(2/2610) Tatlı sözler yaltaklanmalar aldatmasın seni
İzin verme süslü bir kadın gibi seni cezbetmesini
Tatlı sözler, iltifatlar, övgüler hep hoşumuza gider. İnsan olarak en büyük zaaflarımızdan birini başkaları tarafından övüldüğümüzde gösteririz. O kadar ki bu zaaf bazılarında bağımlılık derecesindedir. Eğer umduğu ve beklediği övgü ile karşılaşmazsa yanındakini düşman bile görür. Terim olarak; bu işi meslek edinmiş, sürekli muhataplarını öven ve bu övgüsünden menfaat temin edenlere “meddah” denir. Sonradan hikâye anlatanlara da meddah denmiştir. Belki de meddahlar dinleyenlerinin hoşuna gidecek şeyler anlattığı için onlara bu isim verilmiştir. Hadis-i Şerifte “meddahın yüzüne toprak saçın” buyrulur. Çünkü övgüde insanın kimyasını bozan zararlı etkenler vardır. Övülmek ve beğenilmek kişide düzeltmesi gereken kusurlarını görmesine mani olur. Kişi onlarla uğraşacağına kendini beğenmeye başlar. Kendini beğenmenin iki zararlı yan etkisi çıkar ortaya; ilkinde kendini geliştirmenin, daha iyi bir insan olmanın yolunu keser, diğerinde ise kendini beğenme ilerler ve kibre dönüşür. Kibir ise malum olduğu üzere büyük günahtır. Birinci mısrada övgüden fazlası anlatılmaktadır. Övgünün bir doz fazlası tatlı sözlerdir. Tatlı sözlerin asıl nedeni genellikle yaltaklanmadır. Yaltaklanma yapanı küçük düşürecek bir davranış bozukluğudur. Buna rağmen insan aldanabilir hatta aldanır. İşte bu aldanış şehvete benzer. Aldatan değildir suçlu, aldanandır. Aklını fikrini denetim dışına bırakarak yaptığından haz almak, yapanın elde etmek istediği şeyi elde etmesiyle sonuçlanır ama elindekini yaltaklanana kaptıran işi anladığında iş işten geçmiştir artık.
Bir aşağılığın seni övmesinden yeğdir
Bir şahın tokadı ki seni değerlendirir
Soylu padişahların yaptığı lütuftur ve ihsandır
Ruh himaye ederse şayet o zaman ceset candır
Övgü yaltaklanandan gelir. Yaltaklanan değersiz bir aşağılıktır. O övgü senin ne işine yaracak ki, seni aldatmak için tuzağa serpilmiş darı, oltanın ucuna takılmış yem gibidir. Buna kanıp kaybetmektense seni kendine getirecek bir tokat daha çok işine yarar. Bayılanı ayıltmaya yarayan cinsten bir tokat. Kan dolaşımının eski ritmine dönmesini sağlayan bir sarsış. Donmadan önce bedene gelen uykudan uyandırmak için harcanan çaba. Kendine gelmeni sağlayacak ne varsa o. Canını yaksa bile işine yarayacak olan odur. Bir alçağın övgüsü seni değersizleştirir. Ama bir şahın tokadı değerini artırır. Hiç değilse şahın seni muhatap almaya değer bulması bile değerli olduğuna işarettir. Zaten soylu padişahlar öfke ile tokat atmazlar. Onlardan gelen canını yaksa bile lütuf ve ihsandır. Çünkü seni kendine getirmek içindir. Çünkü neticesi itibarıyla senin lehine olan odur. Ruh şahlar şahından gelen cevher olduğu için beden ona nispetle değerlidir. Ruh yoksa beden cesettir. Bu yüzden bedene gelen acıyı ruhun cesede can vermesi şeklinde anlamak sezadır. Acıdan kaçmamak, övgü ve diğer hazların peşinde koşmamak insanı daha çok insan eden unsurlardandır.
Burada öven ve yüzüne gülen alçak dünya da olabilir. Çünkü dünya kelimesi “Deni: Alçak” kelimesinden türemiştir. Dünyada haz ve lezzetlere, dünyada kalacak ve sonsuza intikal etmeyecek şeylere sahip oluşun, dünyanın seni övmesi yüzüne gülmesi, bir alçağın yaltaklanması gibidir. Şahın tokadı ise, seni ebedi âleme yönlendirmek için başına gelen belalar ve musibetlerdir. Hastalıklar, açlıklar, çaresizlikler, yokluklar ve yoksulluklar seni sonsuz olana yönlendiriyor ise asıl iyi olan odur.
Yaltaklanmanın da, övgünün de övgüden hoşlanmanın da temel sebebi hamlıktır. Terbiyeden geçmemiş olmaktır. Terbiye görmüş insanlarda bu ve buna benzer arızalar olmaz.
Nerede boş konuşan bir geveze görürsen bil ki
Bir üstadın dizinin dibinden firar etmiştir
Sadece karşısındakini övmek, sadece menfaat temin etmek için yaltaklanmak değil, konuşma adabı hakkında yetersiz olmak, ağzına, diline, ağzından çıkan söze dikkat etmemek, çok ve boş konuşmak, gevezelik etmek hep böyle terbiye noksanı kişilerin işidir. “Allah’ım susmamı tefekkür, konuşmamı zikir eyle!” diye öğretilen duadan bihaber olanlardır. Çoğu da eline geçen bu terbiye fırsatını tepmiş, bulduğu üstadın dizinin dibinden kaçmış tiplerden olur.
