Döne Döne Mevlânâ’ya

Döne Döne Mevlânâ’ya

Dönmek eylemi bugün düşünce odaklı değerlendirmelerde olumsuz bir çağrışıma sahip. Dönek, kınamak amacıyla, bundan öte ihanet suçlaması için kullanılan bir sıfat oldu. Sözcüklerin olumsuz anlamlarının ilk olarak hatıra gelmesi, günümüzde alışkınlığa dönüşen yanlış bir duruştan kaynaklanmaktadır. Yanlış örnekler, hiçbir zaman sıfatları kirletemez veya güzel sıfatlarla kötü Örnekler kastedilemez. Öğretmen öğretendir, yol gösterendir; insanlık ve sevgi dersleri verir. Öğrenci öğrenendir, istekli ve hep gelişme sağlayan kişidir. Her birey bu nedenle ömrünün sonuna kadar öğrencidir.

Dönen dervişler, güzel bir tanımlamayı da içeriyor. Sadece semai, semazeni hatırlatmıyor, tüm Mevlevileri kapsıyor. Gerçekte dönmek eylemini her bireyi kuşatacak şekle büründürmüştür

Mevlâna. Ulaşılan nokta, dönmeye gerçek anlamını kazandırır. Bütün kâinat dönüyor, insana hizmet sunuyor. Ey döndüren! En iyi duruma döndür bizi!

Sema da dönen derviş, dönerek en yüce mekâna yükseliyor, kendini aşarak huzura varıyor. Dönüş devam ediyor, başlangıç noktasına geri geliyor, ama bir başka hâlde. Gerçekten haberli, gerçekte buluşarak ve onunla yaşamaya kararlı olarak yeryüzüne, insanlar arasına dönüyor. Ne hoş bir dönüş!

Dünya aslanı, av ve azık arar; Allah aslanıysa, özgürlük ve ölüm arar.

Benlikten soyunmuş kişi, Mevlâna’nın sözünde örnek Hz. Ali, dünya olayları karşısında azametli bir dağ gibi vakarlı, kadere dönüşmüş sonuçlarda ise rüzgâr önündeki saman çöpü misali hoşnutluğun kucağında.

Çöz bağı ey oğul! Özgür ol! Ne zamana kadar gümüşün, altının esiri olacaksın?

Yani niceye dek paranın, unvanın, makamın, yersiz isteklerin ardında, bağında olacaksın? Sorular, her zaman cevabı olsun diye sorulmaz, cevap da içindedir sorunun kimi zaman, öğüt de. Aşk ile niyaz ile hakikatin, aşkın ardında olmak gerekir.

Bir aşkla elbisesi yırtılan kişi, hırs ve ayıptan bütünüyle temizlenir.

Ey sevdası güzel aşkımız! Mutlu ol. Ey bütün hastalıklarımızın tabibi!

Aşk ile bencilliğini kıran, kendini aşar, çirkinliklerden uzaklaşır. Aşk, fedakar ve vefalı yapar âşığı. Aşk ile dersine bağlanan öğrenci, aşk ile eşine bağlanan eş, aşk ile halkına bağlanan yönetici hep güzel duygularla ve özelliklerle dolar. Gıdası bilgidir, huzurdur, başarıdır. Maddeye bağlayan yiyecek ve uyku, sevdikleri uğrunda hep fedadır artık. Annenin yavrusuna davrandığı gibi.

Kendini unutunca seni anarlar; kul olunca, o zaman seni özgür bırakırlar.

Yok olmuş, ama vardır artık. Hayatın içinde, hem huzurludur, hem de kararlı. Dert ve üzüntü, yoktur dünyasında. Yeni bir dünya yaratmıştır kendine, daima canlı ve taze. Gönüldür adi:

Bizim gönlümüzde lalelik ve gül bahçesi vardır; yaşlılık ve solgunluğa yol yoktur.

Duruşunda iksir etkisi vardır: Kuyu dibinde, ama gül bahçesindedir. Bedeni zarar görür, ama ruhu hiçbir zaman:

Kimse onların gönlünde zafer elde edemez; sedefe zarar gelir, inciye değil.

Kaynak ve güç nerede?

Pınarı içinde ara.

Yol, yolda olana açıktır. Söz, dinleyen için anlamlıdır:

Dinleyici susuz ve istekli olursa, öğüt veren ölü de olsa söyleyici olur.

Dinleyici canlı ve diri olursa, dilsiz söz söylemekte yüz dilli olur

Yıllarca döndük, dönüyoruz. Ulaştık Mevlâna’ya sonuçta, yine şükür. Kimi zaman daha dindar olmak için uzaklaştık, kimi zaman daha milliyetçi olmak için, kimi zaman da çağdaşlaşmak, duadan uzak olmak için uzaklaştık. Yakın kaynağı uzaklarda aradık. Tehdit eden dindarlık, parçalayan milliyetçilik ve kendini var, başkasını yok sayan çağdaşlık yol sanıldı. Anlamlı sözcükler böylece itici ve tedirgin edici Özelliklere büründü. Bu bakış ve tercihlerin, dolayısıyla Mevlâna’ya dönük de olumsuz gerekçeleri oldu. Ama bütün bunlar aydınların, görüntüde akıllı olanların düşünce yollarıydı. Gerekçeden yoksun, cevabı mevcut ideolojik yorumlardı.

Kimi zaman sözcükler başka anlam dünyasından seslenir, dünyalık idraki ve imkânı arayanlara inat:

Bu anlayışın sırdaşı, idraksizdir ancak. Dilin müşterisi, kulaktır ancak.

Ölümsüzlük ölümü bize helaldir, azıksızlık azığı bize gıdadır.

Yola götüren akıldır, akıl. Kalıcı kazanca ulaştırandır, bilinç. Sonu hüsran olan akıllılığın adı nasıl akıl kalır?

Tohumdan yeşeren gül bahçesi bir anlıktır; akıldan yeşeren gül bahçesi canlıdır.

Yolu akıllar, akılların birliği açar. Karanlıkların dağılması, aydınlığın doğuşu akılla ve birlikledir:

Akıl akılla iki kat olur; ışık çoğalıp yol belli olur.

Nefis başka nefisle güldüğünde, karanlık artıp yol gizlenir.

Aynı dünyada, aynı zamanda yaşayanlar birbirine bağımlıdır. Yerdeki, havadaki; astı, üstü. Hâl soran sağ olsun, ama güç büyüktedir:

Efendi düşkünlük gösterebilir; köledense kölelikten başka bir şey gelmez.

Herkesin sorumluluğu bulunduğu yere ve güce göredir. Başarı da bu imkâna göre değerlendirilecektir. Herkes yolcu, herkes iş başında olmalıdır. Yoldaki iyiler topluluğu, yol kesici kötülerden çok olmalıdır.

Yol arkadaşlarını ziyareti gerekli say, kim olursa; ister yaya, ister atlı.

Düşmanın da olsa bu ihsan, yine iyidir; çünkü güzel davranışla nice düşman dost olmuştur.

Dost olmazsa kini azalır. Çünkü güzel davranış kine merhem olur.

Ey iyi dost! Bunun dışında nice faydaları vardır; fakat uzamasından korkuyorum.

Sözün özü şudur: Topluma dost ol; put/heykel yapan gibi taştan arkadaş yont.

Çünkü kervanın kalabalığı ve çokluğu, yol kesicilerin belini ve mızrağını kırar.

Yedi İklim Dergisi – Mevlana Özel sayısı