Hasan Sırrî Efendi, Yeniköylü (ö. 1323/1905)
(Bestekâr, Hâfız, Hattat, Hânende, Zâkir)
TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA
Hasan Sırrî Efendi, 1239/1823-1824 yılında İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında, Yeniköy semtinde dünyaya gelmiştir.876 Doğduğu yerden hareketle, kaynaklarda kendisinden Yeniköylü Hasan Efendi diye de bahsedilen Hasan Sırrî Efendi’nin dedesi, Yeniçeri Orta Ocak Ağası Hüseyin Ağa, babası ise Süleymaniye müderrislerinden Yeniköylü Mehmed Emin Efendi’dir. Hasan Efendi, önce Yeniköy Mekteb-i İbtidâiye’sini, ardından Emirgân Rüşdiyesi’ni bitirmiş, aynı zamanda hıfzını tamamlayarak hâfız olmuştur. Eğitiminin ardından memuriyet hayatına atılan Hasan Sırrî Efendi, ilk olarak ve 1271/1854-1855 yılında Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye Kalemi’nde göreve başlamış ve başkâtiplik vb. çeşitli kademelerde uzun yıllar çalıştıktan sonra 1308/1890-1891’de Ticâret Mahkemesi İcrâ Dairesi’ne geçmiş ve burada icrâ memurluğu görevinde bulunmuştur. Hasan Sırrî Efendi, aralarında Nuri Özcan’ın da bulunduğu bazı kaynaklara göre bu dairede çalışmakta iken hastalanmış ve yaklaşık bir yıl felçli olarak yaşadıktan sonra 25 Şaban 1323 (24 Ekim 1905) tarihinde vefat etmiştir. Önce Rumelihisarı’ndaki âile mezarlığına defn edilmiş, beş yıl sonra ise nâşı, kendisi de değerli bir hattat ve nakkaş olan oğlu müzehhip Mehmed Nuri Urunay tarafından Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresinde yaptırılan mezarına nakledilmiştir.877
Kaynaklarda “kara sakallı, esmer, orta boylu, yakışıklı; öğrendiklerini öğretmekten çekinmeyen, güzel ve yüksek ahlâklı bir zât” olarak vasıflandırılan Hasan Sırrî Efendi, ilk olarak Eskişehir Mevlevîhânesi Şeyhi Hasan Hüsnü Dede’ye, daha sonra ise Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Selâhaddin Dede’ye intisap etmiş, bu arada çeşitli dergâhlara devam etmek sûretiyle zâkirlik yapmış, ilâhî ve duraklar okumuştur. Bu çerçevede Yeni-kapı Mevlevîhânesi na‘thânlığında bulunmuş, Sultan Abdülmecid’in kızı Senîha Sultan’ın Kuruçeşme’deki sâhil sarayında bir Ramazan ayı boyunca müezzinbaşılık yapmış; Mehmed Ali Paşazâde Prens İlhâmi Paşa’nın düğününe katılmak üzere, ser-hânende sıfatıyla başında bulunduğu saz heyetiyle birlikte Mısır’a gitmiş, yine bir süre Sünbül Efendi Dergâhı’nda vekâleten zâkirbaşılık görevinde bulunmuştur.878
Hasan Sırrî Efendi, aralarında Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, şeyhi Osman Selâhaddin Dede, Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Kudretullah Dede, Koca Mustafapaşa Dergâhı Şeyhi Rızâ Efendi ve Külhanbeyi Hüseyin Dede’nin de bulunduğu döneminin birçok ünlü mûsikişinasından dersler almak sûretiyle kendisini yetiştirmiştir. Ayrıca mûsiki meclislerinde özellikle Tanbûrî Buhûr, Kemânî Aleksan Ağa eşliğinde ve en yakın arkadaşı Behlül Efendi ile birlikte okumaktan büyük keyif aldığı belirtilen Hasan Sırrî Efendi, yaşadığı dönemde bestekârlığının yanı sıra sesinin güzelliği ve mûsiki hocalığı ile de şöhret bulmuş bir şahsiyettir. Yetiştirdiği birçok öğrenci arasında Hacı Fâiz Bey ile kardeşi Hâdi Bey, Kasımpaşa Küçük Piyâle Câmii imamı ve tekkesi Şeyhi Cemâl/Cemâleddin Efendi, Kadırgalı Şeyh Mehmed Nidâî Efendi, Nûri Şeydâ Bey, Hâfız İbrahim Erkal, Ahmed Râsim Bey ve Rauf Yektâ Bey en ünlü olanlarıdır.879
Dinî ve din dışı, birçok eser besteleyen ve bunlarla mûsikişinaslık yönünün ne denli güçlü olduğunu gösteren Hasan Sırrî Efendi’nin, kaynaklarda bildirildiğine göre günümüze durak, ilâhî ve şarkı formlarında bestelediği sadece dokuz eseri ulaşabilmiştir: 1. “Düşdü câna âkıbet sevdâ-yı aşk” Hicâz Durak, 2. Güftesi Âşık Ömer’e âit Hüseynî Durak, 3. Acem-Aşîrân, 4. Irak, 5. Güftesi Yunus Emre’ye âit “Yine yaz ayları geldi” Karcığar, 6. Mâhûr İlâhîler, 7. “Âleme bir başka âlem derdim ol bahâr” Rast Aksak Şarkı, 8. “Düşmüş ammâ aşkı izhâr etmiyor” Rast Aksak Şarkı, 9. “Cûş edip gözyaşı ister çağlamak” Bestenigâr Düyek Şarkı. Yine kaynaklarda belirtildiğine göre Sırrî Efendi’nin şarkılarından üç tanesi, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Arşivi’nde Enderûnlu Hâfız Hüsnü adına kaydedilmiş bulunmaktadır.880
