Hakikatin Safası
Filiz Konca
Hz. Mevlana mürşit kitap olan “Mesnevi” sinde bir çok hikmetleri beraber barındıran şöyle bir hikaye anlatır. (2.cilt, beyit:3210 vd.)
“Derler ki; İbrahim Edhem hazretleri bir yolculuğu esnasında deniz kıyısında oturmuştu. O can padişahı hırkasının sökülen bir yerini dikiyordu. O sırada ansızın oraya bir emir geldi. O emir, İbrahim Edhem hazretleri vaktiyle sultan iken, maiyyetinde bulunmuştu. O”nu tanıdı, saygı ile önünde yere kapandı. Onun hırkasını dikmesine, şeklinin, suratının, huyunun ve yaşayış tarzının değişmiş olmasına şaştı kaldı.
“Böyle büyük bir saltanatı bıraktı da, herkesin gidemeyeceği dar ve zor bir yolu, dayanılmaz yoksulluğu seçti. Yedi iklimin padişahlığını terketti de, geldi buralarda dilenciler gibi kendi hırkasını dikecek hale geldi.” diye düşünüyordu.
İbrahim Edhem hazretleri onun bu düşüncesini anladı. Çünkü şeyh arslana benzer, gönüller ise onun ormanı gibidir. Şeyh, ümit gibi, korku gibi gönüllerde gezer dolaşır. Dünyanın sırları ona gizli değildir.
Şeyh İbrahim Edhem hazretleri iğnesini hemen denize atıverdi. Sonra yüksek sesle balıklara seslenerek iğnesini istedi. Herbirinin ağzında birer altın iğne olmak üzere Allah”ın yarattığı yüzbinlerce balık Hakk”ın denizinden baş çıkardılar;
“Ey şeyh, Hakk”ın iğnelerini al!” diye seslendiler.
İbrahim Edhem hazretleri o emire yüzünü çevirdi de “Ey emir!” dedi.
“Gönül mülkü, gönül sultanlığı mı iyi, yoksa şu hakir dünya padişahlığı mı?
Şu gördüğün hal zahiri bir belirti, önemsiz bir keramettir. Bu hiç bir şey değildir. Eğer batına, iç yüze geçecek olursan, bunun yirmi mislini görürsün.”
O emir, balıkların İbrahim Edhem hazretlerinin isteğini yerine getirmek için denizden baş çıkardıklarını görünce, kendisinde bir vecd hasıl oldu.
“Ah!” dedi. “Balıklar bile pirleri, velileri tanıyor. İlahi dergahtan kovulan kişiye yuh olsun! Balıklar bile piri tanıyorlar da biz tanımıyoruz. Biz onlardan uzak ve bu devletten mahrum kalmışız. Biz şaki, onlarsa said (mutlu)….”
Şeyhin karşısında yer öperek oradan ayrıldı. Harap bir halde ağlaya ağlaya yola düştü. İçinde manevi bir uyanma duyuyordu. Gönül kapısının açılması yüzünden aşka düştü, deli divane oldu.”
Balıklar gönül sultanlığını hakir dünya padişahlığına tercih eden Pir”e koşarken, ya biz dünyaya nasıl koşarız? Biz bunlar için yaratılmadık ki…
Hz. Ömer hücre-i saadete girdi ve İki Cihan Efendi”sini bir hasır üzerinde yatıyor gördü. Rikkate geldi ve ağladı. Allah Rasûlü, niçin ağladığını sorunca da şöyle cevap verdi:
“Bizanslar, kisralar kuş tüyünden yataklarda yatarken, sen Allah Rasûlü olduğun halde böyle hasır üstünde yatıyorsun, işte buna ağlıyorum.”
Bunun üzerine Allah Rasûlü şu ölümsüz ifadeleriyle mes”eleyi izah etti:
“İstemez misin Ya Ömer! Dünya onların âhiret de bizim olsun!”
