Dînî Mûsikînin Önemi – Ahmet Şahin

CÂMİ MÛSİKÎSİ

          Türk Dînî Mûsikîsi’nde önemli bir yeri olan “câmi mûsikîsi”, câmilerdeki ibâdet esnâsında, namazın içinde  veya dışındaki kırâatler ve duâların okunması esnasında oluşur. Bir veya birkaç müezzinin ve imamın bâzen de cemâatin iştirâkiyle icrâ edilir. Câmi Mûsikîsinin icrâcıları imamlar ve müezzinlerdir. İmam namazları kıldırır ve cemâate hitâb eder. Müezzin de ezân okur ve ibâdet esnâsındaki ve aralarındaki duâları okur. Farz namazı dışındaki bölümler duâ niteliğindedir.
          Câmi Mûsikîsi ulvî ve zâhidâne bir üslûp taşır. Ses mûsikîsine büyük önem verilmiştir. Daha ziyâde duâ niteliği taşıyan câmi mûsikîsi, İslâmiyet’in ilk devirlerinden beri tabîi bir gelişme göstermiştir.
          Câmi Mûsikîsini meydana getiren unsurlar ezân, salâ, kâmet, tesbih duâları, yâni namazın sonuna kadar olan dualarla, temcid, münâcaat, mihrâbiye, tekbîr, salâvât, ilâhiler, kasîde, mevlid gibi dînî hayâtımızda çok önemli yerleri olan formlardır.
          Câmi Mûsikîsinin ezân, salâ, temcid gibi bölümleri genellikle câminin dışında minâreden, diğer formlar câminin içinde namaz esnâsında veya aralarında ve sonunda okunur. Câmi Mûsikîsinin en önemli yanı büyük bölümünün irticâlen yani doğaçlama (emprovize) olarak icrâ edilmesidir. Aslında câmi mûsikîsi ezândan başlayarak namâzın sonuna, duâlarla beraber olan kısımdır. Yukarıda saydığımız diğer formlar câmide icrâ edilmekle berâber yerine göre tekkelerde ve muhtelif yerlerde icrâ edilir.
          Bilindiği gibi câmide hâkim olan duygular, zühd, takvâ, Allah aşkı, münâcaat ve duâdır. Daha önce belirttiğimiz gibi musikî duyguları güzel nağmelerle ifâde etmek olduğuna göre, ibâdet esnâsında ilâhî aşkla dolan gönüller, nağmelerle süslenen duâlarla, tesbîhatla, Kur’ân-ı Kerîmle daha da coşmakta, ibâdet neş’e ve zevk içinde yapılmaktadır. Câmi Mûsikîsinin gâyesi budur.
          Önemli bir husus da Câmi Mûsikîsinde gâye mûsikî yapmak değil, ibâdet ve duâdır. Bunların icrâları, icrâ tarzları mûsikîdir. Bu da belirlenmiş özelliklere dayanır.
          Ezân: 
          Ezân, îlân etmek, bildirmek mânâlarına gelir. İslâm Dîni’nde ibâdete da’vet için okunur. Günde beş vakit kılınması farz olan namaz için beş ayrı vakitte, câmilerde minârelerden, nağmelerle süslenerek, ritimsiz ve irticâlen (emprovize olarak) okunur. Ezân okuyanlara “müezzin” denir. “Müezzin” ezân okuyan demektir. İlk Ezânı Hz. Bilâl-i Habeşî okumuştur. Dolayısıyla ilk müezzin O’dur. Sesinin güzelliği sebebiyle Peygamber Efendimiz Ezânı O’na okutmuştu. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) ezânı güzel ses ve nağmelerle süslenerek okunmasını tavsiye etmiştir. Ezân yedi cümleden oluşur ve şu şekildedir:
            1. Allahü ekber Allahü ekber (Allâh en büyüktür Allâh en büyüktür)
                Allahü ekber Allahü ekber (Allâh en büyüktür Allâh en büyüktür)
            2. Eşhedü en lâ ilâhe ill’Allâh (Allah’dan başka ilah olmadığına şahâdet ederim)
                Eşhedü en lâ ilâhe ill’Allâh (Allah’dan başka ilah olmadığına şahâdet ederim)
            3. Eşhedü enne Muhammede’r Rasûlûllâh (Muhammed’in Allâh’ın Rasûlü olduğuna Şahâdet ederim)                 Eşhedü enne Muhammede’r Rasûlûllâh  (Muhammed’in Allâh’ın Rasûlü olduğuna Şahâdet ederim)
            4. Hayye ale’s salâh (Haydin, koşun namaza)
Hayye ale’s salâh (Haydin, koşun namaza)

