Ahmed Kemâleddin Perrî – Şair

Ahmed Kemâleddin Perrî (ö. 1937)

(Şair)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Ahmed Kemâleddin Perrî, 1281/1864 yılında Manastır’da dünyaya gelmiştir. Babası Kerbelâ Mutasarrıfı Ali Rızâ Paşa, annesi ise Derviş Mehmed Paşa’nın kızı ve aynı zamanda son dönem kadın şâirlerimizden biri olan Münire Hanım’dır. Henüz altı aylık iken İstanbul’a getirilen Kemâleddin Perrî, ilk mektep tahsilinin ardından İrânî Remzi Baba’dan Farsça, diğer bazı şahıslar­dan Arapça ve İngilizce, eğitim gördüğü Amerikan Mektebi’nde ise Fransızca öğrenmiştir.1102

Bazı kaynaklarda “Dede Bey” olarak anıldığı da görülen Kemâleddin Perrî, bir süre Bâbıâlî’de çalışmış, akabinde Şûrâ-yı Devlet muâvinliğine atanmıştır. Daha sonra ve kendi ifadesiyle “derûnunu müstevlî olan aşk-ı ilâhî, dünyâ-yı denîden ferâgata bâdî olarak…” bir diğer ifadeyle, tüm benliğini saran ilâhî aşkın, aşağılık dünyadan vazgeçmesine sebep olmasıyla, memuriyetten ay­rılarak Yenikapı Mevlevîhânesi’nin Postnişîni Osman Selâhaddin Dede’ye intisap edip sikke giymiş ve çileye soyunmuştur. O yıllarda siyasî mesele­lerden dolayı sürekli zan altında bulundurulan bu dergâha intisabı sebebiyle Kemâleddin Perrî de tâkibata uğramış ve ihbar edilmesi üzerine Avrupa’ya firar ederek bir müddet Paris’te kalmıştır. Bir ara Mısır’a giden Kemâleddin Perrî, buradaki mevlevîhânede çilesini tamamlayarak hücrenişîn olmuş­tur. Meşrûtiyet’in ilânından sonra tekrar İstanbul’a gelen Kemâleddin Perrî, Şûrâ-yı Devlet’den eski bir arkadaşı olan Vagleri Efendi’nin Sisam Beyliği’ne atanmasıyla ve onun vasıtasıyla Sisam Tahrîrât Müdürlüğü’ne getirilmiş, böylece yeniden memuriyet hayatına girmiştir. Son memuriyeti İzmir’e bağlı Seferihisar kaymakamlığı olan Kemâleddin Perrî, daha sonra emekliye ay­rılmıştır. Hayatının son yıllarında evlenen Kemâleddin Perrî, 29 Nisan 1937 tarihinde İstanbul’da, eşinin Samatya semtindeki evinde vefat etmiş ve Yeni-kapı Mevlevîhânesi civarındaki Dedeler Kabristanı’na defn olunmuştur.1103

İbnülemin, Kemâleddin Perrî’yi “sarıdan mübeddel beyaz sakallı, küçük göz­lü, orta boylu, terbiyeli, nâzik, halim, sükûta mâil, hâl ü kâlinden liyâkatlı bir zât olduğu anlaşılmayan, halbuki liyâkat sâhibi bir zât” olarak tarif et­mekte, ayrıca onun dönemin hatırı sayılır demkeşlerinden olduğunu; ancak son zamanlarında yaşlılığa bağlı rahatsızlığı yüzünden işreti terk ettiğini bil­dirmektedir. Aynı zamanda son devir Mevlevî dîvân şairlerinden biri olan Kemâleddin Perrî, şiirlerinde bazen “Kemâl”, bazen de “Perrî” mahlasını kullanmıştır. İbnülemin ayrıca, şairin kendisine sekiz on yıl önce gönder­diğini belirttiği birkaç şiirini örnek vermiş ve onun şairliğini değerlendirme sadedinde, gönderdiği şiirleri kastederek “emsâline nisbetle güzel söylediği bunlardan anlaşılır.” değerlendirmesinde bulunmuştur.1104