Hilekâr nefsine kanmıştır aldanmıştır
Hâsılatsız kimsesiz ve de garip kalmıştır
Bir üstadın dizinin dibinden firar etmek, daha başka birçok zarara yol açar. Muhtelif sebeplerden dolayı firar eder insanlar. Ama o muhtelif gibi görünen sebepler, nefsin herkese farklı hileler uygulamasındandır. Bütün firar sebepleri aslında nefsinin hilesine kanmaktır. Böylece gelişme, kusurlarından temizlenme yani terbiye olma imkânından mahrum kalınır.
Olsaydı üstadın muradınca eğer ki
Hem kendini hem etrafını mesrur ederdi
Eğer nefsin hilesin kanıp da firar etmeseydi, üstadın dizinin dibinde oturmaya sabretseydi, hem kendi mutlu olacaktı hem etrafına mutluluk verecekti. Çünkü terbiye görmüş olacaktı. Çünkü kusurlarından kurtulmuş, kendini geliştirmiş olacaktı.
Kim kaçarsa üstadın terbiye rahlesinden
Kaçmış ve uzaklaşmış olur kendinin devletinden
Bu tuzağa düşenler başkalarına değil kendilerine zarar vermiş olurlar. Kendi devletlerinden, kendi ikballerinden, kendi saadetlerinden kaçmış olurlar. Oysa yaşamanın gayesi sonsuz olan için hazırlık yapmaktır. Terbiye olma imkânını firar ederek heder edenler, hayatın temel gayesinden de uzaklaşmış olurlar. Sonsuz olana değil geçici olana yoğunlaşırlar. Bu dünya hayatı için öğrendiklerin, üstadın dizinin dibinde oturdukların konunun dışındadır. Dünya sanatlarından biri için bir ustaya, bir öğreticiye, bir üstada muhtaçsın. Bundan kaçmaz, buna gereken önem ve ihtimamı gösterir de diğerinden firar edersen, sonsuz olana kısacık olanı tercih etmiş olursun.
Ten kazancın için bir sanat öğrendin, tamam
Ama din kazancın içinde göster ihtimam
Dünya serveti kazanmak için elbet çalışacaksın
Ama bu fani dünyayı terk ettiğinde ne yapacaksın?
(2/2620)Öteki âlem için de bir sanat öğrenmeye gayret et
O sanattan hâsıl olsun af ve mağfiret
Bu dünya kazancı için bir sanat öğrenmen, çalışman, çabalaman, mücadele etmende sorun yoktur. Elbette bunlar olacaktır ve olmalıdır. Vazifelerinden biri de budur. Ama bu ebedi olanı unutturacak boyuttaysa, o cihan için bir şey kazanmadıysan, orası için geçerli bir sanat öğrenmedi, hele onu öğretecek üstadın dizinin firar ettiysen hâlin yaman demektir.
O cihan için de bir kâr ve kazanç gerektir
Sanma ki bu dünya ticareti kâfi gelecektir
Hak Teâlâ dedi; “bu dünya ticareti”
“Ötekine nispetle bir çocuk oyuncağı“
Hadid Suresi’nin yirminci ayet-i kerimesinde şöyle ferman buyrulur:
*Bilin ki (ey insanlar!) Bu dünya hayatı, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışı(na girişmenizden) ve daha çok servet ve çocuk sahibi olma hırsın(ız)dan ibarettir. Bu (dünya)nın durumu, (hayat getiren) yağmurun hikâyesine benzer: Yağmurun yeşerttiği bitki, toprağı ekenlere sevinç verir ama sonra kurur ve sen onun sarardığını görürsün, sonunda toprak haline gelir. Ama öteki dünyada (insanın durumu ile ilgili ebedi hakikat açıkça ortaya çıkacaktır). (Ya) şiddetli azap yahut Allah’ın bağışlayıcılığı ve hoşnutluğu, çünkü bu dünya hayatı, kendini kandırmanın zevkin(i tatmak)tan başka bir şey değildir+
Ankebut Suresi’nin atmış dördüncü ayeti kerimesi de şöyledir:
*Çünkü (akıllarını kullansalardı bilirlerdi ki) bu dünya hayatı geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir; oysa sonraki hayat, tek (gerçek) hayattır: keşke bunu bilselerdi!+
Ayeti kerimelerde dünya hayatı için “oyun” buyrulması açılıyor ve buna telmihte bulunarak “ötekine nispetle çocuk oyuncağı” şeklinde ifade ediliyor. Şöyle ki,
Bir çocuk diğer bir çocukla arkadaş olur
Hazırlık yaparlar, oyun kurulur
Dükkâncılık oynayacaklar kurulur dükkân
Fakat içlerinde ne kâr endişesi vardır ne ziyan
Akşam olur çocuk evine döner ama açtır
Oynadığı oyun sadece açlığını artırmıştır
Dünya hayatında peşinde koşulan kazancın nasıl bir yorgunluk olduğu eve dönünce anlaşılacaktır. Eve dönüş yolculuğu kaçınılmaz olan ölümle başlar.
Bu cihan bir oyun yeri ölümse gece
Yorgun ve boş kese ile gitme vakti gelmiştir işte
Din kazancı aşktır ve gönül cezbesidir
Hakkın nuruna rehber bu kabiliyettir
Bu aşağılık nefis fani kazancın peşindedir
Yetsin faninin peşinde koştuğun, insaf! Yetişir
Öyle aşağılıktır ki nefis şeref kazanmak bile istese
Bu isteğin ardında saklamaktadır hile ve desise
#M. Sait Karaçorlu