            5. Hayye ale’l felâh (Haydin, koşun felâha)
                Hayye ale’l felâh (Haydin, koşun felâha)
          6. Allahü ekber Allahü ekber (Allâh en büyüktür Allâh en büyüktür)
          7. Lâ ilâhe ill’Allâh (Allah’dan başka tanrı yoktur)
          Sabah namâzı için okunan ezânda “Hayye ale’l felâh” dan sonra iki def’â :
           “Es salâtü hayrun mine’n nevm” (Namaz uykudan daha hayırlıdır)denir.
          Ezânlar makamlar tiz perdelerde icrâ edilerek okunur.
          “Allâhü ekber”lerin ikisi bir mûsikî cümlesi içerisinde söylenir. Dolayısı ile dört tekbir, iki cümle gibi söylenir. İki def’â tekrarlanan cümlelerin ilk söylenişinde, makâmı oluşturan perdelerde seyir edilir ve “güçlü” denilen, makâmın asma kalış yapılan perdesinde kalınır. İkinci tekrarlarında Asma kalış yapılan perdenin bölgesinden seyire başlanarak makâmın karar perdesinde karar verilir. Ezân irticâlen okunduğu için makamlarda belli ses sahasında gezinilmesine rağmen her  okunuşta farklı süslemeler, nağmeler ve güzellikler ortaya çıkar. Bunun için ezânın bestelenmesi, nağmelerin kısıtlanıp bir kalıba sokulması  doğru değildir. Üstelik bu davranış ezân okumasını, tecvid ve  kırâatini bilmeyen, fakat  ezân okumaya meraklı kişilerin, (hazır ezân notası bulmuş olmanın verdiği cesâretle) notadaki nağmeleri yapmaya çalışırken kolaylıkla hatâya düşmelerine sebep olur. 
          Ezânları her makâmdan okumak mümkün olsa bile, Rast, Hicâz, Uşşâk, Bayâtî, Sabâ, Segâh gibi temel makâmlardan okumak lâzımdır. Bu makamlarda dâhî mübâlâğalı nağmelerden kaçınılmalıdır. Çünkü zâten yedi cümleden oluşan ezânın mürekkep makâmlarla ve bol geçkilerle, bir nağme kalabalığı içerisinde, taşıdığı  ibâdete dâvet vazifesi unutularak, bir mûsikî eseri hâline gelmesi kaçınılmaz olur. Ezân böyle okunduğu takdirde  dinleyen huşû içinde dinlemek yerine yapılan nağmeleri ve makâmı  hesaplamaya uğraşır.
          Birbirine yakın iki câmide müezzinler ezânı minârelerden karşılıklı okurlar ve buna “çifte ezân” denir. Fakat bu usul artık pek az yerde uygulanmaktadır. Ancak bâzı selâtîn câmilerde görülmektedir.
          Ezân da Kur’ân gibi tecvid ve kırâatine uyularak okunmalı güzel nağmelerle süslenmelidir. Ezânın tecvidini, harflerin mahrecini, okunuş tavrını bilmeden ezân okunmaz. Okunursa da hatalı olur. Namaz için câmide Ezân okumak da aynen Kur’ân okumakta olduğu gibi özel bir mahâret ve çalışma gerektirir.
          Her sesi güzel olan ezân okuyamayacağı gibi, her tecvidi güzel olan da ezân okuyabilse bile sesi güzel ve etkili olmaz, makam bilgisi eksik olursa, sesini kullanmayı bilmezse okunan ezân ideal bir ezân olmaz. Ezânı hakkıyla okuyabilmek için ezân kültürüyle yetişmiş, uzun yıllar bu yolda çalışmış, ezânı güzel okuyan  ustaları dinleyerek yetişmiş, kısacası bunun  eğitimini almış olması gerekmektedir. Sesi güzel diye ezân okumak hakkında bilgi sahibi olmayanların okudukları ezânlar hatâlı olduğu gibi, zâten ezân kültürü kesintiye uğramış olan halkımızın büyük bölümünün zihninde yanlış bilgilenmelere yol açar. Eğer bu hatâlar devamlı yapılıyorsa yetkililerin gereken uyarıyı yapmaları gerekmektedir. Fakat bu uyarıyı yapması gereken bir müftü (görev yaptığı bölgede nice güzel sesli ezan ustası müezzinler bulunmasına rağmen…)  bizzat kendisi, sesi güzel diye her hangi bir şarkıcıya vs. “…istediği câmimizde ezân okutalım” diyerek gafta bulunacak kadar hatâya düşüyorsa, bu duruma ancak “vah, vah, vah!…” diyerek hayıflanabiliriz.
Ecdâdımız ezânı en güzel şekilde okumuş ve bize bu şekilde intikâl etmiştir. Vakitlerin, dolayısıyla güneşin insan rûhu üzerindeki etkileri düşünülerek, hangi vakitte hangi makamın etkili olduğunu tesbit etmiş, beş vakit için farklı makam tertipleri düzenlemiştir. Ecdâdımızın en çok kullandığı makam tertîbi şu şekildedir:         
Sabah Ezânı:
