16. YÜZYILDA BURDURLU BİR ŞAİR: FEDÂYÎ – Rıza OĞRAŞ

16. YÜZYILDA BURDURLU BİR ŞAİR: FEDÂYÎ

Rıza OĞRAŞ*

ÖZET

Fedâyî, 16. yüzyılda Burdur’da doğmuş bir Mevlevî divan şairidir. Asıl adı Muhammed’dir. H.900/M.1494’te Burdur’da doğmuş ve H.985/M.1577’de vefat etmiştir. Mezarı, sağlığında yaptırdığı ve sonradan yanan Mevlevî dergâhının arsası üzerindedir. Fedâyî, genç yaşta Mevlevîlik tarikatına girer. Eğitimini ve çilesini tamamlayıp icazet aldıktan sonra Burdur’da bir Mevlevîhane yaptırır ve orada şeyh olur. Bağdat ve Irak’a giderek Fuzulî-i Bağdadî ve Irak şairleriyle görüşür. Bir gazeline Fuzulî’nin nazire yazdığı bildirilmektedir. Fedâyî’nin Divan’ı olduğuna dair bir kayıt yoktur. Ancak dostları ve sevenleri arasında okunan şiirlerinin bulunduğu bildirilmektedir. Fuzulî’nin tanzir ettiği bildirilen gazeli dışında başka bir şiirine rastlanamamıştır.

Anahtar sözcükler: Burdur, Fedâyî, Mevlevî, Fuzûlî, şiir

IN SİXTEENTH CENTURY A POET WHO WAS BORN IN BURDUR: FEDAI

ABSTRACT

Fedâyî was a Mevlevî divan poet who was born in the 16th century. His real name was Muhammed. He was born in Burdur in H.900/M.1494 and he died in H.985/M.1577. He had a Mevlevî dergah built when he ws alive but later it caught fire. His grave was near the area of this dergah. Fedâyî attended to the Mevlevî tarikat (religious order) when he was young. After graduating from this tarikat, he had a Mevlevihane built in Burdur and became a sheikh there. He went to Baghdat and Iraq, and met Fuzulî-i Baghdadî and the poets of Iraq. It is known that Fuzulî had written a nazire for one of his gazelles. There is no record stating that Fedâyî had a divan. However, it has been told that he had some poems which where read by his friends. Any of his poems, except his gazelle for which Fuzulî had written a tanzir, could be found.

Key Words: Burdur, Fedâyî, Mevlevî, Fuzûlî, poetry

  1. Giriş

Burdur, ilkçağlardan ortaçağlara, adı pek duyulmamış, sönük bir şehir olarak geçer. Selçuklular, bu bölgeye Oğuz Türkmen oymaklarını yerleştirirler. Burdur ondan sonra gelişir ve büyür. Selçuklulardan sonra Hamidoğullarının elinde kalan Burdur, Osmanlıların hakimiyetine geçer[1].

Burdur, Osmanlı idaresinde önceleri Anadolu eyaletinin Hamîd (merkezi Is­parta) sancağına bağlı bir kazanın mer­kezi idi ve küçük bir kasaba durumun­daydı. XVI. yüzyılın başında mey­dana gelen ve Osmanlı tarihlerinde “Şeytankulu” olarak da geçen Şahkulu Baba Tekeli İsyanı’nda (1511) Burdur da zarar gördü. İsyancılar şehirde tahribat yaptıkları gibi şehrin kadısını ve bir kı­sım halkı da katlettiler. XVI. yüzyılda “Suhte isyanları” adı verilen isyanlardan da etkilenmiştir. Yüzyılın sonuna doğru bu isyanlar öne­mini yitirmeye başlayınca bu defa Celâlî ayaklanmaları Burdur ve çevresine za­rar vermeye başladı. Bu isyanlara rağ­men Burdur’un 1522 tarihli bir defterdeki bilgilere gö­re, XVI. yüzyılda bir önceki yüzyıla göre büyüdüğü anlaşılmaktadır[2].

