Mövlana Celaleddin Rumi ve Azerbaycan Şairleri
Tamilla ABBASHANLI
Doç. Dr., Osman Gazi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi
“26 Haziran 1243-cü il Kosadağ meğlubiyete uğrayan Anadolu Selçuklularının Moğol hakimiyetini kabul etmek zorunda kalmaları ölkede sosial şaşgınlıklar yarattı. Halkın yalnız Allah’a inanmak ;yalnız onun varlığına güvenib özlerini ona götürecek amillere sığınmak ehtiyacı artmıştır.”
“Tasavvuf -XIII asr Anadolu’sunun, üsyanlar ve istilalara me’ruz kalıb sosial romantizm içinde insan könüllerini aşka ve Allah’a kanatlandırmakla cemiyette bir ümit, bir hüzur ve teselli kaynağı olmuştur.”
Evet, bütün dünyanı gezen tasavvuf şiiri sebepsiz yere yaranmamışdı. O, zamanın telebinden, zeruriyetden doğulmuşdu. Ve belelikle, tasavvuf sözsü ile birge bir ad da doğuldu: Mövlana Celaleddin Rumi.
“Çok yerlerde, kısaca Mevlânâ deye müraciet edilen bu böyük şair önce yakın Doğu’da sonra ise bütün Doğu’da, Batı’da derin aksseda oyandıran böyük bir sanat, bir duyum, düşünüş ve inanış cerayanının çoşğun kaynağıdır.
Get-gede Mövlana’nın terefdarları artdı, Mevleviler yarandı.
“Mevleviler-Mövlana’ya mensub olan demektir; kelmenin “sevgi-dostluk anlamında, “Kur’ani-Kerim”de keçen “tevella” kelmesiyle ilişkili olduğu revayet edilir. Bir Türk tarigatı olmasına bakmıyarak, Türk olmayanlardan da Mevlânâ’nı sevib bağlananlar, bu tarikata girenler olmuştur.
Mövlana yalnız Böyük yaradanın dediğini söyler, bu deyim bu insanların üreyinden haber verer: Sevgi ve dostluk! Meğer insanlar bu amal uğrunda mücadile etmirler mi?! Meğer sevgi-dostluk namine bu hayatda yaşamırık mı?!Ulu Mövlana bunu söylerdi.
Azerbaycan’da -Türk toprağında bu böyük insanın ardıcılları çok olmuşdur. Rusya’nın baskısı altında yaşamasına, böyük gadağalara bakmayarak Mövlana’nın adı bütün önemli ders vesailernde nezeri kitaplarda çekilir. Azerbaycan’nın çok şairi Mövlana’ın ardıcışı olmuş ondan ilham alarak dünya durdukça yaşayan eserler yaratmışlar. Hagani Şirvani, Nizami Gencevi, Şeyh Mahmut Şebüsteri, Ezlullah Neimi, Essar Tebrizi, I. Nesimi, Şah Ismayıl Hatayı, Hebibi Füzuli ve başkalarının yaradıcılığında Mövlana desti-hattini görürük.
Azerbaycan edebiyatında sofizm böyle açıklanır: Sofizmde dört şart önemlidir:”Birincisi, şeriat. Bu zaman sofi İslamiyyat’ın bütün ehkam ve kaydalarını sözsüz icra etmelidir: ikincisi, tarikatdır. Yani, Allah’ı derk etmek yoluna dahil olmak; özünü İlahi ruh ile birleşdirmeye hazırlık dövrüdür. Bu merhelede her bir sofi özüne mürşid aktarmalı, ona sözsüz kulak asmalıdır. Üçuncüsü, merifetdir. Yani, sofi kainatı uluhiyetle derketmelidir. Dordüncüsü, hakikatdır. Yani, Allah’ın özü ile birleşmek, vüsala çatmak, özünü ve maddivarlığını unutarak terki-dünya olmak, fenaya kavuşmak.”
Azerbaycan’da basılan kitaplarda sofizmle ilgili fikirleri Rus senzurasından gizletmek üçün çok zaman bunları dırnakda vermişler, lakin zekalı okucu dırnak içinde söylenilen fıkrin hakikat olduğunu gözel anlıyır.
