Abidin Paşa ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf
Kadir Özköse
Vali Âbidin Paşa
Arnavutluk ileri gelenlerinden Prevezeli Ahmet Dino Beyin oğlu olan Âbidin Paşa, 5 Rebîü”l-evvel 1259/24. Mart 1843 tarihinde Preveze şehrinde doğmuştur. Yedi yasında Türkçe ve Rumca okumaya başlayan, dokuz yaşında Preveze”de Kaleiçi Mektebine devam eden Âbidin Paşa, medrese tahsili çerçevesinde sarf, nahiv, mantık dersleri alır; Gülistan ve Hafız-ı Sirazî”nin Dîvân”ını okur; hesap, coğrafya ve kozmoğrafya ilimleri ile ilgilenir; Yunanca eserleri takip eder ve Fransızca dersler alır. Memleketinde iyi bir tahsil gördükten sonra 1863 yılında istanbul”a gelir ve Arnavut soyundan oLanların Saray Muhafızlığı hizmetlerine tercihli olarak alınmaları sebebiyle 1866 yılında Silahşorluk hizmeti ile saraya girer, iki yıl kadar bu hizmeti sürdürdükten sonra, sırasıyla Preveze mutasarrıf muavinliği, merkez kaymakamlığı ve mutasarrıf vekilliği görevlerinde bulunan Âbidin Paşa, istanbul”a dönüp Aydın ili maiyetine verilmiş, 1872 yılında izmir Hukuk Temyiz Meclisi ikinci reisliğine ve yeni kurulmuş olan Hukuk Komisyonu başkanlığına tayin edilmiştir. Bu komisyonun kısa bir müddet sonra ilga edilmesi üzerine Sofya mutasarrıflığına tayin edildiyse de oraya gidemeden Erbaa, Tekfur dağı ve Varna mutasarrıflıklarıyla görevlendirilmiştir. 1873 yılında ise ilk resmi borsa komiseri olarak istanbul Borsa komiserliği görevine getirilmiştir. II. Abdülhamid”in emriyle iki dereceli mebus seçimleriyle ilgili nizâmnâme taslağını hazırlamış, 93 harbi sırasında Yanya”da kurulan Sevkiyyât ı Askeriyye Komisyonu başkanlığı ve Yenişehir mutasarrıflığı görevi kendisine verilmiştir.
Doğu ıslahat hareketleri için Diyarbakır”a gönderilen Âbidin Paşa, daha sonra Rumeli beylerbeyi unvanıyla Sivas komiserliği ve valiliğine, altı ay sonra da Selanik valiliğine tayin edilmiştir. 1880 yılında Üç ay kadar Hariciye Nazırlığı yapan Âbidin Paşa, Mecidî nişanı ile Adana valiliği ile görevlendirilmiştir. 1884 yılında ikinci kez Sivas valiliğine atanan Âbidin Paşa, 1886-1891 tarihleri arasında da Ankara valiliği görevinde bulunmuştur. Son olarak Cezâyir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz Adaları) valiliği yapan ve buradan emekli olduktan sonra istanbul”a dönen Âbidin Paşa, Yemen ıslahatı için kurulan komisyona tayin edilmiştir. 15 Rebîü”l-evvel 1324-/09 Mayıs 1906 günü, Yıldız sarayında, Yemen işlerini ıslahla ilgili komisyonda yapılan görüşmeler sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden Âbidin Paşa, Fatih Türbesi avlusunda medfundur.
Gül Hanım ile evli bulunan Âbidin Paşa, iki oğlan ve iki kız babasıdır. Kızlarından Halide Hanım, Dervîş Paşa ile; Nefise Hanım, Nuri Beyle evlenir. Nuri Bey, edebiyat, sanat, siyaset ve hukuk alanında tanınmış kişilerin babasıdır. Milletvekili ve gazeteci Celal Nuri, karikatürist Sedat Nuri, gazeteci ve hukuk profesörü Suphi Nuri bu zatın çocuklarıdır. Âbidin Paşa”nın oğullarından Salim Beyin çocuğu olmaz. Diğer oğlu ise Âbidin Dino”nun babası Rasih Bey”dir.
