Câmi Ahmed Dede (ö. 1077/1666-1667) Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 4. Şeyhi
TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA
Kaynaklarda doğum tarihi belirtilmeyen ve İstanbul’un Yedikule semtinde doğduğu kaydedilen Câmi Ahmed Dede, ilim tahsilinde bulunarak akranları arasında seçkin bir yer edinmiştir.166 Sâkıb Dede ile Sahîh Ahmed Dede’nin Dîvân-ı Hümâyûn hocalarından olduğunu bildirdiği babasının vefatının ardından ve Sahîh Ahmed Dede’nin “bu sâlde” diyerek belirttiğine göre Câmi Ahmed Dede, 1048/1638-1639’da Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Sabûhî Ahmed Dede’ye intisap ederek müridi ve kıraatcısı olmuş, sekiz yıl hizmetinde bulunmuştur.167
Sahîh Ahmed Dede’nin Hacı Ahmed Dede olarak andığı Câmi Ahmed Dede, Mecmûatü’t-Tevârîhi’l-Mevleviyye’de kaydedildiğine göre şeyhinin vefatı üzerine, Konya’da postnişîn olan Çelebi Pîr Hüseyin Efendi’nin verdiği meşîhatnâme ile 1058/1648-1649 tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’ne postnişîn tâyin edilmiş ve bu dergâhın dördüncü şeyhi olarak yirmi yıl hizmet etmiştir.168 Câmi Ahmed Dede, bu görevini sürdürmekte iken 1077/1666-1667 yılında hacca gitmiş,169 hac dönüşünde Medîne-i Münevvere’ye uğramış; Şeyhî Mehmed Efendi, Hüseyin Ayvansarâyî, Mehmed Tevfîk Efendi ve Zâkir Şükrü Efendi’ye göre 1078/1667-1668; Uşşâkîzâde’ye göre ise 1082/1671-1672 tarihinde bu şehirde vefat etmiş ve burada defn olunmuş; Sâkıb Dede, Sahîh Ahmed Dede, Mehmed Süreyyâ ve Hüseyin Vassâf’a göre ise İstanbul’a dönmüş ve burada vefat etmiştir170. Uşşâkîzâde ve Şeyhî ayrıca onun medfeninin Medîne-i Münevvere’de İbn-i Abbâs (r.a.) civarında bulunduğunu belirtmiştir. Câmi Ahmed Dede’nin 1077/1666-1667’de vefat ettiğini belirten Sahîh Ahmed Dede, Defter-i Dervîşân’da da kaydedildiği üzere onun kabrinin, Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresinde ve selefi Sabûhî Ahmed Dede merhûmun civarında bulunduğunu belirtmektedir.171
Mehmed Ziyâ ise benzerine Sâkıb Dede’de rastladığımız şekilde, Câmi Ah-med Dede’nin Kãrî Ahmed Dede’yi yerine vekil bırakarak seyahata çıkıp önce Konya’ya gittiğini ve Hz. Mevlânâ’yı ziyaret ettiğini, oradan Hicaz’a giderek haccı edâ ettiğini, bilâhare yanındaki dervişlerle birlikte Şam ve Mısır’da bulunan mukaddes yerleri ziyaret ederek İstanbul’a döndüğünü kaydetmekte, ayrıca Ayvansarâyî’nin onun hac dönüşü Medîne’de vefat ettiğini yazdığını belirtmekte; ancak Ayvansarâyî’den farklı olarak vefat tarihini, 1082/1671-1672 şeklinde bildirmektedir.172
Haccı îfâ etmesinin ardından Hacı Ahmed Dede diye ünlenen Câmi Ahmed Dede’nin vefatıyla boşalan Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhliğine, yine Sahîh Ahmed Dede’nin bildirdiğine göre vekili, aynı zamanda Mesnevî okuyucusu ve yirmi yıl hizmetinde bulunmuş olan Kãrî Ahmed Dede tâyin edilmiştir.173
