Ahmed Remzi Akyürek Dede – Üsküdar Mevlevîhânesi’nin Son Şeyhi, Şair

Ahmed Remzi Akyürek Dede (ö. 1944)

(Üsküdar Mevlevîhânesi’nin Son Şeyhi, Şair)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Aslen Konyalı olan ve 1289/1872 yılında Kayseri Mevlevîhânesi’nde, Mevlevî bir âilenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ahmed Remzi Dede’nin ceddi, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî soyundan geldiği belirtilen Seyyid Süley­man Turâbî (ö. 1251/1865), büyükbabası Seyyid Ahmed Remzi el-Mevlevî (ö. 1282/1865), babası yine anılan dergâhın şeyhlerinden Seyyid Süleyman Atâullah Efendi (ö. 1332/1913), annesi ise Kadriye Emetullah Hanım’dır. Mehmed Şemseddin Efendi, Hüsâmeddin Efendi, Huldî Efendi ve Gevher Barkınay Hanım adlı dört kardeşi bulunan Ahmed Remzi Dede, eğitimine Kayseri’de başlamış, sıbyan mektebi ve rüşdiyeyi bitirmiş, başta babası Sü­leyman Atâullah Efendi olmak üzere, eniştesi Göncüzâde Nuh Necâti/Nâci Efendi, Müridzâde Hoca Ali Rızâ Efendi, Hisarcıklızâde şair Sâlim Efendi ile şair Sâmi Efendi’nin de bulunduğu dönemin bazı âlim ve şairlerinden Arap­ça, Farsça, edebiyat; hatta aralarında tezhibin de bulunduğu güzel sanatlar alanında dersler almak sûretiyle iyi bir eğitim görmüş, genç yaşında akranla­rı arasında seçkin bir yer edinmiştir.1123

Ahmed Remzi Akyürek Dede

Ahmed Remzi Dede, 1312/1894-1895 yılında1124 İstanbul’a gelerek Dîvân-ı Muhâsebât Kalemi’ne bir yıl kadar mülâzım, dolayısıyla maaşsız bir şekilde devam etmiş, bu esnada misafir olarak Yenikapı Mevlevîhânesi’nde kalmış ve dergâhın şeyhi Mehmed Celâleddin Dede’ye intisap ederek semâ çıkar­mıştır. Daha önce babası tarafından sikke giydirilmesine rağmen, tarîkat usulüne uyularak Celâleddin Dede tarafından da tekbirlenmek sûretiyle yeniden sikke giydirilen Remzi Dede, kadro verilmediğ için çalıştığı daireden ayrılarak bir yıl kaldığı İstanbul’u terk etmek zorunda kalmış ve “Gördük İstanbul’u da bazı havâlîsini de/Bâb-ı Âlî’sini de, Ankara vâlisini de” di­yerek Kayseri’ye dönmüştür. Burada, Kayseri mutasarrıfı ve aynı zamanda Mevlevî bir şair olan Mehmed Nâzım Paşa vasıtasıyla Kayseri İdâdisi ahlâk ve ulûm-ı dîniyye hocalığına tâyin edilen Remzi Dede, on yıl bu görevde bulunmasının yanında ayrıca Kayseri’deki bazı medreselerde okuyan öğren­cilere mevlevîhânede sabahları Farsça dersleri vermiş Pend-i Attar, Gülistân, Bostân, Bahâristân, Arûz-ı Câmi ve Mesnevî okutmuştur.1125

Ahmed Remzi Dede, II. Meşrûtiyet’in ilân edilmesinden sonra izinli olarak ve ziyaret amacıyla Konya’ya gitmiş, orada iken Abdülhalim Çelebi’nin zuhûrâta tâbi olarak, Ziver Tezeren’in Rüsûhi Baykara’dan naklen bildirdiğine göre ise çelebi kâtipliğiyle ilgili olarak, “burada kalınız” diye emretmesi üzerine Kayse-ri’deki görevinden istifa ederek bir yıl kadar Konya’da Mevlânâ Âsitânesi’nde kalmıştır. Remzi Dede, bu süre içerisinde çelebizâdelere Mesnevî okutmuş, akabinde 1327/1909-1910 yılında Kütahya/Erguniye Mevlevîhânesi’ne şeyh vekili olarak tâyin edilmiş, burada görev yaptığı dokuz ay zarfında da yine ders vermek ve Mesnevî okutmakla meşgul olmuştur.1126

Kütahya’da iken şöhreti günden güne artmak sûretiyle Mevlevîler arasında seçkin bir mevki elde etmiş olan Ahmed Remzi Dede, Abdülhalim Çelebi’nin daveti üzerine İstanbul’a gitmiş ve Ziver Tezeren’in kaydettiğine göre “Hâdimü’l-fukarâ” ibaresinden de anlaşılacağı üzere, 1327/1909-1910 yılın­da, bir diğer ifadeyle Kütahya’daki görevinden dokuz ay sonra, Kastamonu Mevlevîhânesi şeyhliğine tâyin edilmiştir. Ahmed Remzi Dede, buradaki bir­kaç yıllık görev süresi içinde mevlevîhânenin önceden kalan borçlarını öde­diği gibi, tamirini de gerçekleştirmiş; hatta Konya çelebilik makamı tarafın­dan ayrıca, Halep Mevlevîhânesi’nin ve o bölgedeki diğer mevlevîhânelerin incelenmesi ile de görevlendirilmiş ve bu vesile ile Halep’in yanı sıra, An-tep, Urfa, Kilis, Hama, Humus, Şam, Trablus, Lazkiye, Kudüs’ü kapsayan ve yaklaşık altı ay süren bir seyahatte bulunmuştur. Akabinde Kastamonu’daki vazifesine dönen Ahmed Remzi Dede, Mevlevî şeyhleri arasında nâdiren rastlanılan bir durum olarak aynı anda, babası Kayseri Mevlevîhânesi’nde, kendisi de Kastamonu Mevlevîhânesi’nde şeyhlik hizmetinde bulunmak bahtiyarlığına nâil olmuştur.1127