          Sabah Ezânı “sabâ” makâmında okunur. “Es salâtü hayrun mine’n nevm” (Namaz uykudan daha hayırlıdır) kısmında, diğer ezanlardan farkını ve mânâyı vurgulamak için, geçki yapılarak sabâ makâmı bu kısımda “Hüseynî”, “Dilkeşhâverân”, “Bestenigâr” gibi makâmlar yapılabilir. Bu makâmlar sabah vaktinde etkili olan makamlardandır. Sonunda yine sabâ makâmıyla bitirilir. 
(Sabâ makâmında ezâna örnek)
Öğle Ezânı:
            Öğle Ezânı genellikle “Uşşak” veya makâmın seyir özellikleri  itibâriyle “Bayâtî” makâmında okunur.
    (Uşşak makâmında ezâna örnek)
İkindi Ezânı:
            İkindi ezânı “Hicâz” makâmında okunur.
(Hicâz makâmında ezâna örnek)
Akşam Ezânı:
            Akşam Ezânı “Segâh” makâmında okunur. Diğer vakitlere nazaran daha çabuk ve acele okunması âdet olmuştur.
(Segâh makâmında ezâna örnek)
Yatsı Ezânı:
           Yatsı Ezânı “Rast” makâmında okunur. Rast makâmı canlılık veren, zindelik veren bir makâm olması itibâriyle, günün son saatlerinde yorgun düşmüş insanlar rast makâmının etkisi ile hareketlenerek canlanırlar.
(Rast makâmında ezâna örnek)
          Bu tertipler bâzen değişik şekillerde intikâl etmişlerse de, en yaygın ve makâmların vakitlere göre etkileri göz önünde bulundurulursa en uygun şekli böyle olduğu kanâatini taşıyoruz.
İç Ezân:
            Bu ezân da Cum’â günü Cum’â Namâzı’nda ilk sünnet kılındıktan sonra hatip hutbe okumak için minbere çıktığında okunan ezândır. Öğle Ezânı gibi bayâtî veyâ uşşâk makâmında okunur.
          Salâ :
          Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Efendimiz için okunan, Allâh’ın bağışlaması ve selâmının onun üzerine olması dileğini ifâde eden duâlara “salâvat”, “salâvât-ı şerîfe” denir. . Sözleri “Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammed” şeklindedir. Minârelerden okunan  şekline “Salâ” denir. Eskiden akşam ezânı dışında, Öğle,  İkindi ve Yatsı Ezânlarından sonra, Sabah Ezânından önce salâlar verilirdi. irticâlen okunan, bir kısmı da bestelenmiş olan duâlardır. Daha çok, “salâ okumak” yerine “salâ vermek” tâbiri kullanılır.
          Salâlar eskiden her ezandan sonra, ezânın okunduğu makâmdan irticâlen okunurdu. Sabah ise ezândan önce verilirdi. Ayrıca mübârek gün ve gecelerde ezândan önce verilmesi ve ezândan önce de bir kasîde okunması âdet olmuştur.
          Salânın sözleri içinde, Peygamber Efendimiz için söylenen “Yâ Rasûulâllâh, Yâ Habîbâllâh, Yâ Nebiyyallâh, Ya Rahmeten lil âlemîn, Yâ Nûra arşillâh…” gibi ifâdeler yer alır.
          Sabah okunan salâ pek yaygın olarak, bestesi “Hatib Zâkiri Hasan Efendi”ye âit “Dilkeşhâverân” makâmındaki “Sabah Salâsı” adıyla bilinen salâdır.
          Fakat günümüzde salâ neredeyse okunmaz olmuştur. Önceleri ezânlardan sonra okunduğunu ifâde etmiştik. Anadolu’da bir çok yerde mübârek günlerde, sabah ve gecelerde hâlâ pek yaygın olarak okunmasına rağmen, (buralarda salâ ile birlikte minârelerden kasîde ve ilâhiler de okunmaktadır) ilmin ve san’atın beşiği olan İstanbul gibi bazı büyük şehirlerde, değil ezânlardan sonra, mübârek gün ve gecelerde, hattâ Ramazan’da bile okunmaz olmuştur. Bu uygulamanın “diyânet” veya “bölge müftülüğü” tarafından “gereksiz” ya da “bid’at” olduğu gerekçesiyle okutulmaması ise acınacak bir durumdur. Şu anda yaygın olarak “Dilkeşhâverân Sabah Salâsı” olarak bilinen salâ minârelerden “cenâze salâsı” okunmaktadır. Cum’â ve Ramazan gecelerinde ise bâzı küçük câmilerde, görevlilerin kendi tasarrufu olarak okunmaktadır.
          Bizde ecdâdın bize mîrâsı olan bu uygulama kısıtlanırken, bâzı Arap ülkelerinde ezânlardan sonra sâla verilmesi âdeti hâlâ devâm etmektedir. Halbuki en azından mübârek gün ve gecelerde, mübârek günlerin sabahlarında verilebilir. Ramazan ayında sahurdan sonra imsâki belirtmek için verilebilir.
            Cum’â ve mübârek gün ve gecelerde Salâ:
            Cum’â günleri Öğle namâzının vaktinde Cum’â namâzı kılındığı için ezândan yaklaşık bir saat kadar önce salâ verilir. Bu salâ “Dilkeşhâverân Sabah Salâsı”nın yaygın olarak bilinmesinden dolayı Dilkeşhâverân veyâ Hüseynî makâmında okuna gelmiştir. Aslında herhangi bir makâmda okunabilir ve uzun okunduğu takdirde çeşitli makâmlara geçki yapılabilir.

