Can yücelere kanat açar ama…
Filiz Konca
Hz. Mevlana mürşid kitap olan “Mesnevi” sinde şöyle bir hikâye anlatır.
Bir padişahın aklı ölmüş, şehveti diri bir kölesi vardı. Padişahın ince hizmetlerini bırakır, kötü düşüncelere dalar, fakat yaptığını iyi sanırdı! Padişah nafakasını azaltın… Söylenir dırlanırsa adını kullar arasından silin dedi. Kölenin aklı azdı, hırsı çok… Nafakasını az görünce kızdı, serkeşleşti.
Aklı olsaydı kendi kendinin etrafında döner dolaşır, düşünür taşınır da suçunu görür, kendisini affettirirdi. Eşekliği yüzünden bir ayağı bağlanmış eşek serkeşliğe kalkıştı mı iki ayağı da boynuna bağlanır! Eşek, bana bir bağ kâfidir derse aldırış etme! Çünkü bu iki bağ, o bayağı hayvanın hareketi yüzünden bağlanmıştır!
Hadiste gelmiştir: Ulu Allah, halkı üç çeşit yarattı. Bir bölüğü, tamamı ile akıldan, bilgiden ve cömertlikten ibaret… Bunlar meleklerdir, secdeden başka bir iş bilmezler! Yaradılışlarında hırs ve heva yoktur… Mutlak nurdur onlar, Allah aşkıyla dirilmişlerdir. Bir bölüğü ise bilgisizliktir… Hayvan gibi ot otlamakla semirirler.
Onlar, ahırdan, ottan başka bir şey görmezler… Kötülükten de gafildirler, yücelikten, iyilikten de! Üçüncü bölükse âdemoğullarıdır, insanlardır. Bunları yarı yaradılışları bakımından melektirler, yarı yaradılışları bakımından eşek! Eşek olan yarıları, aşağılığa meyleder, öbür yarıları da akla meyleder!
İlk iki bölük savaştan, çekişten anlamaz, istirahat ve huzur içindedir. Fakat bu bölük, yani insan ikisine de aykırıdır ve azap içindedir. Bu insanda sınanma yönünden bölüklere ayrılmıştır… Hepsi insan şeklindedir ama üç kısımdır: Bir kısmı, mutlak varlık olan Allah’a dalmış, kendini kaybetmiş olanlardır… Bunlar İsa gibi meleklere katılmışlardır.
Surette insandır bunlar, fakat hakikatte Cebrail… Kızgınlıktan, heva ve hevesten, dedikodudan kurtulmuşlardır. Riyazattan da kurtulmuşlardır, zahitlikten ve savaştan da… Sanki onlar, insanoğlundan doğmamışlardır! İkinci kısmı eşeklere katılmış olanlardır. Bunlar kızgınlığın ta kendisi olmuşlar, tepeden tırnağa kadar şehvet kesilmişlerdir.
Bunlardaki Cebraillik meleklik sıfatı gitmiştir… Çünkü o ev dardı, o sıfat da büyük, sığamadı, geçip gitti! Canı olmayan adam ölür… Canında bu sıfat bulunmayan kişi de eşek olur. Çünkü bu sıfatta olmayan can bayağıdır, aşağıdır… Bu sözü sofi söylemiştir, doğrudur! O hayvanlardan da fazla can çekişir… Âlemde ince işlere girişir!
Onun örüp dokuduğu hile ve şeytanlık, başka bir hayvandan zuhur edemez! Altın sırmalı elbiseler dokur, denizin dibinden inciler çıkarır… Hendese bilgilerinin en ince noktalarını bilir yahut nücum, tıp ve felsefe bilgilerini elde eder! Çünkü onun, ancak bu dünya ile alakası vardır… Yedinci kat göğe çıkmaya yolu yoktur.
Bütün bu bilgiler, ahır yapısına yarar… Ahır da öküzle devenin varlığına destektir! Hayvanların birkaç gün yaşamalarına yarayan bu bilgilerin adını, şu ahmaklar remizler, ince şeyler kodular. Allah yolunun, Allah durağının bilgisini ancak gönül sahibi yahut da gönül sahibinin gönlü bilir! İşte Allah bu terkiple latif bir hayvan olan insanı yarattı, onu bilgilere eş etti.
O bölüğe “hayvanlar gibi” dedi… Çünkü uyanıklığın uykuyla ne münasebeti var? Hayvani ruhta ancak uyku bulunur… Bu çeşit insanlarda aksine duygular vardır. Fakat uyanıklık gelmedi de hayvani uyku kalmadı mı duygusunun aksi ve aykırı olduğunu lehten okur anlar! Uykuya dalan kişinin uyandığı zaman, rüyada gördüklerinin aksini görmesi gibi! Hülasa o aşağılık kişi, aşağılık âlemdendir… Onu bırak, ” Ben batanları sevmem, de!”
