AŞKIN SULTANLARI SON DÖNEM İSTANBUL MEVLEVÎLERİ ULUSAL SEMPOZYUMU
14-15 Mayıs 2010 / İSTANBUL
İstanbul Mevlevîhanelerinde Yetişen Mûsikişin
Y.Doç.Dr.Nuri Özcan
Marmara Üniversitesi İlahiyat Üniversitesi Türk Din Musikisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Dinî çehrelerinin dışında ayrıca birer kültür, sanat, edebiyat ve mûsiki ortamı oluşturarak toplumun sanat ve zevk dünyasında geniş ufuklar açmış mekanlar olarak tarihte yerlerini almış olan tekkeler, Osmanlı başkenti İstanbul’un yaklaşık 500 yıllık tarihinde pek çok kültür adamı ve sanatkârın yetişmesinde büyük katkılar sağlamıştır. İstanbul’da XVIII. yüzyılın sonlarından tekkelerin kapatılmasına kadar (1925) 250-300 civarında tekkenin bulunduğu, tarih boyunca İstanbul ve civarında 500 kadar tekkenin mevcudiyeti göz önünde bulundurulduğunda ortaya konan hizmetin büyüklüğü açıkça kendini gösterir.Tarikatlar arasında, zikirlerinde mûsikiye diğer tarikatlardan daha farklı bir şekilde yer veren “Mevleviyye”nin ise ayrı bir yeri vardır. Mevlevîlik, ciddî mûsiki eğitimi veren dergâhlarıyla Osmanlı döneminde mûsikinin gelişmesinde önemli bir ocak görevi görmüş, değişik coğrafyalarda faaliyet gösteren mevlevîhâneler bu musîkinin yayılmasında önemli roller üstlenmişlerdir. Manisa, Karahisar, Gelibolu, Bursa ve Edirne’deki büyük merkezlerle birlikte Balkan ve Ortadoğu eyaletlerinde açılan pek çok mevlevîhânenin yanı sıra İstanbul’da ilk tekke 1491’de Kulekapısı(Galata) ismiyle açıldı.İkinci büyük tekke Yenikapı’da kuruldu(1598),bunu XVII.yüzyılın başlarında Kasımpaşa(1625 civarı) ve Beşiktaş(1622), XVIII. yüzyılın sonlarına doğru ise Üsküdar Mevlevîhânesi takip etmiştir. Özellikle XVII. yüzyıldan itibaren sarayla yakın münasebetlerin kurulması, padişah, vezir, şeyhülislam ve paşalar arasında Mevleviyye mensuplarının bulunması, bu tarîkatın resmî diyebileceğimiz bir kimlik kazanmasına yol açmıştır. Osmanlı döneminde dinî ve dindışı mûsiki sahalarında eser vermiş mûsikişinasların büyük bir kısmının Mevlevî olduğu veya Mevlevî olmasa da bu ocaktan feyz aldığı görülmektedir. Mevlevîhâneler için rahatlıkla “zamanlarının konservatuarları” diyebiliriz. Zira çoğunda haftanın belirli günleri “repertuar, mûsiki eğitimi” çalışmaları yapılırdı. Mevlevî dergâhlarında Mevlevî mûsikisi yanında dinî ve dindışı musikînin çeşitleri de öğretilirdi. Özellikle İstanbul’daki mevlevîhâneler sadece Mevlevî mûsikişinaslarının değil diğer tarikat müntesiplerinin hatta hiçbir tarikata bağlı olmayan mûsikişinasların bir araya geldiği önemli sanat merkezleriydi. Burada mûsiki meşkinin yanında mûsiki konulu sohbetler edilir ayrıca semâ meşki de yapılarak semâzen yetiştirilirdi. Meselâ XIX.yüzyılda Hamâmîzâde İsmail Dede, öğrencisi Zekaî Dede ve onun oğlu Ahmed Irsoy ayrıca Hüseyin Fahrettin Dede, neyzen Aziz Dede ve neyzen Mehmed Emin Dede(Yazıcı) gibi Mevlevî mûsikişinasları mûsiki eğitiminin önde gelen isimleri olmuşlardır.
