GELENEKTE YENİLEŞME: MEVLÂNÂ VE NURETTİN TOPÇU

GELENEKTE YENİLEŞME: MEVLÂNÂ VE NURETTİN TOPÇU
Bu anma toplantısının 17 Aralık gününde gerçekleşmesi, sanıyorum, bahsedeceğim tesadüfle ilgili değildir. Zira bu anma toplantısı aylar öncesinde farklı ay ve günler için tasarlanmaktaydı. Bu buluşmanın, merhum Topçu”nun gönül dünyasını süsleyen ve “Hareket” felsefesinin odağında gördüğü Mevlânâ”nın Hakk”a vuslat gününe tesadüf etmesi, çok anlamlı düşmüştür. Düşüren Hakk”a hamd, vesile olanlara teşekkür ediyoruz.

 

Burada amacımız Nurettin Topçu”nun, Mevlânâ hakkındaki düşüncelerini sıralamak, onunla ilgili yüceltici ifadelerini aktarmak değildir. Şüphesiz onun Hz. Mevlânâ hakkındaki bazı sözlerine konunun gereği yer verilecektir. Ancak buradaki arzu ve heyecan, onların bakışlarıyla ihya, ıslah, rönesans, reform, diriliş, ve hareket gibi adlandırmalarla her an dile gelen yenileşmeden söz etmektir.

 

İsim ve sıfatlara takılıp kalmayanlar, kelimelerin cazibesine veya iticiliğine bakmaksızın sürekli olarak her hangi bir şekilde yenileşme ve dirilişten söz etmişlerdir. Bireyin ve toplumun dirilişi için mazimizde Mevlânâ gibi pek çok kişi bir “İsa nefesli” aramıştır, “İsa nefesli” olmuştur. Geleneğimiz bu yenileşme dalgalarıyla bugüne kadar ulaşmıştır.

 

Nurettin Topçu, on birinci asırda Anadolu”da başlayan yeni süreci, İslâm”ın ruh ve ahlâk sahasındaki rönesansı, Mevlânâların ve Yunusların, Hacı Bayramların ve İbrahim Hakkıların himmetiyle açıklamakta[1], Mevlânâ”yı yenileşme mimarlarının arasında özel bir yerde görerek şöyle demektedir: “İslâm”dan sonra yeni peygamber gelmedi. Lâkin onun işini tamamlayan mücedditler gönderildi. Mevlânâ onların en büyüklerindendir.”[2]

 

Açık bir şekilde ifade edersek ferdin güzel vasıflar kazanıp olgunlaşması, onun yenileşmesi ve dirilişidir. Bedenden ölüp ruhta dirilmek bunun bir başka söyleyiş biçimidir. N. Topçu”ya ait yeni tanımlamayla, “Hareket adamı: O her zaman ahlâk adamıdır, kâmil insandır.”[3] Bu olgunlaşmanın sağlanması için geleneğimizde ortaya konan teorik bilgi ve uygulamalar, gerçek bir hazinedir.

 

Diriliş ve yenileşme klâsik kültürümüzün ve şiirimizin önemli temalarındandır. Mevlânâ, hemen Mesnevî”sinin başında dünya için çalışan akla ve insanı köleleştiren maddî değerlere karşı durarak bu yolun temel kuralını açıklar. Sonrasında ise bu dirilişi arzu edenlere, canlı ve ürpertici örneklerle yol gösterir. Onun anlattığı aşk, ihtirası ve kibri yok eder, insanı özgürlüğe götürür. Bu aşk, ferdin ve toplumun yenilenme ve dirilme iksiridir.

 

Mesnevî”de diriliş mimarı olarak öncelikle Hz. Peygamber anılmaktadır. Mesnevî”de Hakk”a ait olmak üzere “Biz dünyayı onunla diriltiyoruz”[4], Hz. Peygamberin kendi dilinden dünya hakkında “İsa”yım, onu diriltmek için geliyorum”[5] ifadeleri bulunmaktadır. Bir hikâyede de Hz. Ebubekir,  Hz. Peygambere seslenmektedir:

 

“Ey dünyayı -peygamberliğe- seçilmekle dirilten! Halkı özel hâle ge­tirdin, özellikle de beni.”[6]

 

Yine Mevlânâ, Hz. Ali”den söz açtığında onun kendisini öldürmesini bekleyen muhatabına seslenişine yer verir:

 

“Ben, kavuşma incileriyle dolu kılıç gibiyim. Savaşta diriltirim, öldürmem.”[7]

 

Bir halifeyi tanıtırken de şöyle demektedir:

“Hem Acem, hem Rum, hem de Türk ve Arap, cömertlik ve keremin­den hayrette kalmıştı.