Dahi Azerbaycan Türk şairi N. Gencevi dünya edebiyatı tarihinde hüsusi mövkeye malik olan sanatkardır. Onun eserleri sağlığında bütün Doğu’ya yayılarak şöhret kazanmıştır. Nizami motivlerine ilk defa Sadi Şirazinin “Bustan”, Celaleddin Rumi’nin “Mesnevi” sinde rastlaşırık. Her iki şair Nizami’nin zülm eleyhine mücadileye hasr edilmiş ayrı-ayrı hekayelerini alarak yeni denişlemişler. Mövlanakimi, Nizamide insanlarda insaf, düzgünlük, kardaşlık görmek isteyir. Nizami’ye göre, kainat esrarengiz gözelliye malikdir. Lakin her şeyden gözel ve üstün varlık insandır. İnsan kainatın bezeyidir. Şair insanlara bir-birinin elinden tutmağı, acizlerin, yoksulların kaygısına kalmağı, halkın rahatlığı ve seadeti namine öz şahsi seadetini kurban vermeyi vezife kimi hatırladır.
Güney Azerbaycan’da yazıb yaradan Şeyh Mahmut Şebüsterinin “Gülşeni-arz” eseri Sofizmin nezeri felsefi meselelerine hasr edilmiştir. Eser yalnız Doğu’da yok, bütün Avrupa’da doğuşünasların dikkatini celp etmiştir.
Şebüsteriye göre, dünya bir an içinde Allah’ın emri ile yaranır, bu emr neticesinde iki alem-varlık ve yokluk emele gelir, insan da bu zaman yaranır. Şair eserinde sofi poezisyanında meşhur olan istilah ve remzleri izah edir. Şebüsteri eserinde insanperverlik ideyaları tebliğ edir. Mezhepler arasında ziddiyyet ve edaveti aradan kaldırmağı, bütün halkları bir gözle görmeyi, onlara hörmet etmeyi felsefi cehetden esaslandırmağa çalışır.
1350-ci yılda Teymurlengin istilacı müharibeleri neticesinde Azerbaycan Türk toprağında sofizmle bağlı olan hürufilik tarigatı meydana çıktı, onun esasını Şah Fezlullah Neimi Tebrizi koydu. Neimi de C. Rumi ve Şebüsteri kimi Mevlevi dünya görüşlüdür.
Neimi Allah’ın insanda tecelli etmesini, insanın mükaddesleşerek, nehayet, Allah’a kovuşması fikrini ireli sürür. Mövlana da bunu söyleyir.
“Insan Tanrı’nın üstürlabidir. Ulu Tanrı insanı özünden bizza bilgin, bilen ve bilgili yarattığından, insan da öz varlığının üstürlabında, zaman-zaman Tanrı’nın tecellisini ve eşsiz gözelliyini görür. ”
Neimi şiirlerinde Mansur Hellac kimi Allah ile birleşmekden, Mansur’un üreyine ilahiNur düşdüyü üçün onun “enelhak” deye feryad etmesinden danışır, şair kamil insanı kutsallaşdırır. Hürufilik de Mevlevilik kimi, Allah’ı ilkin, yardımcı, mütlak küvve kimi kabul edir.
“C. Rumi, Ş. M. Şebusteri kimi müteffekir sofi şairlerin görüşlerinde feodal cemiyetindeki zülm ve edaletsizliyin insanlar arasında tefrige ve düşmançiliye sebep olan mezheb ve tarikat ithilaflarının mankiti mühüm yer tuturdu.”
- Rumi’nin yolu ile giden Nizami edebi mektebinin devamçılarından biri olan XIV asrın istedad şairi esrar tebrizi yakın Doğu’da hörmetle yadedilmiş, “Mövlana” lakapı almıştır.
“Tasavvuf tarihinde görkemli yer tutan Senan Geznevi; Şeyh Ettar; C. Rumi ve M. Şebüsteri mektebi keçen E. Tebrizi “Mehr ve Müşteri” eserinde yeri geldikçe sofizm ehkamlarını yüksek bedii ifadelerle aşılamağa çalışmışdır.”
Mehemmedeli Terbiyet özünün Danişmendani-Azerbaycan” adlı eserinde kayd etmişdir ki; Essar tasavvufdan behre almış, Şeyh Ismayıl Sisi’nin mürşidlerinden biri olmuşdur. Şeyid Mehemmed Nurbahş özünün “silsilet-ül Övlüya” adlı kitabında Essarı “zahiri ve ba-tini ilmlerden haberdar ve hakikatları derk eden bir şair” kimi göstermişdir. E. Tebrizi de C. Rumi kimi her şeyin öz aslına kayıtmağa çalışdığını bir menşeden ne’şet eden varlığın yene hemin menşeye dönmek isteyini, nehayet, iki tenliyin yene bir vahide birleşeceyini söyleyir.
