RAMAZAN BEREKETİ

RAMAZAN BEREKETİ

Bir Ramazana daha girmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. “Ramazan” kelimesinn sözlük anlamlarından biri, yer yüzünü toz ve kirlerden temizleyen yaz sonu yağmurları demektir. Bu mübârek ay inşâllah mâsivâ kirlerinden arınmamıza, vehimlerimizin ve nefsimizin tozundan, pasından temizlenmemize vesîle olur.

Bütün müslümanlar Ramazanı çok severler. Fakat milletimiz bu ayı bir başka coşku ve ilgiyle benimsemiştir. Ona “On bir ayın sultanı” demiş, onu mânilerle ve şiirlerle karşılamıştır:

Hakk’ın bize ihsânısın

Hem ayların sultânısın

Sen bir saâdet kânısın

Ey mâh-ı sultan merhaba..

demiştir.

Ramazan ayının dinî ve sosyal hayatımızda silinmez damgaları vardır. O, kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Her Ramazanda güzel vatanımızın bütün ufkunu dinî, manevî bir atmosfer kuşatır. Bu, herhangi bir zorlamayla değil, kendiliğinden oluşur. Sanki bir Ramazan mâneviyeti her yerde hissedilir. Gazeteler, radyolar ve televizyonlar yayınlarında Ramazanın kudsiyetine iştirak ederler. Bazı eğlence yerleri ve meyhâneler tâtile girer.

Ramazanda câmiler daha bir şenlenir, temizlenir, kandiller ve mahyalarla süslenir. İftar sofraları, sahurları, karşılıklı dâvet ve ziyaretleri, davulcu ve mânileriyle bir başka âlemdir Ramazan. Bütün gün oruç tuıtan insanımız, genciyle yaşlısıyla terâvih namazlarına koşarlar. Ne hikmettir bilinmez, başka zamanlarda tenhâ olan câmilerimiz, terâvih namazlarında dolup taşar. Hele ilk günlerde, geç kalmamalı, iftardan biraz sonra câminin yolunu tutmalısınız. Aksi halde içeride yer bulamaz, dışarıda kalırsınız.

KÜLTÜRÜMÜZDE RAMAZAN

Ramazan sadece dinî bir konu değildir. Kültürümüzde Ramazanın etkisi büyüktür. Şiirimizde, edebiyatımızda, bilhassa şifahî kültürde, Ramazan ve oruç çok canlı bir unsurdur. Ramazan mânileri, Ramazan fıkraları, bilmeceler bulunmaz güzellikler taşır.

Yakın zamanlara kadar bilmecelerimiz önemli bir kültür bağı oluştururdu. Meselâ biri soradı:

-Bir tabak yemişim var; yarısı yenir, yarısı yenmez, bil bakalım nedir?

Cevap: Oruç! idi. Bir başkası sorardı:

-Gökten bir elme düştü, on iki parçaya ayrıldı. On birini yediler, birine hayır, dediler?..

Cevap: Ramazan!..

Hele Ramazan gecelerinin ayrılmaz parçası olan olan ilâhîlerimiz… Duygularımızı yücelten; insanımıza dîni, Allah’ı Peygamber’i sevdiren ilâhilerimiz ne güzeldir. Sözleri ve etkileyici nağmeleriyle Ramazana hoş geldin diyen, merhaba diyen ilâhilerimiz…

Donandı her yer kandiller ile

Doldu câmiler mü’minler ile

Kültürün oluşmasında dînin yeri ve ağırlığı büyük önem taşır, bu sosyolojik bir gerçektir. Bizim kültürümüz de geniş şekilde İslâm dininden etkilenmiştir. Meselâ Ramazan ayı dînî atmosferin en yoğun biçimde hissedildiği zaman dilimidir. Bu ayda insanlarımızın büyük çoğunluğu kişisel olarak dinî uygulamaları arttırır, bu yöndeki hisleri daha derinden yaşama çabası içine girerler. Bu durumun topluma yönelik yansıması ise daha belirgin şekilde görülür. Karşılıklı ziyâretler artar. Yardımlaşma en ileri boyutlara ulaşır. Fakire, yoksula, muhtaca ulaşılmaya çalışılır. Zekât, fitre gibi dinî görevleri bu ayda yerine getirmek yaygın olduğundan dolayı, sosyal yardımlaşmanın boyutları en üst seviyeye çıkar.

