Abdullah Cevdet ve Dil-Mestî-i Mevlânâ’sı
Yusuf Turan Günaydın*
Özet
Doktor Abdullah Cevdet’in Mevlânâ ile ilgili görüşlerini içeren eseri Dil-mestî-i Mevlânâ 1921’de İstanbul’da basılmış ufak bir kitapçıktır. Abdullah Cevdet sunuşta belirttiği gibi eseri Celâl Nuri [İleri]’nin İçtihad dergisinde Mevlânâ hakkında sarf ettiği olumsuz cümleler üzerine kaleme almıştır. Dergiyi Abdullah Cevdet yönetmekteyse de o, farklı görüşlere dergisinde yer vermekten çekinmeyen bir kişiliktir. Dolayısıyla Celâl Nuri’nin görüşlerine de yer verir fakat ona önce dergide, sonra da bir kitapçıkla cevap vermeyi ihmal etmez. Eserin başında dönemin Mevlânâ Dergâhı Postnişini Mehmed Veled Çelebi [İzbudak]’nin yazdığı bir mektup yer alır. Bildirimizde eserin içeriğinin Abdullah Cevdet’in düşünce yapısı içinde nereye tekâbül ettiği, Mevlânâ’ya yaklaşımı gibi hususlar incelenerek çevrimyazı metnine yer verilmiştir. Diyebiliriz ki, daha çok pozitivist görüşleriyle tanınan Abdullah Cevdet’in Dil-mestî-i Mevlânâ’da Mevlânâ dolaymında dinî kavramlara yaklaşımı mevcut Abdullah Cevdet portesini yeniden düşünmeyi gerektirebilir gözükmektedir.
Giriş Dil-mestî-i Mevlânâ, Abdullah Cevdet’in gözden kaçmış eserlerinden biridir. Daha çok kamuoyunun tepkisini çeken eserleriyle gündeme gelen adı. Nedense bu eseri dolayısıyla hiç gündeme gelmemiştir. Bu sebeple konu üzerinde düşünecek olanlar için eserin muhtevasını incelemek ve metnini ortaya koymak önem taşımaktadır.
Abdullah Cevdet’in Hayatı
Doktor Abdullah Cevdet Karlıdağ (1864-1932), sıra dışı kişiliğiyle hakkında birçok tartışmalara da sebep olmuş son devir fikir ve siyaset adamlarındandır. Dindar bir aile ortamında yetişmiş olmasına rağmen Mekteb-i Tıbbiyyede öğrenciyken bu mektebe hakim olan ‘biyolojik materyalist’ eğilimlerin etkisinde kalmıştır. Bu alanda Batı dillerinden birçok tercümeler yapmıştır. Aynı yıllarda Jön Türk hareketini başlatanlar arasında yer almış, siyasî faaliyetleri sonucu birçok kez takibata ve sürgüne uğramıştır. 1904’te adı kendisiyle birlikte hatırlanan İctihad mecmûasını kurmuştur. Dozy’nin H. Peygamber’in hayatını ‘marazî psikoloji’ ile açıklayan kitabını tercüme etmesi, dindar çevrelerin tepkisini çekmiş ve bu nedenle din düşmanı olarak tanınmıştır. Manastırlı İsmail Hakkı ve İsmaîl Fennî [Ertuğrul] bu tercümeye dair eleştiriler kaleme almış ve sonuçta bu kitap yasaklanmıştır. Yine 1897’de İslâm âlimleriyle biyolojik materyalist filozofların fikirlerini bağdaştırmaya çalışan Fünûn ve Felsefe adlı ansiklopedik eserinin taslağını hazırlamıştır.
