Mevlana ve Bir Mesnevi Çevirmeni: Kefafi
Mesut YAZICI
Bu makalemizde Mesnevi”nin İslam dünyasındaki yerine kısaca ve genel bir değiniden sonra özellikle günümüz Arap dünyasındaki yeri üzerinde durulacaktır. Zira Mesnevi”nin günümüzde Arap ülkelerinde ya da İran ve Pakistan gibi ülkelerde nasıl karşılandığı son derece önemlidir. Çünkü kanaatimize göre Dünya barışı, Mevlana ve Mesnevisi dışarıda bırakılarak gerçekleşemez. Ortadoğu”nun bugünkü acıklı manzarası buna en büyük kanıttır. Dinler arası diyalogdan inanç turizmine kadar pek çok alanda Mevlana ve Mesnevisi büyük rol oynamaktadır. Böylesi önemli iki unsurun yabancı dillere ve kültürlere de sağlıklı olarak aktarılması bir insanlık görevidir.
Mesnevi, bilindiği üzere, barındırdığı orijinal ve üst düzey tefekkür ve tasavvur ortamı itibarıyla İslam dünyasında olduğu kadar Arap dünyasında da bir takım tereddütlerle karşılanmıştır. Giriş bölümünde bu durumun kısa bir analizinden sonra Mesnevi”nin Arapça çevirileri ve bu arada Abdüsselam Kefafi tarafından yapılan çevirisi çeviribilim kriterlerine göre yorumlanacak ve Mevlana”nın düşüncelerini ve sanatını ne ölçüde isabetli yansıtabildiği açığa çıkarılacaktır. Bu çevirinin gün yüzüne çıktığı yılların koşulları araştırılacak ve bugünün Arap dünyasındaki sosyo-kültürel sorunlara ne denli cevap verdiği incelenecektir.
Büyük Türk mutasavvıfı ve şairi Mevlana Celaleddin-i Rumi başta İslam dünyası olmak üzere tüm dünyayı derinden etkilemiş bir şahsiyettir. Bu etki genelde son derece olumlu sonuçlara yol açarken bazı yerlerde ve bazı zamanlarda tereddütlerle ve tepkilerle de karşılaşmıştır. Bir taraftan 18. asır İslam âlimlerinden İsmail Hakkı Bursevi bir Kur”an tefsiri olan Ruhu”l-Beyan”da Kur”an-ı Kerim ayetlerini Mesnevi beyitleriyle örtüştürüp açıklamışken, aynı coğrafyadan Muhammed Şahin 1946″da Mesnevi”nin Tenkidi”ni yayınlamış ve Hz. Mevlana”yı bir Molla Kasım tavrıyla sıygaya çekebilmiştir. Keza, 1985″de Suudi Arabistan Krallığı”nda yayınlanan bir doktora tezi İslam mutasavvıflarını sapkınlar olarak tasnif etmektedir. Mekke-i Mükerreme Ümmü”l-Kura Üniversitesinde kabul edilen tezde Hz. Mevlana”nın Mesnevi”de büyük saygıyla bahsettiği Bayezid-i Bestami de sapkınlıkla suçlanabilmiştir. Öte yandan, İran İlahiyat Fakültelerine Mesnevi getirenlerin statükocu Şii zihniyeti ve geleneği tarafından aforoz edildiği bir ortamda, İran İslam Devriminin ve İran İslam Cumhuriyeti”nin mimarı Ayetullah Humeyni, gençliğinde çokca Mesnevi okumuş, Mesnevi ile beslenmiştir. 20. asır Arap şair ve yazarlarından ise Lübnanlı Cubran Halil Cubran ve 1988 Nobel edebiyat ödülü sahibi Mısırlı Necip Mahfuz için ruh, mana ve mesaj olarak Mevlana çizgisinde eserler vermiştir diyebiliriz.
