Mevlâna ve Mesnevî Üzerine Kısa Bir Hasbihâl – Selçuk ALKAN

Mevlâna ve Mesnevî Üzerine Kısa Bir Hasbihâl

Selçuk ALKAN

Dünya kurulduğundan bu yana insanlar zaman zaman sıkıntılara, bunalımlara girmiş ve böylesine çıkmazlarda onları teselli ve irşad edecek birçok gö­nül ehli insan ortaya çıkmıştır. Bu dev şahsiyetlerden birisi de Mevlâna’dır. O, her şeyden önce bir âşıktır: Bir Hak âşığı… Ve Şems ile karşılaşmasından sonra Hak yolunda birbirlerini irşad etmeye başlarlar. Bu ir­şaddan edindiği ilim meyvelerini insanlarla paylaşan Mevlâna, dev eseri Mesnevi’sinde yüreğinde yanan ateşi bir nebze olsun insanlarla paylaşmayı başarır. Mesnevi dev bir eserdir, maddeten de manen de… Tekâmül yolcusu her iman sahibinin öncelikle okuması gereken bir ilim hazinesidir.

Yıl 1207… Eylül ayının son günleri… Horasan’ın Belh şehrinde bir güneş doğar. Bilginlerin Sulta­nı Bahâeddin Veled’in nur topu gibi bir oğlu dünyaya gelir. Daha dünyaya gözlerini ilk defa açmıştır ama bu evrene ve bu nizama sanki başka bir nazarla bakar. Belki de bu bakışlar, yıllar sonra yüreğinden fışkıra­rak satırlara dökeceği Mesnevi’sinin bir gömüsüdür. Herkes bilemez o zamanlar bunu henüz…

Anadolu… Medeniyetler diyarı… Bir o kadar da acıların ve çilenin hüküm sürdüğü coğrafya… XIII. yüzyıl da böylesine acı dolu günleri uhdesinde barın­dırıyor… Talan, sürgün, vahşet demleri… Anadolu Selçuklusu’nun boynu bükülmüş, Moğol isti­lası ve korkusu her bir yanda hüküm sürmekte…

Böyle ümitsizlik ve korku zamanlarında Anado­lu’ya ayak basar dev usta… İnsanlara umut aşılar, sev­meyi, aşkı anlatır. Kafa gözünün çok ötesindeki gönül gözünden bahseder. O herkesi olduğu gibi kabul eder ve insanları ne olursa olsun Hak yoluna çağırır. O, ilâ­hî plana göre Anadolu topraklarına manevî bir mür­şid olarak gönderilmiştir. İnsanların karanlığa düşmüş madde ve mana dünyalarına hikmet meşalesini tutar.

Mevlâna, gönlünde Allah ve Peygamber sevgisin­den fışkıran enerji ile çağımızın hümanistlerine taş çı­kartacak kadar insan sevgisi ile doludur. Bu özelliğin­den dolayı tüm dünya onu sevmiş ve sahiplenmiştir. Konya’daki Mevlâna Müzesi’ne giderseniz, sayılarca yabancı turistin, dünyanın en uzak yerlerinden gelip burada “Rumî, Rumî” diye haykırdıklarını ibretle iz­lersiniz. O, her şeyden önce bir yürek insanıdır. Bunu şu sözleriyle daha iyi anlamak mümkün:

“Aklın yoksa yandın. Ya kalbin yoksa? O zaman zaten sen yoksun ki.”

Mevlâna’nın Şems’e karşı yakınlığı ve aşkı, onda mutlak varlığın kemalini, cemalinde Allah nurlarını görmesindendir. Mevlâna, Şems’in sembolünde ger­çek aşkı (ilâhî aşkı) terennüm etmiştir. Mesnevi’sin­de, “Hakiki maşuk olan Allah’tan başka bir temaşası bulunan aşk, aşk olamaz; saçma sapan bir sevda olur.” demektedir.

Mevlâna, coşkun aşkını Şems’in adında sembol­leştirmiştir. Şems-i Tebrizî, Mevlâna’da öz cevherini bulduğu ilâhî aşkı olgunluğa ulaştırmış, yokluğu ile de Mevlâna, onu aşkın sembolü yapmıştır. Bu sem­bol, Allah’ın cemal ve celalini ima eder. Mevlâna, ezelî maşukun yüzünün aksını ve nurlu ışıklarını her yerde görür. Şems’deki bu nurları gören Mevlâna, onu bu­nun için över.  Şiirlerindeki bağ, gül, bülbül ve diğer tüm mefhumların hepsi de birer semboldür. Asıl maksat Allah’tır. Allah aşkıdır.

Mesnevi nedir?