XIX.yüzyılın sonlarına doğru Galata Mevlevîhanesi şeyhi Mehmed Atâullah Dede, Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhi Mehmed Celâleddin Dede ve Bahâriye Mevlevîhanesi şeyhi Hüseyin Fahrettin Dede, özellikle nazariyat konusunun ihmal edildiğini ve bu sahada büyük boşluk olduğunu görerek Türk musikîsine ilmî olarak eğilme ihtiyacı hissettiler. Türk musikîsi tarihi, bu musikî sisteminde yer alan perdeler, aralıklar, makamlar ve usüller üzerinde ortak çalışmalar yapan bu musikîşinas şeyhlerin çalışmaları yazılı bir metin haline getirilememiş olsa bile hiç olmazsa topladıkları bu bilgiler kendileri tarafından Rauf Yektâ Bey ve Mehmed Suphi Ezgi’ye intikal ettirildi. Sonraları aralarına Saadettin Arel’i de alan Rauf Yektâ ile Ezgi, bu çalışmaları genişleterek makale ve müstakil eserler halinde neşretmeye başladılar. İşte bu yayımlar, günümüzdeki Türk musikîsi ses sisteminin temelini oluşturan eserler olarak musikî tarihindeki yerini aldılar.
Mûsikinin bu derece yüksek bir düzeyde seyretmesinde,Osmanlı sarayının büyük rolü olduğunu özellikle hatırlamak gerekir. Sultan II.Murat Han(1421- 1444,1446-1451) ve Sultan VI. Mehmed Han (Vahdettin,1918-1922) arasın- daki 500 yıllık süreçte sanata ve bilhassa musikîye gösterilen ilgiden çok hima- ye ve teşvik, bu sanatta şaheserlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Şimdi, tarihî bir seyir takip ederek tespit edebildiğimiz, İstanbul Mevlevîhânelerinde yetişmiş,buralardan feyz almış ve her biri dönemlerinin önemli sanatkârları olarak şöhret bulmuş musikîşinasları tanımaya başlayalım. Bazı istisnâları dışında mûsiki eserlerimizin yazılı kayıtlarının günümüze an- cak XVII.yüzyıldan itibaren gelmeye başladığı göz önüne alınırsa,tarihi gezin- timize bu yüzyıldan başlamamız yerinde olacaktır.
XVII.YÜZYIL
XVII. yüzyılda İstanbul, birçok sahada olduğu gibi musikîde de merkez olma yolunda önemli adımlar atmaktadır.Bu çerçevede Anadolu’dan ve Rumeli’den pek çok musikî meraklısının İstanbul’a gelerek buradaki ünlü sanatkârlardan ve musikî çevrelerinden faydalandığı görülmektedir.Bu dönemde Mevlevî dergâhlarında yetişmiş iki önemli musikîşinas dikkati çekmektedir: Hafız Kömür ve Çengî Yusuf Dede. Sultan VI.Mehmed döneminde(1648-1687) yaşamış, musikîdeki nazarî bilgileri ve parlak üslubuyla zamanın musikî üstadları arsında yer almış, dinî besteler yanında daha çok dindışı formdaki eserleriyle tanınan musikîşinas Kasımpaşalı Koca Osman’ın talebelerinden hânende Hâfız Kömür Efendi ‘nin zaman zaman XIX. yüzyılın ünlü bestekârı musâhib Kömürcüzâde Hâfız Mehmed Efendi ile karıştırıldığını bazı eserlerde görmekteyiz.1 IV.Murad(1623-1640) devri mûsikişinaslarından şâir, neyzen ve “çeng” çalmaktaki mahâretinden dolayı “çengî” diye tanınan Mevlevî Yusuf Dede(ö.1669) Konya’da doğdu, küçük yaşta İstanbul’a gelerek saraya alındı.Sultan’ın huzurunda yapılan küme fasıllarına bazan neyi bazan da çengi ile katılmış önce Galata Mevlevîhânesi’nin neyzenbaşılığına sonra da Beşiktaş Mevlevîhânesi’nin iki defa şeyhliğine tayin edilmiştir.2
XVIII. YÜZYIL
XVIII. yüzyıl Türk mûsikisinde bir olgunluğun yaşandığı dönemdir. Lâle devri ve onu takiben Sultan I. Mahmud Han (1730-1754), Sultan I. Abdülhamit Han (1774-1789) dönemlerinde mûsikişinaslara geniş imkanlar verilmiş, bu durum Sultan III. Selim Han(1789-1807)devrinde de devam etmiştir. Bu dönem mûsikisinin en önemli özelliklerinden birisi, bestekârların tarz (divan, tekke, âşık) farkı gözetmeksizin her üç sahada da eser vermiş olmalarıdır.
