Üsküdar Mevlevîhânesi Postnişini Ahmet Remzi Dede’nin Hüznü

Üsküdar Mevlevîhânesi Postnişini Ahmet Remzi Dede’nin Hüznü

Mustafa Kara*

Ben derdimi ve hüznümü sadece Allah’a arzediyorum. Ve Allah sayesinde sizin bilmediğinizi biliyorum.
Yûsuf 12/86

Yüz elli yıl önce I872’de Kayseri Mevlevîhânesi’nde doğan ve 6 Kasım 1944 tarihinde aynı şehirde vefat eden Ahmet Remzi Akyürek, Tanzimat ve Cumhuriyet döneminin ilim ve irfân, nesir ve nazım, kitap ve kütüphane dünyamızın mühim şahsiyetlerinden biridir. Tasavvuf âleminde postnişin olarak Kütahya, Kastamonu, Halep ve Istanbul mevlevîhânelerinde hizmet ver­miş, insan yetiştirmiştir. 1925’de tekkeler sırlandığında Usküdar Mevlevîhânesi şeyhi olan Dede, daha sonra Usküdar Selimağa Kütüphanesinde başmemur olarak 12 yıl daha hizmetlerine devam etmiş, yerli yabancı ilim yolcularına elinden geldiği kadar yar­dımcı olmuştur.[1]

Farsça ve Türkçe iki dîvan sahibi olan, Arapça ve Farsça’dan yirmiye yakın kitap neşreden Dede’nin bir eseri de Bursalı Mehmet Tâhir tarafından, II. Meşrutiyet döneminde üç cilt olarak yayınlanan Osmcnlı Müellifleri2 isimli meşhur eserin fihristidir: Miftâu’l-kuîüb ve Esâmî-i Muellifîn Fihristi, Istanbul 1927.3 Cumhuriyet’in ilk yıllarında, özellikle I924’te medreselerin, bir yıl sonra tek­kelerin kapatılmasıyla birlikte, eğitim ve irfan hayatında büyük bir düzen değişikli­ği olduğu için birçok insanın aç ve açıkta kaldığı bilinmektedir. Bu arada farklı bir meslekte hayatını idâme ettirebilecek bir iş bulabilenler de oldu. Remzi Dede onlardan biridir. Fakat bir mevlevîhânede doğan ve elli yıllık ömrü mevlevîhânelerin huzur ve coşku dolu köşelerinde geçen bir insan için yeni görev yerleri ne kadar huzur ve sükûn verici olabilirdi?

Burada şöyle bir soru sorulabilir: Her şey Allah’tandır (Nisâ 4179) ilkesine gönülden inanan insanlar, olup biten olaylara üzülür mü? Bu sorunun cevabı olan âyetin Türkçesi makalemizin başında Hz. Yâkub’un ifadesiy­le yer almaktadır.

Ikinci soru daha özel olabilir: Celâlî ve cemâlî tecellîlerin O’ndan olduğuna inanan şeyh efendiler, tekkelerin kapanmasına üzüldü mü? Bu soruya tarihin sayfa ve satırlarında cevap arayanlar, farklı neşvelere mensup şeyh efendilerin farklı hallerini aksettiren cümle­leriyle karşılaşabilirler:

  1. Tasavvufi yolculuk gönül yolculuğu ise tekkeye, taşa, tahtaya ihtiyaç yoktur. Yeni şartlara göre yeni mecralar bulur, gönülden gönüle akar gider.
  2. Bu mekânlarda sorumluluk maka­mında olanlar çoğunluk itibariyle işi çığırından çıkarmışlardı. Ehliyetli in­sanların adedi çok azalmıştı. Yani onlar, başkaları tarafından değil, kendi kendi­lerini kapatmışlardı.
  3. Insan fânî olduğu gibi, onun inşâ et­tiği bütün kurumlar da fânîdir. Aldan­mamak gerekir. Bâkî olan sadece O’dur. Kurumlara aşırı bağlılık bizi yanlış noktalara sürükleyebilir.
  4. Bütün bunlara rağmen yaklaşık bin yıl bu toplumun gönül dünyasına hitap eden bir kurumun tamamen kapatılma­sının doğurduğu boşluk, daha büyük “falâketler”e kapı aralayabilir. Yaşayan­lar görecektir.

