Anadolu’da Yapılan Mesnevi Şerhleri
Doç. Dr. Ali Güzelyüz
Mesnevî, Mevlanâ Celâleddîn’in kaleme aldığı 25632[1] beyitten oluşan altı ciltlik ünlü eseridir. Mesnevî’nin daha iyi anlaşılabilmesi için, üzerine çeşitli şerhler yapılmıştır. Anadolu sahasında Mesnevî üzerine ilk şerhler, 15. yüzyılda yapılmıştır. İlk Mesnevî şârihi kabul edilen Mevlevî İbrahim Big, Mesnevî’nin on yedi hikâyesini nazmen şerh etmiştir.[2] 2377 beyitten oluşan bu eserde konular tasavvufî bakımından tahlil edilmiştir.[3]
Mesnevî’nin ilk mütercim ve şârihlerinden birisi de Şeyh Mu’înuddîn b. Mustafa’dır. O, aynı zamanda Mevlanâ’dan sonra yetişen ilk Mevlevî şairlerden biri olup Mu’înî mahlasını kullanmıştır. Mu’înî, Mesnevî’nin birinci cildini Ma’nevî-yi Murâdîye adıyla iki cilt halinde manzum bir şekilde aynı vezinde tercüme ve şerh ederek h. 840 (1436) yılında tamamlamış ve Osmanlı padişahı II. Murad’a sunmuştur.[4] Tercüme ve şerh bakımından oldukça başarılı olan bu eser, sade bir dil ile yazılmıştır.
Şâhidî İbrahim Dede ise, Mesnevî’nin her cildinden 100 beyit olmak üzere toplam 600 beyit seçmiş ve Gülşen-i Tevhîd adlı Farsça eserinde her beyti beş beyitle, Mevlanâ’nın Mesnevî’si ile aynı vezinde manzum olarak açıklamıştır. Bu eser, 1878’de İstanbul’da bastırılmış, 1967 yılında ise Midhat Baharî Beytur tarafından Türkçeye nesir olarak çevrilmiştir.[5]
Anadolu sahasında Mesnevî’nin ilk tam şerhi, XVI. yüzyılda Gelibolulu Sürurî Muslihuddîn Mustafa Efendi tarafından Farsça olarak yapılmıştır.[6]Beyitlerin gramer bakımından tahlil edilmesi ve hikâyelerin açıklanmasıyla sınırlı kalan bu şerh, tasavvuf yönünden zayıftır. Kaynakların büyük bir kısmında Sûdî-yi Bosnevî”nin de Mesnevî’yi Türkçe olarak şerh ettiği yazılmaktadır. Ancak bütün yazma eser kataloglarında onun böyle bir eseri olduğuna dair herhangi bir kayda rastlanmamıştır. Sûdî ayrıca Risâle-i Müşkilât u Istılâhât-ı Mesnevî adlı bir eser de kaleme almıştır. Mustafa Şem’î Efendi ise h. 995-1001 (1587-1592) yılları arasında Mesnevî üzerine tam Türkçe bir şerh telif etmiştir.[7] Bu şerh, önceki şerhlerden daha fazla ün kazanmıştır.