“Es salâtü ve’s selâmü aleyke yâ Rasûlâllâh”
“Es salâtü ve’s selâmü aleyke yâ Habîballâh”
“Es salâtü ve’s selâmü aleyke yâ Nebiyyallâh”
“Es salâtü ve’s selâmü aleyke yâ seyyidel evvelîne ve’l âhhirîn”
“Ve selâmün alel mürselîn”
“Ve’lhamdü li’llâhi Rabbi’l âlemîn”

Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in sıfatlarını ihtivâ eden bölümler makâmın durumuna göre uzatılabilir.

          Sabah Salâsı:
          “Hatib Zâkiri Hasan Efendi”nin bestesi olarak bilinen bu salâ, eskiden minâreden sabah ezânlarından önce verilirdi. Dilkeşhâverân makâmındadır ve sözleri şöyledir:

“Es salâtü ve’s selâmü aleyke yâ Rasûlâllâh”
“Es salâtü ve’s selâmü aleyke yâ Habîballâh”
“Es salâtü ve’s selâmü aleyke yâ Nebiyyallâh”
“Allâh, Allâh, Allâh, Allâh
“Ya hazreti Mevlâ”

           Bayram Salâsı:
            Ramazan ve Kurbân Bayramlarında “Sabah Namazı” ile “Bayram Namazı” arasında okunur. Bayâtî makâmındadır ve bunun da bestesi  “Hatip Zâkiri Hasan Efendi”ye âittir. İki mûsikî cümlesinden oluşur. Bir müezzin tarafından solo kısımları okunur. Berâber okunan kısımları diğer müezzinlerin ve cemâatin iştirâkiyle okunur. Bu salâ da maâlesef artık bilinmemekte ve okunmamaktadır.
 