RAMAZAN BEREKETİ

Bütün bunlar sevinilecek şeylerdir. Toplumumuzu ayakta tutan dinamiklerin başında bu türlü uygulamalar gelmektedir. İstatistik rakamlarına ve bunların ortaya koyduğu gelir dağılımı tablolarındaki dengesizliğe baktığımız zaman Türk toplumunun ayakta durmasına akıl erdirmek zordur. Ama resmî verilere yansımayan bir iç dayanışma ve yardımlaşma var ki, bu, takdîre değer bir millî haslet özelliği taşır. İşte Ramazan ayı hamiyet ve yardımlaşma duygularının kabarmasıyla bu özelliğin sahnelendiği en önemli zaman dilimidir. Bu ayda her tarafı bir Ramazan bereketi sarar.

  1. MEVLÂNÂ VE RAMAZAN

Dîvân-ı Kebîr’de Ramazan şöyle anlatılır:

Ramazan geldi. Aşk ve âman pâdişâhının sancağı erişti. Artık maddî yiyeceklerden elini çek. Çünkü göklerden mânevi rızık geldi ve can sofrası kuruldu. Can, bedenin hantallığından kurtuldu. Tabiatımızın isteklerinin eli bağlandı. Aşk ve îman ordusu geldi, sabırsızlık ve imansızlık ordusunu kır­dı geçirdi.

Bir bakıma oruç, bizim kurtuluşumuzun kurbanı sayılır. Bizim canımız, onun yüzünden dirilik elde edecektir. Mademki gönül evine misa­fir olarak can geldi, onun uğruna bedenimizi tamamıyla kurban edelim. Sabır hoş bir buluttur; ondan hikmet ve mânevi lütuflar yağar. Bu sebeptendir ki, Kur’ân-ı Kerîm de bu sabır ayında nâzil olmuştur.

Bizi kötü işler ve günahlar işlemeye teşvik eden kirli nefsimiz arınmaya ve temizlenmeye muhtaçtı. Ramazan gelince günah zindanının kapısı kırıldı. Can, nefsin esâ­retinden kurtuldu, mîraca çıktı ve sevgiliye kavuştu. Bu mübarek ayda gö­nül de boş durmadı; ümitsizlik perdesini yırttı, göklere uçtu. Can zâten bu kirli dünyâya mensup değildi, meleklerdendi ve onlara ulaştı.

Ramazan günlerinde sarkıtılan merhamet ipine sarıl da, şu beden kuyusundaki hapis­ten kurtar kendini. Yûsuf kuyunun ağzına geldi, seni çağırıyor, çabuk ol, vakit geçirme. İsâ beden eşeğinin arzularından kurtulunca duası kabul edildi. Sen de nefsânî isteklerden temizlen, elini yıka! Çünkü, gökyüzünden mânevî yemeklerle dolu sofra geldi. Haydi, elini ağzını yıka; ne yemek ye, ne iç, ne de söyle! Hakikate erdikleri, Hakk’ı buldukları için susup duran ermişlere gelen mânâ sözlerini, mânâ lokmalarını ara!” (Dîvân-ı Kebîr, b. 892; Safi Arpaguş, Mevlânâ ve İslâm, s. 450, İstanbul, 2007)

Bir rubâîsinde Ramazanın insan varlığında ne gibi olumlu değişiklikler meydana getireceğini anlatır. İbâdet şuuruyla yenen her lokmanın mânevî bir hüviyete bürüneceği, oruçtaki sabrın gönül gözünü açacağı müjdelenir:

Ramazan ayında senin vücut toprağını altın ederler. Senin fâni varlığını taş gibi ezerler de göze sürme yaparlar. İftar vakti yediğin yemek lokmasının her biri, birer mânâ incisi olur. Ramazan’da yemekte, içmekte, kötü söz söylemekte, kötü iş işlemekte sabırlı olduğun için, bu sabır, senin mânevî görüşünü artırır, gönül gözünü açar.” (Hz. Mevlâna’nın Rubaileri, Şefik Can, I, s. 107)

Hz. Pîr hepimizi teyakkuza dâvet eder; dünya ve madde telâşından kurtulup mânevî ve semâvî sofralara yönelmemizi hatırlatır:

Hadi, işte sabır sırası geldi, oruç ayı başladı. İki gün kâseden, testiden söz etme. Gökyüzü sofrasının çevresinde, rızık isteğiyle dolaş ki, can pamuğu kozadan tekrar kurtulsun.” (Hz. Mevlâna’nın Rubaileri, Şefik Can, II, s. 139)

Evveli rahmet olduğu müjdelenen bu mübarek ayda ülkemize ve insanımıza rahmet sağnakları yağmasını niyaz ederim. Mânevî nasip, haz ve zevkle dolu bir Ramazan geçirmemiz dileğiyle.

(Daha fazla bilgi için bk. M. Demirci, İbâdetlerin İç Anlamı, Mavi yayıncılık, tlf. 0212 531 37 87)