BOSNA-HERSEK’TE MESNEVİ DERSLERİ

Başlangıçtan Günümüze

BOSNA-HERSEK’TE MESNEVİ DERSLERİ*

Yakup Şafak

Mevlâna Celâleddin-i Rûmi ve onun edebî şaheseri Mesnevi, Osmanlıların Bosna’ya girdiği XV. yüzyıldan beri burada tanınmaktadır. Osmanlı askerlerinin çoğu, çeşitli tarikatlere bağlıydılar. Bir şehri veya beldeyi fethettikten hemen sonra, oraya tekkeler yapıyorlardı. Bosna da bu uygulamanın dışında değildi.

Sarayevo (Saraybosna) şehrinin kurucusu İsa Bey İshakoviç, XV. yüzyılda bir kervansarayda yolcular ve tâcirler için bir misafirhane yaptırdı. Buranın 1469’da yazılmış vakfiyesinde tekkenin mevlevi veya başka tarikatlere ait olduğuna dair bir ifade görülmüyor. Ama bu tekkenin mevlevilere ait olduğu kuvvetle muhtemeldir; çünkü (burası yapıldıktan) iki asır sonra Muhammed el-Bosnevî adında biri tarafından kopye edilen [ve Saraybosna’da Dr. Fehim Nametak’a ait bulunan] bir Mesnevi nüshasının son sayfasına adı geçen şahıs şunları yazmıştır: “Bu güzel ve eşsiz nüsha, yüce Allah’ın lûtfu ve yardımıyla, insanların beğenisini kazanacak tarzda ve üslûpta Mevlâna bendesi, dervişlerin en zayıfı Muhammed el-Mevlevî el-Bosnevî’nin kırık dökük kalemiyle, Saray şehrinde mevlevî dervişleri için binâ ve ihyâ olunan yeni zâviyede yazıldı. Sene 1058” (1648).

Bu tekke, Bosna’da en meşhur mevlevihânelerden biri sayılır. Tarih boyunca birkaç kez yanıp harap olmuş ise de tekrar onarılarak ihyâ edilmiştir. Nihayet 1957 senesinde tamamıyla yok oldu ve ondan sonra da artık yeniden yapılmadı. İlginçtir ki mevlevihânede, buranın son şeyhi, Bosnalı Dede’nin asası korunuyormuş; o da kaybolmuş!

Osmanlı döneminden beri mevleviliğe mensup dervişler, Bosna’nın en iyi şair ve yazarlarından idi. Örnek olarak birkaçını zikredelim.

Derviş Paşa Bayezidagiç (1552-1603): Son birkaç asırda, Şirazlı Sadi ve Hafız’ın kendi zamanlarındaki (şöhretlerine) sahipti. (Bosna’daki) bütün şair ve yazarların öncüsüdür. Türkçe ve Farsça divanları vardır. (Derviş Paşa) Mesnevi gibi bir eser nazmetmeyi düşünmüş, fakat arzu edilen bir neticeye ulaşamamıştır. Mostar’da Dârü’l-Mesnevi’yi kurmuştur. Vefatından sonra buradaki öğretim görevini Fevzî-yi Mostarî üstlenmiştir. Derviş Paşa, Hafız, Sadi ve Mevlâna’nın eserlerine yazdığı şerhlerle tanınmış olan Sûdî’nin öğrencisidir. Sûdî’nin Mesnevi Şerhi’nin, Hafız’ınDivanı ile Sadî’nin Bostan ve Gülistan’ına yazdığı şerhler kadar tanınmadığı söylenir. Sebebi bu şerhin, üzerine birçok şerhler yazılmış bulunan Mesnevî’nin dil özelliklerine göre yapılmış olmasıdır.

