Bu toprağın kandili – Bilâl KEMİKLİ

Bu toprağın kandili

Eşrefoğlu Rûmî’yi, Mustafa Kara Osmanlı’nın kandili olarak nitelendirir. Evet, Osmanlı’nın kandilidir. Lakin sadece Osmanlı’nın mı? Osmanlı bir devlet, büyük bir gelenek… Lakin siyasi devletlerin de bir ömrü var; kuruluyor, gelişiyor, yükseliyor, duraklıyor, geriliyor ve çöküyor. Peki, hekimler, bilge şahsiyetler öyle mi?

Ne diyordu Yunus’umuz? Tenler ölür, cânlar ölmez! Öyle diyordu değil mi? Sonra dilimize pelesenk ettiğimiz şu mısrayı da hatırlayalım: “Ölen hayvân imiş, âşıklar ölmez!”

Bilge insan, hikmet ve sevgi yolunda ilerlemiş, kemale ermiştir. O tenden câna, hayvânî özelliklerden aşkın yüceliğe ulaşmıştır. Bir bakıma âb-ı hayât içmiştir. O artık ölümsüzdür; satırlara ve sadırlara yazdığı yazıyla zamanı aşarak hizmetini ifa eder.

Eşrefoğlu zamanı aşan bilgelerden, hekimlerdendir. O, Osmanlı’nın gelişme çağlarında onu yükselişe geçiren ufuklardan birisidir. Osmanlı onun ve çağdaşları olan diğer bilgelerin irfanıyla aydınlanmış ve güçlü bir gelenek inşa etmiş, büyük bir medeniyet kurmuştur. Fakat her devletin bir ömrü vardır ve bir gün geliyor bu ömür tükeniyor… Burada “acaba neden?” sorusunu sormak mümkündür. Sahip olduğu geleneği yeniden yorumlayamadığı, kendisini yenileyemediği yahut geleneğin izinden tamamen uzaklaştığı için midir? Bu ve benzeri soruları soracak değiliz; zira bir devletin, bir sistemin çözülme süreçlerinin ve çöküşünün farklı saikleri vardır. Ve her ne olursa olsun, nihayet kara görünmüş, yolculuk bitmiştir.

Yolculuk bitmiştir, bitmiştir; ama Eşrefoğlu’nun ve onun gibi bilgelerin kandili de söndü mü? Bitti mi kandilin yağı? Ne dersiniz? Siz ne dersiniz, bilemem; ama yolculuk bitse de hayatın devam ettiği bir gerçektir. Artık yeni bir duraktayız. Bu durakta yeni hayatlar ve anlayışlar var… Fakat burayı neyle aydınlatacağız?

Yeni hayatı yorumlamak, anlamak ve anlamlandırmak için Frenkten ödünç lambalar aldık… Aldık, aldık; ama her alışımız, bizi bizden biraz daha uzaklaştırdı. Ne onlar gibi olduk, ne de kendimiz. Arada bir yerde kalıverdik; yarımız Asya, öteki yarımız Avrupa. Oysa son yıllarda fark ettik ki, hikmet yitiğimizdir, onu nerede olsak alacağız; lakin o aradığımız hikmetin kökleri yine kendi toprağımızda, işte şu ayak bastığımız yerdeymiş. Bu fark ediş, eve dönmektir. Ne var ki, eve dönmemizi salık verenler de yine lambalarını ödünç aldığımız dostlarımız oldu.

Hikmet bur ulu çınardır… Bu çınar, Anadolu topraklarında ekilmiş, dolayısıyla kökü burada olmakla birlikte, dalı ve yaprağıyla Rumeli’yi, Kafkasya’yı, Ortadoğu’yu kuşatmıştır. O, bizim yitik hazinemizdir. Bugün eve dönme bilincinde olan aklı başındaki vatan evladı, bu hazinenin peşine düşmüştür. Son yıllarda görünür bir biçimde artan kültür tarihine ilişkin ilmi ve akademik çalışmalar, yayınlanan makale ve kitaplar, düzenlenen ilmi toplantılar ve faaliyetler bu arayışın işaretidir.

Eşrefoğlu Rûmî, bu toprağa Eşrefilik adlı irfan okulunun tohumunu atan kurucu şahsiyettir. Eşrefilik, irfanî bir okul, bir gelenek, bir anlayıştır… Bu okulun kapısı bugün herkese açıktır. Her ne kadar sadırlara yazdığı yazıyı okuyamasak da, satırlara yazdığı yazıyla o geleneğin izini sürmek, o anlayışı tanımak, anlamak ve anlamlandırmak mümkündür. Mümkündür; zira onun külliyatı bütünüyle ortada olmasa da, şiiri, menkıbeleri ve diğer bazı metinleri üzerinde akademik çalışmalar yapıldı. Bir bakıma kayıp hazinenin bazı bölümlerine girildi, inciler, altın ve gümüşler keşfedildi. Şiirleri bestelendi, kasetler, albümler çıkartıldı.

Geçtiğimiz hafta, Eşrefoğlu’nun izini süren ilim adamları, ona dair yaptıkları yeni keşifleri, yeni bakışları ve anlayışları düzenlenen bilgi şöleninde meraklısına sundular. İznik Belediyesi’nin himayesinde Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin düzenlediği İznikli Gönül Adamı Eşrefoğlu Rûmî Sempozyumu ve Bursa Türk Müziği Topluluğu’nun hazırladığı konser, Eşrefoğlu’nun asırlar evvel uyandırdığı kandilin hala yolumuzu aydınlattığını ve içimizi ısıttığını gördük. Şunun ayrımına vardık: Eşrefoğlu, sadece belirli bir dönemin değil, tıpkı Mevlana, tıpkı Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre gibi, bütün zamanlarda bu toprağın kandilidir.

http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=26648