Mesnevî-i Ma‘nevî
(GİRİŞ – ÇEVİRİ)
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN-İ RÛMÎ
(1207-1273)
Çevirenler
Prof. Dr. Derya Örs – Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç
(1., 5. ve 6. defter) (2., 3. ve 4. defter)
ÖNSÖZ
Söylenip yazıldığı 13. yüzyıldan bu yana değerinden hiçbir şey yitirmeden günümüze ulaşmış nadir eserlerden birisi olan Mesnevi, bugün de dünyanın her yerinde geniş kitleler üzerindeki etkisini sürdürmeye, okunmaya ve anlaşılmaya devam etmektedir. Klâsik İslâm edebiyatının tartışmasız şaheserlerinden birisi olan bu manzume, Osmanlı dönemi Türk edebiyatı ve düşüncesini etkilediği kadar, 20. yüzyıla da damgasını vurmuştur.
Mesnevi’yi anlama ve anlatma çabalarının yoğun bir şekilde arttığı günümüzde, ilk defa İngiliz müsteşriki Reynold A. Nicholson tarafından Mesnevi’nin İngilizce çevirisiyle birlikte bilimsel metninin yayınlanması sayesinde (1925-1940) Mesnevi üzerindeki çalışmalar yeni bir ivme kazanmıştır. Bununla birlikte Nicholson’un hazırladığı metnin ilk üç cildinde Konya Mevlânâ Müzesi 51 numarada kayıtlı bulunan ve 677/1278’de istinsah edilmiş olan en eski ve en sağlam nüshadan habersiz kalması, Mesnevi metninin bu nüsha üzerinden yeniden ele alınması ihtiyacını doğurmuştur. Adı geçen nüsha önce İran’da (1992), sonra da T.C. Kültür Bakanlığı tarafından (1993) tıpkıbasım olarak yayınlanmış, ardından Mesnevi’nin bu nüsha üzerinden hazırlanmış çeşitli bilimsel yayınları birer birer bilim dünyasındaki yerini almıştır.
Osmanlı döneminde Mesnevi üzerindeki çalışmalar daha çok metin şerhi yöntemiyle gerçekleştirilmiş ve bu gelenek Cumhuriyet döneminin başlarında da kısmen devam etmiştir. Velet Çelebi İzbudak (1942-1946), Tahirü’l-Mevlevî (1963-1972, 16 ciltlik şerhin içinde) ve Abdülbaki Gölpınarlı’nın (1981) tam metin çevirileri uzun yıllar önemli bir ihtiyacı karşılamış, ancak zamanla Türkçede yaşanan değişimler üzerine Mesnevi’nin yeniden çevrilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Bu arada Feyzullah Sacid Ülkü (1945), M. Faruk Gürtunca, (1963) Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu (1972) ve Feyzi Halıcı’nın (1982) manzum çeviri denemeleri yalnızca 1. ciltle veya belli sayıda beyitle sınırlı kalmış, eserin kendi vezninde tam manzum çevirisi uzun yıllar sonra Ahmet Metin Şahin (2006) tarafından gerçekleştirilebilmiştir. Mesnevi’yi tam metin olarak çeviren Şefik Can (1995-1997) ise farklı bir yol izleyerek metni konularına göre tasnif etmek suretiyle çevirmiştir. Son yıllarda Türkiye genelinde Mevlânâ’ya ve Mesnevi’ye duyulan ilginin doğurduğu güncel çeviri ihtiyacının artmasından dolayı Adnan Karaismailoğlu (2005), Derya Örs – Hicabi Kırlangıç (2007) ve son olarak Mehmet Kanar (2013) çevirileri yayın dünyasında boy göstermiştir.
Elinizdeki çeviri Konya nüshası esas alınarak çevrilmiş olmakla birlikte, bu kez Süleymaniye Kütüphanesi Halet Efendi Bölümü 171 numarada kayıtlı bulunan nüshanın tıpkıbasımıyla birlikte okuyuculara sunulmaktadır. Her iki nüsha arasında, çeviride kendini gösterecek boyutta ciddi farklar bulunmaması ve Konya nüshasının bundan önce tıpkıbasımının yapılmış olması, bu sağlam ve aynı zamanda sanatsal değeri olan bu nüshanın seçilmesinde önemli rol oynamıştır.
Her şey bir yana, Mesnevi, öncelikle edebî bir metindir. Hiç kuşkusuz bu tür metinlerbir başka dile aktarılırken asıllarında bulunan edebî özelliklerden çok şey yitirirler. Hiçbir edebî metinden bir başka dile çevrildiğinde aynı zevki vermesi beklenemez. Bu durum özellikle manzum metinler nesre aktarıldıklarında daha çok kendini hissettirir. Çünkü şiirdeki ritim, vezin, musiki ve kafiyelerin yarattığı ses uyumları, anlamdan çok göze ve kulağa hitap eden kimi edebî sanatlar çeviriyle birlikte büyük ölçüde yok olup giderler. Buna karşılık çeviride, edebî güzellikleri aktarma çabası, çok zaman ana metnin aslî anlamından uzaklaşılmasına yol açar ki bu da metne sadakat bakımından pek çok sakınca içermektedir. Metnin birebir aktarılması ise ancak çeviri yapılan dilin imkân ve kabiliyetleri ölçüsünde okuyucu üzerinde bir edebî çeviri etkisi yaratabilir. Bu bakımdan çevirmenler, iki çeviri arasında görülebilecek ufak tefek üslûp farklılıkları bir yana, ortak bir çeviri diline ulaşmayı, açık ve anlaşılır bir dil kullanmayı ve öncelikle okuma sırasında akıcılığı ve kesintisiz bir bütünlük sağlamayı hedeflemişlerdir. Hiç kuşkusuz edebî bir eser çevirisinin, sadece anlaşılabilir ve okunabilir olması tek başına bir başarı ifade etmez. Mesnevi gibi muazzam ve muhteşem bir edebî eserdeki bediî zevk, güzel Türkçemizin olağanüstü yüksek imkân ve kabiliyetleri sonuna dek zorlanarak aktarılamadığı sürece ortaya konan çalışma, Mesnevi’nin kuru ve zevksiz bir meali olmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir.
Elinizdeki çeviri, kendimize şiar edindiğimiz bu ilkeler ışığında, olabildiğince aslına uygun, gereksiz eklemelerden ve süslemelerden uzak bir şekilde yapılmış, metnin aslında bulunmayan, şiir kalıbının ve aruz vezninin kısıtlamaları yüzünden hazf edilen,ancak Türkçe çeviride yer alması zorunlu görünen kimi kelime ve ifadeler [ ] işaretleri arasında gösterilmiştir.
Mesnevi çevirisinin bu yeni baskısını, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Halet Efendi No. 171’de bulunan ve 774/1372 yılında istinsah edilen yazma nüshasının tıpkıbasımı ile birlikte üstlenen Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığına, başta değerli bilim insanları Kurum Başkanı Prof. Dr. Muhittin Macit ile Çeviri ve Yayım Dairesi Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ferruh Özpilavcı olmak üzere, emeği geçen herkese en derin şükranlarımızı arz etmeyi kendimize zevkli bir görev biliriz.
Gayret bizden, başarı Allah’tandır.
Prof. Dr. Derya Örs – Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç
Ankara 2015