Abıhayattı ve cömertlik deniziydi. Hem Arap, hem Acem onunla di­rilmişti.”[8]

 

Toplum önderleri de diriliş ve yenileşme mimarlarıdır Mesnevî”de:

 

“Uyanık ol! Veliler zamanın İsrafil”idir. Onlarda ölüler için hayat ve zindelik vardır.

 

Her ölünün canı, onların sesiyle ten mezarından kefen içinde sıçrar,

 

Der ki: “Bu ses, seslerden ayrıdır. Diriltmek, Allah sesinin işidir.

Biz öldük ve bütünüyle azaldık. Hak sesi geldi, hep kalktık.”[9]

“O yol gösterici, senin toprağından yeşillik yeşertir; Cebrail”in atının tırnağından az -etkili- değildir.

 

Sen bir Cebrail”in atının toprağı olursan yeşerir, tazelenir ve yenile­nirsin.”[10]

 

Dirilişi, yenilenmeyi ve diriltici olanı aramak gerektiğini anlatır Mevlânâ:

 

“Hey! Bu neyle anlaşılır? Dirilişle. Dirilişi ara, diriliş hakkında konuşma.

 

Diriliş gününün şartı, önce ölmektir; çünkü diriliş ölüden diri yap­maktır.

 

Bütün âlem yokluktan korktuğu için yolu kaybetti, ama o sığınaktır.”[11]

 

“Danışmak için seni diriltecek iyi bir diri gerekir, -ama- o diri nerede?”[12]

 

Mevlânâ, yakarışta ve yoksullukta ken­dini ölü yap öğüdüyle sonucu göstermektedir:

 

“Böylece İsa nefesi seni diriltsin, kendi gibi seni güzel ve kutlu yapsın.

 

Taş, bahar mevsiminde nasıl yemyeşil olur? Toprak ol da rengârenk çiçek göster.

 

Sen yıllarca yürek yaralayan taştın. Tecrübe için bir zaman toprak ol.[13]

“Hak kadehiyle yenilenmek için çalış. O zaman kendinden geçer ve ter­cihsiz olursun.”[14]

Yeni ve yenileşme inançlı kişinin tercihi ve sevdasıdır. Mesnevî”deki şu ifadeler bunun yansımasıdır:

 

“Eski vücudunda yenilik bulman için Gazneli Bilge”den şu öğüdü dinle.”[15]

 

“Ey mana güneşi! Can saç. Eski dünyaya yenilik göster.”[16]

 

“Senin bahtın yeni çocuk doğurmadıkça kan, tatlı süt olmaz. Güzelce dinle.”[17]

 

“Benim öğüdümü dinle: Beden, güçlü bir bağdır. Yeniyi istiyorsan, eskiyi çıkar.

 

Dudağını kapat ve altın dolu elini aç; beden cimriliğini bırak ve cömertlik yap.

 

Şehvetleri ve tatları terk etmek cömertliktir. Şehvete/yersiz isteğe batan, ayağa kalkamaz.

 

Bu cömertlik cennet servisinden bir daldır. Avucundan böyle bir dalı bırakana yazıklar olsun!” [18]

“Beden tomruğunu canın ayağından kopar, böylece canın, topluluğun çevresinde dolanır.

Cimrilik prangasını elinden ve boynundan uzaklaştır; eski felekte yeni talih bul.”[19]