Şiirlerinden Örnekler

Bir Müseddesinden

Diyâr-ı gurbete bî-vâye düşdük yârimiz yokdur
Gam-ı hicrân ile yanmakda dil gam-hârımız yokdur
Medâr-ı istinâd-ı hâtır-ı bîmârımız yokdur
Eğerçi yâr-ı sâdık müstakîm etvârımız yokdur
Cenâb-ı Haydar-ı kerrâr-âsâ şâhımız vardır
Perîşân-ı rûzgâr olsak dahi Allahımız vardır 1105

Gazel

Sahbâya aksedince ruhu tâb-ı mâh ile
Demler döküldü ortaya kasd-ı şinâh ile
Çok dilleri harâb eder encâm-ı kâr o şûh
Mestâne bir nigâh ile çeşm-i siyâh ile
Pîrâne ser çekip gideriz kûy-ı dilbere
Pejmürde bir abâ ile serde külâh ile
Rûz-ı hisâb solda kalan sıfrı andırır
Binlerce secde etsek eğer iştibâh ile
Mestûrdur kitâb-ı hakîkatde hüsn ü aşk
Seyreyle kâinâtı biraz intibâh ile
Hüsnü cihân şümûlü fakat göz kamaştırır
Yok beynimizde perde-i hâ’il İlâh ile
Kalmaz bu hâk-i siflede elbet suûd eder
Arş-ı berîn-i aşka gönül dûd-ı âh ile
Zîrâ huzûr-ı izzete ben çıkmak istemem
Nâsiye-i siyâh ile cürm ü günâh ile
Âlûdedir muhabbet ile tînetim Kemâl
Geldim cihâna aşk-ı fazîlet-penâh ile 1106

Gazel

Cihânı ehl-i aşka bir mahall-i imtihân gördük
Safâ tahsîline sa‘y eyledikçe hep ziyân gördük
Lisânın eylemiş dem-beste telhî-i gam-ı hicrân
Gülistân-ı cihânda biz niçe şîrîn-zebân gördük
Felekle pençeleşmek isteyip meydân-ı gayretde
Serilmiş hâk-i mağlûbiyyete çok pehlevân gördük
Cihânı ser-te-ser geşt ü güzâr etdik bütün halkı
Cefâ iklîmine konmuş büyük bir kârbân gördük
Olup ser-der-hevâ-yı kâkülü bir serv-i dil-cûnun
Bahâr-ı âlemi seyreyledik ammâ hazân gördük
O mâhın bilmedik mâhiyyetin ma‘nâda sûretde
Büyütdük ol kadar kim âdetâ şems-i cihân gördük
Yakıp mahvetmeğe gelmiş iken hestî-i mevhûmu
Bu âteşhânede cânlar yakar biz niçe cân gördük
Sarıldık dâmen-i ihsânına bir kâmil-i asrın
Ebu’l-vakt-i cihân zanneyledik ibn-i zamân gördük
Yetiştirdik gönülde bir mürid-i muttakî-meşreb
Anı şâyeste-i terbiyyet-i pîr-i mugân gördük
Ne gördük bunca yıllar tekyede hizmet edip şeyhe
Yine meyhânede bir câm ile bir nev-civân gördük
Gönül medhûş olur Perrî semâından safâsından
Der-i Hünkâr’ı biz ehl-i dile dârü’l-emân gördük 1107


1102  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., II, 856, II, 1016, III, 1416; “Perrî, Kemâleddin Ahmed”, TDEA, İstanbul 1990, VII, 244.

1103  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., II, 856-857; “Perrî, Kemâleddin Ahmed”, TDEA, s. 244.

1104  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., II, 857; “Perrî, Kemâleddin Ahmed”, TDEA, s. 244.

1105  İbnülemin, Kemâleddin Perrî’nin bu müsedde­sini 1907’de Paris’te bulunduğu sırada yazdı­ğını bildirmektedir (bk. İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., II, 856).

1106  İbnülemin, bu gazelin Yenikapı Mevlevîhânesi’nin son şeyhi Abdülbâki Baykara Dede’nin bir gazeline nazîre olduğunu
belirtmektedir (bk. İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., II, 857-858).

1107  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., II, 858.