Yine Ziver Tezeren’in kaydettiği “…eş-Şeyh Ahmed Remziyü’l-Halebî” iba­resinin gösterdiği üzere, 1332/1913-1914 yılında Halep Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edilen ve Mevlevîliğin o bölgede hayli yıpranmış olan itibarını yeniden yükseltmeyi başaran Remzi Dede, I. Dünya Savaşı yıllarında oluştu­rulan ve İstanbul’dan Filistin Cephesi’ne gönderilen Mücâhidîn-i Mevleviy-ye Alayı’nın başında önce Şam’a daha sonra Medîne’ye kadar gitmiş, bu gö­nüllü alayındaki üstün gayreti ve hizmetleri sebebiyle kendisine 1332/1914 yılında, Dördüncü Ordu Kumandanlığı’nın emriyle ve Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın imzasını taşıyan Harp Madalyası beratı ve nişanı verilmiştir.1128

Medîne’den döndükten sonra Şam’da birkaç yıl kalan ve burada bulunduğu süre içinde bir yandan Emeviyye/Ümeyye Câmii’inde Mesnevî okutan, bir yandan da Arapça dersleri veren Ahmed Rem­zi Dede, hem halkın gönlünü, hem de o bölgenin âlimlerinin tak­dirini kazanarak Mevlânâ hazretlerinin yeniden yöre insanının gönüllerinde yer etmesine vesile olmuştur. Şam’dan döndüğü sı­rada Halep’in 1919 yılında işgal edilmesiyle İstanbul’a dönmek zorunda kalan Ahmed Remzi Dede, kısa bir süre sonra Üsküdar Mevlevîhânesi Şeyhi Ferruh Çelebi’nin Karaman Mevlevîhânesi1129 şeyhliğine tâyin edilmesi üzerine, 29 Muharrem 1338 (25 Ekim 1919) veya 1 Safer 1338 (16 Ekim 1919) tarihinde onun yerine Üs­küdar Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edilmiştir.1130 Bu tâyinin Üs­küdar Mevlevîhânesi’nin hayli yararına olacağına sevinen birçok dostu bu duygularını birer tarih manzûmesi yazmak sûretiyle dile getirmişlerdir. Örneğin Tâhirü’l-Mevlevî aşağıdaki tarih kıt‘asını söylemiştir:

Kıt‘a

Üsküdar’ın Mevlevî Dergâhı aldı feyz-i nev
Çünki oldu hâdim-i irşâdı bir zî-iktidâr
Çıkdı bir gül-bâng ile târîhi nây-ı sîneden
Remzi-i sâhib-kemâlât oldu şeyh-i Üsküdar1131

Gittiği her yeri imar etmek gibi bir özelliği bulunan Ahmed Rem­zi Dede, öncelikle âdetâ harap ve yıkık bir hâlde, toz toprak için­de bulduğu Üsküdar Mevlevîhânesi’nin semâhâne ve türbesinin tâmirâtını gerçekleştirmiş, derviş hücrelerini temizletmiş, yıllardır âtıl bir hâlde bulunan semâhânede onbeş günde bir Cumartesi gün­leri âyin icrâsına başlamıştır. Hüseyin Vassâf’ın yanı sıra, Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Abdülbâki Baykara Dede de, burada tekrar âyin icrâ edilmesinden duydukları memnuniyeti birer manzûme yazmak sûretiyle belirtmişlerdir.1132 Ahmed Remzi Dede, bu göre­vinde iken ayrıca Üsküdar Ayazma Sultan Mustafa Câmii ile Beya­zıt Câmii’nde uzun yıllar Ramazan aylarında Mesnevî okutmuş ve vaazlar vermiş; ayrıca Üsküdar Mihrimâh Sultan Câmii’nde Cuma hutbelerine çıkmıştır. Kendisini çok seven hemşerileri onu gıyabın­da Kayseri mebusu seçtirmişlerse de, dünyaya hiç itibar etmeyen Remzi Dede, bu görevine başlamadan istifa etmiştir. O İstanbul’da ayrıca Meclis-i Meşâyih âzâlığı, Medresetü’l-İrşâd’da tasavvuf mü­derrisliği ve Üsküdar Müfettişliği idâresinde bulunan tekkelere âit işlerle ilgili olmak üzere mecliste âzâlık görevlerinde bulun­muş, bu vesile ile tekrar tekrar Konya’ya gitme imkânı elde etmiş, 1319/1902’de Abdülvâhid Çelebi döneminde, onun emriyle Pîrî Paşa Zâviyesi Câmii’nde Mesnevî okutmuş ve bu esnada kendisine Abdülvâhid Çelebi tarafından Mesnevî icâzetnâmesi verilmiştir.1133

Ahmed Remzi Dede, Kayseri’nin köklü âilelerinden birine mensup olan Feyzîzâde Feyzullah Efendi’nin (ö. 1225/1810-1811) kızı Esmâ Hanım ile evlenmiş ve bu evliliklerinden Fâtıma Zehrâ, Lütfiye ve Lebibe adlı üç kız çocuğu dünyaya gelmiştir.

