Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir

 

Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir

Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir
Meyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir

Benim feyz-i hayâtım hâsılı rûh-ı revânımsın
Eger sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir

Veren bu sûret-i mevhûma revnak reng-i hüsnündür
Gülistân-ı hayâlim nev-bahârım varsa sendendir

Felekden zerre mikdâr olmadım devrinde rencîde
Ger ey mihr-i münevver âh u zârım varsa sendendir

Senin pervâne-i hicrânınım sen şem’-i vuslatsın
Ber-her şeb hâhiş-i bûs u kenârım varsa sendendir

Şehîd-i aşkın oldum lâle-zâr-ı dâğdır sînem
Çerâğ-ı türbetim şem’-i mezârım varsa sendendir

Gören serkeştelikde gird-bâd-ı deşt zanneyler
Fenâ-ender-fenâyım her ne varım varsa sendendir

Niçün âvâre kıldın gevher-i galtânın olmuşken
Gönül âyînesinde bir gubârım varsa sendendir

Şafak-tâb eyledin peymânemi hûn-âb ile sâkî
Sabâh-ı sohbet-i meyde humârım varsa sendendir

Sanâdır ilticâsı Gâlib’in yâ Hazret-i Monlâ
Başımda bir külâh-ı iftihârım varsa sendendir (Okçu 1993: 580-581)

 

Açıklaması

Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir
Meyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir

Sen benim efendimsin, benim bu cihanda azıcık da olsa itibarım varsa, hürmet görüyorsam senin sayende, senin benden olduğum için. Âşıklar, dervişler arasında bir şöhretim varsa, tanınıyorsam yine sendendir, Mevlevi olduğum içindir.

Şeyh Gâlib’in meşhur şiirlerinden biridir. Muhatabının kim olduğunun ilk bakışta anlaşılmadığı bu gazelin tamamı okunduğunda Şeyh Gâlib’in bu şiiri Mevlana Celâleddin Rumî için yazdığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte özellikle ilk beyti Hz. Muhammed için söylendiğini düşündürecek şekildedir. Bir üçüncü olarak ikinci mısrada geçen âşık ibaresinden muhatabın sevgili olduğu düşünülebilir. Bunun yanında yetişmesinde emeği olduğu düşünülen her üstat veya muallim de anlaşılabilir.

Şairin Mevlevî muhitlerinde büyüyüp yetiştiği ve Mevlevî şeyhi olduğunu ve devrinde çok önemli ve tanınmış bir isim olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla şair şeyhliğini ve şöhretini Mevleviliğe, yani Hz. Mevlana’ya borçlu olduğunu söyleyerek gazeline başlamaktadır. Bir Mevlevî şeyhi olarak başta devrin sultanı III. Ahmet olmak üzere ileri gelenlerden hürmet görmesinin sebebini kendinde değil, mensubu ve takipçisi olduğu Mevlevilikte aramaktadır. Şeyh Galîb’in şöhret bulduğu bir diğer kesim âşıklar yani dervişlerdir. Dervişlik aşk yoludur ve âşık olunmadan derviş olunmaz.

Benim feyz-i hayâtım hâsılı rûh-ı revânımsın
Eger sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir

Sen benim hayatımın feyiz kaynağısın, kısaca canımsın, ruhumsun. Eğer şu ömür sermayemde bir kazancım varsa o da senin sayendedir.

Hayatın feyzi olmak hayatı verimli kılmak, güzel bir hayat geçirmesini sağlamak, ruhuna huzur verecek tesirde bulunmak, irfanî bilgi vermek ve kalbe varidatın doğması anlamına gelmektedir. Bu tamlama ile hayatını anlamlı ve değerli kılan şeyin Mevlevî olmak olduğunu söylemiş olmaktadır. Rûh-ı revân bedene hayat veren can anlamında olup şairin muhatabına mecazen ölü gibi olan bedenini ruh vererek dirilten, yeni bir yaşam bahşeden sensin diyerek kendini gafletten kurtarıp hakikatten haberdar ettiğini söylemiş olmaktadır.

İkinci mısrada ise şairin doğumundan bu şiirin yazıldığı ana kadar geçen süre içinde yaptığı ne kadar güzel ve faydalı bir iş varsa hepsi Mevlevî olduğu içindir. Bundan dolayı şairin ömründe yaptığı en hayırlı ve kârlı iş Mevlevî olmaktır.

Veren bu sûret-i mevhûma revnak reng-i hüsnündür
Gülistân-ı hayâlim nev-bahârım varsa sendendir

Bu var olduğu zannedilen sureti canlandıran, renklendiren senin güzelliğinin rengidir; hayal gülbahçem, ilkbaharım varsa bu senin sayende olacaktır.