İsmail Rusûhî Ankaravî, Mesnevî’nin tamamını Mecmu’atu’l-Letâif ve Ma’mûretu’l-Ma’ârif adlı eserinde şerh etmiştir.[8] Bu şerh, Türkçe şerhler arasında en fazla kabul gören şerhtir. Ankaravî, mukaddimede, temel İslamî ilimlere dair kırkı aşkın kaynağa dayanarak bu eseri tasavvufî açıdan açıkladığını belirtmektedir. Ankaravî’nin en çok yararlandığı kaynaklardan biri de Muhyiddin ibn el-Arabî’nin el-Fütûhâtu’l-Mekkiyye’sidir. Ankaravî bu eserinde, bir yandan Mevlâna’nın fikirlerini açıklarken, diğer yandan tasavvufun genel kurallarını sade bir ifadeyle ortaya koymuştur. Mesnevî’yi şerh ederken geniş ölçüde İbn el-Arabî’nin etkisi altında kalması, Mesnevî’nin ve Mevlâna’nın farklı bir şekilde anlaşılmasına neden olmuştur. Aslında Muhyiddin ibn el-Arabî ile Mevlâna birçok noktada birleşmiş gibi görünseler de bazı esaslarda birbirinden ayrılırlar. Vahdet-i vücûd nazariyesini temellendiren İbn el-Arabî’nin tasavvuf anlayışı irfan ve ma’rifete dayanan nazarî ve felsefî bir tasavvuftur. Mevlâna’da ise asıl olan aşk, cezbe ve vecd halleridir. Mevlâna’yı ve Mesnevî’yi İbn el-Arabî’nin tasavvuf telakkilerine göre anlama ve yorumlama temayülü daha önce başlamış, ancak Ankaravî buna son şeklini vermiştir. Bu yorum tarzı, fazla değişikliğe uğramadan sonraki yüzyıllarda da devam etmiştir.[9] Kahire’de ve İstanbul’da defalarca basılan bu eser, Şam Mevlevîleri’nin isteği üzerine Cengî Yûsuf Dede tarafından Menhecu’l-Kavî li-Tullâbi’l-Mesnevî adıyla Arapçaya; İsmet Tasarzâde tarafından da Şerh-i Kebîr-i Ankaravî ber Mesnevî-yi Ma’nevî-yi Mevlevî adıyla Farsçaya çevrilmiştir.[10]
Abdülmecîd-i Sivâsî, Mesnevî’nin birinci cildinden 1328 beyti Şerhu Cezîreti’l-Mesnevî adıyla şerh etmiştir. Sivâsî, kendi devrinde yapılan şerhleri yeterli görmediğini, her beytin hangi makama, hangi âyete ve hangi hadise ait olduğunu açıklamak ve bu yola yeni başlayanların daha iyi anlamalarını sağlamak için şerh etmeye başladığını belirtmektedir.[11]
Eşrefî Pîr Muhammed Mevlevî de, Mesnevî’nin ilk dört cildini, Hazînetu’l-Ebrâr adlı eserinde şerh etmiştir.
Sarı Abdullah Efendi, Mesnevî’nin birinci cildini Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî adıyla şerh etmiştir. Beş cilt olarak basılan bu eser, sadece bir şerh değil, aynı zamanda bir tasavvuf ansiklopedisi niteliğindedir.
İsmail Hakkı Bursevî’nin Rûhu’l-Mesnevî[12] adlı eseri, Mesnevî’nin birinci cildinin ilk 738 beytini kapsayan oldukça geniş Türkçe bir şerhtir. Bursevî, eserinin sonunda, Mesnevî’nin manasının anlaşılması için bu 738 beytin şerhinin yeterli olacağını söylemektedir. Nakşibendî şeyhi Mehmed Murâd Efendî’nin Hulâsatu’r-Rûh adlı şerhi ise, Mesnevî’nin tamamını içermektedir.[13]
Mustafa Şem’î Dede, Mesnevî’yi mensur ve muhtasar bir şekilde 6 cilt halinde şerh etmiştir. Yenikapı Mevlevîhanesi’ne hizmet eden meşhur kişilerden biri olan Sabûhî Ahmed b. Muhammed ise mürit ve muhiplerden bazılarının isteği üzerine Mesnevî’de geçen âyet, hadis ve anlaşılması güç yerleri İhtiyârât-ı Hazret-i Mesnevî-yi Şerîf adlı eserinde Türkçe olarak açıklayarak şerh etmiştir. Bu şerhin diğer şerhlerden farkı, âyet ve hadislerin sıkça kıllanılmasıdır.
Şifâî Mehmed Dede ile Şeyh Murâd-ı Buhârî’nin de muhtasar Mesnevî şerhleri vardır.
Son dönemdeki meşhur Türkçe şerhlerden birisi de Âbidin Paşa’nın Mesnevî’nin birinci cildine yaptığı 6 ciltlik şerh olup 1303-1326 yılları arasında İstanbul’da basılmıştır. Mesnevî’nin ilk beyti 26 sayfada, diğer beyitler ise yarımşar sayfada şerh edilmiştir. Her cildin sonunda, o cildin fihristi vardır. Âbidin Paşa’nın şerhi, şu özellikleriyle diğer şerhlerden ayrılır:
1- Bazı şerhler Mevlevîlik ve onun temel düsturlarını eksen alarak kaleme alınmıştır. Abidin Paşa’nın şerhinde ise tasavvuf genel yapısı içinde işlenmiştir. Herhangi bir tarikata özel yer ayrılmamıştır.