Ahmed Remzi Dede, 1925 yılında tekke ve zâviyelerin kapatılması üzerine “kayd-ı hayat” şartıyla, dergâhta ikâmetine izin verilmesinden de hareketle yine câmilerde vaaz vermeye ve Mesnevî okutmağa devam etmiştir. Soya­dı kanunuyla Akyürek soyadını alan Ahmed Remzi Dede, 1927 yılı Mayıs ayında Millet Kütüphanesi’nin tasfiyesi görevinde bulunmuş, Ağustos ayın­da ise Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi baş memurluğuna tâyin edil­miş ve burada on yıldan fazla, Ziver Tezeren’in belirttiğine göre 1940 yılına kadar çalışmıştır. Hasibe Mazıoğlu’nun kaydettiğine göre ise Ahmed Remzi Akyürek Dede’nin görev yaptığı yıllarda Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, ilim irfan tâlipleri için âdetâ bir mektep ve feyiz ocağı olmuştur. Remzi Dede, sahip olduğu engin insan sevgisi, derin bilgisi ve öğretme aşkı ile kendisine başvuranların problemlerini dâimâ çözmeye gayret etmiş, kütüphaneye ge­len tüm araştırmacılarla büyük bir alçak gönüllülükle ilgilenmek sûretiyle yetişmelerine katkı sağlamıştır. Ahmed Remzi Akyürek Dede, bazı kaynak­larda belirtildiğine göre, 1 Şubat 1937’de ve maârif müdürünün kendisini rencîde etmesi üzerine bu görevinden istifa etmiş; ancak araya giren bazı hatırlı dostlarının ısrarı ile istifasını geri almıştır. Yakup Şafak’ın belirttiğine göre ise İstanbul’da iyice yalnız kalmaları üzerine, 1941 yılında memuriye­tini Ankara’ya naklettirmiştir. Yine Yakup Şafak’ın bildirdiğine göre Ahmed Remzi Dede, bu konuyla ilgili olarak Nâfiz Uzluk’a yazdığı 21.6.1939 tarihli mektubunda, annesinin yanı sıra kendisini ve eşini de kastederek, “Bu önü­müzdeki kış da yalnız üç ihtiyar kendimizi idâre edemeyeceğiz. Bizzarûre biz de Ankaralı olacağız…” demektedir. Ahmed Remzi Dede Ankara’ya gitti­ğinde, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in ricâsı üzerine birkaç yıl Eski Eserler Kütüphanesi’nde müşavir olarak görev yapmıştır. Ahmed Remzi Akyürek Dede, son dönemlerinde üst üste geçirmiş olduğu zatür-renin de etkisiyle hayli yıpranmış ve âdetâ vefat edeceğini de hissederek Kayseri’ye baba ocağına dönmüş ve 20 Kasım 1944 tarihinde1134 orada vefat ederek babasının da medfun olduğu Seyyid Burhâneddin Tirmizî’nin türbe­sine defn edilmiştir.1135 Aralarında Tâhirü’l-Mevlevî’nin de bulunduğu se­venleri tarafından vefatı üzerine birçok tarih düşürülmüştür:

Fevtine Tâhir olur târîh-i tâm
“Şeyhinâ Remzi Efendi” cümlesi1136

Ahmed Remzi Akyürek Dede, kaynaklarda “son derece zeki, şen ve şâtır, meclislerde aranan, zarif, âlim, kâmil, nüktedân, remz-âşinâ, hayli mütevâzı, doğru sözlü, temiz özlü, güzel sözlü, nûr yüzlü, güzel ahlâk sâhibi, tasavvu­fun hakîkatlerini lâyıkıyla kavramış ârif bir kişi, yüreği ak, cismi pâk, rûhu revnaklı, olağanüstü bir hâfıza gücüne, düşünen bir dimâğa ve duyar bir kalbe sahip ender yaratılışlı bir kişi, canlı bir kütüphane, gülzâr-ı Mevlevîde bir gül, bostân-ı aşk u muhabbetde bir bülbül, eşinin hayranı ve âşığı, çocukları­na ve torunlarına karşı son derece düşkün, örnek bir âile büyüğü, şefkatli bir baba; hatta büyükbaba” olarak tavsif edilmektedir.1137

Ahmed Remzi Dede’den, özellikle Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde görev yaptığı yıllarda feyz alıp istifade eden, kendisinden etkilenen ve dâimâ büyük bir hürmetle bahseden belli başlı isimler arasında Hüseyin Vassâf, Tâhirü’l-Mevlevî, Feridun Nâfiz Uzluk, S. Nüzhet Ergun, Hakkı Süha Sez­gin, Ziver Tezeren, Ârif Nihat Asya, Süheyl Ünver, Mehmed Kadir Keçeoğlu/ Diyamandi/Yaman Dede, Hasibe Mazıoğlu, Nihat Mazlum Çetin’in isimleri ilk akla gelenlerdir.1138

