HÂL ASKERLERİ!
Görüşmeyeli neler oldu?
Güney Afrika, Amerika ve İngiltere’den gelen Masterson terapistlerini dinledim geçen hafta. Yediğim içtğim benim olsun dinlediklerimi aktarayım sizlere de. Masterson yaklaşımı diğerlerini de bütünleyen ve yeni öneriler sunan bir yaklaşım tarzı. Kendi araştırmalarına dayanıyor ve yeni açılımlar getiriyor. Halen Masterson Enstitüsü direktörü de olan Judith Pearson’un anlatımıyla aktarıyorum.
Dr Masterson’un sınır kişilik bozukluğu üzerine yoğun çalışmaları 50 yıldan fazla bir süre önce, New York’ta Paine Whitney Psikiyatri Hastanesi’nin önce çalışanı sonra başkanı olduğu sınır ergen biriminde görev aldığı yıllarda başladı. Burada iken yürüttüğü 12 yıllık araştırmasında ergenlik çalkantılarının yetişkinlikle beraber ortadan kalkacağına ilişkin öngörünün doğru olmadığını gösterdi. Genç hastaları sorunlara sürükleyen yıkıcı karakter özellikleri ile ego kusurlarının yetişkin yaşamlarında da çözümlenmemiş bir şekilde devam ettiği görülmüştü.
Dr Masterson, artık geçici bir sorundan ziyade bir bozukluk olduğuna inandığı bu durumu daha fazla inceleyebilmek için kendi birimini kurdu. Bu birimin çalışmalarından çıkan oldukça şaşırtıcı bir olgu da şuydu: eyleme dökme(acting out) davranışını kısıtlayacak teknikler başarılı oldukça, hastalar gittikçe daha depresif hissetmeye başlıyorlar ve bu da eyleme dökme davranışına geri dönmeye çalışmalarıyla sonuçlanıyordu. Özetle ne kadar iyiye giderlerse o kadar kötü hissediyorlar ve eski savunmalarını daha fazla geri istiyorlardı.
Masterson zamanla ergenin defansif eyleme dökme davranışlarının kesintiye uğramasıyla ortaya çıkan depresyonun, geçmiş yaşantılarda anne veya bakım verenin 3 yaşından önceki dönemde çocuğun gelişen kendiliği için yeterli duygusal desteği sunmak noktasında eksik kalması ile ilgili olduğu sonucuna vardı. Bu durumda ergen ne zaman harekete geçmeye uğraşsa Masterson’un deyimiyle terk depresyonunu yeniden deneyimliyordu.
Hastanın daha adaptif biçimlerde işlev görme uğraşıyla bağlantılı olan bu depresyon zaman içinde tüm kişilik bozukluklarına damgasını vuran bir unsur olarak görülmeye başlandı. Sebep oldukları şiddetli acıya tanıklık eden Masterson buna mahşerin altı atlısı demişti. Bunlar:
- İntihara meyilli depresyon
- Öldürmeye meyilli öfke
- Panik ve kaygı
- Boşluk ve hiçlik
- Utanç ve suçluluk
- Umutsuzluk ve çaresizlik
Sonuçta Masterson terk depresyonuna yol açarak defansif eyleme dökme ile son bulan kendilik hareketlenmesi örüntüsüne sınır üçlemesi adını verir.
Masterson yaklaşımı kısaca yukarıda söz ettiğim teorik yapıyı kapsıyor. Masterson kişilik bozukluklarından çok kendilik bozukluğu kavramına odaklanıyor ve ilk 3 yıllık sürede var olagelen patolojilerin kendilik bozukluğuna yol açacağı ve böyle olanların da ya narsisistik ya borderline ya da şizoid olacağı ve bu ana yapıların üstüne çeşitli savunmalar kuracağını iddia ediyor. Terapi denen sürecin de savunmalarla uğraşmaktan ibaret olduğunu savunuyor, sonra da ana yapıya ulaşıp onu daha olgun nevrotik düzeylere getirme işidir diyor.
Bütün bunlardan yola çıkarak neler söyleyebiliriz? Kendini tanıma süreci dediğimiz çalışmalarda iç yapımızı tanımak için öncelikle bize karşı nötr kalabilecek bir aynaya , kılavuza ihtiyacımız var. Onunla birlikte savunmalarımızı çalışarak ancak ana intrapsişik yapımızı ortaya çıkarabiliriz. Sonra da bu yapıyı iç görüyle birlikte olgunlaştırabiliriz. Yani kendimizle uğraşma işi olgunlaşma denen şey. Başkasını düzeltme çalışması değil.
Halkın yapısı, zıtlar üstüne kurulmuş. Hâsılı biz, zarar bakımından da savaştayız, fayda bakımından da.
Ahvalin, birbirine aykırı. Tesir dolayısıyla her biri öbürüne zıt.
Her an kendi yolumu vurup durmadayım, artık başkasına nasıl bir çare bulabilirim?
Bana gelen hal askerlerinin dalgalarına bak; her biri, öbürüyle savaşmada, her biri, öbürüne kin gütmede.
Kendindeki şu müthiş savaşa bak. Başkalarının savaşı ile ne meşgul olup durursun?
Meğer ki Tanrı, seni bu savaştan çeke de sulh âleminde bir tek renge boyanasın.(Mesnevi.6.50-55)
#Faik Özdengül