HÜDÂVENDİGÂR’I ANLAMAK: MEVLÂNA’NIN MİRASINI ANLAMANIN BİR YÖNTEMİ
Mehmet ATALAY
ÖZET
Mevlâna Celâleddin-i Rûmi, yalnızca İslam Mistisizmi (Tasavvuf) bağlamında değil, evrensel mistisizm bağlamında da zirve bir simadır. Mistisizmi genel bir fenomen ve disiplin olarak ele alırsak, Mevlâna külliyatı mistisizmin temel konuları itibarıyla son derece dikkat çekici muhasebelerle doludur. Öte yandan, Mevlâna, aynı zamanda bir İslam âlimi olması dolayısıyla eserlerinde temel İslami öğretiyi esas almış, özellikle de tasavvufi kaynaklardan beslenerek muazzam bir İslami miras bırakmıştır. Günümüzde bütün dünyada Mevlâna İslam geleneğine mensup büyük bir mistik şair ve filozof olarak tanınmaktadır.
Özelde tasavvufi genelde de bütün mistik eserlerin baskın dil ve üslup karakteri metaforik olduğundan, bu tür eserlerin anlaşılması ve asıl anlam mecrasına yerleştirilmesi esaslı bir çaba gerektirir. Bu yüzdendir ki özelde tasavvufi eserlerin genelde de diğer dini gelenekler çevresinde gün yüzüne kavuşmuş mistik eserlerin yanlış anlaşılması, bu eserlerin ve dolayısıyla yazarlarının adeta kaderi olmuştur.
Aynı durum Mevlâna ve külliyatı için de sözkonusudur. Ancak, Mevlâna külliyatı, İslami ilim geleneğinin zirve bir siması olarak âlim-sufi Ahmed Faruki Serhendi’nin şaheseri Mektubafın ışığı altında ele alınıp değerlendirildiğinde asıl anlam mecrasını bulabilmekte ve öteden beri gelen yanlış değerlendirilme tehlikesinden azade olabilmektedir. Bu anlamda, mistik Hint coğrafyasında ömür sürmüş ve hayatı boyunca İslami öğretiden tasavvuf kaynaklı sapmalarla mücadele etmiş Ahmed Faruki Serhendi’nin Mektubat’ı Mevlâna külliyatının en yetkin ve en değerli bir şerhi olmaktadır. Diğer bir deyimle, Mevlâna külliyatını anlamanın bir yolu, Serhendi’nin külliyatından geçmektedir.
#MEHMET ATALAY