Şeyh Fevzî-yi MostarîBülbülistan adlı kitabın müellifidir. Mostar’da mevlevilerin şeyhi idi. Bosna’da Farsça yazan şairlerin en önemlisidir. Hiç İran’a seyahat etmemiş olduğu halde, Mevlâna’nın eserlerini okuyarak Farsça’yı iyice öğrenmiş ve (böyle) değerli bir kitabı telif etmiştir.

Bu arada Fâzıl Paşa Şerifoviç’i de zikretmek gerekir. Türkçe şiirlerden oluşan bir divanı vardır. Aynı zamanda, geliri Mesnevi dersleri için kullanılmak üzere bir vakıf da bırakmıştır. [Mustafa Beg bin İbrahim, 1641’de Livno şehrinde, Dârü’l-hadîs’i kurmuş, burada tefsir, hadis, fıkıh gibi derslerin yanı sıra Mesnevi okunmasını da istemiştir.]

Mesnevi, asırlarca Sarayevo’da okunmuştur. Burada “mesnevihan” adı verilen kişiler, Mesnevi’nin (Farsça) metnini topluluğa okuyup şerhederlerdi. Prof. Salih Trako, Sarayevo’daki ilk mesnevihan olarak Tevekkulî Dede’yi zikrediyor.1 (Tevekkulî Dede) XVII. yüzyılda yaşamıştır; fakat ilk mesnevihan değildir. Ondan evvel de Bosna’da mesnevihanlar vardı. Onlardan biri, XVI. yüzyılda (yaşamış olan), İbn-i Arabî ve Mevlâna’ya özel bir ilgi duyan Bosnalı Siyâhî Mustafa’dır2; “Şârih-i Mesnevî” lâkabıyla ünlüdür.

Şunu da belirtmeliyiz ki Mesnevi dersi verenler sadece mevlevi tarikati şeyhleri değildi. Diğer tarikat şeyhleri arasında da ünlü mesnevihanlar vardı. Rivayetlere göre mutasavvıf olmayan âlimler dahi Mesnevi’yi şerhediyorlardı.. Dolayısıyla denilebilir ki XVIII-XIX. yüzyıllarda Sarayevo’da Farsça bilmek, toplumda seçkinlik vesilesi idi. Farsça, genellikle resmî dil olan Türkçe ve ilim dili olan Arapça’nın yanında edebiyat dili olarak işlev görüyordu. Emin İseviç adlı bir âlim, hiçbir tarikate mensup olmadığı halde Mesnevi dersleri veriyor ve Farsça’yı da iyi biliyormuş. (O kadar ki) kendisi vefat ettikten sonra Sarayevo halkı, “İsevî gitti, Mesnevî bitti” diyorlarmış.

Osmanlı devletinin çekilip Avusturya’nın idareye gelmesinden sonra da Bosna-Hersek’te Mesnevi sohbetleri aynen devam etti. Yukarıda zikrettiğimiz mevlevihânede Farsça öğretimi ve Mesnevi dersleri yapılıyordu. O zamanlar Yugoslavya Reîsü’l-ulemâ’sı Cemâluddin Çavuşeviç idi.3 O, İstanbul’daki tahsili sırasında mevlevilerle tanışmıştı. Üstadı, Hacı Mehmed Esad Dede4 idi. Ondan Farça’yı ve Mesnevi’nin inceliklerini öğrendi. Sonra Sarayevo’ya gelip Reîsü’l-ulemâlık makamına geçince bu şehrin mesnevihanı da oldu. 20 yıl mesnevihanlık yaptı; öğrencilere, meraklılara ders verdi. Mevlâna’nın şaheseri Mesnevi’ye çok ilgi duyuyordu. Bu ilginin en iyi göstergesi, konuşmalarında ve vaazlarında Mesnevi’den beyitler söylemesiydi. [1905-1928 arasında gerçekleştirilen bu faaliyet, Birinci Dünya Savaşı esnasında bir zaman için kesintiye uğramıştı.]