Abdullah Cevdet’in hayatı sürekli muhalefet ve gidiş gelişler içinde geçmiştir. İctihâd dergisinde dile getirdiği birçok görüş zamanında çok tartışılmış ve dergisinde bizzat kendisinin katılmadığı görüşlerin serdedilmesine de karşı çıkmamış, hatta bu durumu teşvik etmiştir..[1] Üzerinde çalıştığımız eseri Dil-mestî-i Mevlânâ[2]’nın dibacesinde bu hususu vurgulamaktadır.[3]
Dil-mestî-i Mevlânâ’nın Telif Sebebi ve Muhtevası
Eser, dîbâcesinde belirtildiğine göre İctihad mecmuasında[4] Celâl Nuri [İleri]’nin Mevlânâ hakkında sarf ettiği olumsuz bazı cümleleri ret maksadıyla kaleme alınmıştır. Söz konusu yazıda Celâl Nuri, Mevlânâ ve İbn-i Arabî’yi “bîçare” sıfatıyla anarak küçümsemiş, Abdullah Cevdet ise bu ifade tarzının Mevlânâ’ya duyduğu hayranlığı bir “hamle-i isyan” ile kaynattığını, dolayısıyla Dil-mestî-i Mevlânâ’yı kaleme aldığını belirtmektedir.
Kitap Dil-mestî-i Mevlânâ adını taşımakla birlikte içinde sadece Mevlânâ ile ilgili bölümler değil, Ahmed Gazâlî ve Urfî-i Şîrâzî ile ilgili bölümler de barındırmaktadır. İçinde yer alan bölümler şunlardır:
1. Kari’lerime, s. 3-5.
2. Veled Çelebi Efendi’nin Mektûbu, s. 6-15.
3. İctihâd’daki Dîbâce, s. 16-19.
4. Dil-mestî-i Mevlânâ, s. 20-49.
5. Gazâlî’de Marifetullâh, s. 50-58.
6. Rubâiyyât-ı Gazâlî, s. 59-97.
7. Urfî’de Şiir ve İrfân, s. 88-128 (Farsça).
İlk dört bölümü kapsayan çalışmamız, asıl olarak Dil-mestî-i Mevlânâ adlı bu eserde yer alan Mevlânâ’nın rubâîlerinden esinlenerek yazılmış metni esas almaktadır.
Eserin muhtevası, hem Abdullah Cevdet’in Mevlânâ hakkındaki görüşlerini yansıtmakta, hem de ona olan hayranlığını göstermektedir. “Mevlânâ’nın Gönül Coşkusu” biçiminde çevrilebilecek olan Dil-mestî-i Mevlânâ adlandırması A. Cevdet’in rubâîleri okuduktan sonra kapıldığı coşkunluğun etkisiyle yazdığı şiirsel ifadelere başlık olmuştur denilebilir.
Yazar, girişte Dil-mestî-i Mevlânâ’nın 20-49. sayfaları arasında yer alan asıl bölümün daha önce İctihad mecmuasında kısmen yayınlandığını söylemektedir. Bu girişten sonra dönemin Mevlânâ Dergâhı postnişîni Mehmed Veled Çelebi [İzbudak]’ın uzunca bir mektubu yer almaktadır. Mektup, eserin İctihad mecmuasında yayınlanmasından sonra, dolayısıyla kitaplaşmasından önce gönderilmiştir.
Veled Çelebi, mektubunda özellikle Celâl Nuri’nin daha önce İctihad’da yer alan Mevlânâ hakkındaki olumsuz ifadelerine tepkisini dile getirmekte ve Abdullah Cevdet’i de Celâl Nuri’ye verdiği cevap ve Mevlânâ rubâîlerinden esinlenerek yazdığı metinler dolayısıyla övmektedir. Yalnız, Abdullah Cevdet, sırf kendisine övgü ifadelerinin yer aldığı bir bölümü (…) koyarak mektuptan çıkartmıştır.