          Cenâze Salâsı:
            Cenâze salâsı vefât eden bir Müslüman’ın vefâtını îlân etmek için minârelerden verilir. Sözleri vefât edene rahmet, af ve mağfiret dileyen duâlar ihtivâ eder. Her insanın hayâtının sona ereceği, sonsuz olanın ancak Allâh olduğunu anlatan âyetlerden de okunur. Genellikle hüzün verici bir makam olduğu için “Sabâ”makâmında irticâlen (emprovize olarak) okunur. Salânın uzunluğuna göre  makam geçkileri yapılır.

           “Salâ, salâ, sâlâââ,
“Ya muhavvile’l havli ve’l ahvâl, havvil hâlenâ ilâ ahseni’l hâl”
“Salâ”
“Accilû bi’s salâti gable’l fevt, ve accilû bi’t tevbeti gable’l mevt”
            “Salâ”
Küllü nefsin zâigatü’l mevt, sümme ileynâ türce’ûn”
“Salâ”
İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râci’ûn”
            “Salâ”
“Ya Seyyidel evvelîne ve’lâhirîn ve selâmün ale’l mürselîn, ve’l hamdü li’llâhi rabbi’l âlemîn”

          Sonunda da vefât edenin ismi söylenir. Bu cenâze salâsı Anadolu’da, bilhassa Konya’da  meşhurdur. Fakat İstanbul’da maalesef bilinmemektedir. Bir cenâze olduğu zaman minâreden Cum’â günü ezândan önce verilen salânın aynısı verilmektedir.
          Hüseynî Cenâze Salâsı:
            Bestesi “Hatip Zâkiri Hasan Efendi”ye âit bu salâ minâreden değil, cenâze musallâdan alındıktan sonra kabre götürülünceye kadar okunur. Kabre gidenlerin arasında müezzin ya da okumaya yetkili kişilerce okunur. Bâzı bölümleri bir kişi tarafından, diğer kısımları berâberce okunur.
          Şimdi bu salâ da bilinmediği için bir cenâze olduğunda “Dilkeşhâverân Sabah Salâsı” olarak bilinen salâ okunmaktadır. Ya da aynı salâ “Hüseynî” makâmında okunmaktadır. 
          Kâmet:
          Minâreden okunan ezânı müteâkip namaz ibâdeti başlar. Önce Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in kılmış olduğu ve Müslümanlarca da O’na uyularak kılınan sünnet namazlar kılınır. Bundan sonra “farz” olan yâni Allah (C.C) tarafından kılınması emredilen namaz kılınır ki bundan önce “kâmet” getirilir. Kâmet müezzin tarafından okunur. Sözleri ezân gibidir fakat “hayye ale’l felâh”lardan sonra iki def’â “kad kâmeti’s salâh” sözü ilâve edilir. Ezândan daha serî bir şekilde okunur.  İki def’â okunan cümleler birleştirilerek okunması da kâmetin özelliklerindendir. Ezânın okunduğu makamda veya ezânda olduğu gibi vaktin özellikleri düşünülerek istenilen makâmda okunabilir. Bundan sonra imamın önderliğinde farz namaz kılınır. 
          Tesbîhât:
            “Tesbîh” Cenâb-ı Allâh’ı şânına lâyık sıfatlarla ve her türlü noksan sıfatlardan uzak olduğunu ve yüceliğini idrâk ederek anmak demektir. İmamın önderliğinde farz namaz kılındıktan sonra “Tesbîhât” denilen kısım başlar. İmam farz namazın sonunda selâm vererek namazı sona erdirir. Bundan sonra müezzin imâmın selâm verirken kullandığı perdeden ve makamdan:
          Allâhümme ente’s selâmü ve minke’s selâm, tebârâkte yâ ze’l celâli ve’l ikrâm” duâsını okur. Cemâat kalkarak eğer kılınacak son sünnet varsa herkes münferid olarak son sünneti kılar. Son sünnet kılındıktan sonra veya son sünnetin olmadığı bir vakitse müezzin “Alâ rasûlinâ salâvât” der. Herkes içinden Peygamber Efendimiz’e salât ü selâm getirir. Müezzin okuduğu makâmın devâmı olarak veyâ istediği makâma geçki yaparak :