Arif ve kâmil insanların böyle düşündüğü açık ise de olup biten olaylara hiç üzülmedik- lerini düşünmek de doğru değildir.[4] Büyükler bazen hüzünlerini kendilerine saklarlar. Çünkü onların vazîfesi umuttur, umutsuzluk değildir. Bu sûfilerin yaşadığı hüznü anlaya­bilmek ve yeni tâbirle onlarla empati kura­bilmek için, Ahmet Remzi Dede’nin hüzün dolu “hazîn” redifli tahmisini mahzûn bir şekilde okumak gerekir.

TAHMİS-İ MUTARRAF-I GAZEL-İ SURÛRÎ

Naylar susmuş nefes yok mutrıb-ı şeydâ hazîn
Gülşen-i irfân bozulmuş bülbül-i gûyâ hazîn
Çeltenân meydanı hâli sübha-yı esmâ hazîn
Kalmamış canlar dağılmış hücreler tenhâ hazîn
Dergeh-i cânân kapanmış rûh-i Mevlânâ hazîn

Kâbe-i uşşâkı bozmuş târ u mâr etmiş felek
Dest-i fetret Beyt-i ma’mûru harâb etmiş felek
Men edilmiş havl-i arştan tavaftan artık melek
Ravza-i meyhâneden çekmek gerektir el etek
Gül hazîn bülbül hazîn hem sâğar u sahbâ hazîn

Nefha-yi âyin kesilmiş gelmiyor âvâz-ı hû
Munkatı âvâze-i ‘cennetü adnin fedhulû’[5]
Mâteme girmiş sürûşân-ı safâ pûşide-rû
Ser-nigûn âvize kandiller şikeşte sû-be-sû
Her taraf mestûr-i zulmet Kubbe-i hadrâ[6] hazîn

Ölmek evlâdır bu hâl-i pür-melâli görmeden
Seddedilmiş Türbe-i Molla Celâl’i[7] görmeden
Bak şu hâle akla gelmezdi hayâli görmeden
Böyle kalsın mı ebed rûy-i cemâli görmeden
Münkesir kalpler bütün dünya vü mâfihâ hazîn

Ba’dezin Hüznî8 desin ihvan benim ünvânıma
İştirak etsin uhuvvet nâmına ahzânıma
Gökten inmiş de yazılmış ise de pîşânıma
Ben Surûrî mahlasın kaydetmeyim dîvanıma
La’net olsun ismime bu lafz-ı bî-ma’nâ hazîn

Arşa rûhum çıktığında dinleyin efgânımı
Seyr edin tesir-i âh-ı âsumân-sûzânımı
Ra’d u berki titreten zâr-ı dil-i nâlânımı
Sidrede Cibril işitsin sayha-yı isyânımı
Gûş-ı âlem doğmamıştır böyle bir şekvâ hazîn9

EVVEL GİDEN AHBÂB

Dervişler, sözkonusu hüznü yaşarken ve celâlî tecellînin hikmetini ararken, yakın dostla­rının, yol arkadaşlarının, birer birer âhiret âlemine göç etmeleri de ayrı bir keder konu­suydu. Bu tecellî ile dert ortakları da her gün azalıyordu. Uzun yolculuğa çıkanlar sırlarını da birlikte alıp götürüyorlardı. Ahmet Remzi Dede gibi şâir olanlar “evvel giden ahbâb” ile ilgili duygularını şiir olarak da ifade etmiş, dostları için tarih düş(ür)müşlerdir. İşte onlar­dan birkaç tanesi:10

ŞEYH ELİF EFENDİ’NİN TÂRIH-İ IRTIHALİ 11

Sütlüce dergâhının şeyh-i güzin-i kâmili
İlmi ‘nehrun min leben’12 sâkı-i kevser peyrevi
Şirden sâfi aselden de elezz takrîr ile
Elli yıl öğretti tefsîr u hadîs u Mesnevî
Vâlidi Muhtar Efendi kim Hasîrîzâde’dir
Kâle-i irfânı nesc eylerken olmuş münzevî
Cânişin etmişti bu ferzendini kable’l-vefat
Sırrını zav-ı celîlinde görünce muhtefi
Vâlid-i mâcid gibi zâtında etmişti zuhûr
Feyz-i Sa‘deddîn Cibâvî[13] sırr-ı aşk-ı Mevlevî[14]
Seksene sinni karîb oldukda etti intikal
‘İrciî’[15] emrin duyup buldu makam-ı uhrevî
Geldi bir gaybî mübeşşir yazdı târih-i Güher
Kurb-İ Hak’da pür safâdır Şeyh Elif-i Münzevî

