Kültür Bakanlığının “Mevlevî gösterilerini” düzene sokmak amacı ile yayınladığı genelgede bir delik var… Bu delikten hava kaçıyor. Bu yüzden genelge hafifliyor ve ağırlığını kaybediyor. Genelge ciddiyetinden fire veriyor. Konuyayakınlık duyan kişilerin kırık kalplerine doğru uzanan bu delik giderek büyür ve onarılamazsa adı geçen genelge amacına ulaşamayacaktır. Bu genelge ile düzeltilmek istenen düzen daha da bozulacaktır.
Genelgeyi hazırlayanların konudan habersizolduğu izlenimini veren bu genelgedeki çatlak iki kelimeden ibarettir ve tek bir cümledir: “Mevlevî Müzikleri…” Bu cümle yanlıştır. Böyle bir tanım, ne yedi asırlık Mevlevî Edebiyatında, ne altı asırlık Mevlevî Müziği repertuvarında, ne Mevlevî menakıbında ne de çağdaş Mevlevî literatüründe vardır. Hiçbir anlam ifade etmeyen bu iki cümle Türk ve Türkiye kültürünün tüm elemanlarını tanımlayıp korumak ve gelecek nesillere aktarmak amacı ile kurulmuş bulunan Kültür Bakanlığına yakışmamaktadır.
Bu genelgede bu cümle “Mevlevî Müzikleri…” değil “Mevlevî Müziği” olarak yer almalıydı. Çünkü elde bulunan müzik türü çoğul değil tekildir. Yani “Mevlevî Müziği”dir. Bu müziğin 14. yüzyıldan itibaren verdiği ürünlere de “Mevlevî Âyinleri” denir. “Âyin” teknik bir terimdir. Kiliselerde icra olunan ve “Âyin-i Ruhânî” denen müzikle ilgisi olmayan bu terim Mevlevî Müziğibestekarları tarafından öteden beri kullanılmıştır. Halen de kullanılmaktadır. Anlaşıldığına göre, belki de genelgeyi hazırlayanlar “âyin” kelimesini, gereksiz bir gayretkeşlik eseri olarak az çok tehlikeli bulup onun yerine “müzikler” demeyi tercih etmişlerdir.
Mevlevî Âyinlerinin notaları ilk defa 1936 ve 38 yılları arasında İstanbul”da bu gün mevcut olmayan ve eski adı “Dar ül Elhan” olan Belediye Konservatuvarında üç kişilik bir hey”et tarafından tesbit edilerek yayınlanmış ve bu kaynak günümüze kadar tek kalmıştır. Daha sonra Konya Turizm Derneğinin yaptığı yayın, çeşitli yönde büyük hatalarla dolu olduğu için kullanılamaz durumdadır. Konya Mevlânâ İhtifallerinin başladığı 50″li yıllardan bu zamana kadar yapılan birkaç münferit çalışmanın dışında Mevlevî Âyinlerinin topluca notası yayınlanmamıştır.
Mevlevî Âyinleri belirli bir formda Hz. Mevlânâ”nın veya diğer tanınmış Mevlevî büyüklerinin şiirlerinden seçilen güftelerle ve bir makamla bestelenir. Âyinlerde makam geçkileri sık sık görülür. Sema” ile birlikte bir saat kadar sürer. Dört ayrı bölümdür. Her bölümde ritm değişir ve sema” edenler bu ritm değişikliği ile bölümlerin arasını fark ederek biten bölümden hemen sonrabaşlayan diğer bölümde sema”a devam ederler veya geri çekilerek yeni bir bölümün başlamasını beklerler. Bölümlere “selam” denir. Bir Mevlevî Âyiniböylece “dört” selamdır. Her birinin ayrı tasavvufî anlam ve ifadeleri olan bu selamlar tam olarak okunup çalınmadan klasik Mevlevî Âyini yapılmış olmaz.
Yeryüzünde bir eşi daha olmayan bu müzik ve sema , Hak aşığı bir şairin sözlerinin yine Hak aşığı bir bestekar tarafından nağmelerle süslenmesi ve yine o kutlu yolda yetişmiş dervişlerin hareketlerinin birleşmesinden doğmuş bir nur topudur. Bunun yaklaşık bir örneğine Hint Katakali”sinde ve Endonezya “Ramayana” danslarında rastlanmaktadır.
Mevlevi Müziğinin en verimli bestekarı yine her alanda olduğu gibi büyük “Dede”dir. İstanbul”da Yenikapı Mevlevîhânesi”nde Kütahyalı şeyh Ali Nutkî Dede”ye intisaplı bir Mevlevî Dervişi olan Hammamîzade İsmail Dede Efendi bestelediği yedi ayinle Mevlevî Müziğinde ulaşılmaz bir derece kazanmıştır.
Dede“nin “Sabâ âyini”nin 1824 baharında Eyyüb BahariyeMevlevihâne“sindeki ilk icrası sırasında 32. Osmanlı Hükümdarı II. Mahmuthasta olduğu halde yatağından kalmış ve dokuz atlı saltanat arabası ile Mevlevîhâne”ye gelip kendisini etekleyen Dede“ye : “Dede senin âyinini dinlemeden edemedim…” demişti. TC Kültür Bakanı acaba “Saba Âyini”nin varlığından haberdar mıdır ?
Bakanlık genelgede “Mevlevi Müzikleri” çalınmadan sema“a yapılamayacağını ve âyin ve sema”ın her yerde yapılmaması gerektiğini söylüyor… O zaman açın Mevlevî tekkelerini de adam gibi âyin yapalım. 84 yıldır neden yasakedersiniz ki ? Bu genelge tekkeleri kapayan 677 sayılı inkilap kanununun ruhuna, bedenine ve lafzına aykırıdır. Varlığını reddedettiği bir kuruluşun işlevini devlet nasıl düzenlemeye kalkar ki ? Savcılar kültür bakanlığına dâvâ açsın…
Ya savcı dâvâ açsın, ya da bakanlık tekke açsın…