Bir anekdotla başlamak istiyorum. Vakarıyla tanınan son devrin büyük hafız ve kurralarından Abdurahman Gürses hoca efendi, elini öptürmeyi sevmezmiş. Kendisiyle görüşen öğrencileri veya yaşça küçük olanlar elini öpmek istedikleri vakit, elini karşısındakinin eline dokundurur ve çekermiş. Bunu bilen bir öğrencisi hocaya elini uzatır ve öpmek için eğilmeyip tokalaşmak ister. Hoca hemen sorar “Neden elimi öpmedin?”. Öğrencisi de “Hocam elinizi öptürmüyorsunuz, o sebepten öpmedim.” deyince, “Sen elimi öpmekle mükellefsin, öptürmek veya öptürmemek bana kalmıştır evlat.” şeklinde nâzikçe ikâzda bulunur.
Bizim kadim Türk kültüründe büyüklerin ve saygı duyulan kişilerin elleri öpülür. Bu bir saygı ve sevgi göstergesidir. Maalesef günümüzde bu saygı gösterisi kalkmış, bırakın öğrencinin öğretmeninin elini öpmesini, evlat bile babasının elini öpmez olmuştur. El öpmek tabasbus, yaltaklanma, yalakalık yapmak olarak kabul edilmiştir.
Canım herkesin de eli öpülmeli midir dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet, herkesin eli öpülmemelidir ancak saygı duyulan, üzerimizde hakkı ve emeği olan kişilerin de elini öpmekten kaçınmak da uygun değildir.
Eskiden Hz. Mevlânâ yolunda olanlar, okuduğu kitabı, yazdığı kalemi, giyindiği elbiseyi, otururken sırtını dayadığı veya meyvesini yediği ağacı usulca öperdi. Çünkü bu nesneler kendisine hizmet etmiştir, bu sebeple saygı ve sevgiye layıktır. Evet, bu yolda olanlar her şeyi öperlerdi ama bir şeyi öpmezlerdi; el öpmezlerdi. Hatta bir terim bile ortaya çıkmıştı, “Mevlevîler, her şeyi öper ama el öpmez.” denirdi. Diyeceksiniz ki her şeyi sevip sayıp öpenler neden el öpmezler? El de öperlerdi ama bir farkla; iki kişi karşılaştıklarında, ihtiramla (saygıyla) karşılıklı eğilip, sağ ellerini tutarlar eller ağız hizasına yükseltilir ve iki kişi de aynı zamanda biri birinin ellerini öperlerdi. Çünkü Allah karşısında bütün insanlar eşittir, hoca ile öğrenci eşittir, âmir ile memur eşittir… Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur, herkes eşittir. Bu eşitlikte de kimsenin eli tek taraflı öpülmezdi.
Bu âdet sadece Hz. Mevlânâ yolunda olanlarda mı vardı? Elbette ki hayır. Hemen hemen birçok tasavvufi meşrepte de aynı tarz niyazlaşma vardı. Akıl için yol birdir. Eski İstanbul çelebilerinde, beyefendilerinde de durum aynıydı. Bu şekilde el öpmek kibarlık, zarafet göstergesiydi. Bu hareketle herkes biri birine saygı gösteriyor, ihtiramda bulunuyordu.
El öpülmeli ama tabasbusa kaçmadan, kişiliğinden ödün vermeden hak eden kişilerin eli öpülmelidir. Son söz olarak eskilerin bir sözünü söylemekle yazımızı nihayete erdirmek istiyorum “El öpmekle dudak aşınmaz”. Yeter ki eli öpülecek olan kişi lâyık olsun. Büyüklük el öptürmekte değildir, eli öpülesi olmaktadır vesselam…
#M. Veysi Dörtbudak