Kaynakların taranması sonucu 16. yüzyılda Burdurlu iki divan şairi karşımıza çıkmaktadır: Servî ve Fedâyî. Servî hakkında altı şuara tezkiresinde[3] bilgi bulunmaktadır. Ancak Fedâyî ile ilgili en ayrıntılı bilgi Sâkıb Dede’nin Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân’ında verilmektedir. Esrar Dede Tezkiresi’nde bu eserden alıntılar yer almaktadır. Her iki şair hakkında en kapsamlı bilgiler de Sâkıb Dede’nin eserinde bulunmaktadır.

  1. Fedâyî’nin Hayatı

Fedâyî, XVI. yüzyılda Hamid (Isparta) sancağının kasabası olan Burdur’da H.900/M.1494’te doğmuş bir Mevlevî divan şairidir[4]. Asıl adı Muhammed’dir[5]. Doğum tarihi ile ilgili olarak şu ifadeler vardır: “…..sâl-i Fedâda Fedâ-yı bakiyye-i bûd idüp….”[6] ve “….dokuz yüz seksen beş senesi Şâhidî kuddise sırruhu cenâblarıyla bile azm-i şâhid-i maksûd buyurup ömrleri seksen beş sene olmağla Fedâ lafzı aded-i sâl-i bûdlarıdur ……”[7]. Bu cümlelerde şairin 85 yıl yaşadığı ve Fedâ lafzının da ebced hesabına göre karşılığının 85 olduğu ve H.985/M.1577’de Şâhidî ile aynı tarihte vefat ettiği bildirilmektedir. Bu hesaba göre doğum tarihi, ölüm tarihi olan H.985/M.1577’den 85 çıkarılmasıyla H.900 / M.1494 olarak bulunmaktadır. -Milâdî doğum ve ölüm tarihleri arasındaki farkın 85’i göstermemesi, takvimler arası farklılıktan ileri gelmektedir[8]-. Ailesi hakkında bilgi yoktur. Mezarı, sağlığında yaptırdığı ve sonradan yanan Mevlevî dergâhının arsası üzerindedir[9].

Fedâyî’nin eğitimi ile ilgili verilen bilgilere göre, genç yaşta Mevlevî şeyhlerinden Sultan Ebu’s-Seyf ’e intisap ederek onun sohbetlerine katılır ve Mevlevîlik tarikatına girer. Eğitimini ve çilesini tamamlayıp icazet aldıktan sonra Burdur’da bir Mevlevîhane yaptırır ve orada şeyh olur. Kurduğu dergâhta insanları irşat ile uğraşırken Şahkulu ayaklanması sırasında dergâhı yakılır ve harap olur[10]. -Şah İsmail tarafından Şiî ve Safevî propagandasına memur edilen ve halifelerinin başı olan Şahkulu Baba Tekeli, Teke Türkmenlerindendi. Anadolu’da büyük taraftar topladı. Ancak 1511’de yapılan Gökçay muharebesinde yenildi ve daha sonra öldürüldü[11]-.

Fedâyî’nin yaşayışı ve dünya görüşü ile mahlası arasındaki uyum dikkat çekicidir: “…… evvel ü âhiri hem-reng olup leyle-i tevbelerinde ne rütbe Fedâ-yı mevcûd eylediler ise tamâmen nevbet-i hilâfetlerinde dahi sâlik-i râh-ı Fedâ olup hidmet-i ihvân u fukarâda mâlen ve bedenen ve himmeten ve nezâreten tekâsül-nümâ olmayup cümle-i hazâne-i vücûd u mevcûdını muvâsât-ı hullân itmişdür…….”[12]. Fedâ kelimesinin anlamına uygun olarak maddi ve manevi bütün varlığını bağışlamış ve insanlar arasında fark gözetmeksizin hizmet etmeyi kendine görev saymıştır.

Fedâyî’nin müritlerinden Ubeyd mahlaslı Ubeydullah Dede,  Fedâyî’ye intisap ettiği ilk dönemlerde zaviyenin sakalık hizmetini görmüş, sonra müridi olmuş ve onun gizli sırlarına vakıf olmuştur[13]. Sefîne’de Ubeyd’in kerametlerinden bahsedilmektedir[14].