Mesnevi’ye gelince; Mevlâna’nın altı ciltlik Fars­ça eseri olan eser, Divan-ı Kebir ile birlikte Mevlâna külliyatının ekseriyetini teşkil eder. Mesnevi, içinde Hint, İran, Yunan, Roma mitolojisi; yaradılış destanı, erenlerin kıssaları, âşık masalları, halk öyküleri barındırır. Mesajını ardışık öyküler içinde vermeyi gaye edinir. Mesnevi, yaklaşık 25.700 beyitten oluşmaktadır. Esere “Mağz-ı Kur’an” yani Kur’an-ı Kerim’in özü de denilmektedir. Çün­kü Mevlâna, adeta Kur’an-ı Kerim’in bizlere verdiği mesajı hikâyeler, kıssalar ve deyimler aracılığıyla anlatmıştır. Mesnevi’deki hikâyelerin hiçbiri birbirini tamamlamaz, bir hikâye anlatılırken başka bir hikâye­ye geçilir; o hikâye başka bir hikâyeyi başlatır ve böyle devam eder. İçinde ibretlik hikâyeler de vardır.

Mesnevi, nazım biçiminde her beyitin iki dizesi birbiri ile uyaklıdır. Mevlâna, altı ciltlik Mesnevi’sin­de tasavvufî fikir ve düşüncelerini, birbirine eklenmiş hikâyeler hâlinde anlatmaktadır.

Mesnevi adını, eserine bizzat Mevlâna vermiştir. Aslında “mesnevi”, Doğu edebiyatında her beyti kendi arasında kafiyeli, aynı vezinle yazılmış manzu­melere verilen ortak bir isimdir. Ancak Mevlâna’nın ölümsüz eseri yazıldıktan sonra “mesnevi” denilince ilk olarak onun altı ciltlik bir hazine olan ve “Mesnevi-i Şerif” veya “Mesnevi-i Manevî” gibi isimlerle anılan eseri hatırlanmaktadır.

Mevlânâ Sözleri

Üzerindeki bilgelik hırkasından, madde ve mana dünyasındaki mutluluğun şifrelerini verir bize Mevlâna. Onun ilmini ve söylemlerini kâğıtlara, kitaplara, ansiklopedilere sığdıramamakla birlikte, deryada bir damla babında, bir kısım bilgelik ve hikmet sırlarını sizlerle paylaş­mak isteriz:

“Sen, değerinle ve düşüncenle iki âleme bedelsin. Ama ne yapayım ki kendi değerini bilmiyorsun. Ken­dini ucuza satma, çünkü değerin yüksektir.”

“Denizin kenarına kadar ayakların izi vardır. Ama denize girdikten sonra ne iz kalır, ne işaret…”

“İnsan büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır. Fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki insan içindeki o ilmi okuyabilsin. Bu perdeler ve karanlıklar, bu dün­yadaki türlü türlü meşguliyetler, insanın dünya işlerinde aldığı çeşitli tedbirler ve gönlün sonsuz arzularıdır.”

“Bizim Peygamberimiz’in yolu aşk yoludur. Biz aşktan doğmuşuz, annemiz aşktır.”

“Ümit, güvenlik yolunun başıdır. Yolda yürüme­sen de daima yolun başını gözet. ‘Doğru olmayan şey­ler yaptım.’ deme, doğruluğu tut. O zaman hiçbir eğ­rilik kalmaz. Doğruluk Musa’nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazın sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca onların hepsini yutar.”

“Gönlü ışık yakmayı, aydınlanmayı öğrenen kişi­yi güneş bile yakamaz. Gündüz gibi ışıyıp durmayı istiyorsan, geceye benzeyen benliğini yakıver.”

“Yüz binlerce birbirine benzeyenleri seyret de aralarındaki yetmiş yıllık farka dikkat et. İki şey bir­birine benzeyebilir: Acı su da berraktır, tatlı su da…”

“Ömründen nasibin, kendini sevgiliden mesut bulduğun andan ibarettir.”

“Şunu iyi bil ki safları yaran, her şeyi yenen aslan­la savaşmak kolaydır; gerçek kahraman odur ki önce kendi nefsini yener.”

“İyiliği ve ihsanı tamamlamak, başlamaktan daha iyidir.”

“Bu dünya bir tuzaktır, tanesi de arzular…”

“Balığa, denizden başkası azaptır “

“Soru da bilgiden doğar, cevap da…”

“Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.”

“Allah ile olduktan sonra, ölüm de ömür de hoştur.”

“Bal yiyen, arısından gocunmaz.”

“Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.”

“Ne mutlu o kimseye ki kendi ayıbını görür.”

“İnsaf et, aşk güzel bir iştir. Onun bozulması, gü­zelliğini kaybetmesi, (insanlardaki) tabiatın kötü ni­yetli oluşundandır. Sen, kendi şehvetine ve arzularına aşk adını takmışsın. Hâlbuki şehvetten kurtulup aşka ulaşabilmek için yol çok uzundur.”

“Harap olmaktan niye gamlanayım? Harabenin altında padişah hazinesi var.”