Âbidin Paşa ve Eserleri
Âbidin Paşa seçkin bir devlet adamı olduğu kadar bilge ve edip bir şahsiyettir de aynı zamanda. Arapça, Farsça, Arnavutça, Fransızca ve Yunancaya vakıftır. II. Abdülhamid”in emriyle mebusların halk tarafından ıkı aşamalı olarak seçilmesi ile ilgili Nizâmnâme taslağını hazırlamıştır, ilme ve edebiyata yatkın bir kişiliğe sahip olan Âbidin Paşa”nın ikisi tercüme ve şerh olmak üzere, Tercüme ve $erh-i Mesnevî-i Serîf, Tercüme ve Serh-i Kasîde-i Bürde, Âlem-i islâmiyeti Müdâfaa, Meâlî-i islâmiyy, Saâdet-i Dünya, Türkçe Nahv ı Arabî, Konsolid Hava Oyunları istikrâzât adlarıyla yedi eseri bulunmaktadır.
Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf
Sünbüliyye-i Cemâliyye tarikatından, Merkez Efendi dergâhı post-nişîni Şeyh Nurettin Efendi, Âbidin Paşa”nın şeyhidir. Fakat onun tarikata ne zaman intisap ettiği, şeyhi ile arasındaki irtibatın ne derecede olduğu hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Eserlerinde sünnî tasavvuf çizgisini takip ettiği gözlemlenen Âbidin Paşa, mutasavvıflara saygılı bir ilim ve devlet adamıdır. Tercüme ve Serh-i Kasîde-i Bürde isimli eserini tamamladıktan sonra Hacı Bayram-ı Velî”nin türbesine gidip bir âyet-i kerîme yazması ve Mesnevî Şerhi”nin ilk cildinin son satırını teberruken Semseddîn Sivâsî”nin türbesini ziyaret ettikten sonra yazdığını belirtmesi tasavvufî hassasiyetinin bir ifadesidir. Onun ilmî donanımının işareti, Tercüme ve Serh-i Mesnevî-i Serîf isimli eseridir. Âbidin Paşa, Mesnevî”ye olan saygı ve muhabbetini şöyle dile getirmektedir: ”Dünyadaki en büyük lezzeti Kur”ân-ı Kerîm”den sonra Mesnevî-i Serîfin mütalâasından alırım. Ahirette en hususî emellerimden biri, Allah Teâlâ”nın lütfü, Peygamberimiz (s.a.v)”in şefaati ve Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî”nin âlî rûhlarıyla mülakî olmaktır.” Âbidin Paşa”yı meşhur kılan en önemli eseri hiç şüphesiz, Mevlânâ”nın Mesnevî”sinin ilk cildinin tercüme ve şerhini gerçekleştirdiği Tercüme ve Serh-i Mesnevî-i Serîf isimli altı ciltlik yapıtıdır. Eserinin ilk cildini 1884 yılında Adana”da yazmaya başlayıp 1885 yılında Sivas”ta tamamlamıştır, ilk cildini 1303/1885 yılında Sivas bastıran Âbidin Pasa, iki, üç ve dördüncü ciltlerini Ankara”da bastırmıştır. Daha sonra ise altı cildin tamamını 1305-1306/1887-1888 yılında istanbul”da, Tahir Bey Matbaasında bastırmıştır. Âbidin Paşa”nın adı gecen şerhi ne zaman bitirdiğine dair kendisinin vermiş olduğu bir malumat bulunmamasına rağmen son cildin basım yılı olan 1887-1888 tarihi onun bu eserini muhtemelen 1302/1884 yılında başlayıp 1306/1888 yılında tamamladığını göstermektedir.
Eserin mukaddimesinde Âbidin Paşa, şu değerlendirmeyi yapmaktadır: ”Mesnevî-i Şerîf”e atf-ı kelâm edilince acizane hissiyatıma göre rûhaniyât ve akliyatta beşerden zuhur eden eserlerin Mesnevî”ye denk olması mümkün değildir. Mesnevî”nin her beyti bir mülk-i azîm addedilse yeridir. O, büyük bir hikmet nehridir ki, dimağı fasit olanlara, acı ve ezâ; dimağı fasit olmayanlara tatlılık ve sefadır. Tercüme ve şerhine muvaffak olduğum işbu cildi gayr-i müstamel ve anlaşılmayacak lafızlarla boğmadım. BİLakis herkesin anlayabileceği ibareler kullanmaya dikkat ettim. Fikrim muğlak lafızlar tedarikinde değil, mânayı araştırmada idi. Acizane hatırıma tulü” eden mânaları dahi mümkün olduğu kadar muhtasar yazmak istedim. Her ne kadar muhtasar ve berrak yazmak arzu ve emelim idiyse de bu arzuma muvaffak olduğumu iddia edemem. Manidar olduğu halde acık ve kısa yazmak zor bir iştir. Müelliflerden birisi dostlarından birisine şöyle yazmıştı: Dostum, berrak ve kısa yazmak arzu ederim. Fakat vaktimin darlığından tafsîlâtlı ve muğlak yazmaya mecburum.” Bu eser, bir şerh olmakla birlikte, Mektûb-i Vilâyet Mümeyyizî Rızâ Efendi”nin ifadesiyle yeri geldikçe, Cenâb-ı Hakk”ın vahdaniyetini ispat için naklî ve aklî deliller ve felsefî bahisleri ihtiva etmesinin yanı sıra medenî, hükmî ve sair kaidelere bağlı çeşitli mânaları da içermektedir. Âbidin Pasa, beyitleri şerh ederken bazen âyet-i kerîme ve hadîs-i serîflere müracaat etmiş, yaşanılan hayattan örnekler vererek mevzuları izaha çalışmış, eserinde Bursevî”nin yaptığının aksine kelimeler üzerinde fazlaca durmamıştır.
