SOHBET
Süleyman Uludağ
İslâm”da ilim önemlidir. İlim adamlarının bildiklerini başkalarına öğretmelerinin birçok yolu vardır. Bir Hadis-i Şerifte bunun iki şekline temas edilmiştir. Bir gün evinden çıkan Hz. Peygamber, iki meclis görmüş, birinde Allah”a dua, diğerinde ilim talim ediliyormuş. Buyurmuş ki: Şunlar Allah”a dua ediyor ve O”ndan bir şeyler istiyorlar. Yüce Allah dilerse istediklerini verir, dilerse vermez. Berikiler ise halka ilim öğretiyorlar ve Allah beni muallim olarak gönderdi.
Hz. Peygamber daha sonra gidip ilim öğretilen meclise iştirak etmiş.1 Mü”minler ilk dönemden itibaren gerek ibadet ve dua ederek kulluk görevlerini yerine getirmek, gerekse dini konularda bilgi sahibi olmak amacıyla meclisler kurmuşlardır. Bu gibi maksatlarla kurulan meclisler Hz. Peygamber tarafından her zaman teşvik edilmiştir. Müminler değişen şartlara, ortamlara ve yaş durumlarına göre bunlardan birini tercih eder, ama fırsat buldukça öbürüne de katılırlardı. Bunlardan birini yüceltmek için diğerini önemsiz göstermek bir müminin yapmaması gereken bir şeydir. Vaaz, hutbe, konferans vs. dinlemek önemli olduğu gibi okullarda verilen dersleri dinlemek de önemlidir. Çeşitli yerlerde, özellikle gecelerin uzun olduğu kış mevsiminde düzenlenen dar çerçeveli ve nispeten de özel sohbetlerin faydası büyüktür. Aile bireyleri arasında düzenlenen ve belli usullerle gerçekleştirilen sohbetler de son derece önemlidir. Aslında vaaz da bir tür sohbettir.
Yetişmiş insanların bilgilerini, deneyimlerini, maharetlerini ve hünerlerini yeni nesillere aktarmalarının birçok yolu ve şekli vardır. Bu yazıda bunlardan sadece sohbet ele alınacaktır.
Sohbet yoldaşlık, arkadaşlık, dostluk, ahbaplık, hasbihal, yarenlik ve söyleşide bulunmak anlamına gelir. Konusuna göre sohbet “Dini Sohbet”, “İlmi Sohbet”, “Edebi Sohbet” vb. gibi isimler alır. Her sohbet herkese göre değildir.
Hz. Peygamber dini bilgileri ve yaşama halini çevresinde müminlere sohbetlerde öğretirdi. Mümin olarak O”nun sohbetinde bulunanlara sahabe veya ashab denir. İslam ümmeti içinde en üstün ve en erdemli nesil sahabedir. Sahabeye bu yüksek payeyi kazandıran husus Hz. Peygamber”in sohbetinde bulunarak O”ndan ilim ve feyz almış olmalarıdır. Hz. Peygamber ister erkek, ister kadın (sahabe, sahabiyye) olsun çevresindeki müminleri sohbet yoluyla terbiye eder, yetiştirir ve geliştirirdi. İtikad, iman, ibadet ve ahlak konularına bu sohbetlere ayrı bir önem verilirdi.
İlim öğretilirken insanların zihnine ve zekasına hitab edildiği halde dini nitelikteki sohbetlerde muhatabın kalbine ve hislerine de hitab edilir. Onun için Allah Resulünün sohbetinde bulunanlar O”nu pür-dikkat dinlerken duygulanır, heyecanlanır, gözleri buğulanır ve coşarlardı. Usame b. Şureyk”in rivayetine göre sahabe, sanki başlarına kuş konmuş da onu kaçırmak istemeyen bir kişi gibi hiç kıpırdamadan büyük bir istek ve dikkatle Rasulullah”ı dinler, kendilerini sohbetin havasına kaptırırlardı.2 Hz. Peygamber Mekke döneminde müminlere dini bilgileri genellikle sohbetlerde verir, dini hayatın nasıl yaşanacağını da bu yolla öğretirdi. Medine”ye geldikten sonra Mescit-Cami”de vaaz eder, Cuma günleri hutbe okur, ama yine de sohbetle sahabeyi eğitme ve bilgilendirme faaliyetlerine devam ederdi. Sahabe olmak için mümin olmak şart olduğundan gerek Mekke”de gerek Medine”de Rasulullah”ın konuşmalarını, hitabelerini ve öğütlerini dinleyen gayrimüslimler sahabe sayılmaz. Bu durum sohbette inanç birliğinin ne kadar önemli olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir. Demek ki dini anlamdaki sohbetle sohbetinde bulunulan zatla Onu dinleyenlerin aynı dinde ve inançta olmaları sohbetin verimli, yararlı ve feyzli olması için şarttır. Birbirine güvenmeyen ve inanmayan kişilerin düzenledikleri sohbetlerden olumlu bir sonuç çıkmaz. Dini mahiyetteki sohbetlerde genellikle sohbetinde bulunulan alim, akid, arif, deneyimli, basiretli, firaset ve fikir sahibi, ahlaklı, edebli, huşu ve hal sahibi muhterem bir zat vardır; buna rehber, kılavuz, mürşid, pir ve şeyh gibi isimler verilir. Bir de sohbetine katılan ve onu seven, sayan, ona inanan ve güvenen bir cemaat vardır. Cemaatin sayısı az veya çok olabilir. Cemaat erkeklerden ve kadınlardan ve yahut, kadın-erkekten oluşabilir. Her yaştaki mümin ve mürit sohbete katılabilir.