Fedâyî’nin yaptığı seyahatlerin birinde Bağdat ve Irak’a gittiğini, Fuzulî-i Bağdadî ve diğer şairlerle görüştüğünü, birbirlerinin şiirlerini okuduklarını öğreniyoruz[15]. Aşağıdaki gazeline Fuzulî’nin nazire yazdığı bildirilmektedir[16]:

Müfteilün / Müfteilün / Fâilün

Ta’ne-i düşmenden idüp ictinâb
Arz-ı cemâl eylemez ol âftâb

Sun bize sâkî içelüm bâdeyi
Oldı gönül hânesi gamdan harâb

Bekleyelüm gel der-i meyhâneyi
Bu kapudan şâyed ola feth-i bâb

Ömr akar su gibidür fi’l-mesel
Cismün o su üzre yürür bir habâb

Yapsa gönül hânesini ol sanem
Ka’beye varmış kadar eyler sevâb

Kılsa Fedâyî eşiğinde makâm
Gökde melekler diye ni’me’l-meâb

“O güneş gibi parlak yüzlü sevgili, düşmanların ayıplamasından sakınarak güzel yüzünü göstermez.
Gönül evi gamdan harap oldu. Ey sâkî, bize şarap kadehini sun, içelim.
Eğer kapının açılması buradan olursa, meyhanenin kapısını bekleyelim, gel.
Ömür, akarsu gibi ise, bedenin o suyun üstünde yürüyen bir kabarcık gibidir.
Gönül evini o put gibi güzel onarsa Kâbe’ye gitmiş gibi sevap kazanır.
Fedâyî kapının eşiğini makam edinirse, gökteki melekler, ne güzel sığınılacak yer, der.”

Fuzulî’nin naziresi de şudur[17]:

Müfteilün / Müfteilün / Fâilün

Subh salup mihr-i ruhundan nikâb
Çık ki temâşâya çıka âfitâb

Rişte-i cânum yeter et pür-girih
Salma ser-i zülf-i semen-sâya tâb

Mest çıkup salma nazar her yana
Görme revâ kim ola âlem harâb

Kesme nazar cânib-i uşşâkdan
Nâle-i dil-sûzdan et ictinâb

Geceler encüm sayaram subha dek
Ey şeb-i hecrün mana rûz-ı hesâb

Düzaha girmez sitemünden yanan
Kâbil-i cennet degül ehl-i azâb

Saldı ayakdan gam-ı âlem meni
Vir mana gam def’ine sâkî şarâb

Rahm kıl üftâdelerün hâline
Hîç gerekmez mi sana bir sevâb

Yâr suâl etse ki hâlün nedür
Hasta Fuzulî ne verirsen cevâb

“Sabahleyin güneşe benzeyen yüzünden örtüyü kaldırıp çık ki, güneş senin güzelliğini temaşaya çıksın.
İp gibi ince olan canımı düğümlerle doldurma, gül kokusu yayan saç uçlarını kıvırma. Her kıvrım benim canımda bir düğümdür.
Sarhoş bir halde çıkıp her tarafa bakma. Senin her bakışın âlemi harap eder.
Âşıklar tarafına da bak. Onlar seni görmezlerse gönül yakan bir feryat koparırlar. Bu feryattan sakın.
Geceler sabahlara kadar yıldızları sayıyorum. Ey güzel, senin ayrılık gecen benim hesap günümdür.
Senin zulmünden yanan cehenneme girmez. Çünkü onlar cehennem azabını çekmiş ve bunu hak etmiş insanlardır. Cennete giremezler.
Dünya gamı beni yürüyemez duruma getirdi. Ey sâkî bu gamın def’i için bana şarap ver.
Düşkünlerin haline merhamet et. Sana, bir sevap işlemek gerekmez mi?
Yâr halin nedir diye sorarsa, ey yaralı Fuzulî, ne cevap verirsin?”
Fedâyî’nin Divan’ı olduğuna dair bir kayıt yoktur. Ancak dostları ve sevenleri arasında okunan şiirlerinin bulunduğu belirtilmektedir. Bununla ilgili olarak Sefîne’de şu ifadelere rastlıyoruz: “…….Egerçi Dîvân-ı ma’rûfı menkûl ve mer’î degildür. Lâkin beyne’l-akrân ve’l-ehibbâ nazm-ı latîf-i sâlikâneleri mecâlis-ârâ ve mehâlif-pîrâdur……”[18]. Esrâr Dede Tezkiresi’nde geçen, “…..Bu gazel-i ârifânelerine Fuzûlî’nin nazîresi vardır.”[19] ifadesiyle Fuzulî tarafından tanzir edildiği belirtilen ve daha önce metnini verdiğimiz gazeli dışında başka bir şiirine rastlanamamıştır.