Ekrem Işın’ın, “Sabûhî Ahmed Dede ile başlayan Bektâşî-Melâmî-meşrep Mevlevîlik anlayışı, onun meşîhat döneminde giderek yoğunlaşan bir şekilde sürer”,174 değerlendirmesinde bulunmasına; benzer bir değerlendirmeye yer veren Hasan Özönder’in de, şeyhi Sabûhî Dede’nin etkisiyle Melâmî-meşrep bir kişiliğe büründüğünü ve onun zamanında Mevlevîliğe “Melâmî” duygu ve etkisinin sirâyet ettiğini175 belirtmesine rağmen, Uşşâkîzâde ve Şeyhî Mehmed Efendi, Câmi Ahmed Dede’nin “kemâl-i salâh ile meşhûr, muttakî, âbid, müteşerrî‘ ve zâhid” olduğunu,176 Mehmed Ziyâ ve Hüseyin Vassâf ise “Şeriat âdâbını, tarîkat merâsim ve erkânını muhâfaza eden kâmil bir şeyh ve üstat bir edib” olup Farsça şiirlerinin bulunduğunu belirtmek sûretiyle aşağıdaki Farsça kıt‘asını örnek olarak vermişlerdir:
Kıt‘a
Hac ziyâret kerden-i hâne büved
Hacc-ı Rabbü’l-beyt merdâne büved
Kâbe-i merdân ne ez âb u gil est
Tâlib-i dil şüv ki Beytullah dil est
Kıble-i ârif büved nûr-ı visâl
Kıble-i akl-ı mufelsif şüd hayâl
Kıble-i ma’ni-verân sabr u direng
Kıble-i sûret-perestân nefs ü seng177
Mehmed Ziyâ, yukarıdaki bilgilerin yanı sıra Câmi Ahmed Dede için ayrıca, “Câmi Ahmed Dede hazretleri, Kalender-meşrep, rindâne-tabiat bir derviş-i Haydar-sîret olduğundan, temâşâ-yı tabiattan büyük bir zevk alır, neş’e-yâb olurdu…” tespitine yer vermekte; hatta kendisi hakkında bazı dedikodularda bulunanları kast etmek sûretiyle, “Biz câm-ı sabûhu Pîr-i Sabûhî elinden çektik, âhir-i ömre değin neş’e ve neşât ve hoş ayş ile imrâr-ı hayât etmek isteriz, güft ü şinîdden pervâmız yoktur” dediğini kaydetmektedir.178
Dönemin ünlü mûsikişinaslarından, aynı zamanda Türk mûsikisinin önde gelen birkaç isminden birisi olan Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi de Câmi Ahmed Dede’nin müritleri arasında gösterilmektedir.179
166 Uşşâkîzâde İbrahim, Zeyl-i Şakãik (nşr. H. İ. Kissling), Wiesbaden 1965, s. 556; Şeyhî Meh-med Efendi, a.g.e., III, 564; Sâkıb Dede, a.g.e., II, 106; Mehmed Tevfîk Efendi, a.g.e., vr. 49b; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., I, 189; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 202; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 104.
167 Sâkıb Dede, a.g.e., s. 106; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 168, 171; Uşşâkîzâde İbrahim, a.g.e., s. 556; Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., III, 564; Meh-med Tevfîk Efendi, a.g.e., vr. 49b-50a; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 202; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 104.
168 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 171; Hüseyin Vassâf ve Mehmed Ziyâ, Câmi Ahmed Dede’nin Yenikapı Mevlevîhânesi’ne atanma tarihini 1058/1648-1649, şeyhlik süresini ise yirmi dört yıl olarak bildirmektedirler (bk. Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 202; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 104, 107). M. Süreyyâ ise atanma tarihini 1054/1644-1645 olarak kaydetmektedir (bk. Mehmed Süreyyâ, a.g.e., I, 189).