Vefatından sonra yakın dostu Mustafa Merhemiç, kendi evinde Mesnevi sohbetleri yapmaya başladı. Bu zat, şeb-i arus törenlerinin başlatıcısıdır. Her yıl Mevlâna Celâleddin’in yüksek hatırası canlandırılır ve Hakk’a yürüdüğü gün, kutlama yapılırdı. Merasimin adı da Mevlâna’nın meşhur gazellerinin birinden seçilmiştir:

Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı bende bu dünyanın gamı var, dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma, bu çeşit bir şüpheye düşme.

Benim için ağlama, “yazık yazık!” deme; şeytanın ayranına düşer, düzenine kapılırsan yazık olur, yazık yazık demenin sırası gelir.

Cenazemi görünce “ah ayrılık, ayrılık!” demeye kalkışma; kavuşup buluşmam o zamandır benim.

Beni kabre indirip bırakınca “elvedâ, elvedâ!” deme; çünkü kabir, can topluluğunun bir perdesidir.”5

Şeb-i arûs, Saraybosna’nın önemli kültür olaylarından biridir. Zira bu şehir, dünyadaki tasavvuf merkezlerinden biri sayılır. Sayın Merhemiç, kendisinin vefatından sonra [Saraybosna’daki Hacı Sinan Tekkesi’nin değerli şeyhi] Feyzullah Hacıbayriç’in Sarayevo’nın mesnevihanı olmasını vasiyet etmişti. [Hacıbayriç, Farsça’yı Sarayevo’da seçkin şeyhlerden biri olan Şâkir Sikiriç’ten öğrendi. 1965-66’da Türkiye’den ünlü Mevlâna mütehassısı Abdülbaki Gölpınarlı ile irtibat kurdu.] 1972 senesinde Şeb-i Arûs dergisini çıkardı. Bu dergi her yıl şeb-i arûs törenlerinden kısa bir müddet sonra yayınlanıyordu. Kendisi Mesnevi’nin 1. ve 2. defterlerini Boşnakça’ya tercüme etmiş, [kısa açıklamaları da içeren eserin ilk baskısı 1989’da yapılmıştır.] 3. defterin tercümesi sona yaklaşırken 1990 yılında hayata veda etti. [O yıla kadar Mesnevi derslerini başarıyla yürüttü.] Hacıbayriç, Hayyam’ın rubailerini de tercüme etmiş; fakat bu tercüme de henüz basılmamıştır. Son yıllarda Mesnevi’yi İngilizce tercümesinden Boşnakça’ya çevirme yolunda faaliyet varsa da bu, aslından çok uzak düşmüş bir çalışmadır.

[Saraybosna’dan başka Mostar, Livno, Travnik, Visoko şehirlerindeki tekkelerde de Mesnevi dersleri yapılmıştır. Bosna-Hersek’te yaşayan yegâne mesnevihan, Hâfız Hâlid Hacımûliç Efendi’dir. Şeyh Feyzullah Efendi hayattayken, bu ünvanı ona kendisi verdi. O da Mesnevi’nin 3. defterini açıklamalarla tercüme etmiştir; fakat bu cilt, henüz basılmamıştır.6

Halen, Saraybosna’daki Mevlevî-Kâdirî Dergâhı’nda her Perşembe gecesi ve Tuzla’daki Nakşibendî Tekkesi’nde her Pazar gecesi Mesnevi’nin bir hikâyesi Farsça ve Boşnakça okunmakta ve şerhedilmektedir. Hatta son Bosna savaşında dahi bu toplantılar devam etmiştir.]

Mevlâna Celâleddin ve Mesnevi’si şüphesiz Bosna-Hersek’te Farsça’nın yayılmasının da en önemli etkenlerinden biridir. Bu vesileyle Konya’nın Pîr’i, siyasî hudutları birbirinden uzak olan iki milleti, kıyamete dek kopmayacak olan bağlarla birbirine bağlamıştır. Bu sebeple denilebilir ki Mevlâna ve onun gibi büyük zatlar, sadece bir millete mensup sayılamazlar; belki bütün milletlerin ve insanlığın sahip olduğu değerlerdir.