Herhalde sadece bu örnekler, geleneğimizin bu yeniden doğuş bilinci için yeterlidir. Nurettin Topçu aynı yolda ilerlemeyi tercih ettiği için şöyle demektedir: “Hayatımızın gerçekten yenilenmesi bütün fikirlerimizin büyük ve tatmin verici bir aydınlıkta buluşup birleşmesi ve ruhumuzun sonsuz bir aydınlığa kavuşması, duygularımıza (görme, işitme, koklama, tatma, dokunma) bağlı bütün vehimlerin eriyerek aklın hakikatlere ulaşması metafizikle kabildir.”[20] “Aşk, sonu olan varlıklar dünyasından sonsuzluğa intikaldir. Sevenin kendi varlığını bırakıp bir nevi mahiyet değiştirme ile sevilenin varlığına bürünmesi, bütün irade kuvvetleriyle ona teslim olmasıdır. Metafizik, böyle bir aşk içinde tapınıştır.”[21]
Merhum Topçu bulunduğumuz çağdaki yenileşme ihtiyacını büyük bir duyuş ve inançla dile getirmekte ve “Mahzunuz” diyerek başladığı cümlelerinin arasında şöyle demektedir: “Lâkin bugün koca şark dertlidir. İlminde aşk ve feragat, dininde ruh ve isyan getirecek rönesanslara muhtaçtır”[22] Bu konuda ısrarlıdır: “Aşkımızı yeni bir hayat ile çiçeklendirerek cesâretle harekete geçmezsek kendimizin cellâdı olacağız.”[23]
Nesillerin çatışmasından, uyuşmazlığından dertlenerek söz ederken de hedefi aynıdır: “O halde bir ıslâh hareketi zarurîdir ve bu ıslâh hareketi ebedî olan dinin ruhunu her mevsime göre değişen şekiller ve renklerle muhafaza etmenin sırrını bize öğretecektir.”[24]
Donukluğu ve eskiliği tercih edenlere, yenilenmeyenlere bu nedenle bir çok makalesinde ve hikâyelerinde tarizi vardır merhum Topçu”nun. Şu ifadeleri, bu kişi içindir: “Büyük Peygamberin içtimaî ilerleme ve dâima ileriyi hedef tutma, daha güzele göz koyma, bir kelime ile tekâmül veya inkılâp prensibini ve Peygamberin bizzat kendisinin hayata muazzam bir inkılâp getirdiğini unutur da her türlü inkılâba düşman olur; eskilikte sırf eski olduğu için selâmet çaresi arar.”[25] Bu hususla ilgili şu dikkat çekici değerlendirme ona aittir: “Eşref-i mahlûkat olan insana hürmet edilmelidir. Kendi inancımıza sahip olmayanları cehenneme göndermek, Allah”ın kendi kulları hakkında bizim azap fermanı çıkarmamız gibi bir saygısızlıktır.[26]

Mevlânâ, Mesnevî”sinde bu donuk, hatta yenilenme yolunda yol kesici olan kişilere çok serzenişlerde bulunur. Verdiği örneklerde bunların sıfatı kimi zaman zahit, sûfî ve şeyh dahi olabilmektedir. Kendisini bu donuk kişilerden dolayı sınırladığını söylemektedir:

 

“Bu sözün anlatımı açıklama istiyor, fakat eski anlayışlardan korkuyo­rum.

 

Kısa görüşlülerin eski anlayışları, düşünceye yüz kötü hayal getirir.

 

Herkes doğruyu dinlemeye hâkim değildir; her kuşcağızın lok­ması incir değildir;

Özellikle ölü, çürümüş, hayal dolu, kör, gözü olmayan bir kuşun.”[27]
Bu nokta üzerinde durmadan ve acı örneklere işaret etmeden Nurettin Topçu”nun Mevlânâ ile ilgili bazı tespitlerine yer vermek uygun olacaktır. O, Mevlâna ve Tasavvuf adlı kitabına önsöz olarak yazdığı “Birkaç Söz”e, “Yüzyılların katmerlendirdiği bir iskolastik düşünüşten sonra Batı taklitçiliğinin açtığı hüsran çukuruna yuvarlandığımız bir devirde kültürümüzün çıkış noktası Mevlânâ olmalıdır” diyerek başlamaktadır. Aynı satırlarda “Her taraftan insanlığımızı kuşatan bu karanlıktan bir aydınlığa çıkmak ihtiyacındayız. Bu aydınlığı, belki de insanlık tarihinde benzeri görülmemiş şekilde, Mevlâna”da bulacağız” demekte ve bu ön söze şu ifadelerle son vermektedir[28]: “Bu yazılar, millî kültürümüzün XX. Asrın sonunda beklenen kıvılcımlanmasında Mevlâna”nın önderliğine muhtaç olduğumuzu belirtmek için yazıldı. Biz, din yayımında ve öğretiminde, ahlâk dersinde, çocuk terbiyesinde Mevlâna kültürünün en sağlam temel olacağına inanıyoruz ve istiyoruz ki onun âleme yayılmak iradesine sahip büyük ruhu, insanlığı Allah”a doğru yüceltmekten başka gaye gütmeyen milliyetçiliğimizin de temel taşı olsun.”

Merhum Topçu bir başka yazısında Mevlânâ ve de gelecek için “Bizim uyanışımız, bizim büyük hayatımız, onun ölümsüz şahsiyetine, şevkle ve anlayışla yaklaşma sayesinde mümkün olacaktır.”[29] ifadesiyle bağlılığını ve de kararlığını göstermektedir.