Fedâyî ile ilgili bir çalışmada[20] şaire ait olduğu belirtilen Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu Ali Paşa, No: 633 ve Milli Kütüphane Yazma A, No: 8625’te kayıtlı iki Divan nüshası, asıl adı Ali Bâlî olan Edirne’li Fedâyî (öl.969/1561-62)’ye aittir. Bu Divanlardan aktarılan:

Sorarsan sâl-i hicretden bu şi’r itmâmına târîh
Rebî’ü’l-âhir ayıdur dokuz yüz beş arasında

Müşterî-tâli’ utarid-sîret ü beyzâ-kudûm
Hazret-i şeyhüm Celâle’d-dîn-i Mevlânâ-yı Rûm

beyitleri Burdur’lu Fedâyî’nin değil, Edirne’li Fedâyî’nindir. İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu’nda[21] Divan’ın Edirne’li Fedâyî’ye ait olduğu açıkça belirtilmektedir. Ayrıca birinci beyitte kasidenin yazılış tarihi Hicrî 905 olarak gösteriliyor. Burdur’lu Fedâyî’nin doğum tarihi Hicrî 900’dür ve beş yaşında iken bu şiirleri yazmasını düşünmek mümkün değildir. İkinci beyitte Mevlânâ’ya duyulan sevgi ifade edilmektedir. Her iki şairin de Mevlevî olması, Divan nüshalarının Burdur’lu Fedâyî’ye ait olmasını gerektirmez.

Aynı yazıda geçen, “Ayrıca Keşfü’z-Zünûn’da, Divan-ı Fedâyî adıyla kayıtlı eserin, Mevlevî tarikatına mensup Burdurlu Fedâyî Dede’ye ait olduğu belirtilmektedir.” ifadesi de gerçeği yansıtmamaktadır. Keşfü’z-zünûn’da Dîvân-ı Fedâyî başlığı altında Arapça olarak, Mevlevî taifesinden olup Türkçe yazılmış onbinlerce beytin ciltlenmiş olduğu, bir cümle ile belirtilmektedir[22]. Adı geçen Fedâyî’nin Burdur’lu olduğuna dair bilgi veya ipucu bulunmamaktadır.

Fedâyî’nin yazdığı gazel aktarılırken vezni, “Fâilâtün fâilâtün fâilün” şeklinde gösterilmiştir. Doğrusu “Müfteilün müfteilün fâilün” olmalıdır[23]. Bunun gibi dikkatsizlik sonucu yapılan hatalar ve kaynaklardaki bilgileri yanlış aktarma bilimsel çalışma ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır.

Geçmişe doğru gidildikçe kaynak sayısı azaldığı için şairler hakkında doyurucu bilgilere sahip olmamız güçleşmektedir. Çok meşhur olmamış Fedâyî’nin adına Esrar Dede Tezkiresi hariç, XVI. yüzyılda ve daha sonra yazılmış olan şuara tezkirelerinde rastlayamıyoruz. Mevlevî tarikatine mensup olması dolayısıyla sadece Mevlevî şair ve şeyhleri tanıtan Sefîne gibi eserlerde bilgi veya ipuçlarını bulabiliyoruz. Bu haliyle elde ettiğimiz bilgiler ışığında Fedâyî, içinde bulunduğu şartları zorlayarak kendini yetiştirmeye çalışan, kendini eğitim ve sanata adayan bir kişidir. Yazdığı eserlerin günümüze kadar ulaşmayışında o dönemde çıkarılan isyanlar sebebiyle meydana gelen yangın ve yağma olaylarının rolü olabilir. Yaşantısındaki sadelik, dünya malından ve şöhretinden kaçınma, herkese yardım etme isteği, insanlara karşı hoşgörülü ve alçak gönüllü oluşu örnek sayılabilecek davranışlarındandır. Çok ünlü ve başarılı bir şair olamamıştır ama tarihte iz bırakarak Burdur’da yetiştiği bilinen iki divan şairinden biri olmuştur.

KAYNAKÇA

Agâh Sırrı Levend, (1984) Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara

Ali Nihad Tarlan, (1985) Fuzûlî Divanı Şerhi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 640, Ankara.