Essar tasavvuf te’liminden çıhış ederek Mehr ve Müşteri’nin bir esasdan yarandığını, sonra ikiye parçalanmış varlığın bu dünyada bir-birine kovuşmak üçün daima çırpındığını, ikileşmiş bu vehdetin yene yalnız vehdete çevrileceyini bildirmişdir. O eserin her yerinde ağılile nefsi karşılaşdırır. Şair ağıla üstünlük verir, cizmani sevgini mecazi adlandırır, ruhani sevgini ondan üstün tutur.
Azerbaycan Türk şiir kültürünün görkemli nümayendesi olan Seyid Imameddin Nesimi XIV. asrın sonu XV. asrın evvellerinde yaşamışdır. Onun yaradıcılığı Azerbaycan Türk şiirinde eni merhelenin başlanğıcıdır.
Nesimi yaşadığı sosial mühitde sofizm hayli yayılmış, tarikal edebiyatı küvvetlenmişdir.
Nesimi şiirlerinde tez-tez Hellac Mansur’un adını çekir. O Mansur’un “hakiki sadık aşk” olduğunu böyük mehebbetle tarannum edir:
Daim “enelhak” söylerem, hakdan çü Mansur olmuşam
Kimdir beni berdar, bu şehre meşhur olmuşam.
Mansur’un adını Şebusteri ve C. Rumi d hörmetle çekipler. Lakin kimse onu Nesimi kadar tarannum etmemişdir.
Nesimi sofist olduğu üçün insanlara bir gözle bakmağı tövsiye edir. Aynı zamanda Nesimi’ye göre, sofilikde şiir ve musiki tabliğ etmek önemli idi. “Sima” (musiki) şiir, reksle geniş yayılarak “Ilahi vacd” oyatmakda mühüm rol oynayırdı. Mövlana’ya göre: “Semada müğenni, namazda imam kimidir. Eğer müğenni ağır okursa, Sema da (yani müsiki de) ağır eder, hafıf söylerse, hafıf olar. ”
“Tanrı erleri üçün namaz kılmak, sema etmek de onların gizlice Tanrı’ emrine uymak ve nehiylerine uymanın bir timsalıdır.”
Sofizmin tasirini Nesimi’nin “Hüseyni” lakaplı yazdığı meşhur kasidesinde de görmek olar:
Bu cism evine taliba seyr ederek çün can gelür,
Bu evde bagi sanma kim, bir-iki gün mehman gelür.
Vardır sualım çün sana, vergil cevap kalma dona
Bu ruhi-küdsiye bana değil ki, sen kandan gelür.
Nesimi bu kasidesinde sofizmin meşhur nezeriyetçileri olan Şebüsteri’nin “Gülşani-raz”, C. Rumi’nin “Mesnevi”sinde izah edilen dövr nezeriyyesinin bedii ifadesini verir.
Şair bütün halkları yakınlaşdıran bir bir maksada doğru gedir. O dinler arasında olan ihtilafların eleyhine çıkar. Ke’be ile monastr arasında farkı manasız görür. Nesimi insanları dinsizliye deyil, onlar arasındaki düşmancılık ve ziddiyyeti aradan kaldıran vahid dine, e’tikada çağırır. Bu da Nesimi’ye göre Mövlana tesiridir. Mövlana bu barede böyle deyir:-Bütün dinleri kayeler bakımından bir görmekdeyem.
Mövlana, Nizami, Evhedi, Füzuli kimi Nesimi de dövrün küsurlarını tankit etdiyi zaman insanları halka düzgünlük ve edaletle hizmet etmeye çağırır.
“Allah’dan lütf ve merhemet umanlar özleri de merhemetli ve edaletli olmalıdır.
Hakiki dini e’tikat insandan edalet ve sedakat telep edir. Insanın e’tikadı ile emeli arasında uçurum olmamalıdır.”
Nesimi Türkiye şiirinin inkişafına da te’sir göstermiş, Türk şairlerinin müellimi ve ustadı olmuşdur. O tesir etdiyi şairlerin yaradıcılığına panteizm, hurufilik görüşleri getirmekle beraber onları edalet, hakikatı terennüm etmeye istikametlendirmişdir. Şair Refii “Beşaretname” eserinde derin mehebbetini ifade etmişdir
Şah Ismayıl Hatayi Azerbaycan Türk tarihine görkemli dövlet hadimi ve istedadlı şair “Nesihetnamesi” Azerbaycan Türkçesi’yle didaktik mahiyyetde yazılmış ilk mesnevisidir. Eserde dini-sofı tesirler de var. Aynı zamanda burada irade ve kahramanlık, sedaket ve sehavet, deyanet ve doğruluk kimi hüsusiyyetler insanlar üçün vacip sifetler hesap edilir.
