ASTANA 2. ULUSLARARAS I HUKUK VE SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU
11-12 Kasım 2023, İstanbul/Türkiye
1876 ANAYASASI’NIN HAZIRLANMASI SÜRECİNDE MEVLEVİ ŞEYHİ
OSMAN SELÂHADDİN DEDE’NİN ROLÜ
Prof. Dr. Ergin ERGÜL
Ankara Medipol Üniversitesi
Ankara, Türkiye
ORCID ID: 0000-0002-6974-6594
ergin.ergul@ankaramedipol.edu.tr
ÖZET
Bildiri, modern anlamda ilk Türk Anayasası olan 1876 tarihli Osmanlı Anayasası ’nın (Kanun-i Esasi) hazırlanması sürecinde, dönemin önemli ve etkili şahsiyetlerinden Yenikapı Mevlevihânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede’nin (1820-1887) rolünü aydınlat mayı amaçlamaktadır. Bu konuda aile içinde sözlü olarak aktarılan rivayete göre, Sultan II. Abdülha mid tahta çıktıktan sonra anayasayı hazırlama görevini Midhat Paşa ile Osman Selâhaddin Dede’ye vermiştir. Kanun-i Esasi, 23 Aralık 1876 tarihinde Sultan II. Abdülhamid tarafından bir ferman şeklinde ilan edilmiştir. Türk anayasa hukuku kitaplarında, Anayasa fikrinin Sultan Abdülhamid ’e kabul ettirilmesi ve taslağının hazırlanma süreci ile ilanının zamanlamasında dönemin etkili devlet adamı Midhat Paşa’nın (1822-1884) belirleyici rolüne işaret edilir. Osman Selâhaddin Dede II. Mahmud devrinden beri sosyal ve siyasi hayattaki rolü ile öne çıkmaktadır. Yenikapı Mevlevihânesi Tanzimat devlet adamlarının ve Genç Osmanlıların uğrak yeridir. Osman Selâhaddin Dede de gerek Midhat Paşa, gerekse II. Abdülhamid ile yakın ilişkileri olan bir şahsiyettir.
Bildiride, Osman Selâhaddin Dede’nin Anayasanın hazırlanmasında rolünü vurgula yan aile içinde günümüzde onun anne tarafından torunun oğlu olan Osman Bayru (Doğum tarihi: 1943) beyefendiye kadar aktarılagelen söz konusu rivayet, tarihçiler ve anayasa hukukçularının eserleri ile Mevleviliğe ve Yenikapı Mevlevîhânesine ilişkin çalışmalardaki bilgiler ışığında değerlendirilecektir. Bu bağlamda özellikle, Yenikapı Mevlevihânesi, Osman Selâhaddin Dede’nin şahsiyeti ve siyasi hayattaki rolü, II. Abdülhamid, Midhat Paşa ve Veliaht Mehmed Reşad ile ilişkileri, Kanun-i Esasî’nin ilanını hazırlayan siyasi gelişmeler, II. Abdülhamid’den tahta çıkarılma koşulu olarak anayasanın ilanı sözü alınması, Midhat Paşa’nın öncülüğünde Kanun- i Esasi’nin hazırlanması hususlarına ilişkin kaynaklardaki bilgiler gözden geçirilecektir. Son olarak ulaşılan sonuçlar değerlendirilerek Türk Anayasa ve hukuk tarihinin önemli bir dönemine ışık tutulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: 1876 Anayasası, Meşrutiyet, Osman Selâhaddin Dede, II. Abdülhamid, Midhat Paşa.
THE ROLE OF MAWLAVI SHEIKH OSMAN SELÂHADDİN DEDE IN THE PREPARATION PROCESS OF THE 1876 CONSTITUTION
Prof. Dr. Ergin ERGÜL
ABSTRACT
This paper aims to illuminate the role of Osman Selâhaddin Dede (1820-1887), the sheikh of Yenikapi Mawlavi Lodge, one of the important and influential figures of the period, in the preparation process of the The Ottoman Constitution of 1876 (the Kānûn-i Esâsî/Basic Law), which is the first Turkish Constitution in the modern sense. According to the rumor that runs in the family on this subject, after Sultan Abdulhamid II ascended to the throne, he gave the task of preparing the new constitution to Midhat Pasha and Osman Selâhaddin Dede. The Constitution on 23 December 1876 was declared in the form of an edict by Sultan Abdulhamid II. In Turkish constitutional law books, the decisive role of the influential statesman of the period, Midhat Pasha (1822-1884), in the adoption of the idea of the Constitution by Sultan Abdulhamid II and in the preparation of its draft and in the timing of its announcement is pointed out. Osman Selâhaddin Dede has come to the fore with its role in social and political life since the reign of Sultan Mahmud II. Yenikapı Mevlevîhânesi was a frequented place for Tanzimat statesmen and Young Ottomans. Osman Selâhaddin Dede was a person who had close relations with both Midhat Pasha and Abdulhamid II.
This story, which has been passed down to Osman Bayru (born in 1943), who is the son of the grandson of Osman Selâhaddin Dede, will be evaluated in the light of the works of historia ns and constitutional lawyers, and the information in the studies on Mawlawi order and Yenikapı Mawlawi Lodge. In this context, Yenikapı Mawlawi Lodge, the personality and role of Osman Selâhaddin Dedein in the political life, his relations with Abdülhamid II, Midhat Pasha and Crown Prince Mehmed Reşad, political developments that prepared the announcement of 1876 Constitution, the information in the sources about the proclamation of the constitution as a condition of enthronement from Abdulhamid II, the preparation of the constitution under the leadership of Midhat Pasha will be reviewed. Finally, by evaluating the results, it will be tried to shed light on an important period in the history of the Turkish Constitution and law.
Keywords: 1876 Constitution, Constitutional Monarchy, Osman Selâhaddin Dede, Abdulhamid II, Midhat Pasha
GİRİŞ
Modern anlamda ilk Türk Anayasası, Kanun-i Esasi olarak adlandırılmış olan 1876 Osmanlı Anayasasıdır. Anayasa, 23 Aralık 1876 tarihinde Sultan II. Abdülhamid tarafından bir ferman şeklinde ilan edilmiştir.
Türk anayasa hukuku kitaplarında, Anayasa fikrinin Sultan Abdülhamid’e kabul ettirilmesinde, hazırlanma sürecinde ve ilanının zamanlamasında dönemin etkili devlet adamı Midhat Paşa’nın (1822-1884) belirleyici rolüne işaret edilir (Başgil, 1946: 15, Okandan, 1948:
206; Özer, 2012: 67; Atar, 2017: 42; Gözler, 2019:14). Söz konusu rolü nedeniyle Midhat Paşa, Türk siyasî hayatında anayasal ve parlamenter rejimin tarihî bir simgesi sayılır (Çetinsaya, Buzpınar, 2005: 1). İncelememize göre, Türk anayasa hukuku kitaplarındaki bilgilerin kaynağı esas olarak İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1871-1957) İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1888-1977), İsmail Hami Danişmend (1889-1967) ve Enver Ziya Karal (1908-1982) gibi önde gelen Osmanlı tarihçilerinin eserleridir. Örnek olarak Karal şöyle demektedir:
Genç Osmanlılar Cemiyeti’nin çalışmalarıyla Meşrutiyet fikri ve programı memlek etin bazı aydınları tarafından kabul edilmiş ve çeşitli mücadele safhalarından sonra, Midhat Paşa’nın tesiriyle II. Abdülhamid devrinde, Kanunu Esasi ilân edilmiş, parlâmento kurulmuş ve bu suretle bir meşrutiyet idaresi tesis edilmiştir” (Karal, 2011: 496).
Bu tarihçilerin kaynakları ise büyük ölçüde Mahmud Celâleddin Paşa, Said Paşa, Süleyma n Paşa, Ahmed Midhat Efendi, Ebuzziya Tevfik ve Mabeynci Fahri Bey gibi dönemin olaylar ına tanıklık etmiş şahsiyetlerin hatıra ve gözlemlerini konu edinen eserlerdir.
Kanun-i Esasi’nin ilan edildiği sırada dönemin Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede, II. Mahmud devrinden beri sosyal ve siyasi hayattaki rolü ile öne çıkmaktadır. Yenikapı Mevlevihânesi Tanzimat’ın meşhur devlet adamlarının ve Yeni Osmanlıların uğrak yeridir. Kendisi gerek meşrutiyet ve anayasa fikrinin en önemli savunucusu ve yeni padişaha kabul ettiricisi olan Midhat Paşa ile gerekse anayasayı ve meşrutiyet rejimini ilan eden II. Abdülha mid’ le yakın ilişkileri olan tanınmış ve saygın bir şahsiyettir. Sosyal ve siyasi sorunlara bakışında Midhat Paşa ile yakınlığı ve Abdülhamid’in tahta çıkmasına katkısı konularında hayat öyküsüne ilişk in ansiklopedik yazılar yanında özellikle Yenikapı Mevlevîhânesi ve Mevleviliğe ilişkin kaynaklarda ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.
Biz bu çalışmada anayasa hukuku eserlerinde ayrıntılı şekilde ele alınan Kanun-i Esasi’nin içeriğine ve hükümlerine girmeyeceğiz. İncelememiz Kanun-i Esasi taslağının hazırlanmas ına ilişkin mevcut bilgilere yeni bir unsur ekleyen ve sözlü olarak günümüze kadar aktarılan bir bilginin yazılı kaynaklardaki tarihi bilgiler ışığında değerlendirilmesiyle sınırlı olacaktır.
Türk anayasa hukukunda önemli bir aşamaya karşılık gelen Kanun-i Esasi’nin hazırlanmasına ilişkin yeni bir bilginin, Türk hukuk tarihi açısından da değer taşıdığı, bu nedenle de kayda geçirilmesinin önemli olduğu açıktır.
Aile içinde anlatılagelen söz konusu bilgi Sultan Abdülhamid’in 1876 Kanun-i Esasi’ni hazırlamak üzere Midhat Paşa ve dönemin Yenikapı Mevlevihânesi Şeyhi Osman Selâhaddin Dede’ye birlikte görev verdiği ve kaynaklarda Midhat Paşanın başkanlığında bir komisyonca hazırlandığı ifade edilen bu taslağa onun da katkı ve görüş verdiğine ilişkindir.
Söz konusu bilginin, anlatıldığı şekliyle kaynaklarda yer alıp almadığı, yer almıyo rsa Osman Selâhaddin Dede’nin şahsiyeti, dönemindeki siyasi rolü ve siyasetçilerle ilişkiler i çerçevesinde bu bilginin teyit edilip edilemeyeceği, tarihçilerin, hukukçularının eserleri ile Mevlevilik, Yenikapısı Mevlevîhânesi ve Osman Selâhaddin Dede’ye ilişkin kaynaklar ışığında araştırılacaktır. Bu bağlamda, ilk olarak söz konusu sözlü bilgiyi ve kaynağını aktaracak, ardından da Kanun-i Esasinin hazırlanma sürecine ilişkin kaynaklarda yer alan bilgiler ve bu projenin hayata geçirilmesinde siyasi iradeyi oluşturan Sultan Abdülhamid ve teknik çalışmanın mimarı kabul edilen Midhat Paşa ile Osman Selâhaddin Efendi arasındaki ilişkilerini ele alacak, son olarak da iddianın gerçekliği konusunda ulaştığımız sonucu ifade edeceğiz.
1. SÖZLÜ BİLGİLER
Osman Selâhaddin Dede’nin anne tarafından torunun oğlu olan Osman Bayru (d. 1943) beyefendi’den aile içinde anlatılagelen bazı bilgileri 7 Mart 2021 tarihinde yazıya geçirdik 1. Bildiri olgunlaştıktan sonra 10.11.2023 tarihinde Osman Selâhaddin Dede’nin baba tarafından torununun torunu olan Prof. Dr. Nasır Abdülbaki Baykara (d. 1948) beyefendi ile de bir görüşmede yapma imkanı olmuş 2, Osman Selâhaddin Dede’nin Midhat Paşa ve II. Abdülhamit ile ilişkileri konusunda duyum yoluyla sahip olduğu bilgilerin yazılı kaynaklardaki bilgileri genel olarak teyit ettiği gözlenmiştir.
Osman Bayru bey’in aktardığı bilgiler daha sonra değerlendirme kolaylığı sağlamas ı açısından açısından paragraflar halinde aşağıda verilmiştir.
a) Sultan Abdülhamid’in tahta çık ması kararlaştırıldığnda, Osman Selâhaddin Efendi ve bazı dini şahsiyetler kendisini Dolmabahçe’ye götürmek üzere bulunduğu Çırağan sarayından alırlar. Abdülhamid’in tedirgin olduğunu gören Osman Selâhaddin Efendi, “Sizi Padişahımız olarak ilan etmek üzere Dolmabahçe’ye götürüyoruz, ‘Padişahım çok yaşa’ der. Bunun üzerine diğerleri de ‘Padişah’ım çok yaşa’ derler. Bu andan itibaren Abdülhamid’in Şeyh Osman Selâhaddin Efendiye ilgi ve sevgisi daha da
b) Abdülhamid, Padişah olduktan sonra bir müddet her hafta Yenikapı Mevlevîhânesine gelerek Osman Selâhaddin Efendi’den Mesnevi dersleri alır. Daha sonra derslerin Sarayda devam etmesini Osman Selâhaddin Efendi birkaç hafta da sarayda ders verir. Sonraki gidişlerinde Padişah Osman Selâhaddin Efendiyi bekletir ve görevlilerden birisine meşgul olduğunu söyletir. Osman Selâhaddin Efendi üzülür ve birdaha ders vermek üzere saraya gitmez. Böylece Padişah’a yönelik Mesnevi Dersleri sona erer.
Bu bilgilerin bir bölümü ise Osman Bayru beyin anneannesi Münire hanımefend inin hatıralarına daynmaktadır. Buna göre, Münire hanım II. Abdülhamid döneminde;
c) Yenik apı Mevlevîhânesinin etrafında hep hafiyelerin bulunduğunu, birkaç defa arama yapmak için içeri girdiklerini, hatta bir defasında harem dairesine bile girerek kendilerini tedirgin ettiklerini, aradıkları şeyin ise Veliaht Mehmed Reşad’dan Osman Selâhaddin Efendi’ye gelmiş olabilecek bir mektup veya bir not olduğunu; geçirdikleri bu sıkıntılı dönemden sonra Sultan Reşad’ın Padişah olur olmaz Yenikapı Mevlevîhânesini ziyaret ettiğini, ziyaretlerinin birinde Osman beyin henüz 3 yaşlarında bir çocuk olan annesi Azra’yı görevlilerden birisinin Sultanın arabasına bindirdiğini, Sultan Reşad’ın arabasına binerken içerde gördüğü küçük Azra’yı kucaklıyarak, öpüp arabadan indirdiğini,
anlatırmış.
Aile içinde anlatılarak Osman Bayru beye kadar gelen konumuzla doğrudan ilgili başka bir bilgi ise II. Abdülhamid’in Midhat Paşa ve Osman Selâhaddin Dede’ye Kanun-i Esasi taslağını hazırlama görevi verdiği, çalışmaların Yenikapı Mevlevîhânesi’nde gerçekleştirildiği, ve Dede’nin Padişah’a Meclis-i Mebusan’ı sürekli tatil etme yetkisini veren Anayasa maddesine itiraz ettiğid ir. Buna göre;
d) Sultan Abdülhamid tahta çıktıktan sonra Osman Selâhaddin Efendi ve Midhat Paşa’ya yeni Anayasa taslağını hazırlama görevi vermiştir.
e) Yenik apı Mevlevîhânesindeki çalışmalar sırasında Osman Selâhaddin Efendi, Padişah’a Meclis -i Mebusan’ı sürekli tatil etme yetkisini veren Anayasa maddesine itiraz etmiştir. Midhat Paşanın ısrarı ile madde Anayasaya konmuştur.