Bu yüzyılın en önemli mûsikişinaslarından birisi Buhûrîzâde Mustafa Itrî(ö.1711)’dir.
İstanbul’da doğdu ve orada yaşadı. Mûsikiyi zamanın üstadlarından öğrendi, talik hattını üstad Siyâhî Ahmed Efendi (ö.1697)’den meşk etti. Kırım Han’ı I. Selim Giray’dan iltifat gördü, Sultan IV. Mehmed (1648-1687)’in saray fasıllarına hânende olarak katıldı, saraydaki “esirciler kethüdâlığı” görevinden emekliye ayrılan Itrî na’t, gazel, nazîre, muammâ, tarih ve kıt’aların yanı sıra hece vezniyle türküler de yazmış; âyin, na’t, durak, tevşîh, ilâhi, peşrev, kâr beste, semâi gibi formlarda pek çok eser bestelemiş ancak bunlardan 50’ye yakını günümüze ulaşmıştır. Meşhur eserleri segâh makamındaki tekbîr,salât-ı ümmi- ye ve Mevlevî âyini; Mevlevî âyinlerinin başında okunması adet olan rast Na’t-ı Mevlânâ’sı,nevâ kâr’ı ve “Tûtî –i mûcize-gûyem ne desem lâf değil” mısrâıyla başlayan segâh yürük semâîsidir.3
Galata Mevlevîhanesi şeyhlerinden Kutbünnâyi Osman Dede ile oğlu Abdülbâkî Sırrı Dede de dönemin önemli mûsikişinaslarındandır. Neyzen,bestekâr, şâir ve mûsiki bilgini Şeyh Osman Dede (ö.1729) İstanbul’da doğdu, genç yaşta çeşitli ilim ve sanat dallarıyla ilgilendi, meşhur hattat Nefeszâde İsmail Efendi (ö.1679)’den sülüs ve nesih dersleri aldı. Mevleviyye tarikatına intisab ettikten sonra Galata Mevlevîhânesi’nde 18 sene neyzenbaşılık,32 sene de şeyhlik yaptı. Bir nota sistemi geliştirdi, ”Na’tî”mahlâsıyla şiirler kaleme aldı.Farsça Rabt-ı Ta’bîrât-ı Mûsiki adlı bir mûsiki nazariyatı eseri yazdı.Kendi yazıp bes- telediği “mi’râciyye” adlı dinî mûsiki bestesi Türk mûsikisinin en büyük eseri kabul edilir. Ayrıca durak, tevşîh, ilâhi ve âyin (4 adet), peşrev, saz semâîsi ve semâî formlarında eserleri vardır.4 Oğlu Abdülbâkî Sırrı Dede (ö.1750) ise 20 yaşında Galata Mevlevîhanesi’ne şeyh tayin edildi ve bu görevini 22 yıl devam ettirdi. Günümüze sadece rast peşrevi ulaşabilmiştir.5 Birçok sanatkârın yetişmesinde önemli rolü olan ve Yenikapı Mevlevîhânesi’nde 30 yıla yakın şeyhlik yapan Ali Nutkî Dede (ö.1804) Abdülbâkî Nâsır Dede ve Abdürrâhim Künhî Dede’lerin kardeşi olup Hamâmîzâde İsmail Dede’nin mûsiki hocasıdır. Defter-i Dervîşân adlı, Yenikapı Mevlevîhânesi hakkında çeşitli kayıtların bulunduğu tamamlanamamış bir eseri vardır.”Memiş” ve “Nutkî” mahlâsıyla manzumeler yazdı. Günümüze sadece şevkutarab makamında bir âyini ulaşabilmiştir.6 Bu dönemin bir diğer sanatkâr şeyhi, Arabzâde Ali Dede (ö.1767)’dir. Bir süre Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nin neyzenbaşılığını yaptıktan sonra hayatının son 7 yılını aynı dergâhın şeyhi olarak geçirdi. Bilhassa bestelediği saz eserleriyle şöhrete ulaşmışsa da eserleri bestekâr, şâir Arabzâde Abdurrahman Bâhir Efendi’ninkilerle (ö.1746) karıştırıldığından bestelediği peşrev ve saz semâîlerinin sayısı konusunda kesin bilgi vermek mümkün değildir.7
