Mesnevi Hikâyelerinden Dersler: 36
BİLÂL-İ HABEŞÎ: SES VE İMAN
Efendisi Hz. Bilâl’e dininden dönsün diye çok büyük işkenceler yapıyordu. Bunun üzerine Hz. Ebûbekir onu satın almaya karar verdi. Bu arzusunu Hz. Bilâl’in efendisine söyledi. Ona bir beyaz köle ve büyük miktarda para vererek Hz. Bilâl’i satın aldı. Bunun üzerine Hz. Bilâl’ın efendisi olan o kâfir kahkahalar atarak gülmeye başladı. Hz. Ebûbekir:
-“Ne oldu? Neden bu kadar gülüyorsun?” dedi. Kâfir:
-“Eğer bu kadar hevesli görünmesen, verdiğin bu paranın onda birine alabilirdin. Bence o yarım akçe bile etmez. Onun değerini sen arttırdın,” dedi.
Hz. Ebûbekir şöyle cevap verdi:
-“Be ahmak, çocuk gibi, bir cevize karşılık bir inci verdin. Bence o iki cihan değerinde. Esas zarar eden sensin. Eğer biraz ısrar etmeyi akıl edebilseydin, onu satın almak için bütün malımı mülkümü verebilirdim” dedi. (Mesnevî, c. VI, beyit: 888-1110)
AÇIKLAMA
Hz. Mevlânâ’nın Bilâl-i Habeşi’yi çok sevdiği anlaşılıyor. Mesnevî’de adı sıkça geçer. Baştaki hikâyemizi de çok uzun ve renkli biçimde anlatır.
Habeşistanlı Bilâl Mekke’de varlıklı bir kimsenin kölesi idi. Müslüman olduğunu açıkça söyleyen ilk yedi kişiden biridir. Buna çok kızan sahibi Ümeyye b. Halef, yeni dini bırakmasını için çok ısrar etti. Bilâl kararından vazgeçmeyince, efendisi onu öğle vakitlerinde Arabistan şartlarında kızgın güneş altında sırt üstü yatırır, büyük bir kaya parçasını göğsünün üzerine koydurur ve eziyet ederdi. Böylece İslâmiyet’ten vazgeçmeye zorlardı. Fakat o her defasında “Rabbim Allah’tır, O birdir” diyerek, dayanılmaz işkenceye îmanıyla katlanırdı. Bu sebeple Hz. Peygamber çok üzülürdü. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, yüksek bir bedel ödeyerek Bilâl’i sahibinden aldı ve âzad etti.
Bilâl güzel ve yanık sesli birisiydi. Siyâhî bir göçmen olmasına rağmen, samîmî îmanı ve ihlâsı sebebiyle Peygamberimiz katında büyük değere sâhipti. Müslümanlar arasında ezan okuma âdeti başlayınca Hz. Peygamber ezanı Bilâl’e öğretti ve ilk defa o ezan okudu. Böylece Peygamberimizin müezzini oldu. Hayatı boyunca hazarda ve seferde Hz. Peygamber’in müezzinliğini yaptı.
Sabah ezanını çok erken okurdu. Bilâl bu ezana “es-salâtü hayrun minennevm” (namaz uykudan hayırlıdır) sözlerini ekledi. Buna memnun olan Hz. Peygamber her sabah bu sözleri tekrar etmesine izin verdi.
Mekke’nin fethinde Kâbe’nin damına çıkarak fetih ezanını Bilâl okudu. Böylece inancı yüzünden işkence gördüğü ve göç etmeye mecbur kaldığı bu kutsal şehrin semâlarında Allah ve Resûlünün isimlerini yankılandırmış oldu.