          Sübhâna’llâhi ve’l hamdü li’llâhi ve lâ ilâhe illâ’llâhü va’llâhü ekber ve lâ havvle ve lâ kuvvete illâ bi’llâhi’l aliyyi’l azıym” der. Yine herkes içinden “Âyete’l Kürsî” diye bilinen ve “Allâhü lâ ilâhe illâ hüve’l hayyü’l kayyûm” diye başlayan, Bakara Sûresi’nin 255. âyetini okur. Daha sonra müezzin :
          Ve hüve’l aliyyü’l azıymü zü’l celâli sübhânallâh” der ve “tesbih çekmek” diye de ifâde edilen “tesbih duâları” başlamış olur. İçinden 33 defâ “sübhânâllâh” denir. Müezzin bu defâ :
          Alâ ni’meti’l islâmi dâimeni’lhamdülillâh” der. Yine içinden 33 defâ “elhamdüllillâh” denir. Müezzin :
          Rabbi’l âlemîne teâlâ şânühü’llâhü ekber” der ve herkes içinden 33 defâ “Allâhü ekber” der. Böylece Allâh (C.C.), 99 defâ tesbîh edilmiş olur. “Allâhü ekber” lafzı da 33 kere söylendikten sonra  müezzin son olarak :
          Lâ ilâhe illâ’llâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr” dedikten sonra “Sübhâne Rabbiye’l aliyyi’l a’le’l vehhâb” diyerek tesbih duâsını bitirir. Müezzin burada duâyı, icrâ ettiği makâmı karâr perdesinde bitirir. Akabinde imam ve cemâat ellerini açarak duâya başlarlar.
          Mihrâbiye:
          Duânın sonunda imam bâzı vakitlerde Kur’ân-ı Kerîm’den muhtelif âyetlerden okur. Yaklaşık yarım sayfa veyâ on satır civârında okunan bu âyetlere “Aşır” denir ki imam bunu (namaz kıldırdığı yer olan) “mihrâb“dan  okuduğu için “mihrâbiye” adını alır. Bunu da imam istediği makamdan veyâ o anda hâkim olan makamda okuyabilir. İmam isterse müezzine işâret ederek “mihrâbiye“yi  ona okutabilir. “Mihrâbiye” nin sonunda “Fâtihâ Sûresi” okunur ve câmideki ibâdet sona ermiş olur.
          Cumhur Müezzinliği:
          Günümüzde unutulduğu için uygulanamaz olmakla birlikte, bilhassa “Selâtıyn Câmileri“nde yukarıda anlatılan müezzinlik vazîfesi, bir kaç müezzinin birlikte icrâ edilmesi ile “Cumhur Müezzinliği” adını alırdı. “Selâtıyn Câmileri”nde (Sultanların yaptırdıkları câmiler) bir kaç müezzin görev yapardı. (Günümüzde de bir kaç müezzin vardır fakat eskiden bu sayı oldukça fazlaydı.)
          Ezân okunduktan sonra “akşam namazı” haricindeki vakitlerde “sünnet” kılındıktan sonra müezzinlerden biri makam yapmadan fakat serî ve nidâ şeklinde :

Rasûl-i Ekrem ve Nebiy-yi Muhterem, sultânü’l enbiyâ, burhânü’l asfiyâ Hazret-i Muhammed Mustafâ sallâ’llâhü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri’nin, mübârek, mutahher, münevver rûh-i saâdetlerine salâvât-i şerîfe getirenlerin ilâhî âhir ve âkıbetleri hayrolaaa..
Âl-i ezvâc-i tâhirât, evlâd-ı Rasûl, ashâb-ı güzîn ve rusul-i fihâm hazerâtının cümle ervâh-ı kudsiyeleri içün, pîri’l müezzinîn Hazret-i Bilâl-i Habeşî radıya’llâhü anh Hazretleri’nin, bu câmînin bânîsi (burada câmiyi yaptıran zâtın adı zikredilir)……’nin, bugüne kadar güzerân eylemiş eimme, hutebâ, müezziniyn ve kayyûmiynin, sâhibü’l hayrât ve’l hasenât ervâhı içün  ve kâffe ehl-i îmân ervâhı içün, Allah rızâsı içün el-Fâtihâh” der ki buna Gülbank denir.