* Bu yazı, Saraybosna Ün. Felsefe Fakültesi öğretim üyelerinden Munir Dergiç’in Suhen-i Işk adlı Farsça derginin S.31-32, s.35-39 (1385 hş)’teki makalesinin tercümesidir. Makaledeki bazı eksik kısımlar, Mobina Muker’in aynı dergideki, konuyla ilgili yazısından (s.41-45) istifadeyle ikmâl edilmiş ve ilâveler köşeli parantez içinde gösterilmiştir. Makaledeki dipnotlar mütercime aittir.

1 Krş. Salih Trako, “Sarayevo’da Mesnevi Dersleri ve Mesnevihanlar Üzerine”, I. Milletlerarası Mevlâna Kongresi, Konya, 1988, s.145.

2 Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî’de (I,459) hakkında şu bilgiyi veriyor: “Siyâhî Mustafâ Efendi: Bosnalı, Kâtib-i Dîvân-ı Sultânî, vefatı 1062/1651.”

3 Şimdiki Reîsü’l-ulemâ, yani Bosna-Hersek Yüksek Müftüsü Dr. Mustafa Ceriç onun hakkında şu bilgiyi veriyor: “Cemaluddin Çavuşeviç çok fırtınalı bir dönemde, birinci ve ikinci dünya savaşları arasında Reîsü’l-ulemâ olmuştur. Bu dönemde Müslümanları, dini ve siyasi açıdan organize etmek gerekiyordu. En önemlisi Reîsü’l-ulemâ Cemaluddin Çavuşeviç dini, siyasi ve milli açıdan, her açıdan müslümanların önderi olmuştur. Çünkü o dönemde günümüzdeki gibi siyasi partiler yoktu. Reîsü’l-ulemâ Çavuşeviç, hatıralarımızda yer alan Reîsü’l-ulemâlar arasında en iyi siyasetçiydi.” Tezkire dergisi, Saraybosna Özel sayısı. Röportaj.

4 Son dönemin önemli mesnevihanlarından Selânikli Mehmed Esad Dede (öl.1911) için bkz. İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, İst., 1930-1942, I, 326-329.

5 Söz konusu gazelin matla beyti şöyledir: “Be rûz-i merg çü tâbût-i men revân bâşed / Gümân me-ber ki me-râ derd-i în cihân bâşed” (Dîvân-ı Kebîr Furûzânfer neşri, Gazel no: 911; Gölpınarlı tercümesi, 2.bs., III, 169.)

6 Şu anda 95 yaşında bulunan Hacımûliç Efendi, aynı zamanda Türkçe bilen, Türkiye ve Mevlâna sevdalısı olan bir zattır. Bilhassa merkezi Konya’da bulunan ve daha ziyade yurt dışındaki müslüman toplulukların sorunlarıyla ilgilenen Sosyal Araştırma ve Dayanışma Vakfı (SADAV) aracılığıyla birçok defa Türkiye’ye ve Konya’ya gelmiş; Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde burada da bir iki defa Mesnevi Sohbetleri yapmıştır. Hacımûliç Efendi, 2005 yılı Şubat ayında Hükümetin davetlisi olarak Bosna-Hersek’e giden Konya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tahir Akyürek’i de evinde ağırlamış ve kendisinden, 5 yılda tamamlamaya muvaffak olduğu Boşnakça Mesnevi (III-VI.ciltler) Çevirisi’nin güzel ve itinalı bir şekilde basılması için ricada bulunmuştur. Bu görevi memnuniyetle kabul eden Başkan Akyürek, “Yirmi Dilde MesneviTercümesi” adlı proje kapsamında eserin neşredileceğini beyan etmiştir. Yetkililerin verdiği bilgiye göre halen altı cilt olarak bu tercümenin yayın hazırlıkları devam etmektedir.