Yine kaynaklarda, doğuştan Mevlevî olduğu gibi, aynı zamanda doğuştan şair olduğu ve her gününün şiirle geçtiği belirtilen Ahmed Remzi Akyürek Dede, şiir ve edebiyata daha çocuk yaşlarında iken büyük bir ilgi duymuş, yine o yıllarda bazı dîvân ve halk şairlerini okumuş; hatta Türkçesini geliş­tirmek için birçok lugat öğrenmiştir. Bu yönüyle döneminde aynı zamanda Türkçe’yi en iyi bilenlerden biri kabul edilen Ahmed Remzi Dede, şiirle­rinde “Remzi” mahlâsını kullanmıştır. O, manzûmelerinde dîvân şiirinde kullanılan nazım şekillerinin hemen hepsine yer vermiş, aruzun yanı sıra hece veznini de kullanmış, bazı dinî ve tasavvufî şiirleri Hazîne-i Fünûn (1893-1895), Ankara Vilâyet Gazetesi, Akın, Erciyes, Mahfil (1922), Tarih ve Edebiyat (1922) gibi dönemin bazı dergi ve gazetelerinde yayımlanmıştır. Türk edebiyatının yanı sıra Arap ve Fars edebiyatlarına da son derece vâkıf olan, ayrıca Arapça ve Farsça şiirleri de bulunan Ahmed Remzi Dede, şiirle­rini Türkçe ve Farsça olmak üzere iki dîvân hâlinde düzenlemiş; ancak bas-tıramamıştır. Hasibe Mazıoğlu, Remzi Dede’nin bir kısmı âilesinde, bir kısmı ise farklı kütüphanelerde bulunan şiir defterlerini karşılaştırmak sûretiyle Türkçe şiirlerini bir araya toplamış ve dîvân şeklinde düzenleyerek yayımla­mıştır. Ahmed Remzi Dede’nin dîvânında yer almayan bazı şiirleri ise Yakup Şafak tarafından neşredilmiş; ayrıca otuz iki adet Farsça şiiri Mehmet Atalay tarafından Dîvânçe-i Fârisî Ahmed Remzi Dede adıyla yayımlanmıştır.1139

Ahmed Remzi Akyürek Dede’nin Tuhfe-i Remzi adlı eserinden

Ahmed Remzi Dede’nin Türkçe şiirlerine baktığımızda, onun daha ziyâde klâsik şiir geleneğine bağlı bir şair olduğunu görmekteyiz. Dîvânında gelene­ğe uygun bir şekilde münâcât, na‘t, Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Hüseyin, Hz. Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî, Abdülkâdir Geylânî, Ahmed Rufâî vb. din ve tarîkat büyüklerine yazılmış medhiyelere yer verdiği; görev vesilesiye bulunduğu Kayseri, Kütahya, Üsküdar vb. yerlerdeki ahbâba hitâben yazılmış şiirleri olduğu görülmektedir. Son derece sâde ve akıcı bir dilin kullanıldığı şiirlerine hâkim olan hava tasavvufî neşvedir. Aynı zamanda halk şiiri zevki­ne de sahip olan, hece vezniyle kaleme alınmış ilâhîleri, saz şairleri tarzında yazılmış koşma ve destanları da bulunan, tüm bunların yanında güçlü bir mizah damarı ve latîfeci yanı olduğu da görülen Ahmed Remzi Dede’nin bu meyanda, aralarında “Şathiyât Yâhud Ciddiyyât-ı Zaman”, “Ankaranâme”, “Herkes Ettiğini Bulur”, “Tontonnâme” manzûmelerinin de bulunduğu ba­şarılı örnekleri vardır. Şiirlerinin önemli bir kısmı Fuzûlî, Nâbî, Sürûrî gibi geçmiş yüzyılların ünlü dîvân şairlerine; aynı zamanda Âşık Ömer, Mehmed Nâzım Paşa, Reşid Âkif Paşa, Süleyman Nazif, Edîb, Veled Çelebi, Hoca Tah­sin Efendi, Yenişehirli Avni Bey, Ziyâ Paşa, Osman Şems, Leskofçalı Gâlib, Üsküdarlı Tal‘at, Âsaf Hâlet Çelebi, Taşçızâde Hilmi Bey, Râik Memduh Paşa, Hüseyin Vassâf, Yahya Kemâl Beyatlı vb. birçok ismin şiirlerine, mısralarına vs. yapılmış; hatta ayrı bir dîvânçe oluşturacak miktardaki tahmîs, ağırlıklı olarak da taştir vb. örneklerden oluşmaktadır. Şiirleri arasında ayrıca Çorum, Karaman, Havza, Üsküdar vs. şehir ve semtlerin konu edildiği örnekler ile büyük çoğunluğu dostlarının veya yakınlarının doğum ve ölümleri üzerine yazılmış yahut mevlevîhâne vb. mekânların tâmirine ilişkin söylenmiş tarih manzûmeleri ile takrizler bulunmaktadır. Kaynaklarda, noktasız harflerle yazdığı mektuplarının yanı sıra, yine noktasız ve elifsiz harflerle yazdığı ve bir dîvânçe oluşturacak kadar manzûmesinin, tüm bunlara ilave olarak gerek aruz ve gerekse heceyle kaleme aldığı bazı ahlâkî hikâyelerinin de olduğu belirtilen Ahmed Remzi Akyürek Dede’nin tüm bu şiirlerinin yanı sıra başta Mevlevîlik olmak üzere tasavvufla ilgili telif ve tercüme ettiği ve büyük kıs­mı basılmış olan pek çok risâlesi ve edebî eseri bulunmaktadır.1140