2.YENİ KAPI MEVLEVİHANESİ VE OSMAN SELÂHADDİN DEDE
2.1. Yenikapı Mevlevîhânesi
Kökeni Mevlâna Celâleddin Rumi’ye (1207-1273), kurumsallaşması ise onun oğlu Sultan Veled’e (1226-1312) dayanan Mevlevilik sosyal, kültürel ve sanatsal bir eğitim ve öğretim kurumu işlevi gören 174 Mevlevihane aracılığıyla Osmanlı Türkiyesi’nin sosyal ve kültürel hayatında en fazla etkili olmuş tarikatlardan biridir Bunda Osmanlı padişahlarının ve devlet adamlarının Mevleviliğe ilgisi de rol oynamıştır. Bu husus birçok kitap ve makalede ele alınmış t ır. Mevlevihanelerin tarihi ve Mevlevi dedelerinin hayat hikâyeleri bu ilişkiyi daha açık bir şekilde gözlemlemeyi mümkün kılmaktadır.
Genel olarak III. Selim’den (1761-1808) II. Abdülhamid’e (1842-1918) kadarki saray erkânının, Mevleviler ile daha yakın ilişki içinde oldukları gözlenmektedir. Devrin önemli devlet adamı Halet Efendi’nin (1760-1823) Mevlevi oluşu ve Padişahların ve Tanzimat Erkânının yaklaşımları Mevleviliğin, II. Abdülhamid’in meclisi tatiline değin devlet içinde en imtiya zlı tarikatlardan birisi halini gelmesini sağlamıştır (Haksever, 2009: 76).
İstanbul’da kuruluş tarihi itibariyle Galata Mevlevîhânesi’nden sonra ikinci sırayı alan Yenikapı Mevlevîhânesi (1597), zamanla gelişip büyüyerek Mevlevîliğin İstanbul’daki en büyük merkezi hâline gelmiştir. Bu merkez bütün unsurlarını bir arada bulunduran bir Mevlevîhâ ne olması sebebiyle Mevlevîlerce “âsitâne” olarak kabul edilmiştir. Yenikapı Mevlevîhânesi XIX. yüzyıla gelinceye kadar Mevleviliğin önemli merkezlerinden birisi kabul edilmiş, Mevlevil ik tarihine mührünü vuran birçok mevlevinin yetişmesine katkıda bulunmuştur (Küçük, 2000: 95). Mevlevîhâne 17. yüzyılda Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi (1640-1711) gibi dev bir musiki dehasını yetiştirmiştir. Sonraları Galata Mevlevîhânesi’ne şeyh olan Gâlip Dede (1757-1799) ile büyük bestekâr Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi (1778-1846) de Yenikapı’da yetişen çok önemli iki şahsiyettir (Kaya-Küçük, 2011: 10).
Yenikapı Mevlevîhânesi’nin tarihine bakıldığında başta padişahlar olmak üzere devlet adamlarının ilgi ve alâkalarını dergâh üzerinden hiç eksik etmedikleri görülür. Bu durum, özellik le İstanbul Mevlevîliğinin saraya ve yöneticilere yakınlığını göstermesi bakımından önemlid ir (Kaya-Küçük, 2011: 17).
2.2. Osman Selâhaddin Dede
Osman Selâhaddin Dede (1820-1887), Yenikapı Mevlevîhânesi’nin en önemli şeyhlerinden birisi olup Tanzimat dönemi ve XIX. yüzyıl siyasi hayatına damgasını vurmuşt ur (Küçük, 2007: 122). Kaynaklarda ismi Osman Selâhaddin Efendi, Mevlevi Osman Efendi, Şeyh Osmân Selâhaddîn el-Mevlevî ve Şeyh Osman Efendi olarak da geçmektedir. 1864’ten itibaren devam ettirdiği Mesnevî derslerinden dolayı Mesnevîhan Osman Selâhaddin Dede olarak da anılmıştır. Döneminin Vakit gazetesinde yer alan bir haberde İstanbul mebuslarını seçmek için oluşturulan intihab heyeti üyelerinden bahsedilirken ismi ve Osmanlı protokolünde şeyhlere verilen “reşadetli” teriminin kullanıldığı unvanı şöyle geçmektedir: Yenikapı Mevlevîhânesi postnişini reşadetli Osman efendi hazretleri” (Asımzade Hakkı, 1907: 23; Kaya, 1990: 23).
Yenikapı Mevlevîhânesiyle ilgili bilgi veren kaynaklar arasında Mehmed Ziya’nın “Yenikapı Mevlevîhânesi” isimli kitabı Mevlevîhânenin tarihçesi ve dergâhta görev yapan şeyhler hakkında en geniş ve doğru bilgileri içeren bir kaynak olarak kabul edilmektedir (Küçük, 2002: 163, dip.2). Bu kaynakta yer alan bilgilerden anlaşılacağı üzere, bu dergâhın 18. Postnişini olan Osman Selâhaddin Dede yalnızca bir mutasavvıf değil, Tanzimat dönemi ve XIX. yüzyıl sosyal ve siyasi hayatına damgasını vurmuş önemli bir şahsiyettir. Mevlevîhâne II. Abdülhamid’ in iktidara gelişine kadar hem önde gelen Tanzimat devlet adamlarının hem de onları eleştiren Yeni Osmanlılar’ın (Jön Türkler’in) önemli uğrak yerlerinden biri olmuştur. Bu durum Mevlevîhâ neyi nevi şahsına münhasır kılmaktadır (Haksever, 2009: 77).
Feldman’a göre de; Yenikapı Mevlevîhanesi, 1839’da başlayan Tanzimat reformlar ının büyük bir destekçisi olarak ortaya çıkmaktadır. 1831’de genç yaşta Yenikapı Mevlevîhânesi’ nin şeyhi Osman Selâhaddin Dede yaklaşık elli yıl bu Mevlevîhâne’nin başında durmuş ve Tanzimat’ın iki büyük mimarı olan Fuad Paşa (ö.1868) ve Ali Paşa da (1871) onu sevenlerin arasında yer almıştır. Kendisi aynı zamanda büyük reformcu Midhat Paşa’ nın yakın arkadaşıydı (Feldman, 2022: 82).
Her yönüyle devrinin ünlü ve etkili şeyhlerinden biri olan Osman Selâhaddin Dede’ye toplumun çeşitli kesimlerinden insanlar yanında dönemlerinde yaşadığı padişahlar da teveccüh, ilgi ve saygı göstermişlerdir. II. Mahmud’un (1785-1839) karlı ve soğuk kış günlerinde bile Yenikapı Mevlevîhânesi’ne gidip kendisini ziyaret ettiği, Sultan Abdülmecid’in (1823-1861), şehzadeleri Abdülhamid ve Reşad Efendilerle birlikte dergâha geldiği belirtilmektedir (Kaya, 2019:378).
Osman Selâhaddin Dede’nin 1865 yılında Yenikapı Mevlevîhânesinde Mesnevi dersleri vermeye başlamış ve bu ders uzun yıllar devam etmiştir. Dede’nin, birçok tasavvufi eseri arasında daha sonra çıkacak bir yangında yandığı için günümüze ulaşmayan Mesnevi şerhi ile Sultan Reşad’a yazdığı “Padişahlara lazım olan ahlaki ve siyasi vasıflar” başlıklı bir eserinden de bahsedilmektedir (Mehmed Ziya, 2005:154). Yeni tarihli bir çalışmada ise onun bilinen 1879 yılında istikbalin sultanı Şeyhzade Mehmed Reşad için Türkçe’ye tercüme ettiği Hz. Ali’ye ait meşhur bir ahidnamenin yanı sıra, aynı sene içinde meydana getirdiği sanılan bir diğer eserinin olduğu, bu kitapçığın Hz. Ali’ye nisbet edilmiş 280 civarında güzel sözü içine alan ve “Nesr’ül- leâli” ismiyle adlandırılan derlemenin çevirisi olduğu belirtilmektedir (Ceyhan-Elgeren, 2017: 29).
Mehmed Ziya tarafından Sultan Reşad’a sunulduğu belirtilen söz konusu eserle Ceyhan- Elgeren’in Sultan Reşad için çevrildiği belirtilen siyasetname türünden Ahdnâme-i Alî çeviris inin aynı eser oldukları anlaşılmaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Mehmed Reşad bölümünde 759 numara ile kayıtlı el yazması nüsha yer aldığı üzere Osman Selâhaddîn Dede, çevirinin başında Hz. Ali’nin İslâm tarihinde tuttuğu ehemmiyetli yerden ve Mısır valisine yazıp verdiği bu buyruğun değerinden bahsederek söz konusu fermanın yüksek manası gereğince davranmaya, reislik ve sultanlık makamında bulunan kişilerin daha haklı olduğunu belirtir. Bu emirnamenin Şehzade Mehmed Reşad tarafından okunup anlaşılması ve gerektirdiği gibi amel edilmesi için, onu Türkçeye çevirdiğini anlatmaktadır (Ceyhan-Elgeren, 2017: 39).
Osman Selâhaddin Dede birtakım önemli resmi görevler de üstlenmiştir. Bunlardan ilki 1868-1878 yılları arasında, 1866’da kurulan ve Osmanlı İmparatorluğu dâhilinde faaliyet gösteren tarikatlara ait bütün tekkeleri denetlemekle görevli Meclis-i Meşâyih’in başkanlığını yürütmüşt ür (Işın, 1993: 130). Osman Selâhaddin Dede’nin bu makama layık görülmesinde Dede’nin yetkinliğiyle birlikte; devrin padişahı Abdülaziz’in Mevlevi muhibbi ve aynı zamanda neyzen olmasının da tesiri olmuştur (Kara, 1993: 388). Ayrıca, 1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında İâne Komisyonu’nda ve diğer bazı komisyonlarda üye olarak bulunmuştur (Kaya, 2019: 378). Haksever’e göre, 1876 Kanun-i Esasi’nin ilanından sonra oluşturulan Meclis-i Mebusan’da İstanbul Milletvekili olarak da görev yapmıştır (Haksever, 2017: 79). Oysa kaynaklarda Meclis- i Mebusan’ın İstanbul (Dersaadet) mebusları arasında Osman Selahaddin Dede’nin ismi yer almamaktadır. Doğrusu, Osman Selahaddin Dede, Dersaadet Mebusu seçilmekle birlikte Meclis-i Mebusan açılmadan istifa etmiş, dolayısıyla fiili olarak milletvekilliği yapmamıştır 3.
Gölpınarlı’nın ifadesiyle, “Osman Selâhaddin Efendi, bilgisiyle, irfanıyla vakarıyla, hatta siyasi hayatıyla olgun bir mevlevi şeyhi olmakla beraber ahlaki salâbeti (sağlamlığı), dini taassubu (bağlılılığı) ve mevlevi erkanına riayetiyle de tanınmış bir zahittir” (Gölpınarlı, 2018: 207). Osman Selâhaddin Dede’nin kaynaklarda vurgu yapılan ilmi ve manevi olgunluğu yanında, onu ayrıcalıkl ı kılan en önemli özelliği Tanzimat dönemi siyasi kadrolarıyla kurduğu yakın ilişki sonunda, Yenikapı Mevlevîhânesini özgürlük fikirlerinin tartışılabildiği başlıca merkezlerden biri durumuna getirmesidir” (Işın, 1993:130). Kaynaklarda Osman Selâhaddin Dede zamanında Mevlevîhâ neki toplantılara katıldığı belirtilen devlet adamlarının isimleri, buranın kazandığı önemi göstermektedir. Çünkü bunlar, Sadrazam Midhat Paşa, Keçecizâde Fuad ve Âlî paşalar, Mısırlı Kâmil Paşa, Prens Mustafa Paşa, Âdile Sultan’ın eşi Damad Mehmed Ali Paşa, Şeyhülislâm Sâhib Molla (Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi), Şeyhülislâm Mehmed Sâdeddin ve Mehmed Refik efendiler gibi Tanzimat’ın önde gelen güçlü devlet adamları ve bürokratlarıdırlar (Mehmed Ziya, 2005: 148; Işın 1993: 130).
Haksever’e göre, Yenikapı Mevlevîhânesi postnişini Osman Selâhaddin Dede, Osmanlı’nın modernleşme sürecinde farklılıkları bir arada sunabilen bir karakterdir. Selâhaddin Dede, hem Tanzimat döneminin üst düzey bürokratları hem de Jön Türklerle ilişkileri bakımında n dikkat çekici bir isimdir. Kendisi, devletin modernleşme adımlarını desteklerken meşruti idarenin en ideal yönetim şekli olduğunu da düşünmektedir (Haksever, 2017: 107).
Işın’a göre de, I. Meşrutiyet Anayasası’nın ilk tartışıldığı yer, Yenikapı Mevlevîhânesi’d ir. Midhat Paşa aracılığıyla Namık Kemal’in öncülük ettiği Yeni Osmanlılar hareketi içinde yer alan Osman Salâhaddîn Dede, diğer Anayasacı aydınlar gibi V. Murad’ı desteklemiş, bu nedenle II. Abdülhamid tarafından Yenikapı Mevlevîhânesi sürekli gözaltında tutulmuştur (Işın, 2012).
2.2.1. Osman Selâhaddin Dede ve II. Abdülhamid
Osman Selâhaddin Dede, Abdülhamid öncesi dönemde, birbirini izleyen II. Mahmud, Abdülmecid ve Abdülaziz’in dönemlerinde bu üç padişahın da teveccüh ve iltifatını kazanmış t ır. Mehmed Ziya’nın verdiği bilgiye göre, Sultan II. Mahmud, Yenikapı Dergâhı müdavimlerinde n olup, oğlu Abdülmecid de tahta geçtikten sonra babası gibi Yenikapı Dergâhını ve O sman Selâhaddin Dede’yi sık sık ziyaret etmiştir. Bu ziyaretlerin bazılarında yanına oğulları Abdülha mid ve Reşad efendileri de getirmiştir. Ayrıca Abdülhamid bazen kardeşi Reşad’la iki kere de tek başına gelmiştir (Mehmed Ziya, 2005: 151).
Mehmed Ziya’ya göre; Osman Selâhaddin Dede’nin Abdülhamid’le dergâha geliş le r i anındaki diyalogları daha sonra Abdülhamid Han’ın tahta geçmeye hazırlandığı sıralarda ve tahta geçtikten sonra da devam etmiş ve Veliaht Abdülhamid’in tahta geçmesi için destek talebine olumlu cevap vermiştir (Mehmed Ziya, 2005: 150). Ayrıca devrin etkili siyasi ismi Midhat Paşa ile Abdülhamid Han’ın diyalogunu da Osman Selâhaddin Dede temin etmiş ye bu görüşme ler neticesinde Midhat Paşa da bazı şartlarda Abdülhamid’e destek sözü vermiştir. (Mehmed Ziya, 2005: 150; Kara, 1991: 301).
