FİLİSTİNLİ ENES’İN DERSİ
Enes’in parmakları tankın altında,
Göğsüne bir gül gibi düşmüş sapankayası.
İdealini arkadaşlarına,
Ruhunu meleklere emanet etmiş.
Sıkı sıkıya tutuyor fırlatamadığı taşını.
Bunun için savaşır Filistinli çocuklar,
Seyrederek Enes’in nâşını…
Enes’in dudağında kan vardı,
Gözlerinde ışık.
Bin not düşmüş gömleğinin cebine;
“Şehitler ölmez, bilirsin anacağım,
Onlar zaferlerini kanla örtsünler,
Zehir etsinler ekmeğini, aşını,
Ayaklarımın altında medeniyetin dişleri,
İnsanlık benim kanımda kaybetti savaşını!..
Bilirim anne, ben bir defa öldüm,
Sen her gün ölürsün.
Ölme anne!
Yeni kardeşlerimi doğur.
Bu sapanı alsınlar elimden,
Bu bayrak yerde kalmayacak,
Onlar büyütecek direnmenin yaşını.
Kanım yastığım benim,
Sen üzerime yorgan yap gözyaşını!
Bu, savaş dersidir anacağım,
Okulu sokaklarımız,
Kalemi sapanımız,
Defteri yüreğimizdir,
Öğretmeni Peygamberim.
Ben bir küçücük, on yaşında neferim,
Ben sınıfta kalmadım anne!
Rabbim takdirname verdi bana,
Nurumu şahit yaptı cihana.
Usulca koy yüreğime başını,
Sen de gölgesinde rahat uyuman için,
Bayrağıma gönder yap mezarımın taşını!..”
Aslında yazılacak pek fazla bir şey yoktur: “Dünya’da aklın önüne heyecanı, itidalin önüne ihtirasları, imanın önüne de zulmü koyan bir devlet var mı?” Diye sorduğunuz zaman karşınıza çıkan ilk isim İsrail olacaktır. Belki Sırpları da bu alanda düşünebiliriz, ama o mevzii idi: Üstelik kendi kanlarında da boğuldular, parçalandılar ve Avrupa’nın göbeğinde bir İslam Devleti’nin doğmasına hizmet etmekten öte de bir sonuçları olmadılar.
İsrail’in durumu farklıdır: Bu devlet, kendince bir “Arz-ı Mev’ud” hayâli peşindedir ve cürmüne bakmadan etrafına saldırarak, Amerika’nın desteğiyle bir korku imparatorluğuna dönüşmüştür. Ancak, her zaman yaptıklarının hesabını verecek bir jeopolitik alana hapsedilmiş olarak!..
Tabii, Müslüman devletlerin küçük hesaplar uğruna, birbirlerinin acılarına sırt dönmelerinden cesaret alan İsrail ve benzeri devletler var olduğu sürece, her yıl sadece Filistin’de değil, dünyanın birçok yerinde Enesler ölmeye devam edecektir.
Moğolların Anadolu’da yaptıkları, İsrail’in Gazze’de bugünkü yaptığından farklı bir şey miydi? Onları Müslümanlaşmaları kurtardı ve o zalim, o acımasız toplumdan yeni bir medeniyet çatısı oluştu.
İki asır boyunca devam eden ve hâlâ da sona ermemiş olduğuna inandığım Haçlı Seferleri, aynı acımasız şiddetin bir başka örneği değil midir? Onlar Anadolu’da ve diğer İslam ülkelerinde kültür ve medeniyetle tanıştılar, gidip bugünkü Avrupa medeniyetine zemin hazırlayan gelişmenin meşalesini yaktılar.
Bugün İsrail! Allah bu insanların yöneticilerini kendilerine öylesine bir bela haline dönüştürdü ki, hiç merak etmeyin, bu halk onlara tahammül gösterdiği sürece o korse içinde hapsedilmiş olarak kalacaklar ve bu beladan da kurtulamayacaklardır: Bir küçük devlet, etrafında kendine düşman ürettiği milyonlarca Müslüman’ı yöneten devletlerle kuşatılmış durumda. Hiçbir Müslüman bugün yaşanan bu acıları yarın unutmayacaktır. Günü gelecek Enes’in bize emanet ettiği dersin faturası onlara ödettirilecektir.
Tarih, toplu kıyım yapmadıkça, şahısların zulmünü bir ölçüde geleceğe pek taşımaz, ama devletlerinkini affetmiyor. Açın geçmişin medeniyet mezarlığına bakın, bunun örneğini o devletlerin enkazından damlayan kanda göreceksiniz…
Ben, başta İsrail olmak üzere, zalim devletlerin talihsizliğini kendi içlerinden bizim Mevlanamıza, Yunusumuza denk gönül rehberlerine sahip olamamalarına bağlıyorum. Bizim farklılığımız da burada aranmalıdır.
#Muhsin İlyas Subaşı