Basılmış Eserlerinden Bazıları

  1. Manzum Kavâid-i Fârisî. Farsça manzum bir gramer kitabıdır (İstanbul 1316).
  2. Âyîne-i Seyyid-i Sırdân. Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî’nin manzum menâkıbından oluşmakta olup on üç bentlik bir terkîb-i bendir (Sivas 1316).
  3. Ber-güzâr. Ahmed Remzi Dede’nin çeşitli zamanlarda yayımladığı şiirleri­nin bir kısmının toplanmasından oluşmaktadır (Kastamonu 1329).
  4. Münâcât-ı Hazret-i Mevlânâ. Mesnevî’deki duâ ile ilgili beyitlerin bir ara­ya getirilmesinden oluşmaktadır (İstanbul 1336).
  5. Gülzâr-ı Aşk. İranlı mutasavvıf şair Vâhidî’nin Gül ü Bülbül adlı man-zum-mensur karışık bir hâlde yazdığı Farsça eserinin bir tercümesinden ibarettir (İstanbul 1337).
  6. Tuhfe-i Remzi. Tuhfe-i Şâhidî tarzda Farsça’yı şiir vasıtasıyla kolay bir şekilde öğretmek amacıyla hazırlanmış manzum bir sözlüktür (İstanbul 1344). Matbusu küçük boy kırk sekiz sayfadan ibaret olan eser, ayrıca Ah­met Kartal tarafından yayımlanmıştır (Ankara 2001).
  7. en-Nüshatü’ş-Şâfiyye fî Tercemeti’s-Sohbeti’s-Sâfiyye. Trabzonlu Kösec Ahmed Dede’nin er-Risâletü’l-Behiyye fî Tarîkati’l-Mevleviyye adlı Arapça eserine Şeyh Gâlib tarafından yazılan Arapça hâşiyenin Türkçe tercümesinden ibaret olup Şeyh Gâlib maddesinde de değinildiği üzere, İbrahim Kutluk tarafından neşredilmiştir. İ. Kutluk’un belirttiğine göre Ahmed Remzi Akyürek Dede, Kösec Ahmed Dede’nin eserinin aslını da “Zâviye-i Fukarâ” adıyla 1942 yılında ayrıca tercüme etmiştir (bk. İbrahim Kutluk, “Mevlevîliğe Dâir İki Risâle”, TDED, II/3-4, 1948, s. 291-300).
  8. Mahbûbü’l-Ehibbe. Aziz Mahmud Hüdâyî’nin Habbetü’l-Mahabbe adlı Arapça risâlesinin tercümesinden ibaret olup Rasim Deniz tarafından ya­yımlanmıştır (Kayseri 1982).1141

Şiirlerinden Örnekler

Münâcât

Beyhûde telef etmeyim ezmânımı yâ Rab
İmrâr edeyim aşk ile her ânımı yâ Rab
Aşkınla beni mahv edip al benliği benden
Müzdâd buyur feyzimi irfânımı yâ Rab
Ümmîdim odur mağfiretinden kerem eyle
Gösterme bana etdiğim isyânımı yâ Rab
Aldatmasın âhir nefesimde beni şeytân
Sen sakla aman dînimi îmânımı yâ Rab
Makhûr u zelîl eyleme a‘dâsı yanında
Hîşânımı yârânımı cîrânımı yâ Rab
Mesrûr olayım ben dahi gördükçe dem-â-dem
Mes‘ûd kıl akrânımı ihvânımı yâ Rab
Yüz karası etdirme bana rûz-ı cezâda
Tebyîz edeyim defter-i dîvânımı yâ Rab1142

Na‘t

Aşkı ser-gerdân u âşık eyleyen dîdârına
Hüsnü de meftûn u hayrân eylemiş ruhsârına
Târ u mâr olmuş muhabbet zülfünün dil-bestesi
Vecd ü şevk üftâdedir bâb-ı şefâat-bârına
Lâ-yezâlî şâd-mânî câvidânî neş’eler
Câ-be-câ tefrîş edilmiş hâk-i arş-âsârına
Hurde bir kandîldir Tûr-ı tecellî-i Kelîm
Dest-i hayret ber-dehân Mûsî-i cân envârına
Kubbe-i ulyâsının maksûresi arş-ı azîm
Sidredir her gûşesi Cibrîl hizmetkârına Ma‘ni-i
Kur’ân tecessüm eylemiş olmuş harem
Hazret-i Hakk’ın habîbi Ahmed-i Muhtâr’ına
Cân atıp gelmiş cinândan Bü’l-beşer bin şevk ile
Eylemiş evlâdını âmâde cân îsârına
Ben neler gördüm der-i feyzinde Remzî akl-sûz
Sığmıyor kudsiyyeti şâirlerin eş‘ârına1143

