MEVLÂNA’DA BİLGİ VE DERECELERİ
Bilal KUŞPINAR
ÖZET
Bilgi, asırlardır felsefenin ana konu ve problemlerinden biri ola gelmiştir. Bilginin tanımı ve nasıl elde edilebilirliği konusunda, filozoflarca ortaya konmuş muazzam bir literatürün varlığına rağmen, çoğu düşünürlere göre, her ne kadar bütünüyle bir muamma olmasa da, hala cözülememiş bir meseledir. Biz bu araştırmada, bilgi kavramını ve bilginin derecelerini ve değişik uzantılarını, büyük Mutassavıf-düşünür, Mevlana Celaleddin Rumi’nin eserlerinde ve özellikle de şiirsel şahane eseri Mesnevi’sinde tezahür ettiği şekilde incelemeyi hedefledik. Aslında böylesine çok kapsamlı ve karmaşık bir konunun, bu çaplı küçuk bir makalededen öte, tamamen bağımsız ve ayrıntılı bir tez içerisinde ele alınıp incelenmesi gerekir. Bu hakikatın tam bilincinde olarak, en azından Mevlana’nın bilgi kavramının ana özelliklerini özet olarak ortaya koyabilmek ümidiyle, bu mütevazi araştırmaya teşebbüs ettik. Çalışmamız boyunca, bilgi konusundaki birtakım anahtar soruların cevabını bulmaya gayret gösterdik. İşte bu soruların bazıları: bilgi açısından insanın diğer yaratılmış varlıklar arasındaki konumu; bilginin kaynağı; bilginin çeşitleri ve dereceleri (tecrübî, aklî, hadsî veya sezgisel, zevkî, vb.); zahirî ve batınî duyuların durumları; idrak; tasavvur; akletme; keşf; gönlün duyuları; batınî ve manevi göz ya da gönül gözü, vb. Bütün bu sorular ve bunlarla ilgili meseleler, her ne kadar ayrıntılı ve kapsamlı olmasa bile, Mevlana’nın dünya görüşü çerçevesinde, burada tartışılmaktadır. Onun bilgi anlayışının genelde üç çarpıcı özelliğinin altını çizdik. Aslında bu özelliklerin her biri, kendisinden önceki İslam düşünürlerinin bıraktığı felsefî, kelamî ve tasavvufî mirasın bir takım izlerini taşımakla birlikte, aynı zamanda kendi metafizik görüşünü yansıtmaktadır. Birincisi, Mevlana, sözünü ettiğimiz bu geçmis üç kanallı İslam mirasının bir takım anahtar kavramlarını ve fikirlerini, manevi gönül gözünün süzgecinden geçirerek, kendine has gelenek dışı uslübuyla, kendi bilgi kavramı içerisinde eritmiş görünmektedir. İkincisi, tecrübeye ve deneye dayalı bilginin önemini kabul etmekle birlikte, tahsil ötesinde, kalbin temizlenmesi ve parlatılması yoluyla hasıl olan, zevkî-işrakî bilgiye (yani gönül bilgisine) en azami önemi vermektedir. Bu bağlamda, gönlün iç duyularının ve özellikle gönül gözünün rolü oldukça önemlidir. Üçüncüsü, kendisi bir aşk sembolü olan Mevlana, aşk ile bilgi arasındaki yakın ilgiye dikkatimizi çekmektedir. Ona göre hakiki aşka, bilginin olgunlaşması ve kemale ermesi sonucunda ulaşılır.