Kaya da, bu hususu şöyle ortaya koymaktadır: “Osman Selâhaddin Dede’nin II. Abdülhamid’le ilişkisi onun tahta geçmeye hazırlandığı sıralarda da devam etmiştir; II. Abdülhamid tahta geçmek için ondan kendisini desteklemesini istemiştir. Midhat Paşa ile II. Abdülhamid’in görüşmesini de Osman Selâhaddin Dede sağlamıştır. Bu görüşmeler sonucunda Midhat Paşa bazı şartlar ileri sürerek Abdülhamid’e destek sözü vermiştir ” (Kaya, TDV İslam Ansiklopedisi: 379).
Mehmed Ziya da, Beşiktaş Sarayı’ndaki görüşmeye ilişkin şu bilgileri vermektedir : Abdülhamid ile Osman Selâhaddin Dede arasında dergâh dışındaki ilk görüşme ise, Beşiktaş Sarayı’nda bulunan Abdülhamid Han’ının veliaht dairesinde gerçekleşmiştir. Abdülhamid Şeyhin elini öpüp hürmet ve yakınlık göstermiş, kendisinden Sultan Abdülaziz’e ait olan ve Hırıstak i isminde birine rehin verilen mücevherlerin kaybolmaya başladığından bahsederek, şeyhe bu hususta dahli bulunan Damat Nuri Paşa’yı şikâyet etmiş, buna çare bulunması için durumu Midhat Paşa’ya anlatmasını rica etmiştir (Mehmed Ziya, 2005: 150). Daha V. Murad tahtta iken, Veliaht Abdülhamid’in özel daveti üzerine gerçekleşen bu buluşmada muhtemeldir ki, Abdülhamid Han Osman Selâhaddin Dede’den tahta geçmesi hususunda destek talebinde bulunmuş, talebine olumlu cevap almış olmalıdır.
Mevlana ve Mevleviliğe dair eserleri ile tanınan Gölpınarlı Beşiktaş sarayı’ndak i görüşme’de Kanun-i Esasi açısından önemli bir bilgi de vermektedir. Buna göre; “Yenikapı şeyhi Osman Selâhaddin Dede’ye mensup olduğu rivayet edilen Midhat Paşa, nazarı dikkati çekmemek için, saltanata Abdülhamid’in getirilmesi kararı ile neticelenen ilk toplantıyı, şeyhin kendi köşküne yakın olan ve tekke civarında bulunan köşkünde yapmıştı. Bundan önce Damat Mahmud Paşa ile Midhat Paşa, bu kararı Yenikapı Mevlevîhânesinde bir mukabele esnasında vermişlerdi. Sonradan Osman Dede, Abdülhamid’in davetiyle Beşiktaş sarayında Veliaht dairesine gitmiş, şehzadeyle görüşmüştü. Bu görüşmede Abdülhamid’le Midhat Paşa arasındaki Büyükdere sırtlarında, Hacıosman bayırı’yla Maslak yolu arasındaki köşkte vuku bulan ilk buluşma kararlaştırılmıştı. Bu buluşmada Osman Dede de bulunmuş ve Abdülhamid, Midhat Paşa’ya Kanun-i Esasiyi ilan edeceğini vadetmiş, hatta rivayete göre Paşa, Abdülhamid’den buna dair bir kağıt da almışt ı” (Gölpınarlı, 2018: 251). Mehmed Ziya da söz konusu buluşmaya şöyle değinir: Bu buluşma neticesinde Osman Selâhaddin Dede aracılığı ile Sultan Abdühamid Han’la Midhat Paşa arasında ilk görüşme, Boğaziçi’nde Hacı Osman Bayırı ile maslak yolu üzerindeki köşkte gerçekleşmiş t ir. Mehmed Ziya bu buluşmaya aracılık edenin Cemile Sultan’ın eşi Taif’te vefat eden Damad Mahmud Paşa olduğunu kaydetmektedir (Mehmed Ziya, 2005: 150).
Aynı buluşmadan bahsederken Kara da şöyle demektedir: “Midhat Paşa’yı Osman Selâhaddin Dede götürmüş ve bu önemli buluşma neticesinde Şehzade Abdülhamid Midhat Paşa’ya padişah olduğu takdirde Teşkilat-ı Esasiyye Kanunu’nu ilan edeceğine dair söz vermiş ve bu sözün tek tanığı da Osman Selâhaddin Dede olmuştur” (Kara, 1993: 301).
Osman Selâhaddin Dede II. Abdülhamid’in tahta çıkışında en önemli isimlerden biridir (Haksever, 2009: 77). Abdülhamid’in Topkapı Sarayı’nda yapılan beyat merasimine çağrılan alim ve ileri gelenler arasında Osman Selâhaddin Dede de yer almıştır (Mehmed Ziya, 2005: 149).
Tarihçi Karal, Topkapı’daki beyat merasimini, “31 Ağustosta vükelâ, ulema ve rical, Topkapı’da kubbe altında toplandılar…Ö nceden hazırlanmış olan fetva okundu…Netice hırka-i şerife dairesinde beklemekte olan Sultan Abdülhamid’e bildirildi. Veliaht bunun üzerine Babussaade önünde kurulan tahta çıktı. Hazır bulunanlar başta sadrazam olmak üzere biat ettiler ve Sultan Abdülhamid’in devri bu suretle başlamış oldu” diyerek aktarır (Karal, c.VII, 2003: 367).
Sultan Abdülhamid tahta geçtikten sonra da Osman Selâhaddin Dede’ye yakın ilgi ve alaka göstermiş, saltanatı süresince zaman zaman huzura çağrılmış, bazı konularda görüşler ine başvurulmuş, sarayda Mesnevi okutmasını istemiş ve kendisine ayda 1000 kuruş maaş bağlanmıştır (Mehmed Ziya, 2005:151 ve 153).
Osman Selâhaddin Dede görüşlerini çekinmeden ifade eden bir şahsiyettir. Mehmed Ziya’nın anlattığına göre, Osman Selâhaddin Dede bir gün Padişah’ın huzuruna kabul edilir. Birçok iltifat ve hürmet gördükten sonra, dünyanın gidişinden, özellikle devlet işlerinde n bahsedilir. Osman Efendi “Nalbant kuyumculukta, kuyumcu nalbantlıkta kullanılır ise başarı elde edilemez” diyerek fikrini beyan eder.4 Dede’yi karalamak isteyenler, onun kuyumcudan maksadı Midhat Paşa’dır. Bu sözüyle Midhat Paşa’nın Sadrazamlıkta tutulmamasını kastediyor. Kendisi Midhat Paşa taraftarıdır diyerek kendisini padişah nezdinde karalarlar. Muhalifler en çok Sultan Aziz’in tahttan indirilmesi meselesi ile Şeyh ile Midhat Paşa arasındaki ilişkileri kullanarak telkinlerde bulunurlardı (Mehmed Ziya, 2005: 152).
Söz konusu telkinler etkili olmalı ki Şeyh ile Abdülhamid arasındaki yakınlık uzun sürmemiş, Midhat Paşa’nın Sultan Abdülaziz’in hal’inde dahli bulunduğu suçlamasıyla saray nezdinde gözden düşmesi, onunla samimiyeti bilindiği için, Osman Selâhaddin Dede ile Abdülhamid Han arasındaki ilişkileri de etkilemiştir. II. Abdülhamid, padişahlığı döneminde Midhat Paşa ve yakın çevresi hakkında Abdülaziz’e komplo düzenlemek iddiasıyla soruşturma açtırmış, dolayısıyla Dede’nin de sarayla ilişkisi kesilmiş ve Yenikapı Mevlevîhânesi Sultan Abdülhamid iktidarında jurnalcilerin en yakından takip ettikleri yerlerden biri olmuştur (Işın, 1993: 130). Midhat Paşa’nın akıbeti, sarayın, Yenikapı Mevlevîhânesine ve bu münasebetle de bütün Mevlevilere karşı da görüşünü değiştirmişti. Sarayda Mesnevi okutmaya memur olan Osman Dede, ihtiyarlığı dolayısıyla zahmete girmemesi ve dergâhta oturup evrâd ve ezkârıyla meşgul olması iradesiyle saraydan uzaklaştırılmıştı (Gölpınarlı, 2018: 252; Mehmed Ziya, 2005: 152; Haksever, 2017: 77). Duruma hayli üzülen Dede, bundan sonraki günlerini okuyup yazmakla geçirmiştir (Mehmed Ziya, 2005: 152). Dede 1880 yılında Meclis-i Meşayih reisliği görevinde n de alınmıştır (Haksever, 2017: 82).
Haksever’e göre II. Abdülhamid’in tavır değişikliği, sadece Osman Selâhaddin Dede’ye ve Mevleviliğe ilişkin olmayıp, Midhat Paşa ve anayasa hareketini destekleyen ulemayı ve padişahın tehdit unsuru olarak gördüğü diğer tarikatları da kapsamaktadır (Haksever, 2017: 108). Karal’a göre de, II. Abdülhamid Mevlevi tarikatine bağlı olan Veliaht Reşat Efendi’nin Konya’daki Çelebi Efendi ile münasebetlerinden endişeli idi (Karal, 2011: 300).
2.2.2. Osman Selâhaddin Dede ve Midhat Paşa
Osman Selâhaddin Dede’nin Tanzimat dönemi devlet adamları arasında en yakın ilişk is i Midhat Paşa iledir. Işın’ın da vurguladığı gibi, onun siyasi hayattaki yerini belirleyen kişi, yakın dostu Sadrazam Midhat Paşa olmuştur (Işın, 1993: 130). Dede’nin Kanun-i Esasi’ye giden süreçteki rolü de doğrudan Midhat Paşa ile bağlantılıdır. Nitekim Mehmed Ziya şu tespiti yapmaktadır: “Hiç kuşkusuz Osman Selâhaddin Dede’yi devrin siyasi olayları içine çeken, Dede’nin her konudaki İrfan ve ferasetinden yararlanmayı düşünen Sadrazam Midhat Paşa’dır” (Mehmed Ziya, 2005: 181).
İki şahsiyet arasındaki ilişkinin anlaşılması için öncelikle genel hatlarıyla da olsa Midhat Paşa’nın Kanun-i Esasi’nin ilanı dönemine kadarki eğitim, idari ve siyasi hayatına bakmak gerekir. Midhat Paşa ilmiye sınıfından yargıç bir babanın oğlu olup çocukluğunda Kuran’ı ezberleyerek hafız olmuş, Arapça ve Farsça öğrenmiş ve medrese eğitimi almıştır. Ayrıca İbn ül Emin İnal’ın verdiği bilgiye göre, 1849 senesine kadar Mesnevihan Hoca Hüsamüddin Efendi’nin derslerinde de bulunmuştur (İnal, 1983: 316). Bunun yanı sıra, gençliğinde kendini başka konularda da çok iyi yetiştirmiş, Fransızca öğrenmiş ve dünyadaki gelişmeleri yakından izlemiştir. 1857’de altı ay kadar Paris, Londra, Brüksel Viyana gibi Batı’nın belli başlı merkezlerini dolaşmış ve Fransızcasını geliştirmiştir. Genç yaşta önemli görevler üstlenmiştir. Bunda Tanzimat döneminin önemli siması Mustafa Reşit Paşa’nın dikkatini çekmesi etkili olmuştur (Baykal, 1964: 9; Ecevit, 2009: 3).
Abdülmecit döneminde vezir rütbesiyle Niş Valisi (1861), Tuna Valisi (1864, Şurayı Devlet’in ilk başkanı (1868) olmuştur. Şurayı Devlet’in şimdiki adı “Danıştay” olmakla beraber, o dönemde bu kuruluşun işlevi, şimdiki Danıştay’ın işlevinden farklı idi. O dönemde Şurayı Devlet, bir idari yargı organı gibi değil, bir yasama organı gibi çalışıyordu. Başkanı Bakanlar Kurulu üyesiydi ve Bakanlar Kurulu üyeleri arasında ağırlıklı bir yeri vardı (Ecevit, 2009: 10). Daha sonra Bağdat Valisi (1869) görevlerini müteakip 1872’de Sultan Abdülaziz tarafında n devletin en etkili görevi olan Sadrazamlığa getirilmiştir. İki ay yirmi bir gün devam eden bu görevi 1874’e kadar kısa süreli adalet bakanlığı ve Selanik valiliği görevleri izlemiştir. Bu tarihte valilikten azledildiğinde, İstanbul’a dönmüş ve Topkapı dışında Çırpıcı Çayırı’nda Yenikapı Mevlevîhânesi yakınındaki Arapzade Çiftliğini satın alarak kendisine bir köşk yaptırmış ve arazide bahçe işleriyle meşgul olmuştur. Baykal’a göre; “bir buçuk yıl kadar süren bu özel hayat döneminde Paşa devlet işlerinden uzak olsa da, meşruti bir idare sisteminin kurulması konusunda düşünce ve planlarını da zihninde olgunlaştırmaktaydı” (Baykal, 1964: 35). Karal’a göre, Midhat Paşa hür fikirli, iffet ve istikamet sahibi idi. Islahat fikrine samimiyetle bağlı idi (Karal, c.VII, 2003: 148). Nitekim bu nedenle Abdülaziz’in; Mahmud Nedim Paşa’nın Sadrazamlığı nedeniyle istibdatçı idaresini kuvvetlendirmesi üzerine, meşrutiyet için çalışmalara başlamıştır. Kendisine iltihak eden arkadaşlarıyla, bu çalışmalar onu Abdülaziz’i tahttan indirecek bir saltanat değişikli ği yapmaya kadar sürüklemişti (Karal, c.VII, 2003: 133).
Uzunçarşılı’ya göre, Midhat Paşa söz konusu çiftlikte topladığı aydın geçlerle görüşür, hükümetin ve padişahın icraatlarını eleştirir ve kınar, keyfi yönetimi bertaraf etmek için hazırlık yapardı. Namık Kemal, Ziya Paşa, Ebuzziyya Tevfik, Ahmet Midhat Efendi ve İstinyeli Tevfik Ney gibi aydınlar onun toplantılarına devam ederdi (Uzunçarşılı, 2021: 26). Dolayısıyla Paşa, imparatorluğun içinde bulunduğu buhranlardan kurtulmasını meşrutiyetin ilânı de mümkün görüyordu. Bu bakımdan Genç Osmanlılar Cemiyetinin başkanı olarak kabul edilmekte idi (Karal, 2003: 105).
Konumuz açısından önemli olan husus Midhat Paşa’nın aldığı arazi ve burada yaptırdığı köşkün Osman Selâhaddin Dede’nin şeyhi olduğu Yenikapı Mevlevîhânesi yakınında olmasıd ır. Mehmed Ziya’ya göre; Midhat Paşa’nın Mevlevi ve Selâhaddin Dede’nin müntesibi olduğuna dair her ne kadar kesin bir bilgi yoksa da (Haksever, 2009: 77) dergâhın yakınındaki Arapzade Çiftliği’ni satın alması ve bu komşuluk sayesinde dergâha daha sık gelip gittiği, sohbetlerine katıldığı belirtilmektedir (Mehmed Ziya, 2005: 148). Bu durum Midhat Paşa’nın Osman Selâhaddin Dede’ye saygısını ve Mevleviliğe muhabbetini göstermektedir. Gölpınarlının ifadesine göre de, Midhat Paşa Yeni Kapı Mevlevîhânesi’nin yakınında Arapzade çiftliğini alarak Mevlevîhâne’ye komşu olmuştur. Bundan sonra da sık sık Mevlevîhâne’ye gidip gelmeye Osman Selâhaddin Dede’nin sohbetlerine katılmaya başlamıştır. Paşa sık sık Mevlevîhâne’ye gelmiş ve Osman Dede’ye büyük bir muhabbet ve saygı duymuştur (Gölpınarlı, 2018:220). Nitekim İnal, Son Sadazamlar Eserinde, Yıldız Mahkemesi’nin evrakları arasında rastladığı Midhat Paşa’nın bir soruya cevabi yazısında şöyle dediğini belirtir: “Yine ben o günlerde Topkapıda’ki çifliğin işleri ile meşgul iken Valide sultan tarafından Hamdi Paşa gelip Mevlevîhânenin (eserde Yenikapı Mevlevîhânesi notu düşülmüştür) mihrabı içinde beni buldu. Valide Sultan sana selamını iletti sizi bir suretde görmek istiyor” (İnal, 1983: 339).