Bu mektup, o zamanlar Mevlânâ hakkında yayın yoluyla sarf edilmiş olumsuz birtakım cümlelere Mevlevî çevrelerinin tepkisini göstermesi açısından son derce dikkat çekicidir. Veled Çelebi mektubunda son derce düzeyli ve etkileyici bir dil kullanmaktadır. Abdullah Cevdet’in Ruhu’l-Akvâm, Târîh-i İslâmiyet, Asrımızın Nusûs-ı Felsefesi adlı eserlerini övgüyle anmakta, Hayyam ve rubâîleri hakkındaki görüşlerini serdetmekte ve Celâl Nuri’ye cevap vermektedir. Abdullah Cevdet’in Dil-mestî-i Mevlânâ adıyla İctihad’da yayınladığı metinleri ise şu ifadelerle değerlendirmektedir:
“Gelelim Dil-mestî-i Mevlânâ unvanlı şiirlerinize: Ey fazilet ilmi sahibi üstad! Emin olun ki siz aynı zamanda çok hassas bir şairsiniz. (…) Bazı şiirleriniz Mevlânâ’nın çocukluk yıllarında tahsil için Şam’ı teşriflerinde söylediği şiirlerin tercümesi zannedilebilir. Yine diğer üstün ve incelikli hayallerinizin de Dîvân-ı Kebîr’de metnini bulmak güç değildir. Diyebilirim ki o müdafaayı size yazdıran ve o şiirleri söylettiren de mutlaka Mevlânâ’nın ruhaniyetidir. Çünkü o ve diğer veliler mânâ ülkesinin tûtîleridir ki uygun buldukları ayna ardından maarif şekerleri saçarlar.”[5]
Mektupta Veled Çelebi’nin Mevlânâ’nın din anlayışı hakkında söyledikleri de ilgi çekicidir.[6] Yine bu mektup aracılığıyla Abdullah Cevdet’in Mevlânâ’dan esinlenerek kaleme aldığı metinlerin, onun ruhaniyeti tarafından verilen ilhamla ortaya konulduğu husuusu, dönemin Mevlânâ Dergâhı postnişîni olan Mehmed Veled Çelebi tarafından da onaylanmış olmaktadır.
Açıklığa kavuşturulması gereken bir nokta da; İctihad mecmuasının yöneticisi bizzat Abdullah Cevdet iken, neden Celâl Nuri’nin söz konusu yazısını dergisinde neşrettirmiş olduğudur. Bunu Abdullah Cevdet şöyle açıklamaktadır:
“İctihad mecmuası her tür içtihadın, hatta biri öbürüne tamamen zıt görüşlerin serbest bir çarpışma alanıdır. (…) İctihad her zaman içtihatlara saygılıdır.”[7]
Dil-mestî-i Mevlânâ’da yer alan Abdullah Cevdet’in ait Mevlânâ’dan esinlenerek yazdığı metinle, Ahmed Gazâlî’den tercüme ettiği rubâîler Sadi Irmak tarafından sadeleştirilerek yayınlanmıştır. Yalnız Irmak eserin Dil-mestî-i Mevlânâ başlığını taşıyan ana bölümünü bütünüyle değil bazı paragrafları almadan sadeleştirmiş, eserin dibacesiyle Veled Çelebi Efendi’nin mektubunu çalışmasına almamıştır.[8]
Abdullah Cevdet’in Mevlânâ’ya Yaklaşımı
Belirttiğimiz gibi Abdullah Cevdet, “biyolojik materyalist” bir düşünür olarak kabul edilmektedir. Dil-mestî-i Mevlânâ incelendiğinde ise Abdullah Cevdet’in dini; Allah ve Peygamber inancını dışlayan bir materyalist olduğunu söylemek zor gözükmektedir.
Yazarın Mevlânâ’ya yaklaşımında da materyalist bir etkiden söz etmek mümkün değildir. Allah, Hz. Muhammed, Mevlânâ ve diğer din büyüklerinden hep saygı ifadeleriyle söz etmektedir. Biyoloji ve diğer müspet bilimler alanındaki birikimiyle donanmış bir tıp doktoru olan Abdullah Cevdet’in, Mevlânâ’nın bazı beyitlerini bu bilimlerin sağladığı verilerle açıklaması ise materyalist bir veçhe taşımaz. O, Mevlânâ’nın Lavoisier ve XX. Yüzyılda kriminoloji dalının kurucusu kabul edilen Lombrosso’dan önce bazı beyitlerinde bu bilim adamlarının dile getirdiği bilimsel bazı verileri dile getirdiğini söylemektedir. Bu tür yorumlar ise, daha sonraları çokça dile getirilmiştir ve İzmirli İsmail Hakkı yazdığı bir eserde Batılı bilim adamlarının geliştirdiği bazı bilimsel görüşlere Mevlânâ’nın eserlerinde çok daha önce rastlandığını ortaya koymuştur.[9]
Abdullah Cevdet’e göre Mevlânâ, “Goethe, Schiller, Firdevsî, Homeros gibi dahilerdendir” ve (…) Konya’da doğan bu zekâ güneşinin kabir ötesinden gelen ışıklarına dayanabilecek gözler hâlen bile azdır.”