Bilâl-i Habeşî, hayatı boyunca Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmadı. Onu çok severdi, büyük bir sadâkatle kendisine bağlıydı. Yaptığı çok dikkate değer hizmetlerin bâzıları şöyledir:
Hz. Peygamber’in abdest suyunu temin etmek, şahsi ihtiyaçlarını karşılamak, savaşta özellikle korunmasını, gündüzleri de gölgelenmesini sağlamak, yemek hazırlamak, beytülmal işlerine bakmak, Hz. Peygamber’in emriyle bâzı ödemeler yapmak, elçileri ağırlamak, Resulüllah’ın emirlerini halka duyurmak, kadın esirleri muhafaza etmek gibi işlerde görev almıştı.
Bilâl-i Habeşi Peygamberimizin vefatından sonra bir daha ezan okumamıştır. Çok sevdiği Allah Resûlünün irtihâliyle, üzüntüsünden dolayı Medîne’den ayrılmak istemişse de Hz. Ebu Bekir’in ısrarı üzerine kalmıştır. Halîfe Ömer zamanında Suriye taraflarına gitmiştir. Altmış küsur yaşlarında Şam’da vefat etti.
Uzun boylu, zayıf, kuru yüzlü, gür ve kır saçlı, siyah tenli tipik bir zenciydi. Peygamberimiz kendisinin cennetlik olduğunu müjdelemiştir. (Bk. M. Fayda, “Bilâl-i Habeşî, DİA, c.VI)
Mesnevî şârihlerinden biri şöyle der:
Hz. Peygamber Efendimizde rûhânî ve mânevî taraf galip geldiğinde bazan dalıp gider, başka âlemlerde seyrederdi. Böyle zamanlarda tekrar beşerî hayat şartlarına dönmek için Hz. Ayşe’ye seslenirdi: “Kellimînî ya Humeyrâ!”
Bu, “Ey Ayşe benimle konuş, bana dünyada olduğumu hissettir, hattâ beni dünyaya çek!” mânâsında bir seslenişti.
Buna mukabil, dünya vazîfesiyle fazla meşgul olup da dünyanın gürültüsünden kaçıp mânâ âlemine sığınma ihtiyacını duyduğu zamanlarda da bu sefer Bilal-i Habeşi’ye seslenirdi: “Erihnâ yâ Bilâl!” (Bizi dinlendir, bizi ferahlat ey Bilâl!)
Çünkü güzel insan sesinde rûhaniyetin titreşimleri vardır. İnsanı ruhlar âlemine yine insan sesi yükseltir. Bilâl-i Habeşi’nin sesi güzeldi, dâvudi ve rûhaniydi. Peygamber Efendimiz bu sesten yükselen şevk ile mânâ âlemine uzanırdı.
Peygamberimiz sanki şöyle demek isterdi:
“Ey Bilâl! Bize ezan ver. Sadânı yükselt! Ulu Allah’ın adını tekrarlayarak söyle!. Sana söylediğim hakîkati, sana verdiğim sırları seslere çevir!”
Bu ifâdeler şu hadisin yorumları olmalıdır; Peygamberimiz buyurur: “Kalk ey Bilâl, bizi namazla (ezanla) ferahlat, dinlendir!” (Ebu Davud, edeb, 78, Ahmed bi Hanbel, V, 364)
Evvelce de nakletmiştik; Mevlânâ’nın başka bir yerde anlattığına göre, Bilâl Arap asıllı olmadığı için bâzı kelimeleri düzgün söyleyememektedir. Meselâ ezandaki “hayyexe “hayye”” kelimesini “heyyixe “heyyi”” şeklinde telâffuz edermiş. Bundan rahatsızlık duyanlar, Hz. Peygamber’den Arapçayı daha düzgün telâffuz eden bir müezzinxe “müezzin” görevlendirmesini isterler. Buna karşı Resûlüllah, Allah katında Bilâl’in “heyyi”si, yüzlerce ha’dan ve hı’dan daha makbuldür, şeklinde cevap verir. Bilâl’in samîmi dindarlığı ve sesinin güzelliği dolayısıyla Peygamberimiz müezzin olarak onu tercih etmiştir. (Bk. Mesnevî, c.III, beyit: 172 vd)
#Mehmet DEMİRCİ