HZ. RESUL’Ü DOĞRU ANLAMAK

HZ. RESUL’Ü DOĞRU ANLAMAK

İngiliz Yazar Bodley’in önemli gördüğüm bir tespiti vardır, o, Hz. Peygamber’in hayatını anlatan özellikle Arap kökenli Müslüman yazarların kitapları için şöyle der:

“Doğrusu, Hz. Muhammed hakkında okumaya başlamam çöl gecelerinin ardından çok geçmeden oldu. Bu kitapları okuduğumda son derece hayal kırıklığına uğradım. Çölde kabul edildiği gibi Hz. Muhammed’in öğrettiği şeyler ve fikirler bu evlerde rivayet, teoloji ve politika okyanusunda kaybolmuş görünüyordu. Bu kitapları okumak, kahramanlığı hiçbir zaman iyice ve yakından tanıyamamış olan yazarlar tarafından yazılmış bir dostun hayat hikâyesini okumak gibiydi. Öyle ki, Müslüman yazarlar bile bu şahsi teması teminde başarısızlığa uğramış gibiydiler.” Bu satırlar neyin ifadesiydi?

Aslında bizler; ‘hayatın teferruatı arasında öylesine önemli ipuçları vardır ki, bunu bulup çıkaramazsanız bir insanın biyografisinde verdiğiniz bilgiler sizi çoğu zaman tatmine götürmez’, diye düşünmemiz gerekir. İslam tarihi boyunca, bazı özel yaklaşımları dışarıda tutarsak, bizde ve hemen hemen bütün İslam âleminde “Siyret Yazarlığı” özel bir ihtisas ve dikkat alanı olarak ele alınmadığı şüphesinden dolayı dışımızdaki insanları tatmin etmemektedir. İtiraf edeyim, yıllar boyu birçok yazarımızın kitaplarını alıp okudukça, birkaç eseri dışarıda tutarsak, aynı kaygıyı duymaktan kendimi alamamıştım. Müslüman yazarların bu konudaki ana problemi, Hz. Muhammed’in hayatına bakarken, O’nu öncelikle İlahi lütufla korunan bir Peygamber olarak düşünüyorlar ve onu sadece “Peygamber” olarak ele alıyor ve mucizelerle desteklenmiş bir şekilde anlatıyor olmalarındadır. Hâlbuki O, Peygamber olarak yaratılmış olmasına rağmen, öncelikle insandır. Her insan gibi beşeri özellikleri ve duyguları vardır. Peygamber olasıya kadar hep böyle görünmüştür. Peygamber olduktan sonra da bundan uzaklaşmamıştır. O’nun, “De ki ben de sizin gibi bir insanım”. (Fussilat: 41;6.) ayetiyle ikaz edilmesinin anlamını dikkate almak durumundayız. O’nu bir insan gibi düşünür anlatırsak, zaten o hayat seyri içinde Peygamberliğinin bütün merhalelerini de vermiş oluruz. Üstelik kul Muhammed (as) ile Resul Muhammed (sav) arasındaki farklılığın olmadığının bütün hususiyetlerini de böylece ortaya koymuş oluruz. Vahyi ve onun mesajını öne çıkararak Hz. Peygamberi anlattığımız zaman, bu defa Peygamber sadece nakilci olarak kalmaktadır. Bodley, işte bunun için “rivayet, teoloji ve politika okyanusu”ndan söz etmektedir. Anlatılan biyografinin merkezine “İnsan Muhammed”i (as), koyduğumuz zaman, rivayeti, teolojisi ve politikası yine gözardı edilmez, ancak bu defa Peygamber esas, onlar tanımlayıcı ve tamamlayıcı malzemeler olarak doğru yerde ele alınmış olarak bizlere sunulurlar. Peygamberin ruhuyla nefes almak isteyen bizler için en doğru olanı budur sanıyoruz. İslam’ı ve Onun Peygamberi’ni algılama ayrı bir şey, kabul ayrı bir şey ve onu yaşamak ayrı bir şeydir. Hedef yaşamak olacaksa, doğru kaynaktan doğru nakillerle mesele çözüme götürülebilir.

Bugüne kadar sadece halkın algılarına hitap eden Peygamber modeli üzerinde duruldu. Entelektüel insanın, Peygamber’den beklediği ile halkın beklediği elbette ki farklı olacaktır. İngiliz yazarın sözünü ettiği malzeme sadece halka hitap eden eserlerde bulunmaktadır. Aydın’ın Peygamberden beklediği halkın beklediğiyle örtüşmekle birlikte ondan çok daha ileride bilgileri ihtiva etmelidir. Onun sağlığa yaklaşımı, astronomiye, fizik ve kimyaya, tarihe, hatta coğrafyaya, hatta etnografyaya ve arkeolojiye yaklaşımı bu yönde incelenmiş değildir. Politik tavrı, savaş algısı, stratejik yorum ve öngörüleri ciddi bir şekilde incelenip ortaya konulmamıştır. Siyaset, otorite ve irade üçgeninde Peygamber bu kenarlardan hangisine daha yakındır, hangisinden hareketle diğerlerini kuşatmak istemektedir, bunların ayrıntıları üzerinde pek durulmamıştır. Onun merhameti ile otoritesinin dengeleri sağlarken bize verdiği ipuçları nelerdir? Bizim siyret yazarlarımızın bu tür dikkat noktalarına eğildiklerini görmek ne kadar güzel olurdu.

Artık Hz. Resul’ü çağın algısına taşımak zamanının geldiğine inanıyorum…

 

MUHSİN İLYAS SUBAŞI

muhsinilyas@gmail.com

[divide style=”2″]