Gölpınarlı, “Yenikapı Şeyhi Osman Selâhaddin Dede’ye mensup olduğu rivayet edilen Midhat Paşa” ifadesini kullanarak (Gölpınarlı, 2018: 251) Paşa’nın Mevlevi olduğu görüşüne yakın durur. Midhat Paşa nın kızı Memdûha Hanım da Mevlevîhâne’nin harem dairesine bitişik olan bostanı satın alıp dergâha bağışlamıştır (Kaya-Küçük, 2011: 18). Yine kızının, Midhat Paşa’nın konağında bazen başında Mevlevi sikkesiyle oturduğunu söylediği belirtilmekt ed ir (Mehmed Ziya, 2005: 148).
Devletin sorunlarına çözüm arayışının arttığı bir dönemde her iki şahsiyetin de meşruti yönetimi ideal yönetim olarak görmelerinin, aralarındaki yakın ilişki ve muhabbetin sebebi olduğu düşünülebilir.
Midhat Paşa’nın Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilerek V. Murad’ın tahta geçmesinde Osman Selâhaddin Dede’nin nüfuzundan da yararlandığı tarihi kaynaklarda vurgulanan bir husustur. Danişmend’e göre, bu süreçte “Midhat Paşa’nın en mühim faaliyetinin; Veliaht Murad Efendi ile olan gizli yazışması gösterilir: Bir hayli zamandır devam edip duran bu yazışmada aracı olarak kullandığı kişiler şair Ziya Paşa ile Veliaht Murad Efendi’nin sarrafı Hristaki ve aslen İtalyan olan hususi Hekimi Doktor Capoleone (Kapolyon) dur. Nüfuzuyla meşhur Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Efendi’nin de Midhat Paşa delaletiyle hal’e taraftar olduğunda n bahsedilir” (Danişmend, 1972: 258). Danişmend’in bu konudaki kaynağının Mahmud Celaleddin Paşa (1853-1903) olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Paşa Mir’ati Hakikat (Tarihi Hakikatler in Aynası) kitabında şöyle demektedir:
“Midhat Paşa ise, açığa alındığı sırada Hüseyin Avni Paşa’ya kolaylıklar hazırlamakta geri durmayıp Topkapı dışında yaptırdığı köşkte Yeni Osmanlılar adıyla anılan Mehmed Ziya gibi aşırı fikir sahiplerinden kendisine kapılanmış olanlara ve bir aralık Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Efendi’ye padişahı düşürme meselesini duyurarak onlarla daima görüşalışverişindebulunuyor, sarraf Hrisaki Efendi ve doktoru Kapolyon vasıtasıyla da Şehzade Murad Efendi ile gizlice haberleşiyordu (Celaleddin Paşa, 1983:106).
Osman Selâhaddin Dede V. Murad’ın tahta çıkmasından sonra diğer tarikat şeyhleri ile birlikte tebrik ve beyat için saraya davet edilmiş ve burada bir dua yapmıştır. Bu bilgi vak’a-nüvis Lütfi Efendi’nin Sultan Abdülaziz’in hal’i vakasına ilişkin Abdülhamid’e sunduğu Risale’de yer almaktadır. Yazar, V. Murad’ın tahta çıkışı sonrasını anlatırken şöyle demektedir:
“Cumartesi günü Turuk Aliyye meşâyihi (tarikat şeyhleri) ve Galata bankerleri Mabeyn-i Hümâyuna da’vetle tebrik ve bi’at ettiler…Akîb-i biati meşayihte (şeyhlerin bi’atinin ardından) Mevlevi Şeyhi Osman Efendi makama münasib dua etmiştir” (Uzunçarşılı, 1943: 367).
Midhat Paşa’nın kişiliği hakkında tarih kitaplarında yer alan en önemli tespitlerden biri özellikle emrinde görev yaptığı Padişahlara karşı davranışlarının ve kullandığı üslubun sertliğid ir. Mehmed Ziya daha sonra Midhat Paşa’nın başına gelecek felaketin sebebi olacak bu üsluba karşı Osman Selâhaddin Dede’nin kendisine şu uyarıyı yaptığını nakleder: “Padişahların saygın konumları itibariyle kendilerine yapılacak maru’zat ve uyarıların yumuşak söz ile ifadesi siyasetin ve İslam hukukunun gereğidir.” Yine aynı yazar, Abdülhamid’in Midhat Paşa’nın bazı davranışlarını Selâhaddin Dede’ye şikayet ettiğini, onun da Midhat Paşa’ya bu konuda bir mektup yazdığından bahsetmektedir (Mehmed Ziya, 2005: 148).
3. KANUNİ ESASİNİN İLANI HAZIRLAYAN GELİŞMELER
3.1. V. Murad’ın Tahta Geçirilmesi
10 Mayıs 1876’da Fatih, Bayezid ve Süleymaniye medreselerinin öğrencilerinin karıştığı öğrenci (talebe-i ulûm) hareketi halktan da destek görünce Sultan Abdülaziz, Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ve Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi’yi azletmek zorunda kalmış, yerlerine sadrazamlığa Mütercim Rüşdü Paşa’yı, şeyhülislâmlığa Hayrullah Efendi’yi, seraskerliğe de (ordu başkomutanlığına) Hüseyin Avni Paşa’yı getirmiş, Midhat Paşa’ya ise, Danıştay (Şûrâ-yı Devlet) başkanı olarak Bakanlar Kurulu’nda (Hey’et-i Vükelâ) yer vermişti (Aydın, 2001: 329; Lewis, 2017: 220). Bu dört şahsiyetin karakterleri ve devlet idaresi hakkındaki düşünceleri arasında keskin farklar vardı. Bununla beraber, şu iki noktada, birleşiyorlardı: birincisi kendilerini devamlı olarak devletin yüksek mevkilerinden uzaklaştırmış olan Mahmut Nedim Paşa’ya düşmanlık, ikincisi kendilerine hiçbir vakit açık gönülle itimat göstermemiş olan Sultan Abdülâziz’e itimatsızlık (Karal, 2003: 104). Lewis’e göre, Abdülaziz’in indirilerek yerine V. Murad’ın geçirilmesinin başlıca sorumluları Midhat Paşa, Hüseyin Avni paşa ve Harbiye Komutanı Süleyman Paşa’ydı (Lewis, 2017: 221). Bu dönemin tarihini sıcağı sıcağına en iyi yazan (Berkes, 2016: 323) Mahmut Celaleddin Paşaya göre, iktidar değişikliğini gerçekleştirmek için Şehzade Murad Efendi’nin sarrafı Hristaki aracılığıyla medreselere gizlice para dağıtan ve öğrenci ayaklanmasını başlatan Midhat Paşa’dır (Celaleddin Paşa, 1983). Tunaya’nın ifadesiyle Osmanlı bürokrasisi içinde Kanun-i esasi taraftarı ve karşıtı iki gruptan bahsedilebilir. Taraftar grubun başında Midhat Paşa, Ziya Paşa ve Namık Kemal Bey vardır. Midhat Paşacı grup, aynı zamanda eylemcidir (Tunaya, 2003: 6). İnal’a göre de, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesini ihzar ve icra edenlerin ileri gelenlerinden biri de Midhat Paşadır (İnal, 1983). Fakat bu Hüseyin Avni paşa gibi şahsi çıkarla hareket etmemiş devletin hayatını idamesi için yegâne çare saydığı meşrutiyet yönetimini tesise, Sultan Abdülaziz’in tahtta ve iktidarda bulunmasını engel gördüğü için hal’i ihtiyar etmiştir (İnal, 1983: 338). Uzunçarşılı’nın yazdığına göre, Midhat Paşa Abdülaziz aleyhine hareketlerinde biraz pervasızca hareket ederek şehzade Abdülhamid Efendi ile sık sık temas ediyordu. Midhat Paşa’nın bu halinden endişe eden ve ağzından bir söz kaçıracağından korkan Sadrazam Rüştü Paşa, bu konuda Serasker Hüseyin Avni Paşaya bir uyarı ve şikâyet mektubu da yazmıştı (Uzunçarşılı, 2021: 45). Midhat Paşa bir taraftan Abdülaziz tarafından meşrutiyetin ilan edilmesi durumunda hal’den vazgeçilebileceğini düşünerek, bu konuda Sultan Abdülaziz’e takdim edilmek üzere Valide Sultan’a bir layiha da sunmuştur. Ancak bu girişimlerinden bir sonuç çıkmamıştır. Nihayetinde söz konusu ekip tarafından 30 Mayıs 1876 Salı sabahı asker kullanılarak Sultan Abdülaziz tahtan indirilmiş, Sultan V. Murad tahta geçirilmiştir (Korkmaz, 2016: 562).
Konumuz açısından dikkat çekici bir tespiti Tarihçi İsmail Hâmi Danışmend yapmaktadır. Danişmend, Midhat Paşa’nın Sultan Abdul Aziz’i tahttan indirerek V. Muradı tahta geçirme ve kendisini de iktidara taşıma girişiminde bazı tanınmış şahsiyetleri alet olarak kullandığı nı belirtirken, bunlar arasında “…ve bilhassa nüfuzu ile meşhur Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Efendinin de bulunduğu” ifadesine yer vermektedir (Danışmend, c.4, 1972: 254). Yine aynı tarihçi Abdulaziz’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan gelişmeleri aktarırken şöyle demektedir: “Nüfuzuyla meşhur Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Efendi’nin de Midhat Paşa delaletiyle hal’e taraftar olduğundan bahsedilir” (Danişmend, c.4, 1972: 258).
Midhat Paşa, Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye Nâzırlığından istifasının ardından 6 ay boyunca herhangi bir resmî görevde yer almamış, bu süre içinde Topkapı dışında Çırpıcı Çayırı’nda Yenikapı Mevlevîhânesi yakınındaki Arapzade Çiftliğini satın alarak, burada yaptırdığı köşkünde Sultan Abdülaziz’in hal’i ve Meşrutiyet idaresinin tesisiyle ilgili çalışmalar yürütmüştür (Danışmend, 1972: 254; Korkmaz, 2016: 307 ve 561). Bu çerçevede Mahmud Celâleddin Paşa’nın ifadesiyle Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Efendiye padişahı düşürme meselesini duyurarak onunla görüş alışverişinde bulunmuştur” (Celaleddin Paşa, 1983: 106).
Dolayısıyla, Abdülaziz’in asker desteği ve şeyhülislam fetvasıyla tahttan indiril me s i Midhat Paşa’nın da içinde yer aldığı Abdülaziz karşıtı koalisyon tarafından gerçekleştirilmiş t ir. Bu darbeyi gerçekleştirenler içinde Meşrutiyet rejimi (anayasal monarşi) dolayısıyla yazılı bir anayasa hazırlanıp ilan edilmesi düşüncesinin önde gelen savunucusu olan Midhat Paşa’nın Osman Selâhaddin Dede ile yakın bir ilişki içinde olduğu görülmektedir. Dolayısıyla V. Murad tahta çıkartıldığında, Midhat Paşa’nın Rüştü Paşa ve Hüseyin Avni Paşa ile tartıştığı ancak desteklerini alamadığı 19 maddeden 60 ya da 65 maddeye kadar genişlediği söylenen bir tasarıdan bahsedilmektedir (Berkes, 2016: 314). V. Murad’ın tahta çıkarılmasına giden süreçte Paşa’nın Yenikapı Mevlevîhânesi yakınındaki köşkünde ikamet etmesi ve Osman Selâhaddin Dede ile sık görüşme imkânı olması ve onun Abdülaziz’in hal’i için Osman Selâhaddin Dede’nin desteğini aldığına dair bilgiler onun bu metni kendisiyle paylaştığı ve müzakere ettiği ihtima lini güçlendirmektedir.
İstibdada ve hükümdarın keyfi muamelelerine set çekmek, şahsi hürriyete kıymet vererek meşrutiyeti ilan etmek arzusuyla Abdülaziz’in hal’ine karar veren heyete dâhil olan Midhat Paşa, fikirde mütecanis olmayarak hal işinde ayrı ayrı kanaatlerle hareket etmiş olan arkadaşlarıyla bu husus için hayli çekişmiş ise de arzusuna muvaffak olamamış, yalnız V. Murad’ın hatt- ı hümayununa güya meşruti idareyi ima yollu kayıt koydurabilmişti (Uzunçarşılı, 2021: 123).
3.2. II. Abdülhamid’den Kanun-i Esasinin İlanı Konusunda Söz Alınması
V. Murad’ın tahttan indirilmesi ihtimali belirince, Lewis’e göre, Midhat Paşa, 27 Ağustos 1876 tarihinde, taht varisi V. Murad’ın küçük kardeşi Abdülhamid’i görmeye annesinin Nişantaşı’ndaki sarayına gitti. Hürriyet taraftarlığı için kendisinden önceden söz almak amacındaydı. Veliaht’a Kanun-i Esasi’nin taslağı gösterildi, Abdülhamid onayladı ve destek sözü verdi (Lewis, 2017: 223). Bazı kaynaklarda bu görüşmede Osman Selâhaddin Dede’nin de bulunduğu belirtilmektedir (Haksever, 2017: 77). Meşruiyetçiler ile II. Abdülhamid arasındaki anlaşma bir anayasa yapılması karşılığında “Hanedan-ı Âl-i Osman”ın temsilcisi olarak, onun tahta çıkarılmasını içeriyordu (Gençkaya, Bişgin, 2021: 18). En önde gelen meşrutiyet taraftarı olarak Midhat Paşa’nın Şehzade Abdülhamid’den tahta çıkarılması halinde meşrutiyeti ve anayasayı ilan edeceğine dair söz aldığı konusunda kaynakların ittifakından söz edilmelid ir. Uzunçarşılı’ya göre; V. Murad’ın tahttan indirilmesi kararlaştırılınca “Midhat Paşa Veliaht Abdülhamid’le görüşerek meşrutiyeti kabul ve ilan edeceğine dair söz almıştır. Gerçekten de Abdülhamid’in tahta çıkmasını izleyen bir Anayasa (Kanun-i Esasi) tanzim etmeyi başaran Midhat Paşa arzusuna ulaşarak Türkiye’de Birinci meşrutiyeti ilan ettirmiştir” (Uzunçarşılı, 2021: 123). Karal’a göre 29 Ağustos 1876’da, sadrazamın tavsiyesi üzerine Midhat Paşa, Abdülmecit’ in eşlerinden Pristo Hanım’ın Nişantaşı’ndaki konağında Abdülhamid ile bir görüşme yaptı. Bu görüşmede cülus ve kanun-i esasi maddeleri görüşüldü. Abdülhamid Osmanlı devletinin iç ve dış durumunun nezaketini takdir ediyordu. Kamuoyu ve Avrupa yeni bir devir beklemekte idi. Bu devrin de ilk işareti Kanun-i Esasi’nin ilânı olacaktı. Midhat Paşa’ya Kanun-i Esasi ilân edeceğine dair söz verdi. Ertesi gün hal ve cülus meselesi vükelâ heyetinde görüşüldü ve karara bağlandı (Karal, c.VII 2003: 366). Yine Karal’a göre, “Abdülhamid, padişahlığının ilk günlerinde Midhat Paşa’ya Kanun’i Esasi’nin ilan olunacağı konusunda önceden verdiği sözü tekrarlamıştı” (Karal, 2011: 3).