Hz. Mevlana, meydana getirdiği tefekkür, tasavvur ve faaliyetlerle özellikle Türk-İslam coğrafyasında büyük çaplı hamleler yaptırmış, izleri hala belirgin duran kültür ve medeniyetler inşa ettirmiş mistik bir adamdır. Safiye Erol der ki:
“Mistik adam, görüşleri, duyuşları herkesin rüyet sahasının ötesine, ilerisine geçendir. Mistik adam, umumi mefhumlar silsilesinden hiçbir cüze benzetilemeyecek bir suret gördüyse, müspet denilenin de menfi denilenin de ötesine geçti, hayır ve şer sıfatlarının çehre değiştirdiğini, elele verdiğini, tek vücut olarak cevelan ettiğini müşahede etti ise bu tabloyu nakletmeğe elbette ki muktedir değildir. Cezbe tehlikeli bir yoldur. Ayak basanların çoğu geri dönmez, geri dönenlerin çoğu hakikatte geri dönmüş değildir. Benliklerinin sıklet merkezi meçhul bir mıntıkada unutulmuştur, ne ileri ne geri, artık yol bulamayarak bocalamada kalırlar. Cezbenin çok az muzaffer gazileri olur. Bu mertebeye erişenlerin ne şekilde olursa olsun sazla, sözle, ilimle, amelle, insanlığa söyleyecek bir çift sözleri vardır. Cemiyet bünyesine çekidüzen veren büyük pederşahlar, din müessisleri, sanatkârlar, hatta ilme yeni istikametler açan büyük kâşifler bu muzaffer gaziler zümresindendir. Eski şark cezbeyi dini zaviyeden mütalaa etti ve cezbe yolunun gayesini tahakkuk ettirmiş bulunan Mevlana ve emsali dâhileri cihangirlerden üstün tuttu.
Safiye Erol”un başka bir tespitinden hareketle, Mevlana”yı anlamakla Mesnevi”yi çeviri süreci arasındaki ilişki hususuna giriş yapmış olalım. Safiye Erol diyor ki:
“Şark mistisizmi bilhassa ondokuzuncu asır filozoflarını ilham altında tutmuştur. Asrımızın büyük mütefekkirleri de şark sistemleriyle çok yakından alakalanmışlar, öncesi ve sonrasıyla özellikle İkinci Cihan Harbi yıllarında bu temayüllerde hızlı bir canlanma görülmüştür.”
Bu tespite bir Mevlana çevirmeni olan Ayten Lermioğlu”nun da katılmakta olduğunu ve şunları eklediğini görüyoruz. “İkinci Dünya Harbinin tevlit ettiği ıstırapların neticesi olarak maneviyata yönelme ihtiyacıyla İngiliz ilim adamları o tarihlerde bir seri eser hazırlamayı düşündüler. Dünyaca meşhur ölmez eserleri ele aldılar, çalıştılar. Mevlana bu serinin batıda en çok okunan kitabıdır.” Zaten Sabri Ülgener de Tarihte Darlık Buhranları adlı kitabına Hz. Mevlana”nın şu sözleriyle başlar:
“Dünya ahvalini kıtlık ve bolluktan, cenk ve sulhten ve bir sürü mihnet ve meşakkatten ibaret bil”.
Enteresandır, bugün tanıtımını konu edineceğimiz çevirinin sahibi Muhammed Abdüsselam Kefafi de Mevlana ve Mesnevi ile ilgilenmeye Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri”nde öğrenci iken, İkinci Dünya Savaşı yıllarında başladığını söylemektedir. Kefafi, yaz tatillerinde dedesi Ezher ulemasından olan Abdüsselam ed-Devahili”ye ait köy evinde el-Menhecu”l-Kavi li-Tullabi”l-Mesnevi adlı eserden yararlanarak büyük bir merak ve zevkle Mesnevi okuduğunu ve anlamaya çalıştığını belirtir. 1946–1950 yılları arasında eğitim için gittiği Londra”da da Mesnevi ile meşguldür. Mısır”a döndüğünde Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesi”nde çalışmaya başlar. Derslerinde Mesnevi metinleri okutmadığı ya da seminerlerinde Mevlana ve şiirlerine yer vermediği bir yılı geçmemiştir. Nihayet 1960 yılında Mesnevi”yi Arapça”ya çevirmeye başlar. Mesnevi”nin birinci defteri”nin çevirisi 1966″da çıkmış iken, mukadderat ikinci defterin çevirisini Haziran 1967″de Arap-İsrail savaşında Arapların yenilgisi sonrasında çıkarmıştır. Çevirmenimiz Kefafi bu ruh halini ikinci cildin önsözüne şöyle yansıtmıştır.