Alemlere rahmet olan Allah Resulünün yolundan gidenler kurtuluşa erenlerdir.
Allah Resulü şöyle buyuruyor:
“Allah (c.c.) şöyle buyurdu: “Ey insan! Kendini ibadetime ver ki gönlünü zenginlikle doldurayım, fakirliğini gidereyim. Böyle yapmazsan ellerini meşguliyetle doldururum, fakirliğini de gidermem.”
Allah Resulü şöyle buyuruyor:
“Kimin emeli dünya olursa, Allah onun işini aleyhine olarak darmadağın eder, fakirliği iki gözünün arasında kılar, dünyadan eline geçen miktar da kaderinde yazılandan fazla olmaz. Kimin de maksadı ahiret olursa, Allah, onun işlerini derleyip toparlar, zenginliğini kalbine koyar, dünya nimetleri koşarak ayağına gelir.”
“Benim nazarımda en ziyade gıpta edilmeye değer kimse, hali hafif, namazı fazla, insanlar içinde gizli kalmış ve kendisine iltifat edilmemiş mümindir. Onun rızkı kafi miktardadır, o buna sabretmiştir, ölümü çabuk gelmiştir, mirası az bırakmıştır, kendisi için matem tutan kadın da az olmuştur.”
“ Kim gam ve tasalarını bire indirir ve gönlünde sadece ahiret tasasına yer verirse, Allah onun dünya ile ilgili gamlarını giderir. Kim de gam ve tasalarını dünya hallerine yayarsa, Allah onun hangi vadide helak olacağına aldırmaz.”
“Dünya sevgisi her hatanın başıdır. Bir şeyi sevmen, seni kör yapar, sağır eder.”
“Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi.”
“Bir kimsenin dünyada yediği lokmanın karşılığı, ahiretteki hissesinden eksilir.”
“Eğer mü”minin dünyalıktan birşeyi artarsa Allah katındaki noksan olur ve eski hali gibi olmaz.”
“Dünyasını seven ahiretine, ahiretini seven de dünyasına zarar verir. O halde siz baki olanı fani olana tercih ediniz.”
“Dünya ve ahiret birbirinin zıddıdır. Birini ne kadar memnun edersen, diğerini de o kadar gücendirirsin.”
“Dünya sevgisi arttıkça, ahirete olan zararı da artar. Ahiret sevgisi arttıkça, dünyanın ona zararı azalır”
“Ahiret işi sana kolay gelir, dünya işi zor gelirse, bil ki sen iyi hâl üzeresin. Ahiret işi zor, dünya işi kolay gelirse, bil ki durumun kötüdür.”
Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Ebu Hüreyre radıyallahü anh’a hitaben:
“-Ey Ebâ Hüreyre, sana, dünyayı bütün varlığı ile göstereyim mi? buyurdu.
-Ben de; “Göster, yâ Resûlallah” dedim. Bunun üzerine Resûlü Ekrem elimden tutarak, beni Medine çöplüklerinin döküldüğü bir dereye götürdü. Orada insan kelleleri, insan pislikleri, parçalanmış elbiseler ve kemikler vardı. Bunları gösterdikten sonra:
-Gördüğün bu kelleler aynı sizin gibi ihtiras ve uzun kuruntular besleyen kimselerdi. Şimdi etsiz kemik olarak kaldılar ve nihâyet çürüyüp toz haline geleceklerdir. Bu pislikler, onların yedikleri, leziz yemeklerdir. Nereden kazandı ise kazandı, sonra da midelerine indirdiler. Şimdi ise, herkes bunlardan uzaklaşmaktadır. Bu parçalanmış bezler, onların süslü elbiseleri idi. Şimdi rüzgar onları parça parça etmişdir. Bu kemikler onların, üzerlerine binip diyar diyar dolaştıkları binitlerinin kemikleridir. İşte dünyanın manzarası ve sonu budur. Şimdi dünyalık için ağlamak isteyen ağlasın.”