Anayasanın hazırlanmasında Padişahın haklarını korumaya özen gösteren Cevdet Paşa ve Mütercim Rüşdü Paşa gibi muhafazakârlarla Midhat Paşa, Süleyman Paşa, Ziyâ Paşa ve Nâmık Kemal’in başını çektiği liberal-reformist grup mücadele etmiştir (Gençkaya, Bişgin, 2021: 18).
Berkes’e göre, Midhat Paşa’nın zayıf damarını keşfetmiş olan Abdülhamid gizli görüşmede Murad’ın hastalığı geçmeyeceği kesinleşirse tahta geleceğini, ama ancak şartlı olarak bunu kabul edeceğini, kabul ettiği şartların derhal anayasa yapmak, yalnız sorumlu nazırlar ın tavsiyelerini dinlemek, kendiliğinden devlet işlerine karışmamak olduğunu, garanti olarak da Sadullah, Ziya ve Namık Kemal gibi kişileri sekreter olarak saraya almak olduğunu belirtmiş t i. Bir söylentiye göre Midhat Paşa elindeki tasarıyı ona da göstermiş, okumuş ya da anlatmış t ır. Abdülhamid şartlı (meşruta) olmayan bir hükümdarlığı kabul etmeyeceğini kesinlikle bildirmiş t ir (Berkes, 2016: 317). Baykal’a göre, “Midhat Paşa, tahta getirilmeden önce Şehzade Hamid Efendi ile birçok defalar buluşarak adeta pazarlığa girişmiş ve meşrutiyeti ilan edeceğine dair ondan kesin olarak teminat almıştı. Bu sıralar Şehzade, meşrutiyetin hararetli bir taraftarı olarak görünmüşt ür. Cülusunun hazırlandığı günlerde, Midhat Paşa ile Maslak çiftliğinde yaptığı buluşmalar ın sonuncusunda, bu fikirlerini gayet açık bir şekilde ifade etmiş, hatta usulü meşrutiyet ve meşverete dayanmayan bir hükümeti asla kabul etmeyeceğini söyleyecek kadar ileri gitmişti. Aynı günde Midhat Paşa ile veliaht arasında Kanun-i Esasi’nin ilanı, devlet işlerinde yalnız sorunlu danışmanların oylarına başvurulması ve nihayet V. Murad zamanında saraya alınmış Sadullah, Ziya ve Namık Kemal Beylerin yerlerinde bırakılmaları konularında mutabık kalınmıştır ” (Baykal, 1964: 48). Lewis’ e göre de, “güçlü devlet adamları arasında Sultan V. Murad’ın tahttan indirilmesi fikri oluştuğunda, 27 Ağustos 1876’da V. Murad’ın küçük kardeşi Abdülhamid’ i görmeye annesinin Nişantaşı’ndaki sarayına gider. Hürriyet taraftarlığı için kendisinden söz almak amacındadır. Ona nazırların sunduğu Kanun-i Esasi’nin taslağı gösterilir. Abdülhamid onaylar ve destek sözü verir” (Lewis, 2017: 223). Tunaya’ya göre, “V. Murat padişah olduktan çok kısa süre sonra akıl hastalığı nedeniyle hal edilince, yerine hiç beklemediği anda II. Abdülhamid, Midhat Paşa ile yaptığı bir anlaşma sonunda “Hanedan- Ali Osman’ın temsilcisi olarak tahta çıkarılmış t ır. Bu pazarlık bir anayasa koşuluna dayanmıştır.” Ali Fuat Başgil de şöyle der: “II. Abdülha mid, Midhat Paşa ve arkadaşlarının (Kanun-i esasî) tanzimi ve Meşrutiyet tesisi gibi arzularını yerine getireceğini vadetti. Ve önce sözünü tuttu” (Başgil, 2019, 85). Özçelik’e göre; Sultan Hamid tahta geçmeden önce Midhat Paşa ve Arkadaşları kendisiyle, henüz Veliaht iken, gizli olarak birkaç defa görüşmüşlerdir. Bu görüşmeler sırasında Veliaht Hamid Efendi, Meşrutiyet ilan edeceğine söz vermiştir (Özçelik, c.II, 1983: 52). Yukarıdaki kaynaklardan Abdülhamid’den anayasanın ilanı konusunda söz alma Midhat Paşa ve birlikte hareket ettiği arkadaşlarının insiyatif ine bağlanmaktadır. Bazı hukukçu yazarlar, Abdülhamid’in Midhat Paşa’ya haber göndererek bu sözün verilmesine giden süreci başlattığını yazmaktadır. Aldıkaçtı ise şöyle demektedir: “padişah’ın deli olduğu anlaşıldıktan sonra, veliaht Abdülhamid, Midhat Paşa’ya haber göndererek Anayasayı ilan etmeye kararlı olduğunu söyleyip tahta geçirilmesini istedi. İkisi Kağıthane Kasrında buluşarak konuyu tartıştılar (Aldıkaçtı, 1973: 51). Gözler’e göre de, “Sultan Abdülaziz 30 Mayıs 1876’da hal edildi. Yerine Veliaht Murat Efendi V. Murad unvanı ile tahta geçirildi. V. Murad kısa bir süre sonra delirdi. Veliaht Abdülhamid, Midhat Paşaya haber göndererek Kanunu- i Esasî’yi ilan edeceği konusunda söz vererek tahta geçirilmesini istedi. 31 Ağustos 1876’da V. Murad hal edildi ve yerine II. Abdülhamid geçirildi. II. Abdülhamid söz verdiği üzere Kanun-i Esasiyi 23 Aralık 1876 günü bir ferman ile ısdar etmiştir.”(Gözler, 2021: 46). Döner de benzer bir ifade kullanmaktadır: “Veliaht Abdülhamid Padişah arayışında olan Midhat Paşa’ya haber göndererek Anayasayı ilan etme konusunda kararlı olduğunu söyleyip tahta geçirilmesini talep etti. Midhat Paşa ve taraftarları 31 Ağustos 1876’da V. Murad’ı hal ederek Anayasa’yı ilan etme sözü veren Abdülhamid’i tahta çıkardı. Abdülhamid de sözünde durarak hazırlanan anayasayı 23 Aralık 1876’da bir fermanla ısdar ederek yürürlüğe soktu” (Döner, 2022: 39).
Bu noktada konumuz açısından önemli bir bilgiyi Karal vermektedir: “Abdülhamid bu sözü vermemiş olsa, Midhat Paşa ve arkadaşlarının adayı aslında Osman Selâhaddin Dede’nin Şeyhi olduğu Yenikapı Mevlevîhâne’sine mensup Şehzade Mehmet Reşad Efendi’dir. Ancak Abdülhamid, istenen sözü ve bazı kaynaklara göre yazılı teminatı (senedi) vererek Padişah olurken Şehzade Reşat Efendi de Veliaht olmuştur (Karal, c.VII, 2011: 2 ).
İbrenin Abdülhamid lehine dönmesinde Vükela Heyetinde yer alan Damad Mahmud Paşa’nın rolü de önemlidir. Sivil bürokraside kendi ağırlığını ortaya koyan Mahmud Paşa, askerî alanda Redif Paşa’nın desteğini alarak ve dinî sahada Yenikapı Mevlevîhânesi postnişini Osman Selahaddin Dede’yi devreye sokarak Şehzade Abdülhamid’in tahta geçmesindeki en etkin isim olmuştur (Çağlar, 2016: 174).
Gölpınarlı’nın daha ayrıntılı anlatımına göre de, Midhat Paşa, dikkat çekmemek için, saltanata Abdülhamid’in getirilmesi kararı ile neticelenen ilk toplantıyı Osman Selâhaddin Dede’nin kendi köşküne yakın olan ve tekke civarında bulunan köşkünde yapmıştı. Bundan önce Damat Mahmud Paşa ile Midhat Paşa bu kararı Yenikapı Mevlevîhânesinde bir mukabele sırasında vermişlerdi. Sonradan Osman Efendi, Abdülhamid’in davetiyle Beşiktaş sarayında veliaht dairesine gitmiş, şehzadeyle görüşmüştü. Bu görüşme de Abdülhamid’le Midat Paşa arasındaki, Büyükdere sırtlarında Hacıosmanbayırı’yla Maslak yolu arasındaki köşkte vuku bulan ilk buluşma kararlaştırılmıştı. Bu buluşmada Osman Efendi de bulunmuş ve Abdülhamid, Midhat Paşaya, Kanun-i Esasi’yi ilan edeceğini vaad etmiş, hatta rivayete göre Paşa, Abdülhamid’den buna dair bir kâğıt da almıştır (Gölpınarlı, 2018: 251).
Midhat Paşa ve Veliaht arasında Osman Selâhaddin Dede’nin de hazır bulunduğu bu görüşmede verilen karar üzerine Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa da anılan köşke giderek ilk defa olarak Abdülhamid’le görüşmüştür (Mehmed Ziya, 2005: 150).
Abdülhamid efendiyle olan anlaşma üzerine Midhat Paşa, sadrazamı ve şeyhülislamı bir kez daha birleştirerek Murat’ın akli yetersizliğini kabul eden bir fetva ile düşürülmesini, 31 Ağustosta Abdülhamid’in tahta geçirilmesini sağlamıştır. II. Abdülhamid, 31 Ağustos 1876’da V. Murad’ın halledilmesi üzerine törenle tahta çıkmıştır. II. Abdülhamid’in cülus ve biat merasimi eski Osmanlı hükümdarlarında olduğu gibi Topkapı Sarayında Babüssaade önünde yapılmış t ır (Uzunçarşılı, 2021: 123). Karal’a göre, ertesi gün Beşiktaş sarayında, yeni ve geniş ölçüde, bir bia t töreni daha yapılmıştır. Sadrazam, nazırlar, hükümet, ilmiye, askeriye büyükleri cemaat temsilcileri törene iştirak ederek, tebrik ve saygı sunuşunda bulunmuşlardır. II. Abdülhamid, tören sırasındaki davranışıyla güven verici olup Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa ile Midhat Paşa’ya nezaket ve hürmet göstermiştir (Karal, 2011: 1).
Abdülhamid’in biat töreninde Osman Selâhaddin Dede’nin de bulunduğunu aktaran Mevlevi kaynaklar, onun Abdülhamid’in takdirini alan bir davranışından bahsetmektedirler. Buna göre; “Abdülhamid’in tahta geçirilme töreninde bulunan Osman Efendi, Padişah’ın derin minnetini kazanmıştı. V. Murad’ın tahttan indirilmesine dair verilen fetva saraya gelme miş, şeyhülislam telaşa düşmüş, bu sırada Osman Dede, icmâ-ı ümmet, yani Müslümanları temsil eden söz ve rey sahibi büyüklerin ittifakı, fetva değil midir) demiş bu söz üzerine fetva beklenmeden Abdülhamid’e beyat edilmişti. Padişah’ın bu sözü üzerine eğilip Osman Dede’nin alnını öptüğü de rivayet edilmiştir (Gölpınarlı, 2018: 252).
Söz konusu olay Mehmed Ziya tarafından daha ayrıntılı olarak şöyle anlatılmaktad ır: “Osman Selâhaddin Dede V. Murad’ın tahttan indirilip yerine Abdülhamid Han’ın tahta çıkarıld ığı gün, Koca Mustafa Dergahı şeyhi Razi Efendi, Merkez Efendi Şeyhi Nureddin Efendi ve diğer meşayıhla beraber Topkapı Sarayı’nda yapılan beyat merasimine çağrılmışlar, Abdülhamid’ in tahta geçmesi için yazılan fetvanın saraya gelmesinin gecikmesi üzerine “telaşa düşen Şeyhülis lam Hayrullah Efendi’ye: “İcma-yı ümmet fetva değil midir?” diyerek, orada bulunan zevatın Abdülhamid’e beyat etmesini sağlamış ve bu sözlerden ve Dede’nin ferasetinden etkilenen Abdülhamid Han eğilip Dede’nin elini öperek saygısını belirtmiştir” (Mehmed Ziya, 2005: 149).
Ancak Midhat Paşa’nın akıbeti, sarayın, Yenikapı Mevlevîhânesine ve bu münasebetle de bütün Mevlevilere karşı görüşünü değiştirmişti. Sarayda Mesnevi okutmaya memur olan Osman Dede, ihtiyarlığı dolayısıyla zahmete girmemesi ve dergâha oturup evrad ve ezkarıyla meşgul olması iradesiyle saraydan uzaklaştırılmıştır (Gölpınarlı, 2018: 252).
Baykara ise sözlü görüşmemizde bu konuda yazılı kaynaklarda rastlamadığımız bir bilgi vermiştir. Buna göre, “Sultan Abdülhamid, Dede’ye hacca gitmesini söylemiştir. O bu isteği hac vesile edilerek sürgün edilmek istenildiği olarak değerlendirmiştir. Bu nedenle sultana bundan böyle Dergâhtan hiçbir şekilde çıkmayacağını, şeyhlik görevine ilişkin hususları ise oğlu Celâleddin Dede’nin yerine getireceğini bildirmiştir” (Baykara, 2023).
Osman Selâhaddin Dede, 28 Temmuz 1885 tarihinde II. Abdülhamîd’e yazdığı oldukça zengin entelektüel birikiminin yansıdığı bir mektupta, sarayla ilişkilerin nasıl raydan çıktığına ilişkin ayrıntılara yer vermekte, sarayda Mesnevî-i Şerîf dersleri verdiği esnada niçin uzlete çekilmeye mecbur bırakıldığını izah ederken kendisiyle rekabet halindeki kimi çıkar gruplar ının yaydığı haksız dedikodulara işaret etmektedir. Sultanın yüreğinde şüphe tohumları eken bu dedikoduların iftiradan ibaret olduğunu vurgulamakta, Abdülhamid’in tahta çıkışı sırasında layık görüldüğü iltifât- ı seniyyeye atıf yaparak zımnen kendisinin bu süreçte oynadığı kilit rolü hatırlatmaktadır (Yolcu, 2023: 7).
Osman Selâhaddin Dede’den sonra da Yenikapı Mevlevîhânesi üzerindeki gözetim artarak devam etmiştir. Gölpınarlı bunun sebeplerine ilişkin olarak şöyle demektedir:
Celâleddin Dede zamanında da (v.1908) Yenikapı Dergâhı, istibdadın kapatamadığı, fakat en fazla korktuğu ve daima gözaltında bulunduğu bir yerdi. Okunacak mevlude kadar karışan, oğlu Abdülbaki Efendi’nin evlenmesinde, kadınların arabalarına varıncaya kadar araştırmalar yaptıran Abdülhamid idaresinin hakkı da yok değildi. Abdülhamid’in padişahlığı, bu dergâh şeyhinin delaletiyle kararlaştırılmıştı. Veliaht Reşad Efendi de Osman Selâhaddin Dede’ye mensuptu. Celâleddin Efendi’nin Paris’teki Jön Türklerle münasebeti hakkındaki rivayetlerin de aslı vardı” (Gölpınarlı, 2018: 252).
