Ârifî Ahmed Dede, Peçevîzâde – Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 9. Şeyhi

Ârifî Ahmed Dede, Peçevîzâde (ö. 1137/1724)

(Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 9. Şeyhi, Şair)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Rumeli’nde, Beç/Peç veya Peçe adlarıyla anılan kasabada dünyaya gelmiş olan Ârifî Ahmed Dede, Rumelili ünlü Halvetî-Uşşâkî şeyhlerinden Peçevî Uşşâkî Mustafa Efendi’nin oğlu olup “Peçevîzâde” diye tanınmıştır.322

Ârifî Ahmed Dede, gerek ilim, gerekse tarîkat konularındaki ilk bilgilerini ba­basından öğrenmiş; hatta önceleri onun vasıtasıyla Halvetîliğe girmiştir. Sahîh Ahmed Dede’nin bildirdiğine göre Çelebi Pîr Hüseyin Efendi, kendi yetiştir­diği ve on beş yıldır münzevî bir hâlde yaşayan Musullu Hâfız Mehmed Dede/ Hâfızî Dede’yi 1074/1663-1664’de meşîhatnâme ile Peçe Mevlevîhânesi’ne323 şeyh tâyin etmiştir. Dede, Peçe’ye gelerek görevine başlamış ve bu esnada Peçevî Ârifî Ahmed Dede de gelerek Hâfız Mehmed Dede’ye intisap edip mü­ridi olmuş, onun terbiyesinde yetişmiş, ondan ilm-i akâidin yanı sıra tarîkat erkân ve usulünü öğrenip hizmetinde bulunmuştur.324

Yine Sahîh Ahmed Dede’nin kaydettiğine göre Peçe Mevlevîhânesi Şeyhi Musullu Hâfız Mehmed Dede, 1 Muharrem 1080 (1 Haziran 1669) tarihin­de görevinden istifa ederek Konya’ya dönmüş ve ömrünün sonuna kadar Türbe-i Hazret-i Mevlânâ’da sâkin olmuştur. Mehmed Dede’nin yerine ise Peçe Mevlevîhânesi şeyhliğine Arap Halil Dede tâyin edilmiş ve bir süre hizmette bulunduktan sonra o da istifa etmiş, yerine ise İbrahim Dede şeyh olmuştur. Ârifî Ahmed Dede, bu şeyh efendilerin de hizmetinde bulunmuş ve onlardan da istifade etmiştir. İbrahim Dede’nin de meşîhatten istifâ etme­si üzerine Peçe Mevlevîhânesi bir müddet şeyhsiz kalmıştır.325

Ârifî Ahmed Dede, bir süre sonra Hazret-i Pîr’in mânevî işaretiyle seyahate çıkarak Konya’ya gitmiş ve oradaki âsitânenin şeyhi Çelebi Efendi’ye inti­sap etmiştir.326 Lâkin Konya’ya gelişinden üç ay sonra Peçe’ye geri dönmüş ve Sahîh Ahmed Dede’nin bildirdiğine göre 1087/1676-1677 yılında Peçe Mevlevîhânesi’nin şeyhliğini üstlenmiş; ancak Peçe’nin düşman tarafından işgal edilmesi üzerine buradan ayrılmak zorunda kalarak Filibe’ye hicret et­miş ve daha sonra kendisi için yaptırılan Filibe Mevlevîhânesi’nin şeyhliği­ne getirilmiştir.327

Aralarında Esrar Dede’nin de bulunduğu birçok kaynakta, “Ehâmide-i Seb‘a-i meşhûre”nin, yani ünlü yedi Ahmed’in yedincisi olarak tavsif edilen Ârifî Ahmed Dede, Filibe’deki vazifesini sürdürmekte iken bir müddet son­ra, Muharrem 1126 (Ocak-Şubat 1714) tarihinde Konya Mevlânâ Âsitânesi Postnişîni Ârif-i Râbi‘ Mehmed Çelebi Efendi tarafından, Nesib Yusuf Dede’nin vefatıyla boşta kalmış olan Yenikapı Mevlevîhânesi’ne dergâhın dokuzuncu postnişîni olarak nakledilmiştir. 328 Ayn zamanda Şeyh Gâlib’in büyükbabasının şeyhi ve Mevlevî muhibbânından Abdullah Nâilî Paşa’nın da kayınpederi olan Ârifî Ahmed Dede, Sahîh Ahmed Dede’nin kaydettiğine göre on bir yıldır yürütmekte olduğu postnişînlik vazifesinde iken 1 Muhar­rem 1137 (20 Eylül 1724) tarihinde vefât etmiş ve türbede defn olunmuştur. Ârifî Ahmed Dede’den sonra yerine postnişîn olarak ise Mesnevîhân veya Koca Mesnevîhân diye de anılan Mehmed Dede geçmiştir.329

