HZ. MEVLÂNÂ’NIN ESERLERİNDE GÖNÜL
Dr. Celâleddin Bâkır Çelebi
A gönül, vuslat diyarının devletkuşusun sen; uç, ne diye uçmuyorsun? Kimsecikler tanımaz seni, ne insansın ne peri.
Sen dilbersin, gönül değilsin, fakat binlerce gönlü elde edesin de alıp götüresin diye hileyle, düzenle gönül şekline girmişsin.
Bir an vefâlı ol da toprağa karıl; toprakla birleş, sonra bir anda kalk, Arş’tan da ferşten de, iki dünyanın sınırından da geç.
Can neden seni bulamaz? Onun kolusun- kanadısın sen; göz neden seni göremez? Görüşün aslısın, temelisin sen.
Tövbenin ne haddi var ki sana tövbe etsin? Haber kim oluyor ki seninle olsun da bir şeyden haberi olsun?
Kim oluyor o yoksul bakır ki, ilkbahar gelsin de ağaç gibi boy atıp tohumluktan çıkmasın?
Kim oluyor yoksul odun ki, ateşe düşsün de kıvılcımlar saçan bir ateş koru olmasın?
Bütün akıllar, bütün bilgiler, yıldızlardır, sense onların perdelerini yırtan bir dünya güneşisin.
Dünya, sanki kardır, buzdur, sense temmuz ayı; sen tesir etmeye başladın mı ondan bir eser bile kalmaz, erir gider.
Kim oluyor şu yoksul, kimim ben ki seninle olayım da, gene de varlığıma sahip bulunayım? Bana doğru bir baktın mı, ben de yok olur giderim, benim gibi yüzlercesi de.
Sahibimiz Tebrizli Şems’in sıfatlarının olgunluğu cebrî’nin vehimlerinden de üstündür, kaderî’nin vehimlerinden de.
***
Hakkımızda birisi birşey mi söyledi, yoksa bu iyilik, kötülük, kendiliğinden mi meydana geldi, bilmem; hoca henüz burda sakalına bak da anla artık.
Tuhafı şu ki hoca bir düzene başvurdu; çocuktu, çocuk kaldı; halbuki sakalı karaydı, başka bir renge girdi şimdi.
Söyleyeyim mi sana, hoca, yukardan-aşağıdan ne diye bahsetti durdu? Kendisi alt-üst olmadı da ondan.
Dört ayakla, iki ayakla dünyanın çevresini döndü-dolaştı amma deniz, hiç başından aşmadı hocanın.
Hoca, kendince pek iyi bir hale gelmiş, öyle sanıyor, halbuki hummaya tutulmuş hasta gibi, hattâ ondan da beter.
Delil getirmede, inad etmede, savaşmada aşırı vardıkça vardı; fakat candan, can zevkine dair delilden hiçbir haberi yok.
Bahis yolu, inattır, itirazdır, delil getirmedir; gönül yoluysa baştan başa zevktir; şevktir, baldır, şekerdir.
***
Gönlüm, hem yol gösterir; hem yol keser; hem bir çengeldir, herşey ona asılır, hem herkesin ihtiyacı olan padişah altınını basar.
Hem feryâd eder, yolumu vurdular diye bağırır gönlüm; hem de aptal yankesicilerin yolunu vurur.
Gönlüm, hem şahne gibi hırsızları arar, hem de hırsızlar gibi geceyarısı yol keser.
Gâh Tanrı buyruğu gibi başlara kasd eder gönlüm; gâh başı kesilmiş kuş gibi çırpınır, Allah-Allah der.
***
Gönlün varsa, gönül Kabe’sini tavaf et… anlam Kabe’si gönüldür; ne diye toprak sanıyorsun onu?
Allah, sûret Kâbe’sini tavaf etmeyi, onun vasıtasıyla bir gönül ele alasın diye buyurmuştur.
Bir gönül incittin mi, bin kez yaya gitsen de, Kabe’yi tavaf etsen Allah kabul etmez.
Malını-mülkünü ver de bir gönül al; al da o gönül, mezarda o kapkara gecede ışık versin sana.
Allah kapısına binlerce altın torbası götürsen, Allah: “Bize bir şey getireceksen gönül getir” der.