3.3. Midhat Paşanın Öncülüğünde Kanun-i Esasi’nin Hazırlanması
Şartlı bir hükümdar olma koşulu ile tahta gelen II. Abdülhamid’in tahta gelişiyle, artık anayasa hazırlıklarına girişilmesinin yolu açılmış oluyordu. Abdülhamid’in iki önceki padişahı tahttan indirmiş ve kendisini de tahta çıkarmış Mehmet Rüştü Paşa ile Midhat Paşa’ya güveni yoktu. Ancak padişah en başlarda bu güvensizliği gizlemeyi uygun görmüştü. Öyle ki Abdülhamid, padişahlığının ilk günlerinde Midhat Paşa’ya Kanun’i Esasi’nin ilan olunacağı konusunda önceden verdiği sözü tekrarlamıştı (Karal, 2011: 3). Ayrıca, padişahın tahta çıkması münasebetiyle, millete ilan etmesi gereken hattı hümâyununun hazırlanması görevini de Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa yerine Midhat Paşa’ya vermişti (Karal, 2011: 4). Abdülhamid Bâb-ı Âlî’de merasimle okunan cülus Hatt-ı Humayunu’nda vaktiyle yaptığı şifahi va’dini resmen teyid etmiş, derhal bir Kanun-i Esasi hazırlamak üzere Midhat Paşayı görevlendirmiştir (Özçelik, c.II, 1983: 52).
Mehmet Rüştü Paşa 19 Aralık 1876’da istifa etmiştir. Yerine Midhat Paşayı tavsiye etmişt i. Saray ekibi de padişaha aynı doğrultuda telkinde bulunmuştur. Devletin içinde bulunduğu koyu buhranı ancak Midhat Paşanın halledebileceği yolunda genel bir kanaat oluşmuştu. II. Abdülhamid, hoşlanmadığı ve fikirlerini beğenmediği halde dönemin şartları ve zorunluluk gereği kendisini aynı gün Sadrazam olarak atamayı uygun görmüştür (Karal, 2011: 5).
Baykal’a göre; “Sultan Murad’ın üç ay kadar süren saltanatı sırasında Anayasa (kanun-i Esasi) üzerinde etraflı çalışmalar yapılmakta idi. Öyle anlaşılıyor ki, Midhat Paşa’nın meşrutiyet ve anayasa fikri ve bu husustaki hazırlıkları, ta Tuna valiliği zamanına kadar geri gitmekted ir. Fakat son yıllarda, fikirleri olgunlaşmış ve tam bir vuzuha kavuşmuştur” (Baykal, 1964: 48). Nitekim Paşa, 1875 kışında İngiliz büyükelçisi Sir Henri Elliot’a kendi ekibinin bir anayasa yapma amacında olduğunu söylemekteydi (Lewis, 2017: 224). Midhat Paşanın V. Murad’ın kısa iktidarında görevleri arasında kanun taslaklarını hazırlamak da yer alan Şura’yı Devlet Başkanı olarak kabinede yer aldığı hatırlanmalıdır (Eren 2020: 168). Öyle görünüyor ki Midhat Paşa, Mayıs 1876’da hükümete girdikten hemen sonra yeni anayasa planları büyük bir hızla başlatılmış t ır (Lewis, 2017: 225).
Bazı tarih kitaplarında Sultan Hamid’e yirmiye yakın anayasa projesinin verild iği belirtilmektedir (Danişmend, c.4, 1961: 292; Berkes, 2016: 322). Ancak bunların arasında en önemlileri Midhat Paşanın projesiyle Mabeyn Başkâtibi Küçük Said Bey/Paşa projelerid ir (Özçelik, c.II, 1983: 52). Midhat Paşa’nın sunduğu tasarı Kanun-ı Cedid adını taşır (Tunaya, 2003:7). Midhat Paşa bu tasarıyı hazırlarken 1831 Belçika Anayasası’ndan esinlenmiş t ir (Aldıkaçtı 1973: 52). Midhat Paşa’nın Kanun-ı Cedid’i güçlü bir hükümdarlık makamı, ama bunun yanında vekillerin meclise karşı sorumlu olmalarını öngörüyordu. Daha sonra kurulacak Kanun-i Esasi Komisyonu çalışmalarına esas alınan tasarının Midhat Paşa tasarısı olduğu belirtilmekt ed ir (Berkes, 2016 329). Ancak Meşrutiyet hazırlıklarının Midhat Paşaya mal edilmesini istemeyen ve
Kanun-ı Cedid’i de “ülke koşulları”na uygun görmeyen padişah ise Sait Paşa’ya Fransız anayasalarını (1814, 1830,1875) çevirtmiş (Karal, 2011:291) ve bakanlardan da bunları “notlamaları”nı istemiştir. Bu şekilde ikinci taslak oluşmuştur.
Nihayet 24 Eylül 1876’da Kanun-i Esasi’yi hazırlamak üzere Midhat Paşa’nın başkanlığında ulema, asker ve mülkiye memurlarından oluşan Cemiyeti Mahsusa adı altında yirmi sekiz ya da otuz bir kişilik bir komisyon kurulmuştur. 7 Kasım’da ise daha yoğun bir çalışma yürütmek üzere Namık Kemal’a ve Ziya Paşa’nın da içinde yer aldığı yedi kişilik bir alt komisyon oluşturulmuştur (Komisyon üyelerinin isim ve görevleri için bkz. Berkes, 2016: 322; Kılıç, 1993: 566). Söz konusu Komisyonların üyeleri arasında Osman Selâhaddin Dede’nin ismi geçmemektedir. Işın’a göre, Midhat Paşa I. Meşrutiyet öncesi anayasa tartışmalarını hiç kuşkusuz Selâhaddin Dede’nin Mevlevîhâne’deki toplantılarına da taşımıştır (Işın, 1993: 130). Baran da, aynı hususu, “ Midhat Paşa da Dede’nin yakın dostlarındandı. Öyle ki Sadrazam Midhat Paşa I. Meşrutiyet öncesi Anayasa konusundaki görüşlerini Osman Dede’yle paylaşmış ve tartışmış t ı” demektedir (Baran, 2011: 236). Birinci elden bir kaynak olmasa dahi, tarihi kaynakların ittifak la vurguladığı iki şahsiyet arasındaki yakın ilişki ve sıkı dostluk, Midhat Paşa’nın gayrı resmi olarak geçmişten beri görüşlerine başvurduğu Osman Selâhaddin Dede ile dönemin en kritik konusu olan Anayasa konusunu ve içeriğini istişare etmiş olmasını doğal ve hayatın olağan akışına uygun görmeyi gerektirir.
Anayasanın hazırlanmasında Padişahın haklarını korumaya özen gösteren Cevdet Paşa ve Mütercim Rüşdü Paşa gibi muhafazakârlarla Midhat Paşa, Süleyman Paşa, Ziyâ Paşa ve Nâmık Kemal’in başını çektiği liberal-reformist grup mücadele etmiştir (Gençkaya, Bişgin, 2021: 18).
Tarihçi Murad Bardakçı Anayasa taslağının kaleme alınmasına ilişkin söylentiye dayalı şu bilgiyi vermektedir:
“Anayasayı, Midhat Paşa’nın başında bulunduğu bir komisyon hazırlamıştı ama söylentilere göre metni Paşa bizzat kaleme almış, hatta bu işi yapmak için gözlerden uzak bir yer aramış ve bir tekkeye, İstanbul’un surdışındaki tek Mevlevi dergâhı olan Yenikapı Mevlevîhânesi’ne kapanmış, orada günlerce çalışmıştı” (Bardakçı, 2013).
Kuşkusuz böyle bir söylenti Midhat Paşa’nın Yenikapı Mevlevîhânesi ve onun başında bulunan Osman Selâhaddin Dede’yle ilişkileri göz önüne alındığında dikkate alınabilecek bir bilgidir. Aynı zamanda Midhat Paşa’nın kendi tasarısını hazırlaması ve/veya Komisyon tasarısını gözden geçirdiği süreçte doğal olarak başta Osman Selâhaddin Dede olmak üzere Mevlevihane’ ye devam eden yeni Osmanlılarla istişare ettiğini de gösterir.
Komisyon, taslaklardan ve bazı yabancı anayasalardan (Belçika, Polonya ve Prusya, vb.) da yararlanarak asıl anayasa tasarısını hazırladı. Midhat Paşa Kanun-i Esasi çalışmaları sona ererken, seçim ve toplantı usulleri hakkında “ Talimatı Muvakkate” ismi ile anılan seçim Kanunu’nu 28 Ekim 1876 tarihinde padişaha onaylatıp illere bildirmiştir (Dal, 1992: 15-16). Bunun sebebi Midhat Paşa’nın önce Meclisi toplayıp, ardından Kanun-i Esasiyi ilan etmek düşüncesidir. Sonuçta tersi görüşte olan Abdülhamid’in isteği gerçekleşmiş, Meclis Kanun-i Esasi’nin ilanından sonra seçilmiştir.
Ülkenin içte ve dışta sıkıntılı günlerden geçtiği bir sırada Mehmet Rüştü Paşa’nın sadrazamlıktan çekilmesi üzerine Abdülhamid, tek kurtarıcı olarak görülen, reform yanlısı olarak bilinen ve büyük etkinliği olan Midhat Paşayı bu makama getirmek zorunda kalmıştır. (Lewis, 2017: 227; Tanör, 2016: 126). Bu atamadan bir gün sonra Osmanlı Devleti’nin Balkan devletler i ile arasında çıkan meseleleri çözüme bağlamak ve Müslüman olmayan unsurlara tanınacak hak ve imtiyazları görüşmek amacı ile İstanbul’da Tersane Konferansı toplanmıştır. Bu konferansta büyük devletler kendi aralarında bir proje hazırlayacaklardı. Osmanlı Devleti bu projeyi daha sonra konferansa katılarak inceleyecekti.
Bu sırada Komisyonca tamamlanan Kanun-ı Esasi’nin metni Sadrazam Midhat Paşa’nın başkanlığında toplanan Heyet-i Vükela’nın yani Bakanlar Kurulunun incelemesine sunulmuşt ur. Buradaki görüşmelerde Kanun-i Esasi Projesi bir hayli değişikliğe uğramıştır. Özellikle Midhat Paşa’nın şiddetli muhalefetine rağmen, yeni bir hüküm olarak meşhur 113. madde Kanun-i Esasi metnine eklenmiştir. Heyet-i Vükela tarafından tâdil ve kabul edilen Kanun-ı Esasi Tasarısı ardından II. Abdülhamid’e sunulmuştur. Hükümdar da kendisine arz olunan Kanun-ı Esasi projesini kabul ve tasdik ile Sadrazam Midhat Paşa’ya göndermiş ve onun Memalik -i Osmaniye’nin her tarafında düstur-ül amel olmak üzere ilanını emretmiştir (Özçelik, c.II, 1983: 52).
Midhat Paşa’nın tezi şuydu: Avrupa devletlerine verilen söz uyarınca anayasa bitiril ip İstanbul Konferansından önce ilan edilebilirse, müdahaleler de önlenir; aksi halde Avrupa vesayeti sürüp gider. Zaten, Midhat Paşa’nın konferans toplanmadan anayasayı ilan için gösterdiği çabalar, anayasanın ilanı tarihinin Tersane Konferansının açılış gününe rastlatılması, Osmanlı temsilc is i Dışişleri Bakanı Saffet Paşa’nın delegelere hitaben “Bu dakikadan itibaren Türkiye Hükümet i meşruta sırasına dâhil olmuştur” diyerek artık bu toplantıya gerek kalmadığını açıklaması da bunu doğrular (Tanör, 2016: 126). Nitekim 23 Aralık 1876 günü Tersane Konferansına Osmanlı Devleti temsilcisinin katıldığı sırada, top sesleri ile Kanun-i Esasının kabul ve yürürlüğü ilan edilmiş t ir (Dal, 1992: 15-16; Tanör, 2016: 133).
Ancak Kanun-i Esasi devletlerarası konferansa engel olamamıştır. Bunlar atılan Kanun- i Esasi toplarına rağmen, kendi kendilerine konferansa devam ederek kararlarını bildirmişlerd ir. Tersane Konferansı 20 Ocak 1877’de sona ermiştir. 5 Şubat’ta ise Midhat Paşa görevden alınmış ve ülkeyi terk etmesi emredilmiştir (Lewis, 2017: 228). Bu suretle Kanun-i Esasi’ye geçmiş olan 113 üncü maddenin ilk kurbanı Midhat Paşa olmuştur. Sadrazamlığı 49 gün sürmüştür (Karal, 2011: 14). Konferans kararları reddedildiğinden 24 Nisan 1877’de Rusya savaş ilan etmişt ir (Berkes, 1978: 329). Kanun-i Esasi’nin kurduğu Meclis 19 Mart 1877’de açılmıştır.
Meclis-i Umûmi adını taşıyan parlamento padişah tarafından atanan Heyet-i Âyân ve doğrudan “sınırlı” bir seçmen tarafından seçilen ve çalışma gündemi ve süresi (“vazife -i muayyene”, tatil, fesih) Padişah iradesine bağlı olan Heyet-i Mebûsan olmak üzere iki kanattan oluşmaktaydı. Padişah’ın izni ile Şûra-yı Devlet, Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Âyân’ın katıldığı yasama sürecinde Padişah’ın onayı ve mutlak veto hakkı bulunuyordu. Dolayısıyla, Parlamento kurulmuş ancak sistem parlamenter değildi. Bununla birlikte, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı yanında değiştirilmesinin her iki meclisin 2/3’ünün desteğine ve Padişah’ın onayına bağlı olması (md. 116) katı bir anayasa olduğunu göstermektedir. Anayasa, bir maddesinin bile hiçbir sebep ve bahane ile tatil veya icradan iskat edilemeyeceği” (md. 115) hükmüne yer vermektedir (Gençkaya, Bişgin, 2021: 20).
Bununla birlikte, Kanun-i Esasi’nin 7. maddesi padişahın kutsal haklarından birisi olarak yeniden seçilme koşuluyla parlamentoyu dağıtma hakkı tanımaktaydı. Ancak yeniden yapılacak seçimler için bir süre sınırı söz konusu değildi. Abdülhamid bu maddeye dayanarak, meşrutiye tin ilan edilmesinden yaklaşık on dört ay sonra, 13 Şubat 1878’de Meclisi tatil etmiştir.5 Anayasa’nın yeniden uygulanmaya konması 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı ile gerçekleşecektir.
Mevlana ailesi içinde sözlü olarak aktarılan bilgiye göre, Osman Selâhaddin Dede bu Anayasa hükmüne karşı Midhat Paşa’ ya itirazını dile getirmiştir. Osman Selâhaddin Dede’nin sonradan gerçekleşen bu maddenin suiistimali ihtimalini düşündüğü anlaşılmaktadır. Kaynaklarda 113. maddenin aksine bu maddenin Anayasa tasarısına girişi ve üzerindeki tartışmalara ilişk in herhangi bir bilgiye rastlamadık. Bu maddenin 113. madde gibi Sultan Abdülhamid’in ısrarı ile metne girdiği anlaşılmaktadır. Sultan Abdülhamid’in iktidara hâkim olduktan sonra Osman Selâhaddin Dede’ye karşı tutumunda onun Anayasa tasarısının Sultan Hamid açısından kritik olan hükümlerinde karşıt görüşte olmasının özellikle etkili olduğu anlaşılmaktadır.