Gazel

Merhabâ ey Tal‘at-ı irfân-likâ-yı Üsküdar
Merhabâ ey şâir-i mu‘ciz-edâ-yı Üsküdar
Baş kesip destâr-ı gîsû-dârı tebrîk eylerim
Ey olan ser-tâc-ı fahr-i ezkiyâ-yı Üsküdar
Feyz-bahşâ sohbetin müştâkıdır cân u dilim
Olmamışdı kimse ammâ reh-nümâ-yı Üsküdar
Gerçi bir dermân arardım bu dil-i şeydâ için
Gelmemişdi aklıma Dâruş’ş-şifâ-yı Üsküdar
Geldi bir emr-i celîl-i ibn-i Mevlânâ-yı Rûm
Gâlibâ vermiş karârı evliyâ-yı Üsküdar
Hâdim etmişler fakîri Mevlevî dergâhına
Hoş görür zannım muhibbân-ı livâ-yı Üsküdar
Kâbil-i iskân olur bir eski dârı yoksa da
Tekyedir derviş için gülşen-serâ-yı Üsküdar
Nakl-i hâne eylemek mümkün değildir şimdilik
Eyleriz her haftada bir gün duâ-yı Üsküdar1144

Gazel

Vasla-i ashâb-ı îkândır külâh-ı Mevlevî
Fahr-i dervişân-ı bâ-şândır külâh-ı Mevlevî
Nice bin ârifleri zîrinde etmiş muhtevî
Kubbe-i eyvân-ı irfândır külâh-ı Mevlevî
Çün minâre dâldir tahtında mescîd gösterir
Kâbe-i dilden nümâyândır külâh-ı Mevlevî
Zulmet ü kasvetde kalmaz sıdk ile lâbisleri
Serde kandîl-i fürûzândır külâh-ı Mevlevî
Sâyesi her başa düşmez bir mücessem nûrdur
Remziyâ ihsân-ı Yezdân’dır külâh-ı Mevlevî1145

Gazel

O âdemler ki âdem külli âlem olduğun bilmez
Muhakkak âlem ü âdeme bir dem olduğun bilmez
Haberdâr olmamışsa “alleme’l-esmâ” rumûzundan
Benî âdemse de âdem mükerrem olduğun bilmez
Sabâh-ı Hakk’ı idrâk etmeyen tahmîr-i tıynetde
Zuhûr-ı âdemin âlemden akdem olduğun bilmez
Temâşâ etmeyen dîdâr-ı Hakk’ı vech-i âdemde
Gönül nâmında bir beyt-i muazzam olduğun bilmez
Cidâl ü kâl ile vahdet-şinâsım zann eden âdem
O sırrın ehl-i hâle feyz-i mülhem olduğun bilmez
Kitâb-ı bî-hurûf-ı aşkdan ders almayan zâhid
Okur âyâtı elfâz ile muhkem olduğun bilmez
Bilir bilmez edenler güft u gû sırr-ı hüviyyetden
Acebdir vâkıf-ı esrârın ebkem olduğun bilmez
Beşerde kâinâtı mündemîç bilmezse bir kimse
Şümûsun zerrelerde katrede yem olduğun bilmez
Nazar-endâz-ı ibret olmayan âfâk u enfüsde
Zemîn ü âsumân levh-i mücessem olduğun bilmez
Kelîmi zannedenler rü’yet-i dîdârdan mahrûm
“Terânî len-terânî” içre müdgam olduğun bilmez
Mesâ’ib âşıka ayn-ı münâsib bilmeyen dânâ
Ser-i dâr-ı belâ bir kürsî-i cem olduğun bilmez
Eden hâlât-ı aşk-ı yâri kıyl ü kâl ile ta‘rîf
Meyân-ı dîde vü dil sırr-ı mübhem olduğun bilmez
Cihânda var mıdır şâh u gedâdan Molla Hünkâr’ı
Serîr-i aşkda sultân-ı efham olduğun bilmez
Olanlar kasr-ı bî-bünyâd-ı câh u devlete meftûn
Meğer iklîm-i fakrın cây-ı hürrem olduğun bilmez
O hûnîler ki halka cevr eder cüz’î sitem görse
Adâlet-hâh olur nefsinde azlem olduğun bilmez
Gazeller nazm eder taltîf eder intâk için İffet
Sükûtun Remzi-i nâ-çâra elzem olduğun bilmez1146

Gazel

Dîde ruh-ı dildâra nigâh etmek içinmiş
Dil derde giriftâr olup âh etmek içinmiş
Pâ-bend-i ser-i zülf edişi gönlümü yârin
Mahkûm-ı yed-i baht-ı siyâh etmek içinmiş
Pîr etdi beni aşk-ı civânân-ı ser-efrâz
Hep tûl-ı emel ömrü tebâh etmek içinmiş
İhvân haset etse de Yusuf gibi hoş gör
Çâh içre cefâ nâil-i câh etmek içinmiş
Ehl-i dile baş eğmesi gâhî süfehânın
Aldanma serencâmı külâh etmek içinmiş
Mâr etmesi ferzâneleri dâhir-i dehrin
Bir lu‘b ile bir beydakı şâh etmek içinmiş
Kılmış beni Hak afvını izhâra vesîle
Remzî gelişim kevne günâh etmek içinmiş1147

Gazel

Nice meyl eyleyelim âleme sersemcesine
Mâsivâdan geçelim zâde-i Edhemcesine
Kâl u kıyl etmeyelim çûn ü çerâdan geçelim
Vâkıf-ı hâl olalım lâl olup ebkemcesine
Kâbe-i vasla revân olmağa sa‘y eyleyelim
Gözümüz eşk ile dolsun çeh-i Zemzemcesine
Kahrına lutfu gibi âşık-ı tâlib olalım
Zahm-ı tîrin saralım sîneye merhemcesine
Hâline el sunalım cennet-i ruhsârında
Bir günâh işleyelim biz dahi Âdemcesine
Edelim bir nice dil-mürdeyi Remzî ihyâ
Nutk-ı cân-bahş ile gel Îsi-i Meryemcesine1148