Esrar Dede, (2000) Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye (Hazırlayan: İlhan Genç), Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 220, Ankara

Faik Reşit Unat, (1988) Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu, Ankara.

Haluk İpekten, (2001) Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, İstanbul

Kâtib Çelebi, (1274) Keşfü’z-zünûn, Mısır.

Komisyon (1959) İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu, İstanbul.

Mehmet Nâil Tuman, (2001) Tuhfe-i Nâilî, (Hazırlayanlar: Cemal Kurnaz-Mustafa Tatçı), Bizim Büro Yayınları, Ankara.

Mehmet Önder, (1997) Şehirden Şehire Anadolu, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara.

Metin Tuncel, “Burdur”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1992.

Sâkıb Dede, (1283) Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân, Mısır.

Şevkiye Kazan, “Tezkirelerin Işığında Burdurlu İki Mevlevi Şair”, Burdur Araştırmaları, Sayı: 2, Aralık 2001.

Yılmaz Öztuna, (1977) Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınevi, İstanbul.


* Yrd.Doç.Dr. SDÜ Burdur Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi

[1] Mehmet Önder, Şehirden Şehire Anadolu, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara 1997, s. 114

[2] Metin Tuncel, Burdur, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1992, C.6, s.427.

[3] Âşık Çelebi, “Meşâirü’ş-Şuarâ,” Üni. Ktp., Ty., 2406, 365 yk.; Esrâr Dede, “Tezklre-i Şuarâ-yı Mevleviyye”, Sûleymaniye Ktp. Halet Efendi eki 109, 120 yk.; Fâizî, “Zübdetü’l-Eş’ar”, Sûleymaniye Ktp., Şehit Ali Paşa 1877. 143 yk.; Latifi, ‘Tezkire”, Kayseri Raşit Efendi Ktp.,1160.,165 yk.; Riyazi, Tezkire”, Nuruosmaniye Ktp., 3724. 148 yk.; Sehî, “Heşt Bihişt”. (Yayımlayan: Mustafa İsen), “Sehî Bey Tezkiresi” “Heşt Bihişt” İstanbul 1980.

[4] Sâkıb Dede, Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân, Mısır 1283, C.2, s.12; Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî, (Hazırlayanlar: Cemal Kurnaz-Mustafa Tatçı), Bizim Büro Yayınları, Ankara 2001, C.2, s.758.

[5] Esrar Dede, Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye (Hazırlayan: İlhan Genç), Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 220, Ankara 2000, s.413.

[6] Sâkıb Dede, a.g.e., C.2, s. 13.

[7] Esrar Dede, a.g.e., s. 415.

[8] Faik Reşit Unat, Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu, Ankara 1988, s. 60

[9] Sâkıb Dede, a.g.e., C. 2, s. 13, Esrar Dede, a.g.e., s.414.

[10] Sâkıb Dede, a.g.e., C. 2, s. 12; Esrar Dede, a.g.e., s.414.

[11] Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınevi, İstanbul 1977, C.3, s.200.

[12] Sâkıb Dede, a.g.e., C. 2, s. 13.

[13] Esrar Dede, a.g.e., s. 415, 343.

[14] Sâkıb Dede, a.g.e., C. 2, s. 12-13.

[15] Sâkıb Dede, a.g.e., C.2, s.12; Esrar Dede, a.g.e., s.414

[16] Sâkıb Dede, a.g.e., C.2, s.12; Esrar Dede, a.g.e., s.414-415; Mehmet Nâil Tuman, a.g.e., C.2, s.758.

[17] Ali Nihad Tarlan, Fuzûlî Divanı Şerhi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 640, Ankara 1985, C.1, s. 113-116.

[18] Sâkıb Dede, a.g.e., C.2, s.12-14; Esrar Dede, a.g.e., s. 413.

[19] Esrar Dede, a.g.e., s. 414.

[20] Şevkiye Kazan, Tezkirelerin Işığında Burdurlu İki Mevlevi Şair, Burdur Araştırmaları, Sayı: 2, Aralık 2001, s. 112

[21] İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu, İstanbul 1967, C. 1, s. 145

[22] Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zünûn, Mısır 1274, C. 1, s. 396

[23] Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, s.261, İstanbul 2001