3.4. Padişah’a Sürgün Yetkisi veren 113. Maddenin Anayasaya Girmesi
Midhat Paşa sadrazam olduğu sırada Meclis-i Mebusan toplantıya çağrılmış bulunuyord u. Kanun-i Esasi ise henüz ilan edilmemişti. Evvelce Midhat Paşa tarafından hazırlanmış olan bir tasarı üzerinde hala tartışmalar devam etmekte idi. Paşa bütün gayretini bu mesele üzerine topladı. Başlıca tartışma konusu, Padişahın hukukunu tespit etmek teşkil ediyordu. Sarayın müşavir heyeti ve özellikle Mahmud Paşa (Çağlar, 2016: 175) olmak üzere vükelâ heyetinin bir kısmı saltanat hukukunu korumak endişesiyle tasarının 113. maddesinde, Padişah’ın kendilerinden şüphe ettiği kimseleri memleket dışına sürgün göndermeye yetkili olduğuna dair bir hüküm koymak istiyorlardı. Bu II. Abdülhamid, madde bu haliyle kabul edilmediği takdirde Kanun-i Esasi ilan etmeyeceğini ihsas ettirmişti. Komisyon çoğunluğu da madde lehinde tutum almıştı. Ancak Genç Osmanlılar, aydınların bir kısmı ve İngilizler bu maddeden dolayı Midhat Paşa nezdinde şikâyette bulundular. Namık Kemal ve Ziya Paşa : “Biz öyle pejmürde kanun istemeyiz. Ya Kanun tanzim edildiği gibi kabul edilmeli veyahut ilânından sarfı nazar olunmalı, 113 üncü maddenin ilâve edilmesi Kanun-i hükümden iskat eder” dediler (Karal, 2011: 8). Ancak Abdülhamid 113 madde önerisi üzerinde sonuna kadar direndi; bu madde konmazsa kendisinin de kanunu imzalamayacağını kesin olarak belirtti. Maddeye kendi eliyle son şeklini verdi. Kanun-i Esasinin, bütün noksanlarıyla ilân edilmesini de büyük bir başarı olarak kabul ediyordu. Bu noksanları, Meclis-i Mebusan’ın ve halkın nüfuzu ile ileride düzeltebileceğine inanıyordu. Bu nedenle Ziya Paşa ve Namık Kemal, bu maddenin uygulanmasının vereceği tehlikeli sonuçlar hakkında uyarısına rağmen Midhat Paşa gelişen dış baskıyı da hafifletmek amacıyla onları ikna etti (Aldıkaçtı, 1973: 52). O Kanun-i Esasi’nin bütün noksanları ile ilan edilmesini bile büyük bir başarı olarak kabul ediyordu. Bu noksanları, Meclis-i Mebusan’ın ve halkın nüfuzu ile ileride düzeltebileceğine inanıyordu (Karal, 2011: 10). Midhat Paşa ve arkadaşları son bir gayretle, II. Abdülhamid’i “Kanun-i Esasi”nin hemen ilan edilmesi lazım geldiğine ikna etmeye çalışmışla rd ır (Başgil: 2019: 89). Padişah 23 Aralık 1876 sabahı Kanun-i Esasi’yi imzaladı ve öğleden sonra saat bir sıralarında ilan edildi (Berkes, 1978: 325).
Dönemin olaylarına tanıklık eden Celaleddin Paşa da şöyle der; Midhat Paşa sadrazam olunca, Kanun-i Esasi’yi ilan ettirmekten başka bir işe önem vermeyip, gece gündüz buna gayret etti. Ayrıca söz konusu 113. maddenin tasarıdan çıkarılmasına bir hayli çalıştıysa da, buna imkân bulamadı ve çaresiz, kanunun o şekilde ilan edilmesine muvafakat gösterdi (Celaleddin Paşa, 1983: 206).
Midhat Paşa, Konferanstan önce Anayasa’nın yürürlüğe girebilmesi uğruna bu ödünü verdi ve onaydan çıkmasını sağladı (Ecevit, 2009: 19). Ancak, bu madde anayasa ve Meşrutiye t in ilanında çok büyük rol oynayan Midhat Paşa’ya uygulanmak suretiyle, Midhat Paşa bu hükmün uygulandığı bir kimse olmuştur. Sadrazamlığı 49 gün sürmüştü (Özçelik, c. II, 1983: 52; Karal, 2011: 14).
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Yazılı kaynaklarda sözlü bilgilerden a) paragrafında yer alan bilgiye ilişkin doğrudan bir ifadeye rastlamadık. II. Abdülhamid’in cülus merasimi Topkapı sarayında, kaynaklarda Osman Selahaddin Dede’nin dua yaptığı belirtilen V. Murad’ın cülus merasimi ise Dolmabahçe sarayında yapılmıştır. Sözlü rivayet bu bilgiyi, Topkapı Sarayındaki Abdülhamid’in tahta geçirilme töreninde bulunan Osman Efendi’nin Şeyhulislamın fetvası beklenmeden II. Abdülhamid beyat edilmesini sağladığına ilişkin tarihi belgelere dayalı bilgi gibi, Padişah’ın kendisine saygı ve minnetinin artmasına yol açan bir olay olarak aktarmaktadır. İki olayın farklı olaylar olup olmadığı veya karıştırılıp karıştırılmadığı hususu daha ayrıntılı bir incelemeyi gerektirmekte olup başka bir araştırmanın konusu olabilir.6
b) paragrafındaki II. Abdülhamid’in, Padişah olduktan sonra bir müddet Osman Selâhaddin Dede’den Mesnevi dersleri aldığı bilgisi, ufak nüanslar dışında kaynaklardaki bilgilerle de örtüşmektedir.
c) paragrafındaki II. Abdülhamid döneminde Yenikapı Mevlevîhânesi’nin sıkı bir gözetim ve kontrol altında tutulduğu bilgisini incelenen kaynaklar teyit
d) paragrafındaki Abdülhamid tahta çıktıktan sonra Osman Selâhaddin Efendi ve Midhat Paşa’ya yeni Anayasa taslağını hazırlama görevi verdiği bilgisi bu çalışmanın ana inceleme konusunu oluşturduğundan daha ayrıntılı bir değerlendirmeyi gerektirmektedir.
İlk olarak, önde gelen Osmanlı tarihçileri ile anayasa hukukçularının eserlerine bakıldığında Kanun-i Esasisinin hazırlıklarında şu aşamalardan bahsedildiği görülmektedir:
1- Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilerek, yerine V. Murad’ın geçirilmesi sürecinde Midhat Paşa’nın da önemli bir rol oynadığı Meşrutiyet Paşa’yı bu sürece dâhil eden temel saikin yeni Padişah’a meşrutiyet rejimi ve yazılı bir anayasa ilanını sağlatmak olduğu,
2- Abdülhamid’in henüz veliaht iken kendisiyle görüşen Midhat Paşa’ya anayasa ilan etme konusunda söz verdiği ve hatta bu konuda bazı kaynaklara göre sened olarak ifade edilen bir yazılı belge imzaladığı,
3- Abdülhamid’in tahta çıkma (cülus) töreninde ilk iş olarak Midhat Paşayı Anayasa taslağını hazırlamakla görevlendirdiği,
4- Midhat Paşa ve padişah’ın görev verdiği bazı kişilerin taslak metinler hazırladıkları,
5- Taslaklardan yararlanılarak nihai projeyi hazırlamak üzere Server Paşa başkanlığında bir komisyon oluşturulduğu ve Kanun-i Esasi Projesinin maddelerinin bu komisyonca kaleme alındığı,
6- Taslağın Midhat Paşa başkanlığında Heyeti Vükela’da (Bakanlar Kurulu) görüşülerek son şeklini aldığı, Padişah’a sürgün yetkisini veren 113. maddesinin Midhat Paşa’nın muhalefetine rağmen burada eklendiği.
İkinci olarak Yenikapı Mevlevihânesi ve Mevleviliğe ilişkin eserler ile bazı tarihçile r in eserlerinde Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden Kanun-i Esasi’nin ilanına kadar süreçte Midhat Paşa’yla birlikte Osman Selahaddin Dede’nin rolünü ortaya koyan aşağıdaki bilgilere de yer verilmektedir:
1- Osman Selâhaddin Dede, II. Abdülhamid saygı duyduğu, Midhat Paşa’nın ise dostluk kurduğu, istişare ettiği ve saygınlığından ve etkisinden yararlanmaya çalıştığı bir isimdir.
2- Osman Selahaddin Dedenin Abdülaziz’in tahttan indirilmesinde doğrudan bir rolünden bahsedilmese de, Midhat Paşa aracılığıyla süreçten bilgilendirildiği ve padişahın tahta çıkma töreninde de yer almıştır.
3- Midhat Paşa bu süreçte Yenikapı Mevlevîhânesine yakın bir köşkte oturmakta ve sık sık Mevlevihane’ye gitmekte, Dede ile görüşmektedir.
4- Midhat Paşa’nın Abdülhamid’le görüşmelerinin sağlanmasında Osman Selâhaddin Dede etkin ol oynamış ve II. Abdülhamid’in anayasayı ilan edeceği sözünü verdiği görüşmede Midhat Paşa’nın dışında tek tanığı olmuştur.
5- Osman Selâhaddin Dede, II. Abdülhamid’in tahta çıkış töreninde yer almış geciken
Şeyhülislam fetvasının beklenmeden beyatın gerçekleşmesini sağlamıştır.
6- Osman Selâhaddin Dede, tahta çıkmasından sonra II. Abdülhamid’e bir müddet Mesnevi dersi vermiş, Midhat Paşa’nın tasfiyesinden sonra derslerine son verilmiştir.
7- Osman Selâhaddin Dede’nin elli beş yıl başında olduğu Yenikapı Mevlevîhâne s i, meşrutiyet taraftarı Yeni Osmanlıların faaliyet merkezi olmaya II. Abdülhamid döneminde de devam etmiş, Veliaht Sultan Reşad’ın da, kendisi için bir siyasetname çevirisi yapan Osman Selâhaddin Efendi’ye mensup olması Mevlevihane’nin de sıkı bir gözetim ve denetim altında olmasına yol açmıştır.
Bütün bu bilgiler birlikte değerlendirildiğinde, Osman Selâhaddin Dede’nin II. Abdülhamid tarafından doğrudan anayasa taslağını hazırlamakla görevlendirildiğine ya da bu amaçla oluşturulan resmi komisyonda yer aldığına dair açık bir bilgi mevcut olmasa da, onun döneminin aynı zamanda siyasi bir figürü ve özellikle de Midhat Paşa’nın yakın bir dostu olarak 1876 Anayasası’nın hazırlanması sürecinde etkili olduğu sonucu çıkmaktadır.
Kaynaklardaki bilgiler, onun geniş bir bilgi birikiminde sahip, devlet adamlarıyla iyi bir diyalog kurmuş saygın bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Onun Sultan Reşad için çevirdiği eser de siyasi konulara duyarlılığının ve ilgisinin ayrı bir göstergesidir. Yenikapı Mevlevîhânesi’nin onun döneminde Sultanlardan vezirlere, bürokratlardan Yeni Osmanlıc ı aydınlara bir dönem siyasi kişiliklerin ve aydınların toplanarak sosyal ve siyasi konuları, iç ve dış sorunları müzakere ettikleri bir yer halini aldığı görülmektedir.
Sultan II. Abdülhamid’in veliahtlığı ve Midhat Paşa’nın Sadrazamlıktan alınmasına kadar ki dönemde Yenikapı Mevlevîhânesine gelerek, gerekse saraya davet ederek Osman Selâhaddin Efendi’den Mesnevi Dersi aldığı ve kendisine büyük saygı gösterdiği anlaşılmaktadır. Midhad Paşa’nın da Osman Selâhaddin Dede’ye büyük saygı ve güven duyması yanında, sosyal ve siyasi konularda kendisinin görüşlerine değer verdiği de anlaşılmaktadır.
Osman Selâhaddin Efendinin iki tarafın da saygı ve güven duyduğu bir isim olmasının, kendisine Veliaht Abdülhamid ve Midhat Paşa arasında ilişkilerin gelişmesinde aktif bir rol almasını sağladığı gözlenmektedir. Yazılı güvenilir kaynaklara göre Veliaht Abdülhamid ile Midhat paşa arasında bir Anayasa hazırlanması ve ilanı konusunda yapılan görüşmenin ve Abdülhamid’in verdiği söz ve belki de senedin tek tanığı da Osman Selâhaddin Dede’dir. Osman Selâhaddin Efendinin Sultan Abdülhamid’i iktidara taşıyan süreçte Midhat Paşa’nın desteğini sağlamasında önemli rol oynadığı görülmektedir.
Özellikle Osman Selâhaddin Dedenin dönemin sosyal siyasi hayatındaki rolü, Midhat Paşa ile yakın ve samimi ilişkileri, II. Abdülhamid’in şehzadeliğinden Midhat Paşa’yı tasfiye etmesine kadarki dönemde kendisine saygısı ve bu çerçevede kaynaklarda yer alan bazı anekdotlar, farklı amaçlarla kaleme alınmış bu yayınları karşılaştırılması ve analizi söz konusu rivayet in gerçekliğine konusunda bir değerlendirme yapabilme imkânı sunabilir.
Yazılı kaynaklarda Padişah’ın Anayasa hazırlıkları sırasında sadece Midhat Paşaya görev vermesinden bahsedilmektedir. Ancak Sultan Abdülhamid’e sunulan 20 kadar Anayasa projesinden bahsedilse de bunların bir kaçı dışında kalanının kimler tarafından sunulduğu konusunda bilgi verilmemektedir. Bununla beraber yazılı kaynakların ve özellikle anayasa hukuku eserlerinin hem ilk görevlendirme, hem de taslağa nihai şeklinin verilmesinde Bakanlar kuruluna başkanlık etmesi nedeniyle süreci Midhat Paşa üzerinden okuması normaldir.
Bu bilgiler ışığında sözlü bilgi değerlendirildiğinde; Padişahın tahta çıkar çıkmaz kendisine güven duyduğu, Midhat Paşa ile yaptığı görüşmeleri ayarlayan ve bunlara bizzat katılan Osman Selâhaddin Efendi’yi Midhat Paşa’nın anayasa taslağı hazırlığına destek vermesini ve üzerinde birlikte çalışmalarını istemiş olması makul görülmekte ve olayların olağan akışına uygun düşmektedir.
Osman Selâhaddin Efendi’nin Kanun-i Esasi taslağını kaleme alacak komisyon da görevlendirilmemiş olması da daha üst konumu ve padişah ve Midhat Paşa nezdindeki konumu ve itibarı dikkate alındığında olayların akışına uygun gözükmektedir.
