ÇIK ŞU MEZARDAN ARTIK

ÇIK ŞU MEZARDAN ARTIK

“Çocuğun biri, babasının tabutu önünde ağlamakta, başına vurmaktaydı. “ Baba, seni nereye götürüyorlar? Nihayet seni toprağın altına yatıracaklar. Öyle bir dar, öyle bir elemli eve götürüyorlar ki orada ne halı var, ne hasır. Ne geceleyin bir ışık var, ne gündüzün bir dilim ekmek. Ne yemek kokusu var, ne yiyecekten eser.

Ne mamur bir kapı var, ne damın da bir yol, ne de sığınılacak bir komşu! Halkın öptüğü cismin o elemli yurda nasıl gidecek? Amansız bir ev, dar bir yer orada ne bet kalır ne beniz” demekte. Bu suretle o evin vasıflarını sayıp gözlerinden kanlı yaşlar saçmaktaydı.

Cuha babasına dedi ki: “ Babacığım, vallahi bu adamı bizim eve götürüyorlar.” Babası , Cuha’ya “ Ahmak olma” dedi. Cuha, “ Baba, şu nişaneleri dinle. Birer ,birer saydığı bu nişanelerin hepsi, şeksiz şüphesiz bizim evin nişaneleri. Ne hasır var, ne ışık var, ne yemek. Ne kapısı mamur, ne içi, ne damı!”

Halkta da bu suretle kendilerine ait yüzlerce alamet olduğu halde azgınlar, bu nişaneleri görmezler. Kibriya güneşinin şuasından mahrum ve ışıksız olan gönül evi, Yahudilerin canı gibi dar ve karanlıktır; muhabbet ihsan eden Allah’ın zevkinden mahrumdur. Ne güneşin o gönle ışığı parlar, ne o gönlün sahası genişler, ne kapısı açılır. Sana böyle bir gönülden mezar yeğdir. Gönül mezarından çık artık!

Ey şuh ve neşeli can, dirisin, diri oğlusun. Bu dar gönül mezarında nefesin daralmıyor mu? Sen vaktin Yusuf’un, gökyüzünün güneşi. Bu çölden bu zindandan çık yüzünü göster.” Mesnevi. II. 3116-35.

Bir takım işaretler var yolda. Yolu çok iyi bilmeyenler için yollara konan işaretler çok önemlidir. Zaman kazandırır. Hayat kurtarır. Uyanık tutar. Yolu çok iyi bildiğini varsayanlar da dikkat etmelidir işaretlere. Ola ki şartlar değişmiştir.

Bu hikayeye göre iki sınıf insandan söz edebiliriz. Gördüğü duyduğu işaretlerden kendine pay çıkaran, diğeri ise olan biten her şey başkasınaymış gibi düşünüp umarsız davranan.

Bir başka gerçeklik ise insanların gönül evleri. Dar ve geniş ev kavramı bilindik bir imge. Hepimiz geniş evler isteriz. Nitekim Peygamber sav de buyururlar ki:

“Şu üç şey Âdemoğlunun saadetindendir; iyi huylu bir hanım, geniş ev, rahat binek.” (Müsned, 1/168)

Dışarıdaki ev gibi içerideki evlerimizin genişliği de mutluluk sebebidir.

Geniş evde insanlar nefes alır, orasına burasına eşyalar çarpmaz. Bodrumu, tavan arası, dolapları vardır. Eski yeni bir çok şeyi rahatlıkla sığdırırsınız o eve ve size de misafirlerinize de hala boşluklar ve nefes alacak alanlar kalır. Eğer darsa ve eskiye ait şeyleri de atamıyorsanız bir de, yeni diye bir şeyden söz edemezsiniz. Değişim yoktur. Ayağınız bir yere vurur, kolunuz bir şeye çarpar. Tavan yüksekliği dardır. Düşünceleriniz de görüş alanınız gibi daralır.

Eğer dar bir eviniz varsa ve başka şansınız da yoksa en azından eski rahatsız edicilerden kurtulmak gerekir.

Gönül evi dar olanlar hem ibret almayanlar hem de değişime kapalı olanlardır. Sabit fikirlidir. Kavgacıdır. Haset ve kıskançlık ana duygulardır. Düzensiz ve dağınıklardır.

Gönül evi geniş olanlarsa mütebessimdir. Her türlü dışarıdan gelecek maruziyetlere karşı toleranslıdır. Hepsini koyacak yerleri vardır. Hoşgörülüdürler. Kolaylıkla kendi gönül evlerine sığınır ve orada nefes alırlar. Kendileriyle barışık ve hoşturlar. Evleri geniş olduğundan olan biten her şeyi içeri alır ve incelerler. Buna yerleri de vakitleri de vardır. Acele etmezler. Sabırlıdırlar. En önemlisi dışarıdan ve dışarıda olan bitenden korkmazlar. Tedirgin olmazlar.

Dar gönüllüysek öncelikle bunu fark edip daralgınlığımızın suçunu başkalarına atmaktan vazgeçerek işe başlayabiliriz. Sonra o dar evlerden çıkmayı hedefleriz. Ev değiştiririz. Yer değiştiririz. Eski işe yaramayanlardan kurtuluruz. Çalışır, çabalar, dua eder ve genişliği hedefleriz.

Neden?

Yusuf olduğumuz için.

Yusuf’sak eğer, Mısır sultanlığı varken bize dar kuyular yakışmaz.