Dil-mestî-i Mevlânâ’nın şiirsel ifadeler ihtiva eden bölümüne bakıldığında Abdullah Cevdet, Mevlânâ’nın bir mütercimi gibi gözükmektedir. Dipnotlar düşerek hayranlığı olduğunu açıkça belirttiği Mevlânâ’nın rubâîlerinden yer yer tercüme hissini verecek derecede esinlendiği bu metinleriyle Sâdî, Hâfız, Senâî, Şeyh Gâlib gibi eski, Hüseyin Sîret ve Laurent Tailhade gibi çağdaşı bazı şairlerin şiirleri arasında bağlantılar da kurmaktadır.
Mevlânâ rubâîleriyle Abdullah Cevdet’in metinleri arasındaki en önemli fark, ilkinde ilâhî aşk dile getirilirken, ikincisinde daha çok mecâzî aşkın dile getirilmesidir. Abdullah Cevdet Mevlânâ’ya her ne kadar büyük bir hayranlık duyuyorsa da elbette ki bir mutasavvıf değildir. Dolayısıyla Mevlânâ’dan esinlenmiş olsa bile o, söz konusu metinlerde mecazî aşkı dile getirmiştir. İlâhî aşkı dile getiren ifadeler de yok değildir, ama bunlar oldukça azdır. Hz. Muhammed’in adının geçtiği bir yerde yaygın olarak kullanılan Arapça saygı ifadesinin (salavat) kısaltması yazılmış olan ve hemen her paragrafta Allah adının geçtiği bu metinlerde Abdullah Cevdet’in Allah kavramına yaklaşımını da açıkça görmek mümkündür. Özetlemek gerekirse Allah’ı muhabbet, aşk, rûh, nûr gibi kavramlarla açıklamaktadır. Bu kavramlar esmaü’l-hüsnâda da yer alan kavramlardır.
Abdullah Cevdet, Mevlânâ aracılığıyla Dil-mestî-i Mevlânâ’da inancını ve dine yaklaşımını da ortaya koymuş olmaktadır.
Çevrimyazı Metin
Aşağıda vereceğimiz çevrimyazı metin hazırlanırken hafifletilmiş bir transkripsiyon uygulanmıştır.
Uzun hecelerde sürekli olarak şapka işareti kullanılmıştır. Günümüz konuşma diline yerleşmiş ve bugün de sık kullanılan bi’l-hâssa, bazı gibi kelimeler transkripsiyon kuralları uygulanmadan yazılmıştır: bilhâssa, bazı gibi. Aldığı ön eklerden dolayı tire ile yazılan bîçâre, bî-karâr gibi kelimeler tiresiz yazılmıştır.
Tamlama biçimindeki yaygın özel isimlerde uzun heceler gösterilmişse de transkripsiyon kuralları uygulanmamıştır: Celâleddîn, Ferîdüddîn gibi.
Ayn harfi, birbiriyle karışabilecek kelimelerde gösterilmiştir: ‘amâ – a‘mâ; âdem – ‘adem gibi.
Bugün uzun sesli harflerle veya ikinci bir sesle telâffuz ettiğimiz ma‘neviyye, şi‘r, ma‘hûd, ma‘nâ, mecmûa gibi kelimelerdeki ayn harfi gösterilmeden; maneviyye, şiir, mahûd, manâ biçiminde yazılmıştır. Rubâi‘yyât kelimesindeki ayn, bu kelime bir kitap ismi olarak kullanıldığında gösterilmiş, bunun dışında gösterilmemiştir.
Şimdiki zaman kipiyle kullanılan fiillerde meselâ ‘görmeyorum’ biçimindeki imlâ, ‘görmüyorum’ biçiminde günümüzde yazıldığı gibi yazılmıştır.