Sûret-i mevhûm nefs-i emmâre elinde oyuncak olan bedenimizdir. Var olduğunu zannettiğimiz hayatımızdır. Bu cansız ve renksiz suretimizi, görüntümüzü canlandıran, anlamlı hale getiren, renklendiren yani güzel hasletlerle donatan hep Hz. Mevlana’nın ve fikirlerinin güzelliğidir. Dolayısıyla hayallerine de Mevlâna sâyesinde ulaşmıştır. Hayal bahçesinde bahar olmak arzu ve isteklerine kavuşmak, mutlu ve mesut olmak demektir. Şairimiz arzu ettiği şeylere kavuştuğu için mutlu ve mesuttur.

Felekden zerre mikdâr olmadım devrinde rencîde
Ger ey mihr-i münevver âh u zârım varsa sendendir

Feleğin devrettiği sürece, yaşadığım sürece zerre kadar incinmedim, üzülmedim. Ey nurlu güneş! Eğer âh edip ağlayıp inliyorsam senden dolayıdır, senin içindir.

Feleğin devri yaşanılan zaman dilimidir. Mevlevî olduğu için pişman edecek en ufak bir olumsuzluk bile yaşamamıştır. Herhangi bir bela, dert veya hastalıktan asla şikâyetim yoktur. Buna rağmen âh etmektedir. Bu âhların müsebbibi felek değildir. Mevlana’ya duyduğu özlem içindir. Onun devrinde yaşamamak, onu görememek şairi üzmektedir. Ona layık bir derviş olamama korkusu aşk ile birleşince âh edip inlemektedir. Dervişliğin şartlarından biri de âh u zâr etmektir. Bu zaviyeden baktığımızda da Mevlevî dervişi olduğunu söylemiş olmaktadır.

Senin pervâne-i hicrânınım sen şem’-i vuslatsın
Ber-her şeb hâhiş-i bûs u kenârım varsa sendendir

Sen vuslatın, kavuşmanın sembolü mumsun ben ise senin ayrılığının pervanesiyim. Her gece seni öpme ve kucaklama yani kavuşma arzum varsa bu sendendir.

Şair bu beyitte Mevlana’yı muma, kendini de o mumun etrafında dönen pervaneye benzetmektedir. Pervanenin muma kavuşmak için etrafında dönüp sonra ateşine düşmesi gibi Şeyh Gâlib de Mevlana’ya kavuşmak için onun yolunun pervanesi yani hizmetkarı olmuştur. Mevlevî dervişi olarak hicran pervanesidir ve bu hicran ancak Mevlevî yoluna hizmet ile vuslata dönecektir. Her gece başını yastığa koyduğunda bir Mevlevî olarak Hz. Mevlana’ya layık olup olmadığını düşünmekte, ona kavuşmak için dua etmektedir. Ona kavuşmak demek onun da komşusu olduğunu düşündüğü Hz. Peygamber’e de kavuşmak olacaktır.

Şehîd-i aşkın oldum lâle-zâr-ı dâğdır sînem
Çerâğ-ı türbetim şem’-i mezârım varsa sendendir

Senin aşkının şehidi oldum. Göğsüm yaralarla lâle bahçesine döndü. Eğer kabrimde kandil varsa nurluysa, mezarımda mum yanıyorsa, aydınlıksa, karanlıklardan kurtulmuşsam bu da senin sayende olmuştur.

Mevlevîlik âdab erkân yolu olduğu kadar aşk yoludur. Sema aşkın coşkunluğunun tezahürüdür. Şairin göğsünde çıkan yaraların lale bahçesini andırdığını ve bu uğurda aşkın şehidi olduğunu söylemesi Mevlevîliğn aynı zamanda aşk yolu olduğuna da işaret etmek içindir.

Çerağ-ı türbet ve şem-i mezar da aynı anlama gelecek şekilde kullanılmıştır. Çerağ muma göre daha büyük ve ışığı daha fazladır. Türbelerde kandil yakılması ve mezarlara mum yakılması adeti hatırlatılmakla birlikte mezarının cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu da ifade etmiş olmaktadır. Onun gösterdiği ve açtığı yolda kalmış ve yaşamış, bunun sonucu da mezarı ve türbesi aydınlık, yani cennet bahçesi olmuştur.

Mezar ve türbenin kandil ve mumla donatılması vefatından sonra da hürmet ve itibar görmeye devam edeceğini gösterir. Dolayısıyla yaşarken gördüğüm gibi öldükten sonra da hürmet göreceğim ve bu hürmetin sebebi senin yolunu takip etmem ve sana olan bağlılığımdan dolayıdır, denilmektedir.