2- Abidin Paşa’nın şerhi son derece açık, anlaşılır ve her kesimden insanın yararlanabileceği sadeliktedir. Abidin Paşa, sadece gerekli gördüğü yerleri değil, anlamı çok açık olan bir kaç beyit dışında, her beyti ayrı ayrı şerh etmiş, ayrıca genel kapsamlı ayrıntılı açıklamalar yapmıştır.
3- Abidin Paşa Şerhinde iman ve İslam dairesi eksen alınmıştır. Temel meselelerde münasebet görülen her yerde batılı görüşlere de yer verilmiştir. Sokrat, Eflatun, Newton, Volter gibi düşünürlerin, Şekspir gibi batılı yazarların eserlerinden alıntılar yapılmıştır.
4- Detaylara girilmemiş, teknik terimler kullanılmamış, mesnevînin şiir dili düzyazı ile adeta yeniden yazılmıştır. Son derece akıcı ve sade bir dil kullanılmıştır. Abidin Paşa, yazılanların anlaşılır olmasına öncelik verdiğini bizzat kendisi ifade etmektedir.
5- Abidin Paşa şerhinde yüzyıllar boyu süregelen iki ayrı ekolün (Zahir ehli ve batın ehli, veya tasavvuf ve kelam, veya akıl ve gönül) eklektik bir anlayışla aynı düzlemde buluşturulmasına gayret edilmiştir. Ana eksen tasavvuf olmakla beraber akılcı bir metot takip edilmiştir.
Ahmed Avni Konuk’un 1937’de tamamladığı Mesnevî şerhi, tam şerh olup otuz dört defterden meydana gelmektedir. Ahmed Avni Konuk, bu eseri hazırlarken, daha önce kaleme alınan Türk ve Hind şârihlerinin eserlerini inceleyerek ve Muhyiddin ibn el-Arabî’nin el-Fütûhâtu’l-Mekkiyye adlı eserindeki görüşlerini de dikkate alarak yazdığı için, en etraflı ve en etkin Mesnevî şerhi sayılmaktadır. Konuk, beyitlerin önemli bir kısmını da Mevlânâ’nın Fîh-i mâ Fîh ile açıklamıştır. Konuk, eserinin mukaddimesinde, metin olarak İsmail Rusûhi-yi Ankaravî’nin nüshasını esas aldığını, Hind şarihlerinden İmdadullah, Bahru’l-Ulûm Abdu’l-Ali, velî Muhammed Ekberâbâdî ve Abdurrahman-ı Leknevî’nin şerhlerine de müracaat ettiğini ve beyitlerin çoğunun açıklamasını uzatmadığını ifâde etmektedir.[14] Konya Mevlana Müzesi Kitaplığı ve Koca Ragıp Paşa kütüphanesinde yazma nüshaları bulunan bu eser, 2004 yılından itibaren basımına başlanmış ve şimdiye kadar 5 cildi basılmıştır.
Bir diğer Mesnevî şarihi de Tahiru’l-Mevlevî’dir. Hocası Mehmed Es’ad Efendi’nin vefatından sonra Fatih Camiinde Mesnevî dersleri vermeye başladığında, Mesnevî Takrirleri adı altında tuttuğu notlar, bu şerhin aslını oluşturur.[15] Tahiru’l-Mevlevî, Mesnevî’nin sadece ilk dört cildinin şerhini tamamlayabilmiş, 5. cildin ise yaklaşık bin beyit kadarını şerh ettikten sonra vefat etmiştir.[16] Müellif nüshası, Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan bu eser 1963 yılından itibaren İstanbul’da basılmıştır. Tahiru’l-Mevlevî, Mesnevî’yi şerh ederken, ilk önce Farsça aslını, sonra okunuşunu, daha sonra da tercümesini verdikten sonra açıklamalara geçmektedir. Şerh sırasında âyet ve hadislerden bol miktarda faydalanmıştır.