Dini sohbetlerde sohbetinde bulunulan zat konuşur, bildiklerini anlatır, güncel veya ihtiyaç duyulan meseleler hakkındaki fikirlerini söyler, yorumlar ve değerlendirmeler yapar. Sohbete katılanlar da onu can kulağıyla dinlerler. Bazen sohbetinde bulunulan saygıdeğer zat, bir soruları olup olmadığını cemaatına sorar, soru sormak isteyen varsa edeb erkan dahilinde ve büyük bir nezaketle sorusunu sorabilir. Bunun dışında karşılıklı konuşmalar olmaz. Bu bakımdan dini sohbet bir bakıma verilen vaaza veya okunan hutbeye benzer. Sohbet meclisleri bir çeşit nasihat toplantılarıdır.
Müminler bir meseleyi aralarında istişare, müzakere ve münakaşa edebilirler. Bir konuda fikir alışverişinde bulunabilirler. Fakat bu nitelikteki toplantılara fikri, bilgisi ve tecrübesi olan herkes katılabilir. Bu tür müzakereler ve tartışmalar çoğu zaman emsal ve akran, yani denk ve aynı düzeyde kişiler arasında gerçekleştiğinden aralarında bir hocanın veya rehber kişinin bulunması da gerekmez. Hatta bir mümin bazı meseleleri ehliyetli, tecrübeli ve bilgili gördüğü ama aynı zamanda güvendiği bir gayrimüslimle bile rahatça istişare, müzakere ve münakaşa edebilir. İstişari toplantılarda birinci derecede önemli olan bilgi ve deneydir. Sohbet ise daha önemlidir.
Müminler bir meseleyi münazara, cedel ve bahs yoluyla da tartışabilirler. Münazara, cedel, bahs bir çeşit fikir yarışıdır, muhatabı ve hasmı yenme ve üstün gelme saikiyle yapılır. Tam anlamıyla bir yarıştır, bir zihin jimnastiği ve bir fikir egzersizidir. Fakat bu tür konuşmalarda adab-ı bahs ve adab-ı münazara denilen tartışma kurallarına hassasiyetle dikkat etmek, inatlaşma cihetine gitmemek kızmamak ve darılmamak lazımdır. Bu tür konuşmaları lüzumsuz yere uzatmak ve ölçüyü kaçırmak yarar değil zarar getirir. Eğitici, öğretici ve faydalı yönleri bulunan bu tür konuşmalar farkına varılmadan inatlaşmaya ve sen-ben davası haline gelmeye son derece müsait olduğundan Kur”an ve hadis bunun sakıncalı ve zararlı türlerini yasaklamıştır. Gayrimüslimlerle bile cedelleşmek mahzurlu sayılmıştır. Kur”an”da “La-Tücadil” (cedelleşme) deyimi sıkça kullanılır. Bir müminin özellikle alimlerle, yaşını başını almış tecrübeli kişilerle gelişigüzel tartışması ve cedelleşmesi İslam”ın edeb ve terbiye anlayışına sığmaz. Bundan dolayı Allah Resulü “Dinde cedelleşmekten sakının” buyurmuştur.3 Görülüyor ki İslam”da öngörülen sohbet müzakere (Discussion), fikir teatisi (Dialogue), münakaşa, münazara, cedel, bahs ve istişareden farklıdır. Yerine göre bu tür konuşma şekilleri de gerekli ve faydalı olmakla beraber dini mahiyetteki sohbet çok daha gerekli, faydalı ve feyizlidir. Bunun için sadece Hz. Peygamber değil, daha evvelki Peygamberler de sohbete büyük önem vermişlerdir. Her dinde sohbet önemlidir.