Gören sergeştelikde gird-bâd-ı deşt zanneyler
Fenâ-ender-fenâyım her ne varım varsa sendendir

Beni böyle başı dönmüş, başıboş görenler bir çöl hortumu, fırtınası zannederler. Yoklukta yok olmuşum. Dünyada da ukbada da neye sahipsem, hepsi sendendir.

Şair aşkından çöllere düşmüş ve anlamsızca dolaşan Mecnun gibidir. Çölde çıkan fırtınanın da ne zaman ne tarafa gideceği belli olmaz ve hareketleri tahmin edilemez. Âşıklar da aklı başında olmadığı ve kendini kaybettiği için bir yerden bir başka yere savrulur, durur. Artık o halde kendi yoktur, aşkından başka bir şey kalmamıştır. Bu hali şair fenâ-ender-fenâ, yani yokluk içindeki yokluk olarak tarif eder.

Fenâ-ender-fenâ, fenanın en yüksek derecesi olup bir insanın aşk içinde yokluğa erişip ona nispet edilen tüm unvan ve sıfatlardan soyunup Hakk’ın varlığıyla var olması, yokluk ile kazandığı varlığı da yok etmesidir. Fenâ haline erme şuurunun da yok olmasıdır. Bu erişilmesi zor bir hâldir. Şair bu hâle ancak Mevlana sayesinde erişebildiğini ifade etmektedir.

Niçün âvâre kıldın gevher-i galtânın olmuşken
Gönül âyînesinde bir gubârım varsa sendendir

Senin çevrende yuvarlanan incin olmuşken niçin beni avare bir hale getirdin? Gönlümün aynasında azıcık toz varsa sendendir.

Gevher-i galtan daha çok iri ve değerli inci için kullanılan bir tamlamadır. Burada Şeyh Gâlib, Mevlana’ya, “Ben senin aşk denizinin iri ve büyük incisi olmuş iken neden beni denizden çıkarmalarına izin vererek senden uzaklaştırdın?” diyerek seslenmektedir.

İkinci mısrada gönül aynasındaki tozdan bahsedilmektedir. Ayna tozdan korunması gereken bir eşyadır. Gubar, burada Mevlana’yı hatırlatan bir izmiş gibi sunulmaktadır. Aynanın yapıldığı malzemeden kalmış bir toz parçasıdır. Şair gönül aynasında hiçbir şey bırakmadığını, yani gönlünde Mevlevilik dışında herhangi bir istek ve arzusu olmadığını söyledikten sonra olduğunu söylediği toz parçasının bile yine Mevlevîlik ile ilgili olduğunu söylemekte, kalbinde Mevlana aşkı dışında herhangi bir şey bulunmadığını kuvvetli bir şekilde ifade etmiş olmaktadır.

Şafak-tâb eyledin peymânemi hûn-âb ile sâkî
Sabâh-ı sohbet-i meyde humârım varsa sendendir

Sâkî! Kanlı gözyaşlarıyla kadehimi şafak rengi gibi parlattın. İçki sohbetinin sabahında başım ağrıyorsa, şaşkın isem senin yüzündendir.

Beyitte çizilen resim sabaha kadar süren bir meclistir. Gece boyunca aşk derdiyle ağlayan gözlerden kanlar akmış, akan kanlar şafağın gökleri kızıla boyadığı gibi kadehi kırmızı yapmıştır. Sabahlara kadar süren bu mey sohbetinin sonundaki sarhoşluğun sebebi ona mey sunan sâkîdir.

Sanâdır ilticâsı Gâlib’in yâ Hazret-i Monlâ
Başımda bir külâh-ı iftihârım varsa sendendir

Ey Hazret-i Mevlâna! Galib’in ilticası (sığınması) sanadır. Benim eğer başımda övüneceğim bir külahım varsa o da sendendir, senin sayende övünebiliyorum.

Şair son beyitte sözlerini toparlayıp özetlemektedir. Mevlana’dan başka sığınacağı, himayesi altına gireceği kimse yoktur. Girmemiştir de. Başında taşıdığı övünç külahının da Mevlana’dan olduğunu söylerken hem ona sığındığı için hem de sikke giydiği için iftihar ettiğini ifade etmektedir.

Şeyh Galib, Mevlevîliğin alamet-i farikası olan sikke üzerinden Mevlevî olmakla iftihar etmektedir. Bu iftihara vesile olan ise tarikatın piri olan Mevlana’dır.

Osmanlı Şiirinden Bir Demet Şarkı
İsmail Güleç, Erdal Kılıç