BABAMIZIN HİKAYESİ!
Geçtiğimiz Pazar günü İstanbul’daydık.
Son derece nitelikli bir gurup arkadaşla yolculuk ettik Mesnevi kılavuzluğunda. Geldiğimiz yere doğru, evimize doğru.
Zaman su gibi aktı. Bittiğinde bir arada olmanın keyfi hüzne dönüştü. Gelecek ay yeniden bir arada olmayı planlayıp ayrıldık. Bundan sonra şimdilik ayda bir İstanbul’da olma zamanı. Gurup çalışmalarımız her ayın üçüncü hafta sonu gerçekleşecek. Bilgi için: www.rumiterapi.com u ziyaret edebilirsiniz.
Konya ile ilgili guruplarımız da aralık ayı sonu ve ocak itibari ile başlıyor. Sanırım bu hafta sonuna kadar ilave birkaç kişi daha alabileceğiz. Onun için de http://faikozdengul.wordpress.com/duyuru-ve-etkinlikler/ linki ziyaret edilebilir.
Peki işin özü ne?
Tabi ki nefsi ehlileştirmek.
Dışarıda gibi görünen her türlü sorunun kaynağı aslında içerdeki savaşın yansıması.
İşin başlangıç hikayesi ne?
Babamızdan bize kalan başlangıç ne? Yolun başında ne var?
Babamız neden gelmiş buraya, neden yurt edinmiş dünyayı?
Babamız Adem as, özür dilemek için geldi dünyaya. Başlangıcı özür hikayemizin.
Eğer sözlerimin yabancısı değilsen der Hz Pir: üstüne bir aba çek, bir viraneye çekil ve gözyaşı dök.
Böyle başla.
Babamız neydi ne yaptı?
Ateş değildi. Muhalifliğin, bozuculuğun, bozgunculuğun tezahürü değildi.
Kafa tutmadı yaratıcısına. İtaatsiz değildi. Hükme itiraz etmedi.
Özür dilemeyi zulümden saymadı. Eğmekte zorlanmadı başını. Büyüklenmedi.
Özür diledi Adem. Onu ateşten ayıran buydu.
Ve tüm bir yeryüzü macerasını Sevgilisinin bağışlamasına adadı.
Hatasını itiraf etti, pişmanlık duydu, nefsini kötüledi, özrünü sürdürdü ve Sevgilisinden ümidini asla kesmedi.
Bunun için Ademdi. Bunun için yaratılmışların en üstünü olarak eğildi melekler önünde. Günahını kabul etmeyen, kendini kötülemeyi bilmeyen, azgınlığını Sevgiliye nispet eden, O’ndan ümidini kesen değildi.
Dik başlılık etmedi. Sevgiliyi üzmenin acısını taşıdı yüreğinde mıh gibi. Birinde edep hüküm sürdü mahcubiyetten. Diğerinde fasıklıktan mütevellit azap. Bunun içindir ki biri bahtiyar oldu diğeri bedbaht..
“Adem, Günah ettiği halde edebe riayet ederek Tanrı’ya isnad etmedi. Tanrı’nın halk ettiğini gizledi. O suçu kendine atfettiğinden ihsana nail oldu. Adem, tövbe ettikten sonra Tanrı, “Ey Adem! O suçu, o mihnetleri, sen de ben yaratmadım mı?” O benim taktirim benim kazam değil miydi; özür getirirken niye onu gizledin?” dedi. Adem “Korktum, edebi terk etmedim” deyince Tanrı, “İşte ben de onun için seni kayırdım” dedi. Hürmet eden hürmet görür. Şeker getiren badem şekeri yer. Temiz şeyler temizler içindir; sevgiliyi hoş tut, hoşluk gör; incit, incin !. Kızar, savaşırsak bu, kahrının aksidir, barışır, özür serdedersek muhabbetinin aksidir. Bu dolaşık ve karmakarışık alemde biz kimiz? Elif gibiyiz. Elif’inse esasen, hiç ama hiçbir şeyi yoktur!“ ( Mesnevi- Cilt 1)
Kibirini kenara koyan özür dileyebiliyor. Gurur yapmayan, gocunmayan. Sevgiliye kendini sevdirmeye gayretinde. Sevilme endişesinde olan. Ve bu özrün kabulünü ve bağışlanmayı sürekli umut eden. Adem noksanını bilen. Adem suçunu fark eden. Adem hata özümdedir diyebilen.
“Hata özümdedir” diyebilenlerden etsin Rabbim bizleri. Niyazımız odur.
#Faik Özdengül