Aşk tendedir, tenden değildir
Senai DEMİRCİ
Baharı bir hatırlayın. Çiçeklerin rengarenk uçuştuğu, reyhanların ebedî saadet müjdesi sunduğu, ağaçların meyvelerle ikrama ve ihsana mazhar olduğu, tohumların günışığına uyandığı, canlıların neşe içinde oynaştığı bu eşsiz şehrâyin, aslında kuru bir toprak üzerinde gerçekleşir. Bahar toprak üzerinde gerçekleşir, topraktan kaynak alır, toprağı şenlendirir, toprakla görünür olur ve sonunda tekrar toprağa döner. Bahar toprak üzerinde olup biter; ancak topraktan öte bir tecelli, topraktan önce varolan bir gerçeklik, toprağı aşan bir varoluştur. Bahar topraktadır; topraktan değildir.
Bahar ile toprak arasındaki ilişki, aşk ile ten arasında da geçerli olmalı. Aşk, kendine kalbi özne olarak seçerken, teni kendine nesne eyler. Tene konuk olur, tende canlanır, tende görünür olur, teni şenlendirir, ten üzerinde doyum arar, tende uyanır, teni giyinerek gelir. Aşk tendedir ancak tenden değildir.
İşte nikâh, cemrenin toprağa düşmesi gibi bir bahar yakınlığıdır. Nikâhın gerektirdiği ve getirdiği sonsuz, sınırsız ve şartsız beraberlik niyetiyle, kalpler, semâ ve arzın biribirine yanaşması gibi, birbirine ısır, ülfet kazanır, yakınlaşır. Nikahın kalbleri birbirine hasreden o kerametli helal niyeti sayesinde, ten toprağına bereketler iner, böylece yârimiz, nezaketli kudsi ifade ile “tarla”mız olur. Ağyarın ulaşamadığı mahrem yakınlaşmalar sayesinde, sevda çiçeklenir, aşk hüsünlere gebe kalır, sevmek sahihleşir. Tende tezahür eden lezzetler, cisimde hissedilen lezzetler, bedende yaşanan keyifler, kalbin zamanda ve mekanda sınırsız beraberliği arayan niyetiyle, gölgesiz, gamsız, kaygısız, eksiksiz yaşanır hale gelir.
Baharda, toprağa indirilen bir yağmur damlası, bütün semâyı ve arzı kuşatan diriliş niyeti sayesinde göründüğünden öte bir manzaranın detayını oluşturur; öylece tohumları toprağın derinliklerinden uyandırır, gün yüzüne çağırır. Çiçekleri ve yaprakları okşayıp duran rüzgâr, sonsuz çağrışımlar uyandıran bir haşir dekoru içinde olduğu için, avare, başıboş ve anlamsız bir esinti olmaktan çıkıp, çiçek tozlarının döllenmesiyle ağaçları doyumsuz meyvelere gebe bırakır. Çiçeklerin yüzü baharın taşıdığı ebediyet müjdeleri içinde gerçek güzelliği taşır hale gelir.. Meyvelerin tadı, baharın sevinci ve coşkusu içinde damaklarda eksiksiz hissedilir.
Aşkı, helal niyetinin gölgesinde, nikâhın ebedîlik vaadi içinde, kul olmanın ölümün sınırlarını aşan vefası içinde yaşayabiliriz. Bahar topraktan ibaret olmadığı gibi, aşktan tenden ibaret değildir. Bunun tersini de söylemeliyiz kendimize. Bahar topraksız yaşanmadığı gibi, aşktan tenden mahrum olmamalı. Kalbini helaline ebediyen hasretmiş, tenini helaline sınırsızca helal etmiş kullar olarak, baharımızın her detayını yaşamalı, yoklamalı, hissetmeli, deneyimlemeliyiz.
Yağmur damlalarının sevgili tenindeki her serüvenini, rüzgârın helalin yüzüne düşen tüm dokunuşlarını, gün ışığının helalin bakışına düşen her parıltısını, helali sevmek aşkına, helalinden sevmek adına temsil etmeliyiz. Yağmur gibi nazikçe tenezzül etmeli, rüzgâr gibi müşfik ve ılık dokunuşlarla yoklamalı, gün ışığı gibi sürurlu bakışlarla varmalıyız “tarla”mıza. İşte o zaman, helal sevmenin lezzeti ile , nikahın bereketi ile, helalimizden sımsıcak ve doyumsuz tensel meyveler devşirebiliriz. Tenin hakkını verdiğimizde, kalbin toprağında bekleyen aşk tohumları gün yüzüne çıkıp filizler verir, ağyardan saklanmış sevda çiçekleri açılıp yar yüzüne tebessümler gönderir, tesettür kabuğunda saklı el değmemiş inciler derinlerden çıkıp yâre zinet olur.
Aşk ne ten ile sınırlıdır; ne de tensiz ve bedensiz bir ruhtur. Dudağın suya değmesi gibi, gözün ışığa açılması gibi, tende yaşanır ancak tenden öte doyumlar barındırır. Her birimiz “dilediğimiz gibi girebileceğimiz bir tarla” sahibi olarak, aşkın toprağını yeniden yeniye yoğurmak ve tazelemek üzere, helalimize olan aşkımızı kalbimizin semasında sürekli hazır bekleteceğiz, ancak yeri ve zamanı geldiğinde, tarlaya yağmur gibi tenezzül edeceğiz, günışığı gibi sürurla tebessüm edeceğiz, rüzgâr gibi incelikle dokunacağız. Baharı getirmenin şartlarını gerçekleştirdikten sonra, tarlamızın çiçeklenmesini, güzelleşmesini, doyumsuz meyvelere durmasını bekleyeceğiz.
Ebedîyen ihya edilmenin müjdesiyle, bizi terütaze aşıklar eyleyecek haşrin yakiniyle, lezzetleri ihya edip tatlandıran ebedî saadetin beklentisiyle, kalbimizin alabildiğine kanatlandığı nihayetsiz mekanlarda, bitimsiz zamanlarda, kaygısız lezzetlerin coğrafyasında, her daim ihya edilmenin baharında, aşkımızı hiç korkusuzca tene taşıyalım, taşıralım. Aşkımızı tende görünür ve yaşanır kılalım. Başkalarının buz gibi soğuk, ölü yapraklar gibi dağınık, tende başlayıp tende biten aşkları, sokaklarda, vitrinlerde, meydanlarda metalik parıltılarla parıldayıp dursun. Biz, beka müjdesine dayalı ebedî beraberlik niyetiyle gerçekleşen helâl keyifler içinde ihya edelim aşkı. Ve bilelim ki, aşk ve beka, et ve tırnak gibidir. Bekadan nasibi olmayanın bahardan da aşktan da nasibi yoktur. Bahar toprakta beka için açmış cennet çiçeğidir. Aşk ise tende beka kokulu bir hurî tebessümüdür.