GELİNCE EVDE OL
İlk günlerin korkusu, kaosu ve karmaşası, yavaş yavaş kendini kabule doğru bırakıyor.
Virüsle bir anda karşılaştık. Çok ani oldu.
Önce inkar ettik.
Yok canım o kadar değildir. Birkaç haftaya geçer. Zaten bize dokunmaz.
Sonra gerçek gözümüze kaçamayacağımız kadar batmaya başladı. İş ciddileşti. Vakalar, artık sadece bir sayı olmaktan çıktı. İyice yaklaştı. Ölümler, sırtımızı ne kadar dönersek dönelim, gözümüzü ve kulağımızı ne oranda kapatırsak kapatalım sesini yükseltti.
Bazen uyusak geçer gibi geliyor.
Dur birkaç gün haber seyretmeyim. Belgesel kanalları da bayağı iyiymiş. Dizi kanallarına abone olalım.
Yok, ne yapsak bitecek gibi durmuyor.
Sonra öfke.
Böyle mi önlem alınır? Kapatın herkesi eve. Ulan Çinliler. Bizim milletten olmaz. Şu gençlerin haline bak. Hepsi sarmaş dolaş. Zaten umrecilerin yüzünden. Saklıyorlar. Yalan söylüyorlar.
Yok. Ne yapsak olmuyor.
Bölüyor zihin sonra.
Herkese bir şekilde bulaşacakmış diyorlar. Öyle olsa da bana gelmez inşallah. Yok, yok sanmam.
Ardından depresyon.
Küsüyor insanoğlu. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içinden. Öylece reddediyor her şeyi.
Kaderle pazarlık başlıyor sonra.
Eninde sonunda bir kabule ulaşacak ki hayat devam etsin.
Ezberlerimiz bozuldu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Virüsün karşısında neredeyse herkes eşit. Ne böbürlenme, ne kibir, ne atıp tutmak, mal mülk hiçbir şey kar etmiyor.
Sonra üst akıl?
Onlar da kafamıza yatar gibi duruyor. Zaten söylemişler önceden. Aşağı yukarı benzer şeyler. Türkiye bile pandemi genelgesi yayınlamış önceden.
Bir dakika. Önce bir sakinleşip düşünelim.
Bir problemle karşı karşıyayız.
Problem nasıl çözülür?
Öncelikle herkes kendi sınırlarını bir belirlesin. Kendi duygularımıza bir bakalım. Sonra duygulardan sıyrılıp aklımızla bakacak hale gelelim. Buradaki sorumluluk bize ait. Bunu bir başkası halletmeyecek. Sonra sorumluluk alanımıza odaklanalım. Ben neden sorumluyum? Benim sorumluluk alanım ve sınırlarım ne? Gücümüz arta kaldıysa en yakınımızdan çevreye doğru gücümüz oranında yardımlaşalım. Herkesin devleti yönetmesine gerek yok. Öncelikle kendimizi ve sorumluluk alanımızı yönetmekten sorumluyuz.
Bir krizi yönetirken duygu yönetimi önceliklidir. Sonra akıl girer devreye, sonra bizim duygularımızdan bağımsız başka akıllar çağrılır ve kriz akılla yönetilir. En son da olan biten mihenge doğrulatılır.
Peki bütün bunlar geçer mi?
Geçer.
Istırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer,
Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer,
Gam karar eyleyemez hande-i hürrem de geçer,
Devr-i şâdi de geçer, gussa-i matem de geçer,
Gece gündüz yok olur, ân-ı dem âdem de geçer…Neyzen Tevfik.
Hepsi geçer geçmesine de bakın bizim dikkatimiz asıl nerede olmalı?
Devranın cefası ile âlemdeki bütün eziyetler, Allah’tan uzak olmadan ve gafil bulunmadan daha kolaydır. Çünkü bunlar hep geçer de onlar geçmez. Devlet, ona derler ki insanın canı uyanık olsun! Mesnevi.6.1756-57
Sıkıntılar misafirdir der Hz Mevlana. Onları güzelce karşıla, gelirken hediyeleri ile gelirler, onlardan mahrum olma. Gam gelince çevikçe sıçra ve ümide sarıl. Ona şöyle söyle: ey nimetleri inkar eden? Böyle söyle ki siyaha değil beyaza odaklansın zihnin. Bedenin ve zihnin zaten Halik’ın yapısı, adeta gül yığını, gül demeti hepsi. Öyleyse niye gül kokmuyor? Düşüncelerinde niye diken var?
Sonra nihayetinde bütün tedbirler alındıktan sonra problemi asıl çözecek olana götür. Mutlaka:
Ey gönül, işlediğin suçlara, kusurlara karşılık, Hakk’tan özür dilemek için neler düşünüyorsun? O’ndan sayılamayacak kadar lütuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede. O’nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykırı işler; O’ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar. Senden bunca haset, bunca kötü düşünce, bunca dedikodu. O’ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler. Yaptığın kötülüklerden, işlediğin günahlardan pişman olup da, candan Allah dediğin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetişen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O’dur. Divan-ı Kebir.
Bazılarının kulağına dünyadaki en büyük volümle çalınsa da yine duymayacak. Bunu biliyoruz. Lakin bu musibeti fırsata dönüştürebilecek olanlarımız illa ki var.
Takdir sana bir zahım vurdu mu bekle, ondan sonra bir ağır elbise giydirecektir. Çünkü o, silleyi vurduktan sonra taç ve taht bağışlamayacak bir padişah değildir. Bütün dünya, O’nun gözünde bir sinek kanadı değerindedir. Bir silleye karşı da sonsuz ihsanlarda bulunur. Boynunu, dünyanın şu altın boyunduruğundan çabuk kurtar da Allah’tan sille satın almaya bak. Peygamberler de dertlere, musibetlere sabrettiler de o yüzden başlarını yücelttiler. Fakat yiğidim, hazırlan, bekle de gelince seni evde bulsun. Yoksa eve geldim, kimsecikler yoktu diye getirdiği elbiseyi geri götürür ha! Mesnevi.6.1638-44
Dostlar gün tufan günüdür.
Bu hengamede yüzgeçlik işe yaramaz.
Hadi Nuh’un gemisi kalkmadan bir an önce binelim!
#Faik Özdengül