XV asrın sonu XVI asrın evvellerinde yaşamış Hebibi orijinal bedii üslup hüsusiyyetler ile Azerbaycan şiir tarihinde önemli yer tutar. Hebibi Nesimi en’elerini devam ve inkişaf etdiren bir sanatkardır. Onun lirikasında XVI asrın sosial fikrinde ve şiirinde geniş yayılmış panteizm idayeları özünü daha aydın göstermekdedir. Hebibi yazdığı eserlerde Allah’a sedaket ve mehebbet tarannümedir. Hebibi Allah’a müracitle:
Cahanda kalmadı bir zarra zilmet
Olandan gün üzün nuri hüveyda.
Hebibi her şeyde: Insanda, eşyada Allah’ın eser ve elametini arayır. Hebibi de ilahi küvveni hem aşik, hem de meşuk hesap edir. Onun fıkrince, Allah gah Adem, gah Havva, gah Leyli, gah Mecnun şeklinde meydana çıhır. Şair demek isteyip ki, gözel de, gözelik de, aşik de, meşuk da ilahi varlığın tezahürü, ifadesi kimi meydana çıhmışdır.
Azerbaycan Türk edebiyyatının inkişafında Füzuli yaradıcılığı önemli yer tutur. Füzuli Türk kültürünün en böyük nailiyyetleri olan Nizami, Hagani edebi en’eneleriyle gidalanmış, o nesneleri devam ve inkişaf etdirerek Azerbaycan edebiyyatına yeni mazmun, yeni bedii keyfiyetler getirmişdir. Şairin zengin yaradıcılığı içinde “Bengü Bade” eserlerinin önemli yeri var. Eserin başlangıcında şair Allah’a müraciet edir. Poemada sofı edebiyyatında geniş yayılmış tevsir ve ifade vasiteleri vardır.
“Yedi cam” poemasında şair musiki aletleri ile söhbet aparır. Bunun da kökü tasavvuf şiirine gedip çıhır. Çünkü C. Rumi’nin “Mövleviyye” tarikatında musiki mühüm yer tutur. “Sima” ve “Dövran” (okuma ve raks) bu tarikatın ayinidir. Okumak ve raks ruhani hezz, ilahi vecd oyatmak üçün icra edilirdi. C. Rumi’nin meşhur “Mesnevi”si de “Ney”in tarannumu ile başlayır.
- Rumi deyir ki, ney ilahi alemden ayrılarak dünyaya, hadisler alemine düşmüşdür. Ona göre feryad edir ki, ilahi aleme kovuşmak, onunla birleşmek isteyir. Ney suretinin C. Rumi de ifade olunan seciyyevi hüsusiyyetleri Füzuli’de de var. Füzuli’nin fıkrince, Şerap ilahi mehebbetin neş’esi manasındadır. Bu fikir de Füzuli şiirine sofi poeziyasından gelib. Bu Şerap mecazi Şerapdır, zekaya nur veren Şerapdır. Şair bu Şerapı içdikden sonra dili açılır, şiir hazinesinden bir kapı açıb söze başlayır. Şair sofizm perdesi altında hayat hakikatını ifade etmişdir.
Füzuli “Leyli ve Mecnun” poemasının başlanğıcında sıra ile Allah’ı, peygamberi, dovrün hakimlerini te’rif edir. Bu bir daha tasdikAllah’ın yaradıcılık küdretini alkışlayır, dine hörmet besleyir. Şair Allah’ı tarif ederken ilk növbede dünyahı onun gözellikkerini, insanın şerefli varlık olduğunu söyleyir. O yazır:
“Taze hakikat cevahirinin şerrafı, çetin ve anlaşılmazlıkları keşf edendir. O bütün gizlileri aşkar eden ve bütün aşkan olanları örtendir. Yaranış binasının me’marı, dünya bağçasının suvarıcısıdır. ”
Füzuli dünya kimi sefalı alem, insan kimi gözel, kiymetli varlık yaradan Tanrı’nı te’rif edir. Şairin fikrince, Tanrı tebietde, eşyada, her yerde tecessüm edir.
Dünya görüşünde panteist fikirler üstünlük teşkil eden Füzuli poeziyası insanın gözelliyini ve kamalını tasdik eden dünyevi poeziyadır. Halkın istek ve arzuları onun zülm ve edaletsizliye küvvetli e’tirazı şairin yaradıcılığında böyük sanatkarlıkla eks etdirilmişdir.
Son olarak demek lazımdır ki, geyri-adi dühası ile bütün dünyanı hayretde burahan C. Rumi Mövlana ideyalarından behrelenen Azerbaycan Türk şairleri dünya edebiyatına ölmez eserler bahş etmişler.
Tokat – Kümbet Dergisi