Hattatlık yönü de olan ve son derece güzel yazıları bulunan Hasan Sırrî Efendi, ilk olarak Yeniköy’de Raûfî Dergâhı şeyhi Tevfik Efendi’den, daha sonra da Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den hat dersleri almıştır. “Sırrî” imzasıyla çeşitli büyüklüklerde kırk sekiz adet hilye-i saâdetin yanı sıra pek çok sülüs-nesih kıt‘a ve levha yazmış, oğlunun bildirdiğine göre Konya’da Mevlânâ hazretlerinin sandukası üzerinde bulunan 1312/1894-1895 tarihli örtünün sırma ile işlenmiş celî-sülüs hattını da yazan Hasan Sırrî Efendi’nin belli başlı hat eserleri arasında şu örnekler bulunmaktadır: Topkapı Sarayı Mü-zesi’ndeki, “Yâ Hazret-i Bilâl-i Habeşî” ibâreli yazı kalıbı, Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi’ndeki, 1321/1903 tarihli “Yâ Hazret-i Abdülkâdir Meded” ibâreli celî sülüs hattı ve yine aynı müzede bulunan 1316/1898 tarihli “Er-ricâlü kavvâmûne ale’n-nisâ” ibâreli yazı.881 Bunların yanı sıra İstinye’de bulunan Osman Reis Câmii’nin yazıları ile Eyüp’te bulunan Halil Paşa Türbesi’nin yazıları da onun değerli hat örnekleri arasında gösterilmekte; İbnülemin ayrıca onun kırk sekiz adet büyük ve küçük hilye-i saâdet ve hayli sülüs ve nesih kıt‘a ve levha yazdığını, güzel bir kıt‘a örneğini Gazanfer Ağa Müzesi’nde gördügünü bildirmektedir.882
876 Hasan Sırrî Efendi’nin doğum tarihini, S. Nüzhet Ergun, 1238/1822; İbnülemin 1252/1836 şeklinde, Mehmet Zeki Pakalın ise 1271/1855 olarak vermektedir (bk. Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 444; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Hattatlar, s. 374; Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., VII, 105); Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 254; Zübeyde Cihan Özsayıner, “Mevlevî Hattatlar”, IX. Vakıf Haftası Kitabı, haz. İbrahim Ateş, Ankara 1992, s. 127; Nuri Özcan, a.g.m., s. 352.
877 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 444; İbnüle-min, Hasan Sırrî Efendi’nin vefat tarihini Şaban 1325/1907 şeklinde, M. Zeki Pakalın ise Ahmed Râsim Bey (ö. 1932)’in tertip ettirdiğini belirttiği mezar kitâbesinde yer alan “Mûsikide Fârâbî, hüsn-i hatda İmâd-ı sânî olan, Tarîkat-ı Mevleviyye’den Yeniköylü Hâfız Hasan Sırrî Efendi, Gufire lehû, 1325” kaydından hareketle vefat tarihini 25 Şaban 1325/3 Ekim 1907 olarak kaydetmiş, ayrıca nâşının Yenikapı’ya nakli tarihini ise 1328/1910-1911 olarak vermiştir (bk. İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 374; Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., VII, 105); Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 254; Zübeyde Cihan Özsayıner, a.g.m., s. 127; Nuri Özcan, a.g.m., s. 352.
878 Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 255; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, a.g.e., s. 374; Zübeyde Cihan Özsayıner, a.g.m., s. 127; Nuri Özcan, a.g.m., s. 352.
879 Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, s. 67; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1249; a.mlf., Son Hattatlar, s. 374; Sadettin Nüz-het Ergun, a.g.e., II, 444, 644, 661-662; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 255; Zübeyde Cihan Özsayıner, a.g.m., s. 127; Nuri Özcan, a.g.m., s. 352; Meh-med Zeki Pakalın, a.g.e., VII, 106.
880 S. Nüzhet Ergun, güftesi Alâeddin Sünbülî adlı bir şaire âit olan ve “Ben mest-i cânân olmuşam” mısraıyla başlayan ilâhîyi Hasan Efendi’nin, “Arak” makamında bestelediğini bildirmektedir (bk. Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, I, 402-403); Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 255; Zübey-de Cihan Özsayıner, a.g.m., s. 127; Nuri Özcan, a.g.m., s. 352.
881 Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 254-255; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 374; Zübeyde Cihan Özsayıner, a.g.m., s. 127; Nuri Özcan, a.g.m., s. 352; Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., VII, 106.
882 İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 374; Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., VII, 106.
#Bayram Ali KAYA