Burada akla Osman Selâhaddin Dede taslağın hazırlanmasının özellikle hangi aşmasında katkı vermiştir? Sorusu gelmektedir. Bilgilere göre en başta oluşturulan komisyon tarafında n dikkate alınan birden çok taslak arasında en önemlisi Midhat Paşa’nın “Kanun-i Cedid” adlı taslağıdır. Dolayısıyla bu taslağın hazırlanmasında Osman Selâhaddin Dede’nin rolünün daha fazla olduğu düşünülebilir. Diğer yandan Komisyon tarafından değişik taslaklar değerlendirilerek hazırlanan taslağın Midhat Paşa başkanlığındaki Bakanlar Kurulunda görüşülerek Padişah’a sunulacak hale getirildiği bilinmektedir. Dolayısıyla bu görüşmeler sırasında da Midhat Paşa’nın fikirlerine büyük değer verdiği ve konuyu öncesinde birlikte çalıştığı Osman Selâhaddin Dede ile müzakere etmiş ve onun görüşlerine başvurmuş olması akla gelmektedir.
e)fıkrasındaki Sözlü bilgi Osman Selâhaddin Efendi’nin Padişah’a Meclisi tatil etme yetkisi veren Anayasa maddesine itiraz ettiğini aktarmaktadır. Biz kaynaklarda bu hususu teyit edecek bir ifadeye rastlamadık 7. Kaynaklarda üzerinde durulan husus Padişah’a sürgün yetkisi veren Anayasanın 13. maddesini Midhat Paşa’nın anayasanın ilanına engel olmamak için Padişah’ın zorlaması ile gönülsüz şekilde kabul ettiğidir. Ancak bu konudaki sözlü bilgi onun genel görüş ve yaklaşımına uygun düşmektedir. Meşrutiyet ve Anayasa ilanının samimi bir taraftarı olarak Osman Selâhaddin Dede’nin Meşrutiyet’in ve anayasanın uygula mada gerçekleşmesinin önünde engel oluşturacak hususlarda mutlakiyetçi yönetim taraftarlarında n farklı düşünmesi ve ayrı düşmesi doğaldır. Anayasa’nın ilanı konusunda Padişah’ın veliahtlığında verdiği sözün ve senedin tek tanığı olması yanında II. Abdülhamid’in süreç içinde gözlemled iği Osman Selşâhaddin Dede’nin Midhat Paşa ile bu ve benzeri düşünce ve yaklaşım benzerlik leri Midhat Paşanın görevden alınmasından sonra kendisinin gözden düşmesinin başta gelen nedenlerinden olsa gerektir.
Sonuç olarak, sözlü bilgi ile yazılı kaynaklardaki bilgiler bir bütün olarak değerlendirildiğinde Osman Selâhaddin Efendi’nin de sözlü olarak gayri resmi şekilde Kanun- i Esasi taslağının hazırlanmasında Padişahça görevlendirildiği, Midhat Paşa’nın da gerek taslağın hazırlanması gerekse bakanlar kurulunda nihai şeklinin verilmesi aşamalarında kendisinin görüşlerini aldığı sonucuna varılabilir.
KAYNAKÇA
Akay, Nimetullah (2015). “Osmanlı Devletinin Son Döneminde Mevlevîlik”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 20, Sayı 34, Temmuz–Aralık 2015, 122-152.
Aldıkaçtı, Orhan (1973). Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası, 2. Baskı, İstanbul: Fakülteler Matbaası.
Asımzade Hakkı (1907). Türkiye’de Meclis-i Mebusan, Kahire: Matbaa-i İctihad,. Elektronik erişim: https://acikerisim.tbmm.gov.tr/server/api/core/bitstreams/62e9d2b6-63b2- 41ae-8baf-be5effab1465/content,
Atar, Yavuz (2017).Türk Anayasa Hukuku, 11. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınları,
Aydın, Mehmet Akif (2001). “Tanzimat”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: TDV Yayınları.
Baran, Atilla (2011). “Yenikapı Mevlevîhânesinin Dünü ve Bugünü”, Nev-Niyaz, Ihlamur Mevlana Özel Sayısı, Konya: NKM Yayınları, 232-237.
Bardakçı, Murat (2013). “İşte, ilk anayasamızın gizlice kaleme alındığı yer: Yenikapı Mevlevîhânesi”, Habertürk, 07.04.2013, https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/833925-iste-ilk-anayasamizin-gizlice-kaleme-alindigi-yer-yenikapi-mevlevihane
Başgil, Ali Fua (1946). Hukukun Ana Mesele ve Müesseseleri, İstanbul: İsmail Akgün Matbaası.
Başgil, Ali Fuat (2019). Esas Teşkilât Hukuku, Birinci Cilt, Türkiye Siyasî Rejimi ve Anayasa Prensipleri, 1960 Tarihi Basımdan Tıpkı Basım, İstanbul: Yağmur Yayınevi.
Baykal, Bekir Sıtkı (1964). Midhat Paşa, Siyasi ve İdari Şahsiyeti, Ankara: T.C. Ziraat Bankası Yayınları.
Berkes, Niyazi (2016). Türkiye’de Çağdaşlaşma, 22. Baskı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınla r ı. Celaleddin Paşa, Mahmut (1983). Mir’ât-ı Hakikat, Tarihi Hakikatlerin Aynası, Haz.İsmet
Miroğlu, İstanbul: Berekât Yayınevi.
Ceyhan, Adem- Elgere, Fatma Şükran (2017). Osman Salâhaddîn el-Mevlevî’ye Ait Olduğu Sanılan Bir Eser: Nesrü’l-leâlî Tercümesi, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 18, İstanbul, 29-84.
Çağlar, Burhan (2016). “Zindandan Gelen Sadâ: Fethi Paşazâde Mahmud Paşa’nın Taif Mektupları, Osmanlı’da Siyaset ve Diplomasi. İstanbul: Mahya Yayınları.
Dal, Kemal (1992).Türk Anayasa Hukuku, Ankara.
Danışmend, İsmail Hami (1961). İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Beşinci cilt, İstanbul
Danışmend, İsmail Hami (1972). İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Dördüncü cilt, İstanbul.
Döner, Ayhan (2002). Türk Anayasa Hukuku, Ankara: Yetkin Yayınevi.
Ecevit, Bülent (2009). Midhat Paşa ve Türk Ekonomisinin Tarihse l Süreci, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Eren, Abdurrahman ( 2020). Anayasa Hukuku Dersleri, Genel Esaslar-Türk Anayasa Hukuku, 2. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınları.
Gökhan Çetinsaya, Ş. Tufan Buzpınar (2005). “Midhat Paşa”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, c. 30 , 7-11
Gölpınarlı, Abdulbâki (2018). Mevlânâ’dan Sonra Mevlevilik, İstanbul: İnkilâp Kitabevi. Gözler, Kemal (2019). Türk Anayasa Hukuku Dersleri, 24. Baskı, Bursa: Ekin Yayınları, Gözler, Kemal (2021). Türk Anayasa Hukuku, 4. Baskı, Bursa: Ekin Yayınevi,.
Haksever, Ahmet Cahid (2009). Modernleşme Sürecinde Mevleviler ve Jön Türkler, İstanbul: H Yayınları.
Işın, Ekrem (1993). “İstanbul Mistik Mevlevîhâneler”, İstanbul Dergisi, 1993, sy. 4, s. 125-131.
Işın, Ekrem (2002). “Modernleşme Çağında Mevlevîlik: Siyaset, İdeoloji ve Örgütlenme ”, X. Milli Mevlana Kongresi, 2-3 Mayıs 2002, Konya, 2002, cilt: I, s. 227-236.
Işın, Ekrem (2012), “İstanbul’da Mevlevîlik”, 22 Haziran 2012, http://akademik.semazen.net/article_detail.php?id=680
İnal, İbnül Emin Kemal (1982). Son Sadrazamlar, Cilt1, 3. Baskı, İstanbul: Dergah Yayınları.
Kara, Mustafa (1991). “Tanzimat Dönemi ve Tasavvufi Hayat” Tanzimat’ın 150.
Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu, Ankara.
Kara, Mustafa (1993). “Tasavvuf”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, İstanbul 1993, XIV
Karal, Enver Ziya (2003). Osmanlı Tarihi, VII. cilt, Islahat Fermanı Devri (1861-1876), 6. Baskı, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Karal, Enver Ziya (2011). Osmanlı Tarihi, VIII. cilt, Birinci Meşrutiyet ve İstibdat devirler i 1876-1907, 7. Baskı, Ankara: Türk Tarih Kurumu,
Kaya, Bayram Ali – Küçük, Sezai (2011). Defteri Dervişan, Yenikapı Mevlevîhâ nesi Günlükleri, İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları.
Kaya, Bayram Ali (2019). “Osman Selahâddin Dede” (1820-1887), TDV İslam Ansiklopedisi, 3. Baskı, İstanbul: TDV Yayınları, 378-379.
Kaya, Zeki (1990). Meşrutiyet ve (Türkiye’de Meclis-i Mebusan), İstanbul Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans.
Kılıç, Selda Kaya (1993). “1876 Anayasası’nın Bilinmeyen İki Tasarısı”, Ankara: AÜ Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi: OTAM, sy. 4, 1993, 557-633.
Kızıltan, Yılmaz (2006). “I. Meşrutiyetin İlânı ve İlk Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı”, GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 1 (2006) 251-272)
Küçük, Sezai (2002). “Bütün Yönleriyle XIX. Yüzyılda Yenikapı Mevlevîhanesi”, X. Milli Mevlana Kongresi, 2-3 Mayıs 2002, Konya, 2002, cilt: I, 163-196
Lewis, Bernard (2017). Modern Türkiye’nin Doğuşu, 9. Baskı, Ankara: Arkadaş Yayınla r ı. Mevlâna (2017). Mesnevi-i Ma’nevî (çev. Derya, Örs, Hicabi, Kırlangıç), İstanbul:Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı.
Okandan, Recai Galib (1948). Umumi Amme Hukukumuzun Genel Hatları, Birinci Kitap, Osmanlı Devletinin Kuruluşundan İnkirazına Kadar, İstanbul: İsmail Akgün Matbaası.
Özer, Atilla (2012). Türk Anayasa Hukuku, Türklerin Devlet Anlayışı ve Anayasal Yapılanma, Ankara: Turhan Kitabevi,
Tanör, Bülent (2016). Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, 27. Baskı, İstanbul:Yapı Kredi Yayınları.
Tunaya, Tarık Zafer (2003). Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938) Kanun-ı Esasi ve Meşrutiyet Dönemi, 2. Baskı, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Tunç, Hasan (2022). Türk Anayasa Hukuku, 3. Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1943) “Sultan Abdülaziz Vakʻasına Dair Vakʻanüvis Lütfi Efendi’nin Bir Risalesi”, Belleten, C.VII, Sayı 28, 1943, s.349-373.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (2021). Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, 3. Baskı, Ankara: Türk tarih Kurumu Yayınları.
Yolcu, Bahattin (2023). “Bir Ben-Anlatısının Arkeolojisi: Yenikapı Mevlevîhâ nesi Postnişîni Osmân Selâhaddîn Dede’nin Sultan II. Abdülhamîd’den ‘Afv-ı Hümâyûn Niyaz Eden Mektubu”, Zemin, s. 5 (2023): 214-225.
Mehmed Ziya, İhtifalci (2005). Yenikapı Mevlevîhânesi, Yayına Haz. Murat A. Karavelioğlu, İstanbul: Ataç Yayınları.
1 Bu bilgileri bizimle Paylaşan Osman Bayru Beyefendi ve kıymetli eşi Hz. Mevlana’nın 22. Kuşaktan torunu Esin Çelebi Bayru Hanımefendi ile aile içindeki bu bilgiden bizi haberdar ederek kendileri ile temas a geçmemize vesile olan Prof. Dr. Kenan Gürsoy hocaya teşekkürlerimi ifade etmek isterim.
2 Hem Yenikapı Mevlevihânesi ve Mevlevi geleneğine ilişkin geniş bilgisinden istifade ettiğimiz Nasır Abdülbaki Baykara hocaya, hem de bu görüşmeyi sağlayan Hz. Mevlana’nın 22. kuşaktan torunu ve Uluslararası Mevlana Vakfı başkanı Faruk Hemdem Çelebi beye ayrıca teşekkür ederim.
3 Vakit gazetesinin 16 Şubat 1877 tarihli nüshasından; “Dersaadet Ahalisi Vekilleri Dün saat üç raddelerinde şehremanetinde ictima ederek usulü üzere şeyh Osman efendi ile maliye nazırı devletlü Yusuf paşa ve atıfetlü Ahmet Vefik efendi hazgratıyla bab-ı ali tercüme odası hülefasından İzzetlü Ahmet Hilmi efendi ve dava vekili izzetli Hasan Fehmi efendi ve Mileli; gayri müslimeden maksutzade Sebuh efendi ile hüdaverdizade Ohanne efendi ve doktor Serviçin efendi ve Vasileki bey serakuni ve musevi milletinden Avram Açmayan efendi ekseriyet-i –âra ile mebus intihap olunarak mazbatası tanzim ve edildikten sonra mumaileyh -şeyh efendi tarafından duay-ı devam-ı eyyam afiyet ve terakki-i şan ve şekve-i devlet ve millete dair bir dua okunup hüzzar dahi amin. Havan oldukları halde dağılmışlardır” (Asımzade Hakkı, 1907: 26; Kaya, 1990: 13).
Vakit gazetesinin 7 Mart 1877 tarihli nüshasından: “Dersaadet mebuslarından devletlü Yusuf paşa hazretleriyle şeyh Osman efendi istifa ettikleri cihetle bunların yerine mebus intihabı zımnında dünkü gün şehremanetinde ictima eden vekiller Fatih dersiamlarından döküşlü Yusuf efendiyi intihap ederek diğer birinin intihabı içtima -ı saniye tehir kılınmıştır” ( Asımzade Hakkı, 1907: 27; Kaya, 1990: 14).
4 Kamu görevlerinde ehliyet ve liyakate göre görevlendirme yapmanın önemini vurgulayan bu ifadeyi Osman Selâhaddin Dede Mesnevi’deki aşağıdaki beyitlerden (c.2, 302-303) ilhamla söylemiş olmalıdır:
Kuyumcu âletinin ayakkabıcının elinde olması, buğdayın kumsala ekilmesi gibidir.
Ayakkabıcı âletinin çiftçinin elinde olması da köpeğe saman, eşeğe kemik verilmesi gibidir ( Mevlana, 2017: 189).
5 MADDE 7.- Vükelanın azil ve nasbı ve rütbe menasıp tevcihi ve nişan itası ve eyalâtı mümtazenin şeraiti imtiyaziyelerine tevfikan icrayı tevcihatı ve meskûkat darbı ve hutbelerde namının zikri ve düveli ecnebiye ile muahedat akdi ve harb ve sulh ilânı ve kuvvei berriye ve bahriyenin kumandası ve harekatı askeriye ve ahkâmı şeriye ve Kanun-iyenin icrası ve devairi idarenin muamelatına müteallik nizamnamelerin tanzimi ve mücazaatı Kanun-iyenin tahfifi veya affı ve meclisi umuminin akt ve tatili ve ledeliktiza heyeti mebusanın azası yeniden intihap olunmak şartile feshi hukuku mukaddesei Padişahi cümlesindendir.
6 Nasır Abdülkadir Baykara, görüşmemizde bu bilgiyi duymadığını belirttikten sonra Topkapı sarayında beyat sırasında gerçekleşen konuşmayı kaynaklardakine benzer şekilde aktarmıştır.
7 Nasır Abdülkadir Baykara da, bu hususta bilgisi olmadığını ifade etmiştir.
Array
#Ergin Ergül