169 Ekrem Işın’ın belirttiğine göre Câmi Ahmed Dede’nin hacca gittiği bu tarih, aynı zamanda tasavvuf zümresi üzerinde uygulanan baskılar sonucunda Mevlevîlerin semâ yapmalarının ve diğer tarîkatların da mûsiki eşliğinde âyin icrâ etmelerinin yasaklandığı tarihe denk düşmekte olup mânidârdır (bk. Ekrem Işın, a.g.m., s. 477).
170 Şeyhî, vefat tarihiyle ilgili olarak “1078 Muharreminde” diyerek ayını da belirtmekte (bk. Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., III, 564); Sahîh Ah-med Dede, a.g.e., s. 173; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229; Mehmed Tevfîk Efendi ise ayrıca “intikâl-i melekût” (1078) tamlamasının Câmi Ahmed Dede’nin vefatına tarih olarak düşürüldüğünü kaydetmektedir (bk. Mehmed Tevfîk Efendi, a.g.e., vr. 50a); Uşşâkîzâde İbrahim, a.g.e., s. 556; Sâkıb Dede, a.g.e., II, 106, 110; M. Süreyyâ, Ahmed Dede’nin vefatıyla ilgili eserinin birinci cildinde, “Hacda 1078 Muharreminde vefat eyledi” bilgisine yer verirken, eserinin ikinci cildinde ise “1078’de hacdan avdetinde fevt oldu” farklı kaydına yer vermektedir (bk. Mehmed Süreyyâ, a.g.e., I, 189, II, 215); Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 202-203; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 104; Zâkir Şükrü Efendi, a.g.e., s. 31.
171 Uşşâkîzâde İbrahim, a.g.e., s. 556; Şeyhî Meh-med Efendi, a.g.e., III, 564; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 173; Defter-i Dervîşân’da, Sahîh Ah-med Dede’nin, dergâh türbesini yeniden inşası faslında, aralarında Sabûhî Ahmed Dede’nin de bulunduğu bazı şeyh efendilerin mezar taşlarının sandukaları içinde bulunmasına karşın, Câmi Ahmed Dede ve Nâci Ahmed Dede’nin taşlarının kaybolduğunu; ancak şimdiki hâlde sandukaları içinde ve baş uçlarında sonradan konulmuş olan birer mezar taşının bulunduğu kaydına yer verilmiştir (bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 47b).
172 Sâkıb Dede, a.g.e., II, 106, 110; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 104-105, 107-108.
173 Sâkıb Dede, a.g.e., II, 110; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 173; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 104, 108.
174 Ekrem Işın, “Mevlevîlik”, s. 426.
175 Hasan Özönder, a.g.m., s. 158.
176 Uşşâkîzâde İbrahim, a.g.e., s. 556; Şeyhî Meh-med Efendi, a.g.e., III, 564.
177 Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 202; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 104-105; “Hac, evi ziyâret etmektir. Allah’ın evini ziyâret etmek mertçe olur. Allah adamlarının Kâbe’si su ve çamurdan yapılmamıştır. Gönlü iste, çünkü gönül Allah’ın evidir. Ârifin kıblesi vuslat nûrudur, filozof aklının kıblesi hayâldir. Mânâ ehlinin kıblesi sabır ve tahammüldür, sûrete tapanların kıblesi nefis ve taştır.” (Şiirin transkripsiyonlu şekli ve Türkçe çevirisi için bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., haz. Murat Karavelioğlu, s. 91.)
178 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 107.
179 Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî Türk Musikîsi, İstanbul 1933, I, 113; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Mûsikisi Antolojisi, İstanbul 1942, I, 128-129; Yılmaz Öztuna, Türk Mûsikisi Ansiklopedisi, İstanbul 1969, I, 287; a.mlf., Itrî, Ankara 1987, s. 3-6; Sadun Aksüt, Türk Mûsikisinin 100 Bestekârı, İstanbul 1993, s. 31-32.
#Bayram Ali KAYA