Tasavvufta sohbete büyük önem verilir, bir arifin, bir hakîmin, bir velinin ve bir Hak dostunun sohbetinde bulunmak, hatta sadece onu görmek insana çok şey kazandırır, bazan insanın yönünü değiştirir, onu tepeden tırnağa dönüştürür. Hak erenlerin sohbeti, bakırı altına dönüştüren bir kimya, bir iksir gibidir.
Erenlerin nazarı toprağı güher eyler
Erenler kademinde Toprak olasım gelir.
Erenlerin sohbeti, artırır marifeti
Cahilleri sohbetten her dem süresim gelir
Yûnus böyle diyor.
Mevlânâ da şöyle:
Yek-demi sohbet be-Merdan-ı Huda
Bihter ez Sad Sale buden der tüka
Hak erenlerle bir an sohbet yüz sene takva ile ömür geçirmekten daha iyidir.
Bahaeddin Nakşibend de bu konuda buyururlar:
“Bizim yolumuz sohbettir. Halvetle/yalnız olmakta şöhret vardır. Şöhret ise afattır. Hayırlı olan toplumla olmaktır. Toplum halinde bulunan dostlardan her birinin: “Ben yokum, diğerleri var” anlayışında olmaları gerekir. Ululardan biri: “Beri gel, bir an iman edelim” sözüyle şuna işaret etmiştir: Eğer bu yolun taliplerinden bir cemaatle sohbet edeler, pek çok hayır ve bereket hasıl olur. Umulur ki buna devam etmek kişiyi hakiki iman noktasına götürür.”4
Attar, Tezkiretu”l- Evliya”da: “Cennetteki nimetlerin en büyüğü Allah dostlarıyla sohbet etmektir. Sohbet olmasa cennet neye yarar” demiştir.
İnsan sosyal bir varlıktır, sosyal bir hayat yaşar, tek başına yaşayamaz, yalnızlık Allah”a mahsustur. Sosyal hayat yaşayan insan, sohbete, ahbaplığa ve yarenliğe muhtaçtır. İnsan kelimesinin üns kelimesiyle ilgisi vardır. Diğer kişilerle ünsiyet ve ülfet ettiği, yani mahabbet ve yarenlik ettiği için insana insan denilmiştir. İnsan su gibi, ekmek gibi arkadaşa ve onunla muhabbet etmeye muhtaçtır. Bir Hadis-i Şerifte mümin şöyle tarif edilmiştir: “Mümin, ülfet eder, ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyen kimselerde hayır yoktur.”5 İnsanın ünsiyet ve ülfet ettiği kişiye enis/can dostu, can yoldaşı denir. Peygamberimiz: “Allah”ım! Kalplerimize ülfet ver”6 diye dua ederdi. Yüce Allah: “Hatırlayın, birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi te”lif etti de Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz”7 buyuruyor. Burası telif “ülfet ve ünsiyet eder hale getirme” anlamına gelir ve çok önemli bir şeydir. Nitekim başka bir ayette: “Sen, yeryüzünde ne var ne yok tümünü harcasaydın onların kalplerini telif edemez, kaynaştıramazdın, ama Allah onların aralarını telif etmiş ve bulmuştur.”8 İşte İslam”ın hedefi: Dostluklar ve arkadaşlıklar kurmak, yani sohbet, muhabbet, ünsiyet, ülfet. Başka bir ifadeyle insanlarla hoşça geçinmek ve geçinilen bir kişi olmak. Geçimsiz olmak huyların en kötüsüdür.
İnsan her yaşta ve her yerde sohbete muhtaçtır. Sohbet hemhal ve hemdem olmayı, dertleşmeyi, içini dökerek rahatlamayı, üzüntüyü dışa atıp ferahlamayı sağladığı gibi bilgi ve görüş alışverişine de vesile olur. İnsanlar, sohbet vasıtasıyla birbirlerinin tecrübelerinden, fikir ve kanaatlerinden, hatta tavır ve davranışlarından faydalanırlar. Çocukların anne-babaları, kardeşleri, oyun ve okul arkadaşları, öğretmen ve hocalarıyla sohbet etmeleri büyük faydalar sağlar. Bu yolla kısa zamanda çok bilgi sahibi olarak kişiliklerini geliştirir ve olgunlaştırır. Okulda öğretmenin verdiği dersi, camide vaizin nasihatini ve imamın hutbesini dinlemek şüphesiz ki çok faydalıdır. Ama öğretmen, hoca, vaiz ve imamla sohbet daha faydalıdır.