Hû

Süleyman-ı hakîkat bezmine olsun vezîr Âsaf
Yazıp şi‘riyle her dem Mantıku’t Tayr’a nazîr Âsaf
Bu defterde heveskâr oldu cem‘a ehl-i irfânı
Şumûs-ı ma‘rifetden olmak ister müstenîr Âsaf1149


1123  Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 240; Sadettin Nüz-het Ergun, Türk Şairleri, I, 325; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1427; Ziver Tezeren, “Üstad Ahmed Remzi Akyürek”, Erciyes, Aylık Fikir ve Sanat Dergi­si, sy. 68, Kayseri 1983, s. 6; Hasibe Mazıoğlu, Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri, s. 2-3; a.mlf., “Akyürek, Ahmed Remzi”, DİA, İstanbul 1989, II, 304; “Akyürek, Remzi”, TDEA, İstan­bul 1977, I, 99; Ahmed Remzi Dede’nin soy-kütüğü ve âilesi hakkında ayrıntılı bilgi için ayrıca bk. Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 24-28; Ahmet Cahid Haksever, Son Dönem Osmanlı Mevlevîlerinden Ahmet Remzi Akyürek, Anka­ra 2002, s. 41-46; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, haz. Yakup Şafak, Konya 2006, s. 7-9; Yakup Şafak-Yusuf Öz, Feridun Nâfiz Uzluk’a Gönde­rilen Mevlevî Mektupları, Konya 2007, s. 7.

1124  Ahmet Cahid Haksever, Ahmed Remzi De-de’nin İstanbul’a gidiş tarihini 1310/1892 ola­rak vermekte ve ayrıca o tarihte yirmi yaşında olduğunu belirtilmektedir (bk. Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 50, 52).

1125  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 240-241; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, 326; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1427; Ziver Te-zeren, a.g.m., s. 7; “Akyürek, Remzi”, TDEA, s. 99; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 3-4; a.mlf., a.g.m., s. 304; Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 50-54; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 10-12, 15-16; Yakup Şafak-Yusuf Öz, a.g.e., s. 7.

1126  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 241; Sa­dettin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, 326; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1427; Ziver Tezeren, a.g.m., s. 7; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 4; Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 54-55; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 16-17; Yakup Şafak-Yusuf Öz, a.g.e., s. 7.

1127  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 241-242; Sa­dettin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, 326; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1427; Ziver Tezeren, a.g.m., s. 7; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 4-5; Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 55-56; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 17-20; Yakup Şafak-Yusuf Öz, a.g.e., s. 7.

1128  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 242; İbnü-lemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1427; Ziver Tezeren, a.g.m., s. 7-8; Hasibe Mazıoğ-lu, a.g.e., s. 5; A. Cahid Haksever ise bu tarihi 1331/1913 şeklinde vermektedir (bk. Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 56); Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 20-22; Yakup Şafak-Yusuf Öz, a.g.e., s. 7-8.

1129  A. Cahid Haksever, bu dergâhın adını Kasta­monu Mevlevîhânesi olarak vermektedir (bk. Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 61).

1130  Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi’ndeki 107 nu­maralı dosyada bulunan tâyin yazısından alı­nan ve 30 Muharrem 1338 olarak bildirilen (bk. Ahmet Atalay, “Millî Mücâdele’de Konya Kuvâ-yı Milliyecileri”, I, Ek 82, Konya 1997); ancak ilgili yılın Muharrem ayının 29 çekme­sinden hareketle 29 Muharrem 1338 veya 1 Safer 1338 şeklinde şeklinde düzelttiğimiz bu tarihin yanı sıra, kaynaklarda birbirine yakın ya da hayli farklı tarihlere yer verildiği de gö­rülmektedir. Örneğin H. Mazıoğlu ve A. Kartal 1340/1924 tarihini vermektedirler (bk. Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 5; Ahmet Kartal, Tuhfe-i Remzi, Ankara 2001, s. 33) ki, verilen tarihin milâdî karşılığı 1921-1922 yılına denk gelmek­tedir (HN); Ziver Tezeren, a.g.m., s. 8; Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 58, 61; Sezai Küçük, “Örnek Bir Mevlevî: Üsküdar Mevlevîhânesi Son Postnişîni Ahmed Remzi Dede (Akyü-rek)”, Üsküdar Sempozyumu-IV, 3-5 Kasım 2006, Bildiriler, İstanbul 2007, II, 648. Yakup Şafak’ın da belirttiği üzere (bk. Yakup Şafak-Yusuf Öz, a.g.e., s. 8.), 1919’un dışındaki tarihler, bir yanılgı eseri olup mevlevîhânenin tamir tarihi olan 1340’ın, tâyin tarihi ile karıştırılma­sı ve rûmî kabul edilmesi yahut Remzinâme’de (bk. bk. Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 24-25) tâyin için verilen diğer tarih manzûmelerinin sonlarındaki 1338 tarihinin rûmî sanılmasın­dan kaynaklanmış olmalıdır (HN).

1131  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 243; İbnüle-min Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1427; Ali Rıza Karabulut, “Mevlevî Ahmed Remzi Dede (Akyürek)”, Erciyes, Aylık Fikir ve Sanat Der­gisi, sy. 68, Kayseri 1983, s. 25; Hasibe Mazıoğ-lu, a.g.e., s. 5-6; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 23-24, 40.

