Güneşin peşinden gitsin.

Kimde bir düzgün esvap görsen bil ki onu sabretmek , uğraşıp kazanmakla elde etmiştir.
Kimi aç , çıplak görürsen bu hali , sabırsızlığına tanıktır.Mesnevi.6.1411-12.

Kötüye sabredersen yolun iyilere çıkar. Ay geceye sabrettiği için aydınlanmıştır.

Biz sıkıntılara imtihan deriz. İnsan içinin de içinde, en geride iki temel güdüyle hareket eder. Yaşamak ve ölmekten sakınmak. Yaşamak için çalışır çabalar, kazanır, elde eder, yer içer, uyur, üremek ister. Ölmemek için kendini savunur, saldırır. Oysa gerçek bu güdüleri yönetebilmekle ilintilidir. İnsan ne ebedi olarak yaşayabilir, ne de ne kadar çabalarsa çabalasın ölümü engelleyebilir.

Ne yapsın o zaman?

Yaşamak arzusu ve ölüm kaygısının dışına çıkabilir mi? Kim bunun esaretinden kurtulabilir? Kurtulan olmuş mudur? Bu ikisi dışında başka bir anlam bulmuş olan  var mı hayatında? Duyulmuş mu?

Sorunun cevabı kolay aslında.

Güneşin peşinden gitsin.

Başına neler geldiğine aldırmadan o nereye giderse bu da oraya.

Yıldız olsun, ay olsun, hilal olsun, Bilal olsun.

Ayın bedir oluş yahut zayıflayıp eriyerek hilâl haline gelişle ne işi var? O, güneşin ardına düşmüş gölge gibi koşar durur.Mesnevi.6.905.

Var olma kaygısı, ebedi olma dürtüsü, biriktirme arzusu, görünme bilinme, diğerlerinin önüne geçme, alkışlanma, böbürlenme isteği. Hepsi dönüp dönüp kendine baktırır insanı. Ne kadar oldu?  Ne durumdayım? Güvende miyim? Var mıyım? Yok muyum? Soru soru üstüne. Bir adım bile ileri gidemez.

Hayat nasıl ilerler peki?

Mevsimler gibi, ağaç gibi, yaprak gibi, ay gibi, çiçekler gibi, açar ve solar mütemadiyen. Nihayetinde göçer insan.

Dolunay olduğunda görkemlidir ay, ardından felek nazar eder günden güne erir ve hilale döner, sonra yine o görkemli günler sonra yine eziş büzüş. Umurunda mı? İlla ki. Fakat sabreder. Dönüp dönüp iki de bir ne halde olduğuna değil neyin peşinde olduğuna bakar. Onun derdi güneşledir.

Bilal de böyle yaptı diyor Hz Mevlana, kızgın kumların üstünde işkence altında, Ahad(Allah bir) demekten vazgeçmedi. Ne halde olduğuna bakmadı. Vücudundaki yara bere ve acılara dayandı da güneşe bakmaktan vazgeçmedi.

Ey kasırga, senin önünde bir yaprağım ben, nereye düşeceğimi ne bilirim?
Hilâl’sem de koşuşup duruyorum Bilâl’sem de. Senin güneşine uymuşum bir kere.Mesnevi.6.903.

Ey insan korkuyorsun korkmasına da ırmak akıyor, felek dönüyor, takdir işliyor.

Değirmen taşı niye dönüyor? İnleye inleye dönüşü onu döndüren ırmağın aktığına tanıklık değil mi?

Tamam suyun akışını görecek ferasetimiz yok. Taşın dönüşünden anla. Ne taş yoruldum der? Ne ay durup dinlenme arzusunda, ne felekler usanır işinden gücünden. Hepsi de bir karara bağlanmış kendi yörüngesinde akıp durmakta.

Sen de ey insan yıldızlar gibi durup dinlenmeyi dileme. Güneşin peşine düş.

Sabret.

Bazen bütün kapılar ardı ardına kapanır. Hangi dala uzansan kırılır. Hangi ipe yapışsan kopar. Bunu da O yapar. Sebeplerden kurtulup O’nu göresin diye.Her şey kaybolduğunda kalan sadece O dur çünkü.

Sabret. Güneşe hükmeden O, rüzgarı savuran, denizi coşturan hep O.

Razı ol ve sabret.

Âşıklar kuvvetli bir selin önüne düşmüşlerdir. Onlar, aşkın takdirine razı olmuşlardır.Mesnevi.6.910.

https://faikozdengul.wordpress.com/