Sohbetin ve dostluğun yararlı, verimli ve kalıcı olması için birtakım şartlar, kurallar ve adab vardır. Bunların gözönünde tutulması şarttır. Sohbetine katıldığımız veya arkadaş olarak seçtiğimiz kişinin akıllı, zeki, ahlak sahibi, dindar, gayretli ve fedakar olması şarttır. Ahmak, kötü huylu, tembel, günahkar, cahil, çıkarcı ve bencil kişilerin sohbetinde bulunmada ya da böylelerini arkadaş seçmede bir fayda yoktur. Bir insan emsal ve akranıyla da sohbet etmelidir ama kendisinden daha bilgili, daha akıllı, daha dindar, daha ahlaklı, daha gayretli ve fedakar insanların sohbetini tercih etmeli ve bunu ganimet bilmelidir.
Kötü, cahil, bencil, çıkarcı, şöhret düşkünü, gösteriş meraklısı, kendini öven ve nefsin aşağı arzularına tutsak düşen maceracı kişilerle arkadaş olmak ya da böylelerinin sohbetine katılmak insana yarar değil zarar verir. Mümşud Dineveri: “İyilerle sohbet insanı iyi, kötülerle sohbet kötü yapar.”9
Yahya b. Muaz Razi: Üç çeşit insanın sohbetinden sakınınız: Gaflet halindeki alimler, yağcı hafızlar ve cahil mutasavvıflar.”10
Nice muhteris, çıkarcı ve şöhretperest alimler; nice yağcı, yalaka ve boşboğaz hafızlar, imamlar ve mevlithanlar, nice cahil, bağnaz ve hayalperest şeyhler ve dervişler var ki bunların yanlış yollara düşürdüğü insanları doğru ve hak yola getirmek kolay kolay mümkün olmamaktadır.
Ebu Ali Sakafi: “Büyüklerin sohbetinde bulunanların çok saygılı olmaları gerekir. Saygılı olmayanlar onların feyzinden, bakışlarındaki bereketten ve saçtıkları nurlardan mahrum olurlar.”11
Saygıdeğer bir büyüğün sohbetinde bulunan bir kişi kendini boş, onu dolu, kendini cahil onu alim, kendini gafil, onu arif/agâh bilip sözlerini can kulağıyla dinlemelidir ki sohbetten faydalansın feyz alsın. Kendini dolu gören kibirli ve inatçı kişiler sohbetten istifade edemezler. Baksanıza Ebu Cehil, Ebu Leheb Allah Resulünün sohbetinden nasıl mahrum kaldılar.
İmam Gazali verilen derslerden, yapılan sohbet ve vaazlardan, okunan hutbelerden istenen sonucun ve ürünün alınması için öğretmen-öğrenci, vaiz-cemaat, şeyh-müritte bulunması gereken nitelikleri ve şartları şöyle sıralar: Mürşid, muallim, vaiz, hatip, imam, öğrenci cemaat ve talebelere:
1- Şefkatli ve merhametli olmalıdır. Allah Resulü; “çocuğuna karşı babanın konumu neyse size karşı benim konumum da odur.” buyurmuştur.
2- Hz. Peygamber”i örnek alarak öğrettiklerine karşı hiçbir şey talep etmemeli, yaptığı hizmet, sırf Hak rızası için yapmalı, hasbi olmalıdır. Bütün Peygamberler ümmetlerine şunu söylemişlerdir: “Tebliğ görevime karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim sadece Alemlerin Rabbına aittir, O verir.”12
3- Samimi surette öğütlerde, gerektiğinde de uyarılarda bulunmalıdır.
4- Çeşitli usüllerle terbiye etmeli, onlara edeb erkan öğretmeli, sadece bilgi vermekle yetinmemelidir.
5- Bir ilim dalını överken diğerlerini yermemelidir.
6- Anlayacakları bir dille hitap etmeli, bilgi ve zeka düzeylerini dikkate alarak konuşmalı, anlamayacakları konulara girmemeli. Hadiste: “İnsanlara zeka seviyelerine göre konuşunuz” buyrulmuştur.
7- Önce kolay, sade ve basit konuları anlatmalı, sonra aşama aşama basitten daha az basite, kolaydan zora doğru giden bir yöntemle muhataplarını bilgilendirmelidir.
8- İlmiyle amel etmeli, söylediklerini uygulamalı, davranışları söylediklerine uygun olmalı, kısaca iyi bir örnek olmalıdır. Sözleriyle olduğu kadar haliyle ve tavırlarıyla da muhatapları etkilemeli ve yönlendirmelidir.
