CANI AŞK ATEŞİNDE YANIP TUTUŞMUŞLAR
Bir “edep sınırını gözetenler” vardır, bir de “canı aşk ateşinde yanıp tutuşmuşlar”
İşin doğrusu bir de edep sınırını gözetmeyenler vardır. Ama onlar konumuzun dışındadır. Edep sınırın gözetenler ile canı aşk ateşinde yanıp tutuşmuşlar arasındaki farklar bahse medar olunca, edep sınırını gözetmeyenler unutulabilir. Zihnin onlara ait bölümüne burada bahsi geçen edep sınırını gözetenlerin geçiverme ihtimali göz önünde bulundurulduğunda bu ihtarda bir zaruret ortaya çıkmaktadır.
Unutulmamalı ki, edep sınırını gözetmemek ciddi bir gönül hastalığıdır.
İnsan, kendisine bahşedilen var oluş sırrına bigâne kalınca, beden zindanında mahpus kalır. Yer, içer, nefes alır, haz ve tat aldığı şeylerin peşine düşer. Şehveti boynuna yular takar istediği istikamete çeker götürür. Hâlbuki bahşedilen var oluşunun içinde, imanı, inancı, muhabbeti, iffeti, hayâsı, vicdanı, aklı, merhameti, şefkati, sadakati ve diğerleri de vardır. Var oluşun sırrı bunları korumak beden zindanına mahkûm olmayıp özgür olabilmektir. Bunları sağda solda gelişigüzel çarçur edip harcayabilir. İmanına şirk, inancına put, muhabbetine arzu, iffetine başıbozukluk, hayâsına, vicdanına, aklına keza bir başka yabancı unsuru karıştırabilir. Sonra bunlara, özgüven, özgürlük, başına buyrukluk, kararlılık, cesaret, sıra dışılık gibi uydurma isimler takabilir. Aslında olan biten insan olmaktan uzaklaşıp hayvanlaşmaktır. Edep ise böyle olmasın diye koyulan sınırların adıdır. Edep insanı geçtiğinde değersizleştiren çizgiye denir. İşte bu yüzden edep sınırını gözetmek işin abecesidir. “Edep Yahu” levhalarını insana bu hassas dengeyi gözetmezse neler olacağını anlatmayan ve fakat sadece uyaran trafik işareti gibi anlamakta fayda vardır.
Edep sınırını gözetmek insan olmayı elinden kaçırmanın, canının istediğini yapabilmeyi sıradanlıktan kurtulmak zannederek mutasyon geçirmenin, başka bir varlığa dönüşmenin engelidir. Ama iş bununla bitmez. Bir de canını aşk ateşinde yakıp tutuşmak vardır. İnsan olmaktan insanüstü olmaya doğru giden bir yokuşu tırmanmanın ilk adımlarını atabilmektir aşk. Bir kez canı aşk ateşinde yanıp tutuşmuşsa artık onun durumu değişmiştir. Diğerleri gibi değildir. Böyle olmayanlardan, henüz “edep sınırını gözetenler” merhalesinde bulunanlardan başkadır. Çünkü
Âşıklar her dem her nefes yanarlar
Harap köyden vergi öşür almazlar
Sözde hata etseler bile ceza vermezler
Şehitler kan içinde olsa dahi gasl etmezler
Su şehidin kanından daha temiz değil ki
Onun hatası yüz doğru ile bir tutulmaz ki
Kâbe’nin içinde kıble aranmaz
Dalgıca ayakkabı nerde diye sorulmaz
Nasıl afet bölgesi ilan edilmiş beldeler vergiden muafsa Âşıkların görev ve sorumlulukları da diğerleri gibi değildir. Şehitler diğer ölenler gibi yıkanmazlar, çünkü şehidin kanı sudan temizdir. Kıble Kâbe’den uzak olanlar içindir. Eğer onun içindeysen artık kıble aramazsın. Nitekim Cenabı Hak öyle ferman buyurmuş. *Bakara/115: “Doğu da Batı da Allah’ındır: Nereye dönerseniz dönün Allah’ın yönü orasıdır. Unutmayın ki, Allah rahmet ve kudretinde sınırsızdır, her şeyi bilendir”.* Ayrıca,
Sarhoştan yol göstermesi için rehberlik istenmez
Elbisesini kendi parçalamış olana yama teklif edilmez
Âşıkların dini de mezhebi de başka
Onlar her işinde döner Allah’a
Lal taşı damgası yoksa değildir noksan
Aşk bir girdi mi çıkmaz artık gam deryasından
Âşıklar bir adımı ruh gibi yukardan aşağıya inişlidir
Diğeri adımı fil gibi çapraz atar, acayip gidişlidir
Bazen dalgalar gibi yükselir bayrağa benzer
Bazen balık gibi karın üstü suda yüzer
Attığı adım toprağa iz bırakır, yazı yazar
Sanki bir remilci gibi kumlara remil atar
“Aynada gördüğün suret senindir bilmelisin”
“O sureti aynaya ait zannetmemelisin”
“Nefes neyzenin amma nağme neyin”
“Nağme; neyin kabiliyetidir değil neyzenin”
#M. Sait Karaçorlu