Şevket Gavsi Özdönmez (ö. 1954)
(Bestekâr, Mesnevîhân, Neyzen, Şair)
TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA
1290/1873 yılında dünyaya gelen ve asıl adı Mahmud olan Şevket Gavsi, Silistre müdâfii ve şehit Müşîr Mûsâ Hulûsî Paşa’nın torunu, şair ve edib Hasan Dâniş Bey’in oğludur. Edirne Askerî Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’a gelmiş ve bir süre Mülkiye Mektebi’nde okumuş; akabinde Harbiye Nezâreti’ne bağlı Bâb-ı Seraskerî Levâzım Dairesi’nde göreve başlamıştır. Harbiye Nezâreti’nin çeşitli dairelerinde yirmi sekiz yıl görev yapmış; ancak genel memur tasfiyesinde emekli edilmek sûretiyle kadro dışında bırakılmıştır. Bilâhare öğretmenlik mesleğine giren Şevket Gavsi, kırk iki yıl bu meslekte hizmet etmiştir.1201
Şevket Gavsi, ney konusundaki bilgilerini Yenikapı Mevlevîhânesi Ney-zenbaşısı Hilmi Dede’den almıştır. Bazı kaynaklarda orta derecede, bazılarında ise üstâdâne ney üflediği belirtilen; bazı peşrev ve semâiler de bestelemiş olan Şevket Gavsi, aralarında Yenikapı’nın da bulunduğu Mevlevî dergâhlarındaki hafta âyinlerine neyi ile katılması ve düşkünlere yardımı sevmesiyle; hatta müsriflik derecesinde cömertliğiyle tanınmış bir şahsiyettir. Aynı zamanda şairlik yönü bulunan ve Yenikapı Mevlevîhânesi’nde on sekiz yıl Mesnevî okutmuş olan Şevket Gavsi, İbnülemin’in bildirdiğine göre, paralı zamanlarının kıymetini bilemediğinden, hayatının son zamanlarını acı ve sefâlet içinde geçirmiş, 1954 yılında İstanbul’da vefat etmiş ve Edirnekapı’da defn olunmuştur.1202
Yine İbnülemin’in kaydettiğine göre Gülzâr-ı Şebâb ve Bahâr-ı Hevesim adında iki şiir mecmuasının yanı sıra Müntehebât-ı Fârisiyye, Kavâid-i Fârisiyye ve Nesirlerim adlı üç risâlesi, ayrıca babasını konu ettiği Şair Dâniş Bey adlı küçük bir eseri de bulunan ve daha sonra “Özdönmez” soyadını alan Şevket Gavsi, S. Nüzhet Ergun’un belirttiğine göre ise son devrin ünlü neyzenlerinden olan Mehmed Emin Yazıcı’ya alafranga notayı öğretmiştir.1203
Şiirlerinden Örnekler
Efsâne-i Hayât/Nefes Adlı Manzûmesinden
Bir dem ki yok idi bende bir nefes
Nefes idim o zaman değildim kafes
İmkân caddesinde çalındı ceres
Koydular bu parlak eyvâna beni
Dediler gördün ya üryân geldin sen
Bilir misin niçün giryân geldin sen
Unutdun aslını hep yan geldin sen
Çekdiler en sonra dîvâna beni
Kurulmuş sofralar bezenmiş çemen
Sebûlar pür olmuş açılmış semen
Şeştârı elinde o sîmîn-zekan
Maskara eyledi dört yana beni
Sıçradım yoruldum yerimde saydım
Geh dağa tırmandım geh yardan kaydım
En sonra bunların hepsinden caydım
Çe sûd ki eylemiş vîrâne beni
Bildim ki bilmek değil imiş bilmek
İlim defterini hüner imiş silmek
Yaşamak demekmiş cândan çekilmek
Vuslatmış götüren hicrâna beni
İçdiğim sularsa hep serâb imiş
Şarâb dediğim bütün şer âb imiş
Renk renk görünenler hep türâb imiş
Attıran benmişim zindâna beni
Anladım dünyâda saâdet neymiş
İsmi var cismi yok mevhûm bir şeymiş
Kendini farz ile o tâcı giymiş
Uyduran bu serdir devrâna beni1204
1201 İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 458; a.mlf., Hoş Sadâ, s. 275; İsmail Kara vd., a.g.e., s. 88.
1202 Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 670; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 458; a.mlf., Hoş Sadâ, s. 275; İsmail Kara vd., a.g.e., s. 88.
1203 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 669; İbnüle-min Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 458; İsmail Kara vd., a.g.e., s. 88.
1204 İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 458; Şevket Gavsi, bir kısmına yer verdiğimiz bu uzun şiirini, Âsaf Hâlet Çelebi’nin Defter-i Meşâhir adlı eserine yazılmak üzere kaleme almıştır (bk. İsmail Kara vd., a.g.e., s. 89).
#Bayram Ali KAYA