          Herkes içinden “Fâtihâ Sûresi“ni okuduktan sonra bir müezzin “eûzü besmele”  çekerek üç defâ “İhlâs Sûresi” ni okur. Bu vesîleyle “İhlâs Sûresi”nin okunmasından dolayı “Hatim” (Kur’ân-ı Kerîm’in tamamının okunması) sevâbı kazanılmış oluyordu. İhlâs’ların sonunda “Fâtihâ” okunur ve bir başka müezzin ayağa kalkarak “yukarıda anlattığımız gibi “Kâmet” eder. Farz namaz kılındıktan sonra bir müezzin “Allâhümme ente’s selâmü…” duâsını okur. “Alâ rasûlinâ salâvât” dedikten sonra müezzinler koro hâlinde “Salât-i Münciye” duâsını okurlar ki şudur :
          Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedi’v ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Salâten tüncînâ bihâ min cemî’il ahvâli ve’l âfât ve takdıylenâ bihâ cemîa’l hâcât ve tüdahhirunâ bihâ  min cemî’i’s seyyiât ve terfe’unâ bihâ ‘indeke a’le’d deracât tübelliğunâ bihâ aksa’l ğâyât min cemî’il khayrâti fi’l hayâti ve ba’de’l memât. Hasbüna’llâhü ve ni’me’l vekîl (3 kere) ni’me’l mevlâ ve ni’me’n nesıyr
          Bu duânın sonunda diğer bir müezzin yukarıda bahsettiğimiz “Sübhâna’llâhi ve’lhamdü li’llâhi …” duâsını okur ve normalde herkesin içinden okuduğu “Âyete’l Kürsî”yi bir müezzin çok ağır olmamak sûretiyle makamlı bir şekilde okur. Âyete’l Kürsî’nin sonunda :
          “Zü’l celâli sübhâna’llâh” der ve tesbihlere başlanır. Fakat burada da bir müezzin “sübhâna’llâh“ları sesli olarak 7 veyâ 11  kere birbirine bağlı olarak icrâ ettiği makamda söyler. (Sübhâna’llâhi sübhâna’llâhi sübhâna’llâhi sübhâna’llâh” şeklinde.) genellikle aynı müezzin :
          Zü’l kemâli’lhamdü lillâh” der ve diğer bir müezzin 33 kere içten okunan “elhamdü lillâh“ları 7 veyâ 11 kere yine birbirine bağlı olarak okur. (Elhamdü lillâhi’l hamdü lillâhi’l hamdülillâh şeklinde.) Bu müezzin “elhamdülillâh“ların  sonunda “zü’l kudrati’llâhi ekber” der başka bir müezzin 7 veyâ 11 kere birbirine bağlı olarak “Allâhü ekber“leri okur  (Allâhü ekbera’llâhü ekbera’llâhü ekber şeklinde) ve “Lâ ilâhe illâ’llâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr” diye devâm eder. En sonda okunan “Sübhâne Rabbiye’l aliyyi’l a’le’l vehhâb” duâsını müezzinler koro şeklinde okuyarak tesbîhâtı bitirirler. Bundan sonra imam mihrâbiye okur.


            Eğer cenâze varsa :
Eğer namaz kılınırken câminin musallâsında namazı kılınıp defnedilmek üzere bekleyen bir cenâze varsa, “Allâhümme ente’s selâmü…” duâsından sonra tesbîh duâsı yapılmaz ve tesbîh çekilmez. Müezzin “Alâ rasûlinâ salâvât” dedikten sonra “Sübhâna’llâhi ve’lhamdü li’llâhi …” duâsını da okur ve ardından  “eûzü besmele”  çekerek “Âyete’l Kürsî”yi yürükçe ve makamlı olarak okur. “Âyete’l Kürsî”nin sonunda musallada bir cenâze beklediğini ifâde eden âyetlerden herhangi birini okuyarak duâya bağlar. Bu âyetlerden bâzıları şunlardır :

İnna’llâhe yağfiru’z zünûbe cemîâ. İnnehû hüve’l ğafûru’r rahıym
Küllü nefsin zâigatü’l mevt. Sümme ileynâ türce’ûn
İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râci’ûn

Ahmet Şahin