DİL-MESTÎ-İ MEVLÂNÂ
Kâri’lerime
“Dil-mestî-i Mevlânâ”nın bir kısmı evvelce İçtihad mecmûasında intişâr etmişti. Şimdi kitâb şeklinde tab edilirken esere birçok yeni parçalardan mâadâ ayrıca bir mecmûa-i eş‘âr teşkîl eden Rubâ‘iyyât-ı Gazâlî dahi ilâve olunmuştur. Îran’ın en ince ve en kuvvetli şâiri Urfî-i Şîrâzî’nin yüksek ve rakîk, asîl ve asliyet-perver şiirlerinden yaptığım müntehabâtın tekmile olarak ve “Urfî’de Şiir ve İrfân” unvâniyle Dil-mestî-i Mevlânâ’ya ilhâkı mukarrerdi. Îrân edebiyâtında üstâd-ı kâmil olan dostum Hüseyin Dâniş Beyle, ahîren verdiğimiz ve Urfî’nin [4] Dîvân’ından tercümeli bir kitâb-ı müntehabât vücûda getirmeye âid bir karârımız üzerine, bu vâsi‘ce projemi bıraktım. Evvelce intihâb ve tefrîk etmiş olduklarımın içinde berceste birkaç mısrâ veyâ ebyâtı yine “Urfî’de Şiir ve ‘İrfân” unvân-ı mukarreri altında fakat tercümesiz olarak Dil-mestî-i Mevlânâ’ya tezyîl ile iktifâ ediyorum.
Şark edebiyâtında bir deryâ-yı şiir ve hikem olan muazzam âsâr-ı Mevlânâ’yı ta‘mîkte bîhemtâ mütebahhir Veled Çelebi Efendi Hazretlerinin gönderdiği kendimi müstehak görmediğim derecede yüksek iltifâtı muhtevî olduğu için, neşrinde tereddüt ettiğim bir mektûbunu da muharrir-i muhteremin tevfîk ve tensîbi üzerine kitâbın başına aynen koyuyorum. [5] Mektûbun fazîlet-i mâ-bihi’t-temyîzi, ez-cümle âlî-nazar ve hassâs kâtibinin Dil-mestî-i Mevlânâ’da dil-i âteş-nâk-ı Mevlânâ’yı görmüş ve asırdan asra, cândan câna aks-endâz olarak gelen bu ebedî nağamât-ı iştiyâk ve niyâzda, cedd-i bülendinin sesine âşinâ çıkmış olmasıdır.
Bu Rahmânî nağmeler, bu Samedânî güzellikler… akûr ve ifrîti bir ‘amâ ve udvânın hükm-fermâ olduğu bed-tâli‘ Şark-ı karîb ve garîbde birkaç muztarib güzîde rûha birkaç dakîka-i ârâm ve istiğrâk yaşatmaya gidiyor. 14 Teşrîn-i Evvel 1921, İctihâd Evi
Abdullah Cevdet
*Araştırmacı yazar.
[1] Hayatı ve eserleri hakkında bk. M. Şükrü Hanioğlu, “Abdullah Cevdet”, İslâm Ansiklopedisi-I, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1988, s. 90-93.ś
[2] Doktor Abdullah Cevdet, Dil-mestî-i Mevlânâ ve Gazâlî’de Marifetullâh – Rubâiyyât-ı Gazâlî / ‘Urfî’de Şiir ve İrfân, Kütübhâne-i İctihâd, Orhâniye Matbaası, İstanbul 1921, 127 s.
[3] A. Cevdet, a.g.e., s. 17.
[4] Yazı, İctihad, 1921, S. 82, s. 1808’de yayınlanmıştır.
[5] A. Cevdet, a.g.e., s. 10.
[6] Bk. A. Cevdet, a.g.e., s. 13.
[7] A. Cevdet, a.g.e., s. 10.
[8] Bk. Sadi Irmak, Lirizmin İki Doruğu: Mevlânâ ve Gazâlî, Konya Turizm Derneği yayınları, Ankara 1976.
[9] İzmirli, Garp Mütefekkirleri İle İslâm Mütefekkirleri Arasında Mukayese, Haz. S. Hayri Bolay, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1979.
(Bu araştırma SÜMAM’ın düzenlediği “Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik” (14-16 Aralık 2006) Sempozyumuna bildiri olarak sunulmuştur.)