ÇARE BULANA ARZ ET.

ÇARE BULANA ARZ ET.

Lütuf   Kâbesine uçmaya kanadın yoksa çare bulana arz et.

Ağlayıp inleme kuvvetli bir sermayedir; külli rahmet, pek güçlü bir dadıdır.

Yüzüm yok.

El açmaya, arz etmeye.

Dadı ve ana, çocuk ne vakit ağlayacak diye bahaneler ararlar.

Ağlamak istiyorum aslında ama ağlayamıyorum.

O zaman ağlamayı iste.

Tamam ben de inanıyorum ama başka bir çözüm yok mu? Böyle gerçekten de çözülür mü?

Dadı ve ana çocuk ne zaman ağlayacak diye bahane arar, sense ağlamamak için bahaneler aramıyor musun?

Ağlamak acizlik değil mi?

Bunu söyleyen yerin neresi?

Nasıl neresi?

İçinden gelen sesleri ayırt etme kabiliyeti geliştirmelisin önce. Ayırt et onları.

İçinden gelen her ses doğruyu söylemez. Karmakarışık madenlerden oluşur için. Her biri başka bir şey söyler. Hepsi bir değil. Aynı telden çalmazlar. Aynı şarkıyı söylemezler. Eğer müzik kulağın yoksa makamları fark edemiyorsan önce ayırt etme kabiliyeti isteyerek başla.

?..

Ağlamak acizlik diyor bir ses. Ağlamaktan utanıyor. Ağlayanları kınıyor. Ve seni kanatsız bırakıyor. Kanadını kırıyor. Lütuf Kabesine uçurmuyor.

Böyle öğrendim.

Yenilerini öğrenelim diye oturduk karşı karşıya. Eskiler işe yarasaydı bir araya gelmezdik değil mi?

Bu çaresizliğim? İhtiyaçlarım? Kapana kısılmışlığım? Zincire vurulmuşluğum?

Ağlamak acizliktir diyen yeri aciz bırakmak için. Ağlaman için. İstemen için. Başka türlü boyun eğmeyen o sesi sessiz kılmak için. Ağlama sesini onun yerine koymak için. Külli Rahmet süt versin diye. Dadının ananın yanında çocukluğunu fark et diye.

Allah da sizin hacet çocuklarınızı, ağlasın da süt meydana gelsin diye yarattı;

İhtiyaçların da çocuk. Çaresizliğin de. Kapana kısılmışlığın da. Ağlamaktan başka yol bırakmayan çocuklar. O ihtiyaç çocuklarını yarattı ki, o çocuklarla O nu çağırasın.

Allah’ı çağırın”dedi; ağlayıp inlemeyi bırakma ki Allah’ın merhamet sütleri coşsun.

Çocukların var mı? Ya da çocuklara merhametin var mı?

Çocuğum yok. Ama çocuklarla aram iyidir.

Ağlayan çocuğa dayanabilir misin? Hele içten ağlıyorsa. Çok bağırmadan. Gönülden. Acı çektiği belli. Canı yandığı, gözlerinden, sesinden, dudaklarını büzüşünden belli. İç çeke çeke gelip eteğine sürtünse. Yok sayabilir misin?

Dayanamam.

İşte seni dayandırmayan merhametin kaynağı senin içten dudak büzüşüne umarsız kalır mı?

Çok daraldım. Nefes aldırmıyor bazen. Bir ağrı saplanıyor ve beni kıpırdatmıyor. Her yer kararıyor. Hiçbir şeyden keyif alamıyorum. Gözüm kimseyi görmüyor.

Rüzgârın sesi de bizim gamımızı teskin etmek içindir, bulutun süt yağdırması da. Hele bir an sabret.

“Rızkınız gökyüzündedir” âyetini duymadın mı? Neden bu aşağılık yere saplanıp kaldın?

Yine sabır. Yine söylediğiniz şey sabır. İyi de ben zaten sabırsızım. Acele olsun isterim. Dayanamam.

Dayanmayı iste.

Korkuyorum. Korkuyorum…

İşte damladılar. Bulut yağmurunu bıraktı. Şimdi başka sesler de duymaya başladın içinden. Başka şarkı çalıyor. Daha başkalarını da işiteceksin.

Korkunu, ümitsizliğini gul sesleri bil. Onlar, seni aşağılıkların ta dibine kadar çekerler.

Seni yücelere çeken her ses, bil ki yücelerden gelmektedir.

Sana hırs veren her sesi de adamları paralayan bir kurt sesi bil.(Mesnevi.2.1950-1960).

Niyazla son bulmalı satırlar:

“Sevgili,
gökyüzü kapalı ben açık hece
bir dua damlar yapraklarıma
ceylan derisinden bir ezan sesi
gelir ve cilt olur dudaklarıma.”(İbrahim Tenekeci)