Abidin Paşa, şerhinde Mesnevî”den bir beytin Farsça metnini almış, ”Tercüme” başlığı ile beyti Türkçeye çevirmiş ve ”Şerh” başlığı ile de beytin şerhini yapmıştır. Beyitleri bazen kelime kelime tercüme etmiş, bazen anlaşılması güç olan bir takım kelimelerin anlamlarını ayrıca vermiştir. Açıklama ihtiyacı duyduğu kelimeleri ise şerh kısmında izah etmiştir. Kimi zaman da meal tarzında geniş açıklamalı bir çeviri tekniği kullanmıştır. Örneğin Mesnevî”nin birinci beytine yirmi sayfalık bir şerh yazmıştır. Zaman zaman yaşanılan hayattan örnekler vererek konuları izah etmeye de çalışmaktadır. Cok az da oLsa eserinde şerh etmediği beyitler bulunmaktadır. Şerhinde Mesnevî beyitlerini numaralandırmamış ve hadîs-i şerîflerin kaynaklarını göstermemiştir. Paşa, eserini ”Allah”tan bir zafer ve yakın bir fetih” (Saf, 61/13) âyet-i kerîmesi ile bitirmiştir.
Abidin Paşa”ya gelinceye kadar Mevlânâ”nın Mesnevî”sine bir çok şerhler yazılmıştır. Ankaravî, Sarı Abdullah Efendi ve Bursevî”nin şerhleri bunlardan sadece birkaçıdır. Abidin Paşa da şerhini kaLeme aLmakLa yeni bir çığır açmış olmayıp kendine kadar süregelen bir geleneği devam ettirmiştir. Kendisinden sonra da bu geLenek Ahmed Avni Konuk ve Tahirü”l-Mevlevî gibi şahıslar tarafından devam ettirilmiş ve bir çok şerhler vücûda getirilmiştir. Abidin Pasa”nın Mesnevî Şerhi, yaşadığı yüzyılın lisanına uygun, kendi devrinin neşesi, fikrî ve içtimaî hususiyetleri ve özel ıstılahları ile yazılmıştır. Bu nedenle eser devrinin özelliklerine ışık tutan kıymetli bir eser olma özelliğine sahiptir. Birinci cildin basımını gerçekleştiren Abidin Paşa, bir nüsha da Ahmet Cevdet Paşa”ya gönderir. Ahmed Cevdet Paşa gönderilen bu birinci cildi okuduktan sonra yazmış olduğu mektubunda eser hakkındaki görüşlerini şu ifadelerle dile getirmektedir: ”Bunca mühim meşguliyet arasında, Mesnevî-i Şerîf”in şerhine fırsat bulunup ve hemen birinci cildinin basımına himmet buyrulmuş ve bir nüshası tarafıma gönderilmiştir. Tarif edilemeyecek derecede heyecan duydum. Çalışma ve yüce himmetleriniz makbul olsun ve gönül ehlinin mahfillerinde Mesnevî okundukça yüce nâmLarınız hayır ile yad edilsin. Mesnevî”nin rumuz ve işaretlerine herkes aklı erdiği kadar bir mâna verir ve hayâlinde dilediği gibi yorumlar, işte bu kıyas üzere, çeşitli şerhler yazılmış ve tercümeler yapılmış ise de, Abidin Paşa, asrın lisanına tatbik ederek şerhine itina buyurmuş olduğundan yaptıkları mühim iş takdire şayandır. Mesnevî eskimez ve muhteviyatı değişmez. Lakin asrın bilgilerine göre tatbikatı değişir. Zira her devrin bir neşesi ve her asrın bir efkâr ve ıstıLâhât-ı mahsusası vardır.”