1345 (1927)

YENİKAPI MEVLEVÎHÂNESİ POSTNİŞİNİ ABDÜLBÂKÎ DEDE’NİN TÂRİH-İ İRTİHÂLİ[16]

Ced be ced şeyh-i celîl-i tekye-i bâb-ı cedîd
Râzdân-ı ‘bişnev ez ney çun hikâyet mî kuned’[17]
Şâir-i muğlak edîb-i nüktedân Bâkî Dede
Yüz çevirdi nâgehân dâr-ı fenâdan tâ ebed
Derbeder olmakdan etti bâb-ı Hakka ilticâ
Gördü kim dest-i kazâ etti der-i dergâhı sed[18]
Hâtıra gelmezdi böyle nâz-perver şeyh-i pâk
Ihtiyac-âlûde olsun ‘hesbunellahu’s-Samed’[19]
Bir muvahhid çıkdı Remzî yazdı târih-î Güher
Aldı fânîden bekâya Şeyh-i Bâkî’mi Ahad

1353

ABDÜLAZİZ MECDÎ TOLUN’UN IRTIHAL tarihi[20]

Bir taraftan gitmede ehl-i hakîkat ehl-i hâl
Eyledi Abdülaziz Mecdî de işte irtihâl
Vâkıf-ı sırr-ı enelhak ârif-i vahdet-şinâs
Muktedâ-yı sâlikân-ı asr idi bî kîl u kâl
Nutk-ı ehlullahı keşf u şerh ederdi bi’t-temâm
Al oku insân-ı Kâmil[21] gösterir neyse kemâl
Afitâb-ı feyz-i Hak’dan kalbini pür-nûr eden
Başka âlemde tulu’ eyler ebed,bulmaz zevâl
Gevher-i eşk ile yârân yazdılar tarihini
Etti âh üstâd-ı kâmil merd-i ekmel intikal

1360 (1941)

Neşr-i füyûz ederken merd-i Azîz Mecdî
Tomâr-ı ömrü döndü yevmü’n-nuşûr-i‘ Hakk’a
İnsân-ı kâmil ile âsâr-ı pür-fuyûzu
Güftâr-ı nüktedârı bâdi zuhûr-i Hakk’a
Sırr-ı ahadla yazdım târih-i noktadârın
Abdülaziz Mecdî gitti huzûr-ı Hakk’a[22]

Ankara, 1360

ELMALILI MUHAMMED HAMDİ İÇİN[23]

Allâme-i müdekkik Elmalılı muhakkik
Esmâr-ı ilmi aldı eksiltti gitti Hamdi
Nefsinde yoktu noksan Tefsîr’i[24] elde burhân
Ahdü’s-semiyyi elhâk berkitti gitti Hamdi
Hulk-i Muhammedi’de bir merd idi güzîde
Mûr-i zaîfi sanma incitti gitti Hamdi
Enmûzec-i selefdin sen mefhâr-ı halefdin
Sermâye-i fezâil hep bitti gitti Hamdi
Ser-satr-i sûre-i Hamd ile yazıldı târih
Zir-i Livâ-i Hamd’e azmetti gitti Hamdi

1361, Ankara 30 Mayıs 1942

ŞAİRİ ARİF MEHMED AKİF MERHUMA TARIH-İ RİHLET 25

Mısrâ-ı berceste-i beytü’l-kasâid-1 şâirân
Dense elyak zâtına nazmı serâmed Akif’in
Matla-ı hüsn-i beyân tâb-ı bedâyi-perveri
Feyz-i rûhu’l-kuds ile şi’ri müeyyed Akif’in
Mümteni tanzîri, sehl-i mümteni manzûmeler
Al oku dikkatle âsârı muhalled Akif’in
Bî-tekellüf şi’rinin tersî u tencisi beliğ
Her kitabı olmalı mutlak mücelled Akif’in
Aşık u din u vatan millet fedâisi idi
Sine-i ümmettedir nâmı müebbed Akif’in
Oldu mehcûr-i vatan kaldı Mısır’da bir zaman
Câmiu’l-Ezher’de de fazlı müşehhed Akif’in
Hasta-i bîtâb edip encâm-ı kahr-i Kâhire
Geldi İstanbul’a za’fı pek müşedded Akif’in
Ümm-i dünya merhamet eylemi ya evlâdına
Bir teselliydi tedâvisi mücerred Akif’in
Ruhuna el-Fâtiha, etti cihâna elveda
Mesken-i olsun civâr-ı pâk-i Ahmed26 Akif’in
Nazm edildi rihleti târihi Remzî, noktadâr
Kasr-ı cennet beytidir Şâir Mehemmed Akif’in

