizin yegane sultanıdır. İnsan olarak, Müslüman olarak Onu sevmenin, Onu hayatımızda örnek almanın, iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olmanın gayreti içindeyiz. Kısacası Kuran Allah kelamıdır. Peygamber de Kuran’ın beyanıdır. Onun kavilleri, fiilleri ve takrirleri İslami hayatın özünü ve ruhunu teşkil eder. Ancak Allah’a Kuran’a ve Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e itaat ettiğimiz zaman gerçek huzur ve mutluluğa kavuşuruz. Ezanı Muhammedi de sulha ve felaha çağıran kutsal bir davettir.
Peygamberlere iman amentümüzdür. Hazreti Muhammed’e İslam peygamberi olarak iman ederiz. Peygamber efendimize peygamberlik gelmeden önce cahiliye devrinde bile Muhammmed-ül Emin sıfatını almış övgüye layık bir şahsiyet olarak biliriz. Emin, herhangi bir konuda tereddüt ve şüphesi olmayan, güvenilir, inanılır, îtimat edilir kişiye denir. Hazreti Muhammed’in Abdullah adındaki babasıyla kulluğu teyîd olmuş, Âmine (emin olan) adlı annesi ile de eminliği ve imânı ezelden alarak geldiği teyîd olmuştur. O Allah’ın emânetini taşımada en emin olandır. O düşmanının dahi kendisinden emin olduğu kuldur. Zîrâ El−Emin ismini Ona Ebu Cehil takmıştır. Mevlânâ, Mesnevi’de “Eğer ben emin isem, emin suçlu olmaz. Göğe yer desem sizin beni tasdik etmeniz icâb eder” derken emin mâkamını mürşitlikle, yani Allah’ın ondan emin olduğu kişi ile eşleştirir. Hazreti Muhammed emindir, çünkü O Allah’ından emindir. Ancak Allah’ı çok iyi bilen, hatta Onda yok olan kul, Allah’ından emin olma seviyesine ulaşır. O zaman da onun cüz’ü olan bütün müminler O’ndan emin olurlar.
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl, Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl. Dîdar ile muhabbete doyulmaz, muhabbetten kaçan insan sayılmaz… Her gül kokan yerde gül vardır. Her gül kokan yerde gül oldugu gibi her dedikodusuz ve fesatsız olan mecliste de Hazreti Muhammed vardır. Nerde muhabbet orda Muhammed vardır. Muhammedi sevgi Ona olan iman ve sarsılmaz sadakattir. “Ey peygamberim sana biat edenler Allah’a biat etmişlerdir buyuruluyor. Efendimizin kendisine seslenildiğinde bütün vücudu ile seslenen kişiye döndügü rivâyet edilir. Muhakkak olan bir şey vardır ki Peygamber kemâl noktasında en yüce hâldedir. Allah’ın ahlâkıyla ahlaklanmış, isim ve sıfatlarıyla bezenmiştir. Hakk mutlak birliktir. Durum böyle olunca Rabbinin ahlâkıyla ahlâklanan herkesin yöneldiği şeye toptan yani cem halinde yönelmesi gerekir. Bir yönü ile bir şeyle diğer yönüyle de başka bir şeyle uğraşmaktan sakınır. Döndügü yöne de tam bir huzur ile döner. Halka döndüğünde de Hakk’a dönmüş gibi döner.
Efendimiz merhametlidir. Yaşlı birinin develeri üzerindeki iki oğlunun arasında yaya olarak Kabe’ye gittiğini görür. Sebebini sorar. Ögrenir ki bu yaşlı adamın bir adağıdır. Fakat güçlükle yol alabilmektedir. Kendisine haber gönderir: “Allah bu kişinin kendi canına azâb etmesine muhtaç değildir. Söyleyin ona, bir deveye binsin.” Efendimiz Mekke’nin fethinden sonra Taif’i kuşatmıştır. Kuşatma uzayınca Taif’te açlıktan ölümler başlar. Düşman teslim olmak üzere olmasına rağmen, kuşatmayı kaldırır. Halkının ölümü yüzünden bir şehri teslim almaya gönlü razı değildir. Altmış üç yıllık hayatının en büyük zaferine yol almaktadır. Mekke’nin kapısına dayanmak üzeredir. Efendimiz ordunun en önünde ilerlerken yollari üzerinde yeni doğum yapmış dişi bir köpekle yavrularını görür. Arkadaşlarından Suraka oğlu Cuayl’i çağırarak emir verir: “Anneyle yavrularının önünde duracak ve ordunun tamamı geçinceye kadar onlara nöbetçilik edip, ezilmekten koruyacaksın” buyurur. İşte merhamet budur. Hazreti Ayşe’nin bindiğ¡ deveye sert davranmasi üzerine: “Merhametten mahrum olan, her türlü hayırdan mahrumdur” buyurmuştur.
Efendimiz çocuk sevgisi bambaşkaydı. Bir çocuk gördügünde, yüzünü neşe ve sevgi kaplar, ashâbın çocuklarını kolları arasına alır, okşardı. Küçüklere rastladıkça selâm verirdi. Bir gün yarışan bir çocuk grubu görmüş, onlarla beraber koşmuştu. Devesine binmiş iken çocuklarla karşılaşınca onları sevindirmek için devesine alırdı. Hazreti Enes “Âilesi ve çocuklarının hakkına, Resûlullah’tan daha çok riâyet eden birini görmedim” demiştir. Efendimiz bir gün mescitte sabah namazı kıldırmaktadır. Genellikle yaptığı uygulama, farz olan iki rekâtta, namazın rûhuna uygun bir biçimde ağır ağır yüz âyet okuyarak uzun bir namaz kıldırmak iken o sabah çok kısa sürede namazı tamamlar ve selâm verir. Bunun üzerine arkadaşları Efendim, bugün neden namazı hızlı kıldırdınız diye sorarlar. Efendimiz de ağlayan bir çocuğun sesini duydum. Ana− babasının üzüleceğinden endişelendim buyurmuştur.
Efendimiz sabırlı ve tevazu sahibiydi. Hür, köle, câriye, fakir, her çağıranın dâvetine icâbet eder, özür dileyenin özrünü hoşgörür, elbisesini yamar, ayakkabısını tâmir eder, kendi hizmetini kendi yapar, hayvanına bakar, hizmetçisiyle beraber yemek yer, âcizlerin ve sıkıntıda olanların yardımına koşar, içlerini kendis¡ görürdü. Temiz rûhundan fışkırıp gelen ve en kâmil temsilcisi olduğu bu tevâzû ve davranış Onun heybet ve muhabbetinden hiçbir şey eksiltmiyordu. Peygamber efendimiz alemlere rahmet olsun diye gönderildi. Ona olan muhabbetimiz Ona olan sadakatimizledir. Selam olsun Ona, ailesine ve ashabına. Selam olsun Ona sadakatle uyanlara ve sarılanlara.
#Cemalnur Sargut