BİR YORGANI BİR DE GÖZYAŞI.
Uzun yoldan geldim.
Kimine göre kısa.
Yolumu ve yolculuğumu da yanımda getirdim.
Diye başladı söze.
Gözleri söze gerek bırakmadan anlatıyordu zaten. Sesi gözlerinden daha zayıftı.
Derin nefesleri yolculuktandı. Yormuştu yolculuk besbelli.
Orkestra gibi, hani çalınırken birden bir telin kopması ile sadece bir sazda. Tüm müziği alt üst olan.
Vazgeçmek de değildi niyeti. Yoldan da yolculuktan da.
Ama bir yol. Belki başka bir yol. Onu ararkendi bu karşılaşma.
Hissedilen duygu çaresizlik.
Çaresizim dedi.
Geldim çünkü son anda denemediğim başka bir şey kalmasın istiyorum.
Sonra?
Bilmiyorum dedi.
Güneşli bir gündü geride bıraktığı. Sokaklarında çok ses olmayan bir şehrin içindeki çocukluk. Hep kucaklandığı. Sevildiği, okşandığı kucaklar. Tadını çıkardı doyasıya. Zaten başka sokakları da merak etmedi.
Sonra?
Sonrası sevda.
Önce elinden tutu. Sonra parmaklarının ucuna bastı yetişmek için. Sonra daha sıkı tuttu. Güneşli günün akşamından endişe etmedi. Nasılsa sevdası vardı. Isınırdı. Soğuğu aklına bile getirmedi.
Sonra?
Sonra incindi.
Tuttuğu el uzaklaştı. Öylece kalakaldı. Akşam oldu. Eve yalnız döndü. Bir yorganı. Bir de gözyaşları. Rüyalar görmek istedi. Üşüdü. Üşüdü. Üşüdü.
Elsiz ayaksız kalmışken bir gün. Bir el tutuşturdular eline. Ne ağladı ne güldü. Sadece yürüdü.
Sonra?
Sonra gece hiç bitmedi.
Bu kez daha büyüktü. Elleri daha kocamandı. Elinin tersiyle itti diğer eli. Akşam oldu. Güneşi özledi. Doğmasını beklemektense , geceye büründü. Bir yorganı bir de gözyaşı.
Daha büyük ama daha kırılgandı. Daha sert ama daha yumuşak. Daha soylu. Daha öfkeli. Gittikçe derinleşti gözleri.
İşte o zaman yeniden dedi. İnandı. Güvenmemektense dedi, güvenip incinmeyi tercih ederim.
Sonra?
Sonra yine incindi.
Şimdi?
Artık ona bal bulaştı diyorlar.
Şehrinin sokakları şimdi daha sesli. Güneşli caddeleri ona daha dar. Ama yüreği genişledi. Kucaklara sığmıyor. Daha kötü değil. Çaresiz de değil. Merak ediyor sadece.
Bir yorganı bir de gözyaşı. Bir de niyaz.
Bir şiir dedi. Başını kaldırıp.
Hangisi?
Doğdum doğalı yürüyordum
Adım adım ölüme doğru
Ama şimdi dışarıda evvel-bahar
Çiçeğe durmuş badem ağaçları
İçerde masanın üstüne eğilmiş dalgın başım
Sırılsıklam yeleleriyle
Doludizgin gidiyorum gayrı.( Can Yücel).
Ne demeli?
Ey can, gün doğusuna gel. Ondan sonra nereye gidersen nurlusun, kuvvetlisin!
Ondan sonra nereye varsan orası doğu olur; doğrular senin batına âşık kesilir.(Mesnevi.2.)