Çünkü hayvani ruha sahip olan kişinin, huylarını değiştirmeye, nefsiyle savaşa girişmeye, aşağılıktan kurtulmaya istidadı vardı ama o istidadı fevt etti! Hâlbuki hayvanda istidat yoktur… Hayvanlıktaki özrü apaçıktır! İnsandan yol gösteren bu istidat gitti mi ne yerse yesin eşek beynidir!
Aklı arttıran bir ilaç olan beladır yese afyon kesilir… Kalp illeti ve akılsızlığı artar! Gece gündüz savaşta, çekiştedir bunlar… Sonu yani insanlığı, önüyle yani hayvanlığıyla savaşır durur.
Bu, Mecnun’la devesine benzer… O, ileriye gitmeye savaşır, bu geriye gitmeye! Mecnun’un sevdası, önde bulunan Leyla’ya kavuşmak, devenin sevdası ardına dönüp yavrusuna ulaşmak! Mecnun, bir an bile kendisinden geçti mi deve, hemencecik geri döner, geriye giderdi.
Mecnun, tamamı ile aşkla, sevda ile dolu olduğundan kendisinden geçmemesine imkân yoktu. Kendisini gözetleyen akıldı… Fakat aklını, Leyla’nın sevdası kapmıştı! Deveye gelince o, çevikti, fırsat gözleyip durmaktaydı… Yularını gevşek hissetti mi, anlardı ki Mecnun daldı gitti… Hemen geriye yüz tutar, yavrusunun bulunduğu tarafa doğru gitmeye başlardı.
Mecnun kendisine gelir, evvelce bulundukları yerden fersahlarca geriye gittiğini anlardı. Üç gün böyle yol aldılar… Mecnun, adeta yıllarca tereddüt içinde kaldı. Nihayet dedi ki: A deve, ikimizde aşığız ama birbirimize aykırıyız… Arkadaşlığa layık değiliz! Senin sevgin de bana uygun değil, yuların da senden ayrılmak gerek!
Bu iki arkadaş da, birbirinin yolunu vurmada… Tenden aşağı inip ayrılmayan can, yol azıtır gider! Senin canın da arşın ayrılığı ile yoksulluğa düşmüş… Teninse diken aşkıyla deveye dönmüş! Can, yücelere kanatlar açmada… Ten, tırnaklarıyla yere sarılmada! Ey vatan aşkıyla ölmüş deve, sen benimle oldukça canım, Leyla’dan uzak kaldı gitti!
Adeta Musa kavminin yıllarca çölde kalışı gibi bende seninle bu hallere düştüm… Ömrüm geldi geçti! Bu yol, vuslata erişmek için iki adımdan ibaret… Hâlbuki ben, senin hilenle tam altmış yıldır, bu iki adımlık yolda kalakaldım!
Yol yakın… Fakat ben pek geç kaldım. Bu binicilikten adamakıllı usandım artık! Bu sözleri söyleyip kendisini deveden fırlattı attı, niceye bir dertten yanıp yakılacağım, yandım artık, dedi! Ona o geniş ova daracık bir hale geldi… Kendisini bir taşlığa atıverdi! Hem de öyle bir attı ki o yiğidin bedeni ezildi…
Kendisini yere öyle bir fırlattı ki kazara ayağı da kırıldı! Ayağını bağladı, top olurum da dedi, onun çevganının önüne düşer, yuvarlanarak giderim! İşte güzel sözlü hâkim, tenden inmeyen atlıya bu yüzden lanet etmiştir.
Kendisini yere öyle bir fırlattı ki kazara ayağı da kırıldı! Ayağını bağladı, top olurum da dedi, onun çevganının önüne düşer, yuvarlanarak giderim! İşte güzel sözlü hâkim, tenden inmeyen atlıya bu yüzden lanet etmiştir.
Allah aşkı, hiç Leyla’nın aşkından az değersiz olur mu? Ona top olmak elbette daha doğru, daha yerinde! Top ol da doğruluk yanına yat, aşk çevganiyle yuvarlanarak git! Çünkü bu yolculuk, binekten indikten sonra Allah çekişiyle olur… Hâlbuki önceki gidişimiz, deveyle idi!
Bu çeşit gidiş, gidişlerden apayrıdır… Bu gidiş cinlerin gidişiyle de olmaz, insanların çalışmasıyla da! Bu çekilip gitme, alelade çekilip gitme değildir… Bunu, Ahmed’in lutfu meydana getirdi vesselam! (MESNEVİ 4.cilt beyit;1490 vd.)