Mehmet Muhlis Koner de Mesnevî’nin birçok şerhinin olduğunu, ancak bunların günümüz gençleri tarafından anlaşılmadığını, bu yüzden günün ilim, anlayış ve diline uygun olarak açık bir şekilde tercüme ve açıklamaya ihtiyaç olduğunu söyleyerek şerhe girişmiş ve Mesnevî’nin tamamını şerh etmiştir. Mesnevî^deki hikâyeleri beyit beyit tercüme etmemiş, hikâyeyi anlamına uygun bir şekilde özetlemiştir. Hikâyeleri birbirinden ayırarak sıraya koymuş, böylece Mesnevî’yi daha okunaklı ve açık hâle getirmiş ve adına Mesnevî’nin Özü demiştir. Bu eser 1961 yılında basılmıştır.[17]
Anadolu’da yapılan son şerh, Abdülbaki Gölpınarlı tarafından hazırlanmıştır. Mesnevî’nin tamamını oluşturan bu şerh, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 6 cilt halinde, 1. baskısı 1972, ikinci baskısı ise 1985’te basılmıştır.
(Bu tebliğ, 9 Mayıs 2006 tarihinde Tahran’da 4. İran ve Dünya Edebiyat İşbirliği Sempozyumu’nda Farsça olarak sunulmuştur)
[1] Mesnevî’nin beyit sayısı çeşitli yazmalara göre değişiklik göstermekte olup 25585 ila 26660 arasında değişmektedir. Hindistan bölgesindeki yazmalarda 30 bin beyte kadar çıkan Mesnevî’nin beyit sayısı, en güvenilir neşir olarak değerlendirilen Nicholson’un hazırladığı metinde 25632’dir. Bkz. Nicholson, R.A., The Mathnawi of Jalaluddin Rumi, I-VIII , Leiden 1925-1940.
[2] Bu eserin bilinen tek yazma nüshası, İstanbul’da Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Kemankeş Emîr Hoca, nr. 250, varak 22a-107b’de kayıtlıdır.
[3] Bkz. İsmail Güleç, “Türk Edebiyatında Mesnevî Tercüme ve Şerhleri”, Journal of Turkish Studies, 27/II, p. 161-176, Harvard 2003.
[4] Bu eserin yazma nüshası, Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi , Ulucami, nr. 1664-1665’te kayıtlıdır. Prof. Dr. Kemal Yavuz, bu eserin, Mesnevî’nin 755 beytinin tercüme ve şerhini oluşturan yaklaşık 3000 beytini neşretmiştir. Bkz. Kemal Yavuz, Mesnevî-i Murâdiye, Ankara 1982.
[5] Bkz. İsmail Güleç, aynı yer; Semih Ceyhan, “Mesnevî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 29, s. 325-334, Ankara 2004.
[6] Bu eserin yazma nüshası, İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesi, Hasan Hüsnü Paşa, nr. 686’da kayıtlıdır.
[7] Bu eserin müellif nüshası, 1. cilt, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, nr. 3393; 2. cilt, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Veliyüddîn Efendi, nr. 1721; 3. cilt, Süleymaniye Kütüphanesi, İsmihân Sultan, nr. 272; 4. ve 5. ciltler, Süleymaniye Kütüphanesi, Dârulmesnevî, nr. 204; 6. cilt, Süleymaniye Kütüphanesi, M. Ârif-M. Murâd, nr. 38’de kayıtlıdır.
[8] Ankaravî, Mesnevî’nin Mevlânâ’ya ait olmayan 7. cildini de şerh etmiş ve bu yüzden çeşitli eleştirirlere maruz kalmıştır.
[9] Erhan Yetik, “Ankaravî, İsmâil Rusûhî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 3, s. 211-213, İstanbul 1991.
[10] Bu eserin Türkçe aslı 1221, 1242 ve 1251’de Kahire’de, 1257 ve 1289’da İstanbul’da; Arapça çevirisi, 1289’da Kahire’de; Farsça çevirisi ise 1348’de Tahran’da basılmıştır.
[11] Abdulmecîd-i Sivâsî, Şerh-i Mesnevî, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Veliyyüddin 1651, v. 3b.
[12] Bu eser 1287 yılında İstanbul’da iki cilt halinde basılmıştır.
[13] Bu eserin yazma nüshası, İÜ Kütüphanesi, TY, nr. 6309-6314’te 6 cilt halinde bulunmaktadır.
[14] A. Avni Konuk, Mesnevî-i Şerif Şerhi, I, yayına hazırlayanlar: Dr. Selçuk Eraydın-Prof. Dr. Mustafa Tahralı, İstanbul 2004, s. 29-56.
[15] Atilla Şentürk, Tahiru’l-Mevlevî Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1991, s. 93.
[16] Tahiru’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, İstanbul ty, s. 15.
[17] Bkz. İsmail Güleç, aynı makale, s. 171.