Şiir ve Din: 21
“GÖRDÜM Kİ SEN İÇİMDESİN”
“Elest Bezmi”nde ruhlarımız “evet” demişti. Sonra beden kalıbına sokularak peyderpey bu dünyaya gönderildik. Madde libasına bürününce mâsivâya karıştık. Sınandık, sınanıyoruz. Acaba ezelde verdiğimiz “Evet, sen bizim Rabbimizsin” sözünde duracak mıyız, yoksa O’nu unutacak mıyız? Maddenin kesâfetini aşıp O’nu arama cehdi, O’nu bulma gayreti, O’na kavuşma hazzı içinde olabilecek miyiz?
Allah’ı arama, O’na kavuşma mâcerası asil bir harekettir. O’nun yolunda olmak, hele hele O’nu bulmak mutlulukların en büyüğüdür. Şâirlerimiz bu zihin ve duygu yolculuklarını samimiyetle dile getirirler. Munis Faik onlardandır.
Tanrım ta ilk günden beri
Dünyada yerin aranır
diye seslenir. Ve kendisinin de arama çabası içinde olduğunu söyler. Yaşamış olduğu ıztıraplar onu Allah’a yöneltmişse de bütün çabaları sonuçsuz kalmıştır:
Tanrım yıllarca yakardım
Sana ellerim havada
Her şeyde seni aradım,
Bulmak mümkün olmasa da.
Bu defa tam aramaktan vazgeçecekken, Hakk’ın kendi içinde olduğunu fark eder ve şöyle der:
Sonra caydım aramaktan
Gördüm ki sen içimdesin
Gözüme gönlüme dolan
Her renkte her biçimdesin
Bununla birlikte, tereddütleri zail olmamış görünüyor. Çözemediği çok şey vardır. Dört bir yanın sırlarla çevrili olduğunu belirtir. Bu düşünceleri Munis Faik Ozansoy “Yakınma” adlı şiirinde ifade eder:
Tanrım, ta ilk günden beri,
Dünyada yerin aranır;
Şâiri ve peygamberi
Onu bildiğini sanır.
Nesimî kendinde buldu
Seni, Fuzuli secdede.
Sana âşık birer kuldu
Yunus Emre, Galip Dede.
Bu huzuru bulamayan
Nice kullar var arada;
Yolunu şaşıran insan
Sana senden yakınmada!
Bağışla bu densizliği,
Suçu yok bunda insanın:
Çok şey var çözemediği,
Sırlar çevreli dört yanın!
Çağımızdaki büyük şehir ortamı çok hızlı. Toplumsal hayatın ilişkileri karmaşık. Bu durum insanların kendilerine vakit ayırmasına pek fırsat vermemektedir. Stres, iç gerilim asrımıza damgasını vuran bir problem olmuştur. O bakımdan zihin, gönül ve beden yorgunluklarını giderebilecek vasıtalara ihtiyaç büyüktür. Bu gürültü ve dağdağa arasında, insanın Rabbiyle buluşmaya, birlikte olmaya ayıracağı bir dua ve ilticâ ânı olmalıdır. Gönül yorgunluğunun giderilmesi, bedenin gevşemesi ve stresin yerini sükûnetin alması için bu bir zarurettir.
Şâirimiz Macit Aray “Dua zamanı-II” şiirinde vuslata hayli yaklaşmış görünüyor. Ruhen ve manen arınmıştır. Faniliğin kıskacından kurtulup, Hakk’a kavuşmayı ister:
Durulmuş bir gönüldür ruhum bu saat
Uzuyor göklerin yine içimde
Fani perdeleri üzerimden at
Bir an için işte karşındayım de
Bu mısralar, Tur Dağı’nda Hz. Musa’nın Allah’ı görmek istemesini hatırlatır. A’raf suresi 143. ayet:
وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ
انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي
“Musa Tur Dağına gelince Rabbi onunla konuştu. Musa dedi ki: “Rabbim bana kendini göster de seni bir göreyim.” Allah buyurdu ki: “Beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, dağ yerinde kalırsa belki beni görürsün.”
فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا
Rabbi dağa tecelli edince, nurunu dağa yansıtınca, dağı dümdüz etti. O anda Musa bayılıp yere düştü.
قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Nihayet ayıldığında şöyle dedi: “Ey Rabbim sen yücelerden yücesin. Tövbeler olsun, ben sana kesin olarak inananlardanım.”
*
Dr. Alexis Carrel “Dua” adlı kitabında söyler: “Sık sık dua etmek gerekir. Oysa bugün insanlık duanın tesirinden habersiz yaşamaktadır.” Ayrıca, duanın psiko-fizyolojik pek çok etki ve faydaları olduğuna dikkati çeker. Halide Nusret Zorlutuna’nın bir duasına ne dersiniz? “Yakarış” adlı şiiri şöyle:
Şüpheyle tereddütle yürek yandığı anlar
Mahkûm ederim suçlu görüp kendimi kendim
Âlemlere şâmil keremin, mağrifetin var,
Sen affını çok görme benim Rabb’im Efendim.
Ruhum süzülür nur olarak göklere bâzan,
Bâzan yedi kat yerlere batmış gibidir can.
Bir korkulu hummâ gibi kavrar beni isyan
Sen affını çok görme benim Rabb’im Efendim
Kurtar bizi zulmetten İlâhî, bol ışık ver,
Kahrolsun, uzaklaşsın o şeytan denen ejder.
Rabb’im sana ermek dileriz, yolları göster,
Sen lûtfunu çok eyle, benim Rabb’im Efendim
Anlaşıldığına göre Zorlutuna da bir takım tereddütler yaşamıştır. Bir tür iç muhasebesi yapar. Düşünür ki Allah “rahmeten lil-âlemindir, O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Bu inançla Allah’tan bağışlanma diler:
Âlemlere şâmil keremin, mağrifetin var,
Sen affını çok görme benim Rabb’im Efendim.
Şâirimiz insanlar için merhamet diler. Onların zayıflığını çaresizliğini dile getirir. Allah’ı tanıyan bir kimsenin gaddar olamayacağını söyler. Öyle kimse aynı zamanda doğruluğu kendine düstur edinecektir. Ona göre Allah’a inanan ve doğru dindarlık içinde olan kişinin elinden kötülük gelmez.
Halide Nusret Zorlutuna’nın “Ya İlâhî” şiirini sunuyoruz:
Hak tanınsın: kimse gaddar, kimse mağdûr olmasın;
Mest olup ikbâl meyinden, sonra mahmûr olmasın!
Bir misâfirhânedir, dünyâya mağrûr olmasın;
Yâ İlâhi, rahmetinden kimseler dûr olmasın!
Avcumuz boş, gönlümüz boş, bağrımız sad-pâredir;
Yolcudur; yollarda şaşkın, çırpınır, âvâredir.
Koyma gafletlerde Rabb’im, kulların bîçâredir,
Yâ İlâhi, rahmetinden kimseler dûr olmasın!
Dil nazargâhındır elbet, yüz çevirme, kalbe bak;
Aşk ile pür-nûr kıl Sen gönlümüz, Rabb-ül felâk!
Zulmet artık kalmasın, doğsun müebbet bir şafak,
Yâ İlâhî, rahmetinden kimseler dûr olmasın!
#Mehmet DEMİRCİ