1132  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 243; İbnü-lemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1428; Ziver Tezeren, a.g.m., s. 8-9; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 5-6; Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 61; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 25-29.

1133  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 245-246; İb-nülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1428; Süheyl Ünver, “Ahmed Remzi Efendi”, Erciyes, Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, sy. 68, Kayseri 1983, s. 2; Ziver Tezeren, a.g.m., s. 9; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 6; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 31-32.

1134  Ali Rıza Karabulut, “Mevlevî Ahmed Remzi Dede (Akyürek)”, Erciyes, Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, sy. 68, Kayseri 1983, s. 25; Ahmet Ca-hid Haksever, a.g.e., s. 66. Ahmed Remzi Ak-yürek Dede’nin vefat yılı, ilgili tüm kaynaklar­da 1944 olarak verilmekle birlikte günü konu­sunda farklı bilgiler ile karşılaşılmaktadır. Ör­neğin H. Mazıoğlu vefat tarihini 6 Kasım 1944; Ahmed Remzi Dede’nin amcazâdesi Kuddûsi Akyürek gönderdiği 5.12.1944 tarihli mektu­bunda 7 Kasım 1944; Nâfiz Uzluk, 21 Zilkâde 1363 (7 Teşrîn-i Sânî 1944 tarihinde Pazartesi akşamı); Ziver Tezeren ise 7 Ekim 1944 şeklin­de vermektedirler (bk. Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 7; Ziver Tezeren, a.g.m., s. 11); Yakup Şafak-Yusuf Öz, a.g.e., s. 8-11.

1135  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1428; Ziver Tezeren, a.g.m., s. 9-10; Ali Rıza Karabulut, a.g.m., s. 25; “Akyürek, Remzi”, TDEA, s. 99; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 6-7; a.mlf., a.g.m., s. 304; Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 64-66.

1136  Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 67.

1137  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 246; a.mlf., Remzinâme, s. 2, 30; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, 327; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1428-1429; Süheyl Ünver, a.g.m., s. 3; Hakkı Sühâ Gezgin, “Remzi Dede”, Erciyes, Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, sy. 68, Kayseri 1983, s. 3; Lütfiye Cıngıllı, “Babam Ahmed Remzi Akyürek”, Erciyes, Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, sy. 68, Kayseri 1983, s. 4; Ziver Teze-ren, a.g.m., s. 6, 10; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 25-26, 219, 235; Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 45.

1138  Ziver Tezeren, a.g.m., s. 14; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 12-23; Ahmet Cahid Haksever, a.g.e., s. 65, 75-91.

1139  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 246; Sadet­tin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, 327; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1428-1429; Ziver Tezeren, a.g.m., s. 11, 13; “Akyürek, Remzi”, TDEA, s. 99; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 15, 25-26; a.mlf., a.g.m., s. 304; Ahmet Cahid Hakse­ver, a.g.e., s. 47; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 2-3; Yakup Şafak, “Ahmed Remzi Dede’nin Matbû Dîvânında Bulunmayan Bazı Şiirleri”, 7EDİ İklim, sy. 245, Ağustos 2010, s. 50-54; Ah­met Remzi Dede and His Persian Poems, nşr. Mehmet Atalay, İstanbul 2007.

1140  Ziver Tezeren, a.g.m., s. 11-15; Hasibe Mazı-oğlu, a.g.e., s. X, 15-16, 31-327; Ahmet Cahit Haksever, a.g.e., s. 47-48; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. 25, 32-47.

1141  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 246; Sadet­tin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, 327; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1428-1429; Ali Rıza Karabulut, a.g.m., s. 26-29; Kadir Özdamarlar, “Ahmet Remzi Akyürek Üzerine Notlar”, Erci-yes, Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, sy. 68, Kayse­ri 1983, s. 36-38; “Akyürek, Remzi”, TDEA, s. 99; Hasibe Mazıoğlu, a.g.m., s. 304-305; Tâhir Olgun, a.g.e., s. 16. Ahmed Remzi Dede’nin eserlerine ilişkin ayrıntılı bir liste için bk. Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 7-10; Hüseyin Vassâf, Remzinâme, s. XI, 32-35. Ahmet Remzi Dede’nin, kayıp olduğu bilinen Kayseri Şairleri adlı eseriyle ilgili olarak bk. Yakup Şafak, “Ah-med Remzi Dede’nin Kayseri Şairlerine Dair”, Yedi İklim, sy. 228, Mart 2009, s. 50-55.

1142  Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 31.

1143  Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 242-243; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 38-39. Hüseyin Vassâf’ın bildirdiğine göre Ahmet Remzi Dede bu şiirini, Medîne-i Münevvere’de Hz. Peygamber’i ziyareti esnâsında kaleme almış­tır (bk. Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 242; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 38).

1144  Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, 328; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1430; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 53.

1145  Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 216.

1146  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1429-1430; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 176-177.

1147  Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, 328; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., III, 1430; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 178-179.

1148  Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, 328; Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 205.

1149  Ahmed Remzi Dede bu şiirini, Âsaf Hâlet Çelebi’nin Defter-i Meşâhir adlı eserine yazıl­mak üzere ve 24 Cemâziyelevvel 1347 tarihin­de kaleme almıştır (bk. İsmail Kara vd., Âsaf Hâlet Çelebi’nin Defter-i Meşâhir’i, İstanbul 2006, s. 21).