“Haziran felaketleri zuhur ettiğinde bu kitabın (2. cildin) baskısı matbaadan çıkmak üzereydi. Ben de herkes gibi bu başımıza gelenlere kafa yormaya başladım. Felaketler ruhu uyandırır ve insanı daha hassas kılar, özüne döndürür. Böylece insan bu musibetler kanalıyla evvelce bilmediği cevapları duymaya çalışır. Ben, hakim şairimizi (Mevlana”yı) mutalaa ettikçe sorularıma cevaplar buluyordum. Artık kesin olarak şuna kanaat getirmiştim ki bizler yeni bir ruhsal yapıya muhtacız. Kurmaya çalıştığımız her bir medeniyet binasının temeli olacak o yeni ruha muhtacız. Bizler asil Arap ruhunu hayata döndürecek olan, cevherini örtmüş toz-topraktan arındıracak olan yapıcı tasavvufa muhtacız. İşte o zaman hedeflenen güce ulaşırız. O zaman geçici dünya zevklerinin yokluğu bizi yıkamaz. Kişinin isteklerine gem vurabilmesidir tasavvuf. Kişinin hayatını en yüce hedefler uğruna feda edebilmesidir tasavvuf. Tasavvuf kişinin inandığı, söylediği ve yaptığı şeylerde ideal olabilmesidir. İşte şu an bizim için zaruri olan bunlardır. Bu ruhun dönüşü demek saygınlığın ve kaybedilen toprakların dönüşü demektir. Elinizdeki bu kitap (Mesnevi Çevirisi) bir kederliye teselli verebilmişse, bir dertliye derman olmuşsa, bir vicdanı uyandırabilmişse, bir gayret oluşturabilmişse, akademik vazifesinden hiç de az olmayan bir vazife ifa etmiş, başarılı olmuş demektir. Muhammed Kefafi, Beyrut, 15 Temmuz 1967.
Çevirmenimiz Kefafi, tıpkı Gölpınarlı gibi, Mesnevi”nin meşhur nüshaları içinde en sağlamlarından biri olduğunu söylediği Nicholson baskısını esas aldığını belirtmektedir. Bu eser The Mathnavi adıyla 8 cilt halinde Londra”da 1924–1940 yılları arasında yayınlanmıştır. Bununla birlikte öteki neşriyatlarla da karşılaştırmış ve bazı yerlerde öteki nüshaları esas almıştır.
Çeviride kullandığı beyit rakamları Nicholson baskısının rakamlarıdır. Mümkün mertebe metne sadık kalarak çevirmiştir. Gerekli gördüğü yerde ise bir ya da birkaç kelime ilave etmiş, onları da parantez içinde vermiştir. Bazı yerlerde serbest çevirse bile dipnotta metnin harfiyen manasını da ayrıca vermeye çalışmıştır. Kendi tabiriyle, pek çok yerde öteki çevirmenlerin verdiği manadan farklı manalar verebilmiştir. Fakat genelde Mesnevi”nin Arapça şerhi el-Menhecu”l-Kavi li-Tullabi”l-Mesnevi”den yararlanmış ve oradaki yorumları savunmuştur. Çevirinin birinci cildi 445 sayfa olup ayrıca arkasına eklenen beyit açıklamaları ise 170 sayfa tutmaktadır. İkinci cildin çevirisi ise 378 sayfa olup açıklamaları 210 sayfa tutmaktadır. Biz çevirinin ancak ilk iki cildine ulaşabildik.
Burada bir fikir vermesi bakımından, İzbudak/Gölpınarlı çevirisiyle karşılaştırmalı olarak Kefafi”nin Mesnevi”nin ilk beyitlerini Arapçaya nasıl çevirdiğini aktarmak istiyoruz.
Kefafi: Kulak ver şu neye, bak nasıl anlatıyor öyküsünü, şikâyet ediyor ayrılığın ızdırabını.
İzbudak: Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor.
Kefafi: “Sazlıktan kesildiğimden beri herkes, erkek kadın, benim ağıtımla ağlaşır dururlar.
İzbudak: “Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek kadın herkes ağlayıp inledi.
Kefafi: Ayrılığın paramparça ettiği bir sine isterim ki ona hasretin ızdırabından dem vurabileyim.
İzbudak: Ayrılıktan parça parça olmuş kalp isterim ki iştiyak derdini açayım.
Hz. Mevlana”yı ve Mesnevi”yi aşk derecesinde sahiplenen ve Arapça”ya oldukça güzel aktaran çevirmenimiz Muhammed Abdüsselam Kefafi”ye huzurlarınızda Türk Dünyası adına çok teşekkür ederiz. Allah kendisinden razı olsun.
Mesut YAZICI
KAYNAKLAR
Ceyhan, Semih, Mesnevi, TDV İslam Ansiklopedisi, C.29
Ayverdi, Samiha, Erol, Safiye vd, Kenan Rifai ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık, İstanbul 1983
Kefafi, M.A., Mesnevi-yi Celale”d-din er-Rumi, Beyrut 1966
Mevlana, Mesnevi, (Haz. Veled İzbudak, Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1991
Moin , Baqer, Son Devrimci Ayetullah Humeyni, Terc. Osman Cem Önertoy, İstanbul 2005
Nicholson, R.A., Mevlana Mesnevi Seçmeler, İstanbul 2005
Ülgener, Sabri, Tarihte Darlık Buhranları, İstanbul 2006
el-Ulyani, Ali b. Nefi, Ehemmiyetu”l-Cihad fi neşri”d-Daveti”l-İslamiyye ve”r-Reddi ale”t-tavaifi”d-dalle fiyh, Riyad 1985