ESRAR DEDE

ESRAR DEDE

HASAN AKSOY

Asıl adı Mehmed’dir. 1162’de (1749) İstanbul’da Sütlüce’de doğdu. Babası Mevlevî dervişlerinden Ahmed Bîzebân’dır. Çocukluk ve gençlik yıllarıyla ilgili yeterli bilgi yoktur. Kaynaklarda Galata civarında oturduğu, iyi bir tahsil gördüğü, tasavvuf muhiti içinde yetiştiği, Arapça, Farsça, Rumca, Latince ve İtalyanca öğrendiği belirtilmektedir. Onun bazı Batı dillerini bilmesini mühtedi olmasına bağlayanlar bulunmaktaysa da bunun gerçekle ilgisi yoktur.

Esrar Dede, Şeyh Galib’in 1205’te (1791) Galata Mevlevîhânesi şeyhi olduğu sıralarda Mevlevîliğe intisap etti. Bazı kaynaklarda Şeyh Galib’in poştnişin olmasından önce çileye girdiği ve onun gözetimi altında çilesini tamamlayarak çileye giren dervişlere yol gösteren kazancı dedeliğe yükseldiği ileri sürülmektedir. Fatîn’in, mevlevîhânede vaktini boşa harcamayıp sürekli mücâhede halinde bulunduğunu söylediği Esrar Dede (Tezkire, s. 10) ilmî, edebî seviyesi ve yumuşak tabiatı sayesinde kısa süre içinde kendisini şeyhine sevdirmiş ve daha sonra aralarında kuvvetli bir dostluk meydana gelmiştir.

Genç denecek yaşta bir mi‘rac gecesi (27 Receb 1211 / 26 Ocak 1797) vefat eden Esrar Dede Galata Mevlevîhânesi hazîresine Fasîh Ahmed Dede’nin yanına defnedildi. Şeyh Galib, Esrar Dede’nin ölümünden duyduğu üzüntüyü türünün en dikkate değer örneklerinden olan bir mersiye ile dile getirmiştir. Vefatına ayrıca başta Şeyh Galib olmak üzere devrin çeşitli şairleri tarafından tarih düşürülmüştür.

Mevlânâ’ya ve Mevlevîliğe içten bağlı olan Esrar Dede Mevlevîler arasında öteden beri mevcut olduğu söylenen Şems kolu, Veled kolu şeklindeki meşrep ayrılığını te’vil yoluyla izah etmiştir. Ona göre Mevlevîler’in bir kısmı cezbe ve aşkla görünürken bir kısmı da, “Aşkın her hali edeptir” sözüne uyarak şeriat kisvesine bürünür. İlk yolda gidenler Mevlânâ’nın divanından feyiz alanlar, ikinci kolu tutanlar ise Mes̱nevî’yi rehber edinenlerdir. Fakat her ikisi de aynı güneşin ışığıyla aydınlanır (Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 209-210).

“Men bende-i ahbâb-ı Resûlullāhem / Ne Hâricîyem ne Şîî-yi gümrâhem / Hem bende-i Bû Bekr ü Ömer Osmânem / Hem hâk-i reh-i Alî veliyyullāhem” (Divan, s. 142) diyerek Hulefâ-yi Râşidîn’e saygısını dile getiren Esrar Dede Fütüvvetnâme’sinde ve bazı şiirlerinde Hz. Ali ve Ehl-i beyt’e özel bir muhabbet duyduğunu ifade etmiştir.

Esrar Dede Kur’ân-ı Kerîm dışında diğer semavî kitaplarla da ilgilenmiştir. Nitekim Mevlânâ için yazdığı bir methiyesiyle (a.g.e., s. 7) bir gazelinde (a.g.e., s. 40-41) bu husus açıkça görülmektedir. Özellikle bu gazelindeki ifadelerinden Rumca ve İtalyanca bilmesinin yanında bu kültürler hakkında da bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır.

Şiirlerinde samimi, genellikle sade bir dil kullanan Esrar Dede Sâbit, Nâbî ve Fehîm’in tesiri altında kalmıştır. Şeyh Galib, Arzî Dede, Fasîh Dede gibi Mevlevî şairlerin şiirlerine nazîreler yazmış ve Mevlevî terimlerini başarıyla kullanmıştır. Kendi şiirlerine de Neyyir Dede, Meşhûrî, Mislî gibi şairler tarafından nazîreler yazılmıştır. İyi bir şair olmasına rağmen zamanındaki divan şairleri arasında ön sıralarda yer alamamasını, Şeyh Galib gibi büyük bir şairin çağdaşı olmasına ve onun gölgesinde kalmayı tercih etmesine bağlamak mümkündür.