Öğrenci, talip ve cemaat öğretmen, hoca ve mürşid karşısında:
1- Ahlakını düzeltmeli, kalbini temizlemelidir. Çünkü ilim kalbin ibadeti ve ruhun namazıdır. Kötü huylarla ilim tahsil edilemez. Nitekim abdestsiz namaz kılınamaz, önce edep, terbiye ve güzel ahlak olmalıdır.
2- Eğitim-öğretim dışındaki işlerini azaltmalı ve en aşağı düzeye indirmelidir. Öğrenim görenlerin bir koltuğa iki karpuzun sığmayacağını bilmeleri gerekir.
3- Alçak gönüllü olmalı, bilgisiz olduğunu kabul etmeli, hocasına karşı üstünlük taslamamalı, onu hafife almamalı, gereksiz sorular sormamalı, bu hususta “Kehf” suresinde anlatılan Musa-Hızır kıssasını göz önünde bulundurmalıdır.
4- Başlangıçta tartışmalı konulara, ihtilaflı meselelere, anlaşılması zor ve derin bahislere girmemeli, öğretmenlerin ve hocaların verdikleri bilgileri iyice bellemek ve onların yöntemlerini izlemekle yetinmeli, derin meselelere daha sonra girmelidir.
5- Her ilim dalından vaktin imkan verdiği ölçüde bir şeyler öğrenmelidir. Çünkü ilim bir bütündür, bir ilim dalı öbür ilim dallarının daha iyi anlaşılmasını ve değerlendirilmesini kolaylaştırır.
6- Öğrenmesi gereken ilim dallarını, bölümlerini ve konularını bir sıraya göre ve aşama aşama öğrenmelidir
7- Bir ilim dalını tam olarak öğrenmeden öbürüne geçmemelidir.
8- İlim dallarındaki önceliği ve önemi bilmelidir. En şerefli ve öncelikli bilgi Allah, sıfatları, isimleri, fiilleri, Peygamberleri, melekleri, kitapları ve ahiret hakkındaki bilgidir. Zira ebedi mutluluk bu bilgiyle kazanılır.
9- İlk öncelikli hedefi edep erkan öğrenip güzel bir ahlak sahibi olmak, nihai hedefi ise Allah”ın yakınlığını kazanmak olmalıdır.
10- İlimlerle amaçları arasındaki ilişkiyi iyi kavramalıdır. Niçin ilim tahsil ettiğinin bilincinde olmalı. İlmin nihai hedefi edebi mutluluğu kazanıp Cemal-i bâ-kemal-i İlahi”yi seyr ve temaşa etmektir.
İslam”da akıl ve onun ürünü olan ilim çok önemli ve değerlidir. İlim öğrenmek zihinsel/kalbi bir ibadettir. O halde ders halindeki öğretmen-öğrenci, nasihat eden ve dinleyen hoca-cemaat, mürşit-talipler, ibadet halindedirler. İbadetteki ihlasın, disiplinin, dikkatin, huşuun, burada da bulunması gerekir.
İlim dünya ve ahirette faydalı olan bir şeydir. İlim tahsil eden kişi bu sayede bir geçim yolu bulur, bir makam sahibi olur. Bütün bunlar caiz ve mübahtır. Fakat ilim tahsil etmenin hem ilk hem de nihai hedefi ahiret saadetini kazanmak ve Hak Teala”nın yakınlığına erip O”nun güzelliklerini temaşa etmektir. Bu nihai hedeften şaşmamak ve sapmamak kaydıyla meşru yollardan ilimle dünyalık elde etmekte bir sakınca yoktur. Lakin her Müslüman üzerine öğrenilmesi farz olan dini ilimler öğretilir ve öğrenilirken, insanları Hakk”a davet ederken sadece Hakk”ın rızasını kazanmayı hedeflemek en iyi ve en üstün hareket tarzıdır.
21. yüzyılın bir bilgi, bir bilişim ve iletişim çağı olduğu söylenmektedir. Bilgi de ancak öğretimle kazanılır. Eğitim ise, yani edep ve terbiye hem öğretimin şartı ve temeli hem de gayesi ve hedefidir. Edepsiz ve terbiyesiz kişilerin bilgisinden toplum ve insanlık yarar değil, zarar görür. Edep ve terbiyenin kaynağı ise dindir, inançtır, ailedir, gelenektir, erdemli ve ergin insanları örnek almaktır. Bu da geniş ölçüde konusu din, ahlak, edep ve terbiye olan sohbetlerle gerçekleşir.