HZ. MEVLÂNÂ MUÂRIZLARINA…
Kâmil toprağı tutsa altın olur”
Tenkit bizim kültürümüzde hoş karşılanmazdı. Son zamanlarda bazı insanlarda bunu çok sık görmeye başladık. Hâlbuki münekkit, en az tenkit edeceği zatın seviyesinde veya daha yukarıda olmalıdır ki o şahsı tenkit edebilsin.
Maalesef günümüzde Hz. Mevlânâ (K.S.) hakkında da ileri geri fikir serd edenler mevcut. Mesnevî-i Şerîf hakkında çeşitli söylemde bulunanlar var. Bu şahıslara cevabı Hz. Mevlânâ (K.S.) “Kâmil, toprağı tutsa altın olur; nâkıs [1. Tam olmayan, eksik, noksan 2. Kusurlu, özürlü], altını ele alsa toz toprak kesilir.” diyerek verir. İnsanları iki meslekte görür; sarraf ve çerçöp toplayan kişi… Sarrafın gözü altındadır, bakışlarıyla altın arar kuyumcu. Çerçöp toplayan kişi de etrafında ancak onları görür. Bu deyiş psikologların insanlara yaptığı bir testi bana hatırlattı. Hani yanlarına gelen kişiye bir şekil gösterip, neyi çağrıştırdığını sorarlar ya, kişi de şuur altında ne varsa onu düşünür ve aklına gelen ilk şeyi söyler. Biz buna “Dervişin fikri ne ise zikri de odur” deriz. Kendi kafamızda ne varsa onu söyleriz. Bakış açımıza göredir gördüğümüz. İyi niyetle bakarsak iyi görür ibret alırız; kötü gözle bakarsak da, ta‘n [Kınama, ayıplama, yerme, zemmetme] eder, laf söyleriz. Kusur karşımızdakinde değildir, kendimizdedir. Ehl-i kemâl, gördüğü olumsuzluklardan da ders çıkarandır. Hani Lokman Hekim’in “Terbiyeyi terbiyesizden öğrendim” nutkundaki gibi.
Tâhirü’l-Mevlevî, Mesnevî-i Şerîf Şerhi’nde bir olay anlatır; Feyzi adında bir İranlı, Kur’ân’ı alır “Bu Muhammed’in te’lîfidir” der ve yere koyar. Sonra Mesnevî’yi alır “Bu da eski masallardır” hezeyanında bulunur. Mecliste olanlardan biri de “Bu iyi bir fal kitabıdır” diyerek Mesnevî ile tefe’ül yapıldığını söyler. Feyzi “Öyle ise hadi bir tefe’ül yapalım” der ve rast gele bir sayfayı açar, karşısına şu beyitler çıkar:
“Ey ta‘n ve itiraz eden! Kur’ân’a ta‘n etmeyi kendin için necat vesilesi mi vehmediyorsun?
Bu, kendisinden canını ve kahr pençesinden imanını kurtaracağın bir arslan değildir.
Kıyâmete kadar Kur’ân, münkirlere nidâ eder, der ki: Ey cehâlete kurban olmuş gürûh!
Siz beni masal sanarak itiraz ve küfr tohumunu dikmiştiniz.
Ta‘n ettiğinizi gördünüz ki, o bâkîdir, siz ise masal oldunuz.
Ben Allâh kelâmıyım ve Zât-ı Bâri ile kâimim.
Ruhlar ruhu olan enbiyâ ve evliyânın gıdasıyım ve kusursuz, ayıpsız bir yâkutum.
Ben hakikat güneşinin size aksetmiş ziyâsıyım. Lâkin o güneşten de ayrı değilim.
Âşıkları cehâlet ve gaflet ölümünden kurtarmak için ben, bir âb-ı hayât menba‘ıyım.
Eğer sizin hırsınız böyle kokmuş bir itiraz râyihası meydana getirmeseydi Cenâb-ı Hak, sizin kabrinize de o âb-ı hayattan bir cür‘a dökerdi.
Hayır… Her kötü ve yanlış kınama yüzünden gönlümü bozmam, işimden ve sözümden kalmam.”
Mahcup olmuştur bu sözleri söyleyen adam. Birkaç gün sonra da boğazı şişerek ölür.
Yine Mesnevî’de Hakîm Senâyî’den bir hikâye nakledilir: Bir kısrak tayı ile beraber gelirler ve su içmek isterler. Seyisler de at ve yavrusu kolay su içsinler diye ıslık çalarlardı. Tay, çalınan ıslık seslerinden ürker ve su içemez. Yavrusuna niçin su içemediğini sorun anneye, ıslık seslerinden ürktüğünü söyleyen taya güzel bir cevap gelir:
“Dünya oldu olalı arz üzerinde böyle beyhûde iş yapmak isteyenler vardır. Sen işine bak ve suyunu iç. Onların kendi sakallarını yolmaları yakındır. Vakit dar, ömür kısadır ve derenin suyu da akıp gitmektedir. Ondan ayrılmadan evvel suyunu iç. Âb-ı hayat ile dolu olan bu dereden su iç ki sende manevî bitkiler yetişsin.”
Bu hikâyedeki tay, yoldaki mürittir, öğrencidir, kısrak ise mürşittir, mürebbîdir. Seyisler ise enbiyanın ve evliyânın sözlerini, fikir veya karârını beğenmeyip çeşitli bahâneler bulan, karşı çıkan, îtiraz eden kimselerdir. Kim ne derse desin dervişin işine bakıp kendini yetiştirmesi lazımdır. Hayat kısadır ve bu kısa ömür içinde su akarken insan testisini doldurmalı, onun bunun sözlerine kulak asmamalıdır VESSELÂM…
#M. Veysi Dörtbudak