 

Bilimsel zeminde sonuçlandırılması gereken bir tartışmaya, daha doğrusu iddiaya burada işaret etmek zorunluluğu vardır. Nurettin Topçu”nun yeni medeniyet felsefesinin dayanak noktası gördüğü XI. asır itibariyle Anadolu”da gerçekleşen dirilişin  mimarlarına karşı bugün, modern milliyetçilik ve dindarlık adına eleştiriler yapılmaktadır. Konumuzun biraz dışında da olsa gerçekte, temelsiz olan Mevlânâ”ya yönelik kimlik tartışması ve dinî yorum farklılığı iddiaları bütünleşmeye, yenilenmeye ve yeni dirilişe, sanırım, önemli ölçüde engel olmaktadır. Tarihimizle, edebiyatımızla ve Mevlânâ ile aramıza konan bu yersiz engeller sonuçta Hz. Peygambere ve Mevlânâ”ya ulaşan hareket ve diriliş felsefesini gölgelemektedir. Gerçekte bu tartışma konuları, bilimsel çerçevede kolayca çözümlenebilecek hususlardır.

Son olarak her an yapıcı olmayı, fedakârlığı, samimiyeti ve hizmeti, tıpkı Hz. Mevlânâ gibi öne çıkaran “Hareket adamı” merhum Topçu”nun rehberliğiyle sözü tamamlayalım:
“Önce hep birbirimize hürmetle işe başlayacağız. Birliğe ulaştıracak yol, hürmet yoludur: İlme hürmet, ecdada hürmet, bütün samimi isteklere hürmet.” [30]

“Hakla kuvvet, tahakkümle merhamet bilgisizlikle ilim, servetle sefâlet ikilikleri kendi aralarından varlığı selâmete kavuşturanın içerisinde eriyerek birleşmelidir. Bunun gibi halkla münevverin, muhafazakârla inkılapçının, Doğulu ile Batılının birbirlerinin gözlerinin tâ içine bakarak karşılıklı kalplerini okumak suretiyle el ele vermeleri lâzımdır. Bizi ezen nefretle lâkaytlık halleri gömülmelidir. Anlayışın ve selâmetin gelmesi için, aşkın bir an evvel doğmasına elbirliğiyle çalışmalıyız.”[31]

 


* Bu makale Nureddin Topçu anısına yapılan panel için hazırlanıştır.

[1] İslâm ve İnsan, İstanbul, 1969, s. 72.
[2] İslâm ve İnsan-Mevlâna ve Tasavvuf, İstanbul, 2002, s. 152.
[3] Kültür ve Medeniyet, İstanbul, 1970, s. 87.
[4] Mesnevî, çev. Adnan Karaismailoğlu, Ankara, 2004, 4. defter, beyit 1030.
[5] Mesnevî, 3. defter, beyit 4551.
[6] Mesnevî, 6. defter, beyit 1079.
[7] Mesnevî, 1. defter, beyit 3792.
[8] Mesnevî, 1. defter, beyit 2250-2251.
[9] Mesnevî, 1. defter, beyit 1930-1933.
[10] Mesnevî, 1. defter, beyit 3331-3332.
[11] Mesnevî, 6. defter, beyit 820-823.
[12] Mesnevî, 4. defter, beyit 2208.
[13] Mesnevî, 1. defter, beyit 1910-1912.
[14] Mesnevî, 5. defter, beyit 3104.
[15] Mesnevî, 1. defter, beyit 11205.
[16] Mesnevî, 1. defter, beyit 2221.
[17] Mesnevî, 2. defter, beyit 2.
[18] Mesnevî, 2. defter, beyit 1265-1267.
[19] Mesnevî, 2. defter, beyit 1938-1939.
[20] Kültür ve Medeniyet, 1970, s. 52.
[21] A. g. e., 53.
[22] A. g. e., 45.
[23] A. g. e., 71.
[24] Kültür ve Medeniyet, 2004, s. 58.
[25] Kültür ve Medeniyet, 1970, s. 31-32.
[26] İslâm ve İnsan, 58.
[27] Mesnevî, 1. defter, beyit 2760-2763.
[28] İslâm ve İnsan-Mevlâna ve Tasavvuf, s. 113-114.
[29] A. g. e., 123.
[30] İslâm ve İnsan, 57.
[31] Kültür ve Medeniyet, 1970, s. 45.