1355

MUALLİM CEVDET BEY’İN İRTIHALİNE TÂRİH 27

İsm-i sâmisi Muallim Cevdet’in
Safha-i târihe geçmiş câ-be-câ
Eyleyip terk-i debistân-ı cihân
Eyledi dergâh-ı Hakka ilticâ
Nâmını ibkâ eden âsâr ile
Eylemez ahlafdan bir şey recâ
Yâr u şâkirdânı yek-dil yek-zebân
Afv u gufrânın ederlerken recâ
Bir mübeşşir geldi târihin dedi
Etdi Cevdet cennet-i vâlâ-yı câ

1354

ONUN İÇİN DÜŞÜRÜLEN TÂRİHLER

Kurumların yapılış tarihlerine, insanların doğum, ölüm ve bunun gibi mühim olaylar için Ebced hesabına göre tarih düşürmek, bir Osmanlı geleneğidir. Bu konuda çok mâhir olan Ahmed Remzi Dede’nin şeb-i arûsundan sonra da bazı dostları onun için târih düşmüştür. İşte birkaç tanesi:

TÂRİH

Tâhiru’l-Mevlevî
Fevtine Tâhir olur târih-i tâm
“Şeyhuna Remzî Efendi” cümlesi

1363

REMZİ DEDE’YE TÂRİH

Nuri Gencosman
Yaşıyor hasret ile sine-i hicrân-zedemiz
Pirimiz gitti bu ilden yıkılıp meygedemiz
Bize kimler sunacak kevser-i Mevlânâ’yı
Hû deyip gitti hemen cennete Remzî Dede’miz

1363/1944

RÛMÎ TÂRİH

Şevket Kutkan
Himmet-i Molla’ya bak târih-i Rûmî’dir çıkan
Emr-i Hakka Hû diyup baş kesdi durdu Akyürek

1360

Remzi Dede’nin şiirlerini vefatından 43 sene sonra yayınlayan hemşehrisi Hasibe Mazıoğlu’nu da (1922-2013) Dede ile birlikte rahmetle anıyoruz.

 


 

KAYNAKLAR

Abdülaziz Mecdî Tolun A.-Süheyl Ünver Mektuplaşmaları. Haz. Çakır Çağlı, Adalet, Oğuz Polatel, Şafaattin Deniz. İzmit: Kocaeli Üniversitesi Vakfı Yayınları, 2021.

Azamat, Nihat. “Hasîrîzâde Elif Efendi”. Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XI, 1995, 37-38.

—, “Abdülaziz Mecdi Efendi”. Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, I, 1988, 191-192.

Bursalı Mehmet Tâhir. Osmanlı Müellifleri. nşr. Yekta Saraç, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2016.

Haksever, Ahmet Cahit. Son Dönem Osmanlı Mevlevilerinden Ahmet Remzi Akyürek. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002.

Kara, Mustafa. Buhara Bursa Bosna. İstanbul: Dergah Yayınları, 2012

Mazıoğlu, Hasibe. Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri. Ankara: Sevinç Matbaası, 1987.

Okay, M. Orhan; Düzdağ, M. Ertuğrul. “Mehmet Âkif Ersoy”. Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XXVIII, 2003, 432-439.

Özcan, Nuri. “Abdülbaki Baykara”. Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, V, 1992, 246-247.

Sayar, Ahmet Güner. “Muallim Cevdet”. Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XXX, 2005, 313-314.

Yavuz, Yusuf Şevki. “Elmalılı Muhammed Hamdi”. Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XI, 1995, 57-62.


* Prof. Dr.