Çünkü der, altın gümüş kapımızda hiçbir şey değildir. Bizi istiyorsan istediğimiz gönüldür bizim.
Senin bir saman çöpü kadar, değer vermediğin yıkık gönül, Arş’tan üstündür, Kürsî’den de, Levh’ten de, Kalem’den de.
Yıkık gönül, Allah’ın baktığı varlıktır; onu yapan can ne de kutludur.
Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönülü yapmak, Allah’a Hac’tan da yeğdir, Umre’den de.
Allah’ın defineleri yıkık gönüldedir… Yıkık yerlerde pek çok defineler gömülüdür.
Kul gibi, köle gibi gönüllere hizmet için kemer kuşan da, sırlar yolu yüzüne açılsın.
Sana kutluluk gerekse, devlet istiyorsan, gönüller almaya, ululuğu bırakmaya bak.
Gönüllerin yardımı seninle atbaşı beraber giderse, kalbinden hikmet kaynakları akar.
Dilinden sel gibi, âb-ı hayat akar; soluğun Mesîh’in soluğu gibi hastalıklara ilâç olur.
İki dünya da, bir gönülceğiz için var olmuştur; okuyanın dudağından çıkan “Sen olmasaydın” hadîs’ini duy.
Yoksa varlığın,mekânın, güneşin, ayın, yerin, şu gök kubbenin vücûdu nerden olacaktı?
Sus, her kılında iki yüz dil olsa da söylesen, gönül gene de anlatışa sığmaz.
***
Gerçek aşka tutulmamış, o sevgiyi iş edinmemiş canın, yok olması daha iyi; çünkü varlığı, ancak ayıptır onun, ardır ancak.
Aşkla sarhoş ol, ne varsa aşktan ibarettir; aşka koyulmaktan başka dosta lâyık bir iş-güç yoktur.
Aşk nedir derler. De ki: Dileği, isteği, yapıp yapmamak arzusunu, iradeyi-ihtiyân terk etmektir aşk; ihtiyârı terk etmiyen-de hayır yoktur.
Aşık, bir padişahlar padişahıdır ki iki âlem de ona saçılıp dökülür; fakat padişahın saçıya; bağışa iltifatı yoktur ki.
Ebedî olarak kalan yalnız aşktır, aşıktır, bundan başkasına gönül verme, çünkü aşktan başka ne varsa iğretidir, geçicidir.
Ölmüş sevgiliyi ne vakte dek kucaklayıp duracaksın? Canı kucakla, canı, onun ne kıyısı vardır, ne ucu-bucağı.
Baharda doğan güzün ölür gider, fakat aşkın gül bahçesinin, baharın yardımına ihtiyacı yoktur.
Baharda açılan gülün dostudur diken; üzümcük cibresinden yapılan şarap, mahmurluk verir adama.
Bu yolda bakınıp durma, bekleyip kalma; vallahi hiçbir çeşit ölüm bekleyişten beter olamaz.
Kalp değilsen yarına bırakma, bugün, hemen gönüle sarıl küpen yoksa bile bu sözümü duy, kulağına küpe et.
Beden atının üstünde titreyip durma, in, ondan daha yürük bir yaya kesil; Tanrı bedene binmeyene kanat ihsan eder.
Düşünceyi bırak, tamamıyla arıt gönlünü, hani aynada ne resim vardır, ne süs, tıpkı öyle olsun gönlün.
Bütün resimlerden, şekillerden arındı mı artık her resim, her şekil ordadır, ona vurur. O yüzü tertemiz, pırıl pırıl ayna hiçbir yüzden utanmaz artık.
Ayıptan, ardan kurtulmanı istiyorsan sına kendini, bir ona bak; çünkü o tertemiz ayna, doğru söyler, kimseden utanmaz, çekinmez.
Demirden yapılan ayna bile bu arılığa erişebildikten sonra üstünde bir toz bile kalmayan gönül ne hale gelir? Bir düşün artık.
Söyliyelim onun nelere eriştiğini; hayır-hayır söylemiyeyim, susayım da sevgili de benden duyduğunu söylemesin, çünkü sır saklayamaz o.
(Dîv.Keb.: Gölpınarl( C:2/32012 – Furûzanfer C: 1/6455)