Esrar Dede nesirlerinde şiirine nisbetle daha ağdalı ve külfetli bir dil kullanmıştır. Bununla birlikte Sâkıb Dede’nin (ö. 1148/1735) Sefîne-i Mevleviyye’sine göre tezkiresinin dili daha sadedir.

Eserleri. 1. Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye. Esrar Dede 200’ü aşkın Mevlevî şairinin biyografisini ihtiva eden tezkireyi Şeyh Galib’in isteği üzerine kaleme almıştır. Müellif eserin mukaddimesinde, Şeyh Galib’in Mevlevî şairlerinden seçtiği manzumelerle bunları yazan şairlerden bazılarının hal tercümelerini kaydettiği bir mecmuayı kendisine vererek bunları şuârâ tezkiresi haline getirmesini istediğini, bunun üzerine kendisinin de iki ay gibi kısa bir süre içinde bu eseri kaleme aldığını söyler. Hâtime kısmında eserin telif tarihi, “Bin iki yüz on birinde sâlin / Buldu bu kitâbımız kemâlin / Oldu iki mâh içinde tekmîl / Matlûbunu tab‘ım etti tahsîl” mısraları ile belirtilmektedir. Esrar Dede Tezkiresi adıyla da tanınan eserde yer alan şairlerin sayısı nüshalara göre değişmektedir. Süleymaniye Kütüphanesi nüshasında (Hâlet Efendi İlâvesi, nr. 109) 211, Millet Kütüphanesi nüshasında ise (Ali Emîrî, Tarih, nr. 756) 217 şairin hal tercümesi bulunmaktadır. Sadettin Nüzhet Ergun’un Türk Şairleri ile (III, 1347) Agâh Sırrı Levend’in Türk Edebiyatı Tarihi (s. 348-351) adlı eserlerinde tezkiredeki şairlerin bir listesi verilmiştir. Sâkıb Dede’nin Sefîne-i Mevleviyye’sinden sonra bu alanda yapılan ikinci çalışma olan eser Sefîne’den daha muhtasardır. Esrar Dede, Sâkıb Dede’nin eserinden de faydalanarak çok kısa bir zamanda kaleme aldığı tezkiresini tekrar gözden geçirmeye fırsat bulamadan vefat etmiştir. Şeyh Galib’in, Sefîne-i Mevleviyye’nin telifinden sonra yaşayan halife, şeyh ve dervişlerin hal tercümelerini de esere ilâve etmesini istediği halde Esrar Dede’nin buna zaman bulamadığı söylenir (Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 16). Mevlevî olmayan bazı şairleri Mevlevî göstermek, bazı tarihlerde hatalara düşmek gibi kusurları bulunmakla birlikte sadece Mevlevî şairlerini ihtiva etmesi açısından önemli olan eser biraz da bu sebeple Mevlevîler arasında çok benimsenmiştir. Esrar Dede Tezkiresi’nin tesbit edilebildiği kadarıyla Süleymaniye (Hâlet Efendi İlâvesi, nr. 109, müellif nüshasından Derviş Hüseyin’in 1211’de [1796] istinsah ettiği ve Esrar Dede’nin Galata Mevlevîhânesi’ne vakfettiği nüsha), Millet (Ali Emîrî, Tarih, nr. 756), İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 89, 1247, 3894, 9620), Atatürk Üniversitesi (Agâh Sırrı Levend, nr. 542), Konya Mevlânâ Müzesi (nr. 1502) kütüphaneleriyle Viyana (bk. Flügel, II, 412), Paris (bk. , s. 348) ve Kahire’de (bk. Fihrisü’l-maḫṭûṭâṭi’t-Türkiyyeti’l-ʿOs̱mâniyye, I, 154) olmak üzere toplam on bir nüshası bulunmaktadır. Eser ayrıca Ali Enver tarafından kısaltılarak Semâhâne-i Edeb adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1309). Tezkire üzerinde değişik üniversitelerde lisans tezi olarak yapılmış çeşitli araştırmaların yanı sıra Namık Kemal Aras’ın yüksek lisans (Esrar Dede’nin Tezkire-i Şuârâ-yı Mevleviyesi, Ankara 1987, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve İlhan Genç’in doktora tezi (Esrar Dede, Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye [İnceleme-Metin], Erzurum 1986, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) çalışmaları bulunmaktadır.

