Gönlünde Allah’a Ait Bir Dava, Bir Sevda Bulunmayan…
Filiz Konca
Arılarla sinekleri aynı şişeye koyuyorlar. Şişenin taban tarafını ışığa doğru, açık olan ağız kısmını da karanlığa doğru yerleştiriyorlar. Arıların hepsi ışık olan tarafa doğru üşüşüyorlar. Ama tabi şişenin tabanı cam olduğundan çıkamıyorlar. Bu arada sinekler, şişenin ağzına doluşuyorlar ve karanlıkta dışarı çıkıp kayboluyorlar. Ağzı açık olan şişeden karanlık tarafa doğru tek bir arı bile geçmiyor. Camın önünde ışığa doğru çabalamalarına devam ediyorlar.
Teşbihte hata olmaz.
Sinek gibilerin yüce gayeleri yoktur. Kaygıları da sadece bu dünya içindir. Sadece pislikten pisliğe koştuğu dünya hayatını, zevkini, sefasını, menfaatini, nefsini, hevasını, hevesini, düşünürler. Karanlığa koşmak onlar için vahim bir şey değildir. Sadece kendi hayatını kurtarmak peşindedirler. Şan, şöhret, makam, mevki, mal, mülk, servet uğruna karanlıklara koşanlar mı başarılı? Yoksa arı gibi nura sevdalananlar mı? Dünyevi bir başarı tanımı hakikatli bir başarı tanımı olabilir mi?
Arı gibi olanlar Hak ve hakikat yolunda taviz vermeksizin nura cehd ederler. Yüce gayelerini canlarından üstün tutarlar. Engellere rağmen ışıktan vazgeçmezler. Bu yolda canlarını vermekten çekinmezler.
İnsanoğlu arı gibi bir hayvan olmamasına rağmen karanlıkta yaşayabiliyor. Düşünceleri karanlık, gayesi karanlıkTIR Fakat arı bir hayvan olmasına rağmen aydınlığa müptela. Arı karanlığa sıvışıp kaybolmadı, var olmanın gereğini, şükrünü ortaya koydu. Ya insan olarak var olmanın gereği, kulluğu, şükrü, vecdi? Allah’ın yarattığı gönüllerin gayesi nedir?
Sinekler mikropları yerler. Bu yüzden sineklere söz söylemek olmaz. Görevlerini, zikirlerini gayet güzel yaparlar. Ayrıca sinek kadar olamayan insanlar da günümüzde herkesin malumu. Sadece bu örnek üzerinden bir teşbih yapmış olduk.
Hz. Mevlana, bir gün medresesinde ders verirken talebelerine:
—“Allah (c.c.) Kur’an-ı Mecid’inde, en çirkin ses eşeğin sesidir.” buyuruyor. “O kadar hayvanın içerisinden eşeğin seçilmesinin hikmeti nedir?” diye sordu. Talebeleri, bu meselenin açıklamasını kendisinden rica ettiler. Hz. Mevlana:
– “Her hayvanın kendisine mahsus bir zikri, tesbihi, iniltisi vardır. Mesela devenin böğürtüsü, aslanın kükremesi, av hayvanlarının inlemesi, sineklerin vızıltısı, arıların uğultusu onların zikirleridir. İnsanların tesbihi, zikri olduğu gibi gökteki meleklerin de vardır. Hâlbuki biçare eşek sadece iki vakitte anırır. Birisi cinsi yakınlık istediğinde diğeri acıktığında. Demek ki eşek şehvetinin ve boğazının esiridir. Gönlünde Allah’a ait bir dava, bir sevda bulunmayan, sadece midesini ve şehvetini düşünen birisinin sesi Allah katında eşek sesi gibidir veya daha aşağıdır.”
Farsçada “dün” ‘aşağı’ “ya” ise ‘istan’ anlamına geliyor. Yani dünya = aşağılıkistan. Başarı kazandım diyenler acaba ne keder başarılı? Aşağıdaki örneğe bir göz atalım.
Onkolog Dr. Haluk Nurbaki, Konya\’nın tek gazetesi olan \”Babalık\” gazetesinin başyazarı olan pederinden işittiği tüyler ürpertici, ibretlik bir hatıra ile mukaddeslere dil uzatanların akıbetini gözler önüne seriyor:
1920″de Saruhan mebusu olarak TBMM’ye giren Mustafa Necati (1894–1929). Cumhuriyetin ilk Maarif vekillerinden (Milli Eğitim Bakanı) biri olarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Harf Devrimi olarak adlandırılan Latin harflerinin kabulünde etkin rol oynamasıyla bilinir.
Mustafa Necati, bu faaliyetler çerçevesinde Hazreti Mevlana beldesi Konya’ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü (!) anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti. Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda: “Eski Harflerle Birlikte Kuran”ı da Tarihe Gömdük” yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10’da verileceği belirtiliyordu. Akşam, mükemmel bir ziyafet verildi. Yemekten sonra Bay Necati, ani bir apandisit krizine yakalandı ve hemen hastaneye kaldırılarak ameliyat edildi. Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok; bütün hastane hatta Konya ayakta idi. Bay Necati kurtulmuş, fakat ne çare ki haddini aşarak Kuran”a dil uzatmıştı. Gece yarısı imkânsız denebilecek bir şey oldu ve Bay Necati’nin yattığı yatak yan demirinden kırıldı. Hasta yere düşmüş ve ameliyat yeri patlamış.
Ertesi gün saat 10’da, yani konferansın yapılacağı bildirilen saatte Bay Necati öldü. (tarihe gömüldü).
“Allah’tan başka bir takım tanrılar edindiler ki, hiçbir şey yaratmaya güçleri yetmez, üstelik kendileri başkası tarafından yaratılırlar. Başkalarına gelen zararı savamazlar. Kendileri için fayda celp edemezler, ne öldürmeye, ne diriltmeye güçleri yetmez.”
Kur’an-ı Kerim, Furkan 3.