Vefâtına, ismi tevriyeli bir şekilde kullanılmak sûretiyle, “İlm-i Hak Ârifî Ahmed Dede gitdi eyvâh”, Uyûnî adlı bir şair tarafından “Gitdi me’vâya bu devrin Ârifi yâ Hû deyü” ve dâmâdı Abdullah Nâilî Paşa tarafından “Geldi târîhi gedâya/Redf-i Ârif bâ-bekâ” mısraları tarih düşürülmüştür.330

Abdülbâki Gölpınarlı’nın Müstakimzâde’den naklen belirttiği ve bir benze­rini Ekrem Işın’ın da dile getirdiği bir değerlendirmeye göre, “Peçevîzâde Ârifî Ahmed Dede, Halvetîliğin Rumeli’de Melâmî zümreleriyle kurduğu yakın ilişki sonucu, tanınmış Melâmî-Hamzâvîlerden Emir Halil Ağa’nın sohbetlerine katılarak bu mistik eğilimi Mevlevî tarîkatına taşıyan önem­li mutasavvıflardan birisi olmuş ve bu tekkede daha önce Sabûhî Ahmed Dede zamanında kökleşen Melâmîliği âdetâ yeniden ihyâ etmiştir. Nitekim bu dönemde İstanbul’daki kültür ortamı da bu canlılığı besleyebilecek di­namiklere sahip idi. 1718-1730 yılları arasında kalan ve Lâle Devri olarak adlandırılan bu dönemde, başta Sadrâzam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa ve onun aynı zamanda yakın dostu olan ünlü şair Nedîm gibi Melâmîler, Kadızâdelilerin oluşturduğu medrese baskısının ardından şiir, mûsiki ve sohbet üzerine kurulu estetik bir yaşam üslûbunun doğmasına zemin ha­zırlamışlar, Mevlevîlik de Peçevîzâde Ârifî Ahmed Dede’nin kişiliğinde bu ortama katılmıştır.”331 

Şeyhî Mehmed Efendi, Ârifî Ahmed Dede için “Ma‘ârif-i ilmiyye ile mevsûm, ekser fünûnda vâyedâr, şi‘r ü inşâda dahi mahâreti âşikâr bir mu‘ammer merd-i sa‘âdet-mend idi.” ifadesine yer verdikten sonra, şairliğine ayrıca değinmiş ve “Ârif” mahlası ile yazdığı çok güzel şiirleri olduğunu dile getirmiştir.332 Râmiz, “ârif u âgâh ve mâlik-i gencîne-i esrâr-ı İlâh, bir şeyh-i Pâkîze-idrâk” olduğunu belirttikten sonra şiirlerinin muhayyel, pâk ve nüktelerle dolu oldu­ğunu kaydetmiş,333 Mehmed Süreyyâ, şâir ve mahâretli bir münşî olduğunu belirtmiş,334 Mehmed Ziyâ, Ahmed Dede’nin Mevlânâ hazretlerinin irfan ır­mağından feyz alan bahtiyarlardan olduğu için şiir sahasında da irfanını gös­terdiğini ve şiirlerinde “Ârif” mahlâsını kullandığını bildirmiştir. Esrar Dede, müritlerinin çokluğunu anlatmak üzere ve güvenilir kişilerden rivâyet edildi­ği kaydına da yer vererek, şeyh efendinin Cuma namazı için dergâhtan çıkıp Merkez Efendi Câmii’ne yöneldiğinde ve de câmiye vardığında dahi müritlerin oluşturduğu kuyruğun bir ucunun hâlâ dergâhta olduğu rivâyetini aktarmıştır. Yine Esrar Dede, Ahmed Dede’nin güzel şiirleri olduğunu belirttikten sonra, bunlara örnek olmak üzere, Hüseyin Vassâf’ın Sultan Dîvânî hakkında yazdı­ğını belirttiği,“semâ” redifli gazeline yer vermiştir. Benzer bilgileri aktaran ve rivâyette geçen câmi adını “Yenikapı Mahallesi’ndeki Evliyâ Efendi Câmii” şeklinde kaydeden Mehmed Ziyâ ise anılan şiirin dört beyitini vermiştir:

Gazel

Zât-ı pâkinledir ey Hazret-i Sultân-ı semâ
Şeref-i dâire-i mecma-ı dîvân-ı semâ
Yeridir mahşer-i ervâh-ı mücerred olsa
Çünki cevlân-geh-i rûhun ola meydân-ı semâ
Böyle bir meclis-i pür-mâide-i şevk içre
Yaraşır rûh-ı Halil’in ola mihmân-ı semâ
Dâğ-ı uşşâk gül-i ravza-i aşk-ı ezelî
Dûd-ı âh-ı fukarâ sünbül-i bûstân-ı semâ
Kereminden umulur Arifi mahşerde dahi
Edesin dâhil-i cemiyyet-i yârân-ı semâ335


322  Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 682; Sâkıb Dede, a.g.e., II, 167; Esrar Dede, a.g.e., vr. 79a; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 179; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., I, 243; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 204; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 132-133; Zâkir Şükrü Efendi, a.g.e., s. 31.

323  Sahîh Ahmed Dede’nin “Binâ-yı Mevlevîhâne-i Peçe” başlığı altında bildirdiğine göre Melik Ahmed Paşa, Rumeli’nde Peçe’de 1074/1663-1664’de yeniden bir mevlevîhâne inşâ ettirmiş ve Konya’dan şeyh talep etmiştir (bk. Sahîh Ah-med Dede, a.g.e., s. 172).

324  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 172-173.

325  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 173-174.

326  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 167; Şeyhî Mehmed Efen­di, a.g.e., IV, 682; Esrar Dede, a.g.e., vr. 79a; Hü­seyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229-230; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 204-205; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 133.

327  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 167-168; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 174, 179; Esrar Dede, a.g.e., vr. 79a; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., I, 243; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 204-205; Mehmed Ziyâ, Ârifî Ahmed Dede’nin, durumun gün geçtikte kötüye gidişi karşısında ve olacakları önceden görmek sûretiyle, bütün emlâkini nakde çevirdiğini ve işgalden önce Peçe’den ayrıldığını belirtmekte­dir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 133-134).

328  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 179; Mehmed Ziyâ, Ârifî Ahmed Dede’nin Yenikapı Mevlevîhâne-si’ne Mehmed Sadreddin Çelebi tarafından tâyin edildiği kaydına yer vermektedir (bk. Meh-med Ziyâ, a.g.e., s. 134).

329  Şeyhî, Ârifî Ahmed Dede’nin vefat tarihini 18 Rebîülâhir 1137 şeklinde vermiştir (bk. Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 682); Sâkıb Dede, a.g.e., II, 168; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 179-180; Es­rar Dede de sadece 1137 tarihini vermiş (bk. Esrar Dede, a.g.e., vr. 79a-79b); Defter-i Dervîşân-II, vr. 47b, vr. 64a; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229-230; M. Süreyyâ 1137 Rebîülâhirinde şeklinde kaydetmiş (bk. Mehmed Süreyyâ, a.g.e., I, 243); Râmiz, 1137 hilâlinde olarak vermiş ve ayrıca Abdullah Nâilî Paşa’nın, Ârifî Ahmed Dede’nin dâmâdı olduğuna değinmiştir (bk. Râmiz, a.g.e., vr. 68a); Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 204-205; M. Ziyâ da, vefat tarihini sadece 1137 olarak bildir­mekle birlikte Ârifî Ahmed Dede’nin medfeni hakkında da bir miktar ayrıntı vererek, “Türbe dâhilinde sağdan ilk safta medfûn olan Kûçek Mehmed Dede ile Mesnevîhân Mûsâ Dede’nin ayak ucunda medfûn olacak” değerlendirmesin­de bulunmuş; ayrıca kitâbesinin son mısraının: “Göçdü Adn’e Beçevî Ahmed Dede” şeklinde olduğunu belirtmiştir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 135); Abdülbâki Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul 1931, s. 175.

330  Râmiz, a.g.e., vr. 68a; Esrar Dede, a.g.e., vr. 79b; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 205; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 136.

331  Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 308; Ekrem Işın, a.g.m., s. 477-478.

332  Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 682.

333  Râmiz, a.g.e., vr. 68a.

334  Mehmed Süreyyâ, a.g.e., I, 243.

335  Esrar Dede, a.g.e., vr. 79b; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 205; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 134-135.