1 Hüseyin Vassâf, Remzi Dede’yi Üsküdarlı Tal’at Bey ile birlikte anıyor:

Hazret-i Remzî ve Tal’at aşk-ı Hak bülbülleri
Mesken oldu onlara Gülşen-sarâ-yı Usküdar
Aşıkâne nağmeler uşşâkı teshir eyledi
Kıymeti takdire yâr olsun vefâ-yı Usküdar

2  Bursalı Mehmet Tâhir, Osmcnlı Müellifleri, nşr. Yekta Saraç, (Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2016).

3   Hayatı ve eserleri için krş. Ahmet Cahit Haksever, Son Donem Osmcnlı Mevlevilerinden A^met Remzi Akyürek, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları 2002).

4 Bursa Mısrî Dergâhı’nın son şeyhi Mehmet Şemseddin Mısrî/Ulusoy, (1867-1936) Cumhuriyet’ten önce ve sonra kaleme aldığı yazılarda, tasavvufî hayattaki tereddî ve çöküşe dikkat çekmiş ve meslektaşlarını tenkit etmişti. Fakat tekkeler kapatıldıktan sonra hüznünü ele veren şiirler kaleme almıştı. Örnek bazı şiirleri için krş. Mustafa Kara, Buhara Bursa Bosna, (İstanbul: Dergah Yayınları, 2012), 485 vd.

5 ..Adn cennetine giriniz. Ra’d 13/23

6 Mevlânâ’nın türbesi.

7 Mevlânâ’nın türbesi

8 Mahlası Remzî olan Dede, bu şiirde Hüznî mahlasını kullanıyor.

9 Bu makaledeki şiirler şu eserden iktibas edilmiştir: Hasibe Mazıoğlu, Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri, (Ankara: Sevinç Matbaası, 1987). Hayatı ve ailesi ile ilgili bilgiler de söz konusu eserde mevcuttur.

10 Krş. age.

11 Elif Efendi, İstanbul Hasîrîzâde Sa‘dî Tekkesi şeyhi, Mesnevîhân, mîmâr, şâir, 1850-1927. Krş. Nihat Azamat, “Hasîrîzâde Elif Efendi”, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 1995, XI: 37-38. 12 Sütten bir ırmak.

13 Hasîrîzâde Tekkesi Sa‘dîyye tarîkatına mensuptu.

14 Mesnevîhan oluşuna îmâ.

15 ..Rabbine dön. Fecr 89/28

16 Abdülbakî Baykara, Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhi, şâir. 1883-1935. Krş. Nuri Özcan, “Abdülbaki Baykara”, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 1992, V: 246-247.

17 Mesnevî’nin ilk mısraı.

18 “Kaza kader eli dergâhları kapattı.”

19 “Samed olan Allah bize yeter.”

20 Âlim, mutasavvıf, 1865-1941, Krş. Nihat Azamat, “Abdülaziz Mecdi Efendi”, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 1988, I: 191-192.

21 İnsan-ı Kâmil isimli eserine îmâ.

22 Dergâhlar sırlanmadan Süheyl Ünver ile Abdülaziz Mecdî Efendi arasında teâti edilen mektuplar yayınlanmıştır: Abdülaziz Mecdî Tolun A.-Süheyl Ünver Mektuplaşmaları, haz. Adalet Çakır Çağlı, Oğuz Polatel, Şafaattin Deniz, (İzmit: Kocaeli Üniversitesi Vakfı Yayınları, 2021).

23 Müfessir, 1878-1942, Krş. Yusuf Şevki Yavuz, “Elmalılı Muhammed Hamdi”, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 1995, XI: 57-62.

24 Hak Dini Kur’ân Dili isimli tefsîre işâret.

25 İstiklâl Marşı’nın şâiri, 1873-1936, Krş. M. Orhan Okay, M. Ertuğrul Düzdağ, “Mehmet Âkif Ersoy”, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 2003, XXVIII: 432-439.

26 Şüphesiz buradaki Ahmed, Peygamber Efendimiz’dir. Fakat Mehmet Âkif, şu anda Edirnekapı şehitliğinde bir Peygamber âşığı ile yan yana yatmaktadır: Ahmet Nâim Efendi ile.

27 Eğitimci, arşivci, tarihçi, 1883-1935. Krş. Ahmet Güner Sayar, “Muallim Cevdet”, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 2005, XXX: 313-314.