2. Divan (İstanbul 1257). Yaklaşık 3600 beyitten meydana gelen eserde iki na‘t, Mevlânâ için dört, Şems-i Tebrîzî için bir methiye, “Neşîde-i Mevleviyâne” adlı bir müveşşah kaside, Mevlevîlik’le ilgili bir diğer kaside, Şeyh Galib, Fasîh Dede ve İsmâil Ankaravî için birer methiye, bir terkibibend, dört terciibend, altı tahmîs, üç muhammes, bir müseddes, altı murabba bulunmaktadır. Ardından 252 gazel, yedi tarih (bu tarihler Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nin tamiri, Şeyh Galib’in kızı Zübeyde Hanım’ın doğumu, Şeyh Mehmed’in oğlu İsmâil’in doğumu, Derviş Niyâz-ı Mevlevî’nin vefatı, Abdülhalim Neyyir ile Derviş Nûri’nin çileleri, Manastırlı Hâfız ile Kaygusuz Baba’nın vefatı için söylenmiştir, bk. Divan, s. 130-133), on üç kıta, 145 rubâî, on beş beyti na‘t olan kırk beyitlik bir mesnevi yer almaktadır. Gazellerin biri Arapça, biri Farsça, kıtaların ikisi, rubâîlerin de sekizi Farsça’dır. Ayrıca Türkçe-Rumca bir mülemma‘ gazel mevcuttur. Divanın çeşitli yazma nüshaları bulunmaktadır (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3302, 3741, Hâlet Efendi, nr. 694, Hâlet Efendi İlâvesi, nr. 162; Konya Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 2461 [müellif hattı]).

3. Mübâreknâme-i Esrâr. “Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbında nazmedilen 145 beyitlik bu mesnevide şair Mevlevîlik’le ilgili çeşitli hususlar üzerinde durmaktadır. Eser divanın sonunda yayımlanmıştır (s. 148-153).

4. Fütüvvetnâme-i Esrâr. “Bin iki yüz on bir içre eyledim tekmîl-i kâr” mısraında da ifade edildiği üzere şair bu eserini 1211’de (1796) vefatından kısa bir müddet önce yazmıştır. “Fâilâtün mefâilün feilün” kalıbında nazmedilen ve fütüvvet, fütüvvet ehli vb. konuların işlendiği 176 beyitten meydana gelen mesnevi divanının sonunda neşredilmiştir (s. 153-160). Eserin yazma bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Tâhir Ağa Tekkesi, nr. 334).

5. Lugat-ı Talyan. İtalyanca’dan Türkçe’ye bir sözlüktür. Hüseyin Said Çelebi’nin tanıttığı (Peyâm-ı Sabah [edebî nüsha], [1336] nr. 32), İhsan Mahvî’nin müellif nüshasını gördüğünü söyleyerek hakkında bilgi verdiği (bk. Ergun, III, 1346) bu eserin günümüzde nerede olduğu bilinmemektedir.

BİBLİYOGRAFYAEsrar Dede, Dîvân-ı Belâgat-unvân-ı Esrâr Dede, İstanbul 1257.

a.mlf., Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi İlâvesi, nr. 109.

, s. 9-10.

, II, 412.

Ali Enver, Semâhâne-i Edeb, İstanbul 1309, s. 7.

, I, 329-330.

, IV, 207-209.

, II, 80-81.

, V, 153.

, III, 1344-1352.

Şairler Tezkireleri, İstanbul 1947, s. 582-584.

, s. 7.

, III, 870-873.

, I, 186-187; II, 347.

a.mlf., Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, s. 16, 193, 209-210, 226-227, 286-288, 305, 315.

, s. 526-527.

, s. 348-351.

, II, 789-790.

, s. 347-348.

Fihrisü’l-maḫṭûṭâti’t-Türkiyyeti’l-ʿOs̱mâniyye: 1870-1980 (nşr. Dârü’l-kütübi’l-kavmiyye), Kahire 1987, I, 154.

Rusuhî Baykara, XVIII. Asır Şairlerinden Mehmed Esrar Dede, Hayatı, Tasavvufî Edebî Şahsiyeti, Eserleri (mezuniyet tezi), Türkiyat Enstitüsü, Tez, nr. 116.

Erkut Demirel, Esrar Dede Divanı’nda Aşk Mefhumu (mezuniyet tezi), İÜ Ktp., nr. 8494.

Halûk İpekten, Türk Edebiyatının Kaynaklarından Türkçe Şuarâ Tezkireleri, Erzurum 1988, s. 157-161.

Fahir İz, “Esrar Dede”, , s. 283.

Hasan Aksoy, “Esrar Dede”, , III, 105-106.

 

https://islamansiklopedisi.org.tr/esrar-dede