Dönemin önemli şair-bestekârlarından Yahyâ Nazîm(ö.1727),Enderun’da öğrenim gördü ve Osmanlı şiirinin önde gelen isimlerinden Nâilî ve Neşâtî’den faydalandı. Galata Mevlevîhanesi şeyhi Arzî Mehmed Dede’nin 3 yıl kadar hizmetinde bulundu. Genç yaşta hânendeliği,şâirliği ve bestekârlığıyla tanındı.Osmanlı edebiyat tarihinde en çok na’t yazan şairlerdendir. Padişah huzurunda düzenlenen fasıllara katılan Nazîm’ın beste ve semaî formunda bestelediği eserlerden çok azı günümüze ulaşmıştır. Sultan III.Ahmed döneminde(1703-1730) zamanın önemli neyzenleri arasında yer alıp neyzenbaşılığa kadar yükselen Derviş Mûsâ (ö.1728) tasavvufî sahadaki şiirleri ve bestelediği dinî ve dindışı formlardaki eserleriyle tanınmıştır. Dinî bestelerinin büyük kısmı kendi manzumeleridir.8 Asrın son yarısında şöhret kazanmış ünlü mûsikişinaslardan biri de Varkadosta Ahmed Ağa (ö.1794)’dır. Daha çok “Musâhib Ahmed Ağa”olarak bilinir. Küçük yaşta Amasya’dan İstanbul’a giderek burada saraya alındı. Mevleviyye tarîkatına intisab etti. Uzun süre Yenikapı ve Galata Mevlevîhânelerine devam etmesinin ardından III. Selim’den yakın ilgi görerek onun musâhipleri arasında yer aldı. İyi bir hânende ve tanbûrîdir. Bestelediği hicaz, nihavend ve sabâ âyininden sonuncusu unutulmuştur. Ferahfezâ makamıyla darb-ı hüner(19 zamanlı) usulünü tertip etmiş, zamanımıza 40’ı aşkın eseri ulaşmıştır.9
Kaleme aldığı şiirlerinde kullandığı “Şeydâ Hâfız” mahlâsıyla tanınan Abdurrahîm Dede (ö.1800), küçük yaşta hıfzını tamamladıktan sonra gözlerini kaybetti. Uzun süre mevlevîhânelerde tarîkat âdâbı ve mûsiki öğrendi. Yenikapı ve Üsküdar Mevlevîhanelerinde kudümzenbaşılık yaptı ve ayrıca üstad bir neyzen olarak tanındı. Günümüze ırak âyiniyle birlikte 10 civarında eseri ulaşabildi.10 Sultan III.Selim Han (1789-1807) şairliğinin yanı sıra saz icrâcılığı, mûsiki nazariyatına vukûfu ve özellikle bestekârlığıyla bilinen bir Osmanlı padişahıdır. Kırımlı Ahmed Kâmil Efendi’den aldığı usul dersi ve eser meşkiyle başlayan mûsiki hayatı, Hacı Sadullah Ağa ve Tanbûri İzak’ın tanbur dersleriyle devam etti. Mûsikiyle en fazla meşgul olduğu dönem şehzadelik yılları olmuş, en güzel eserlerini bu dönemde bestelemiştir. ”İlhâmî”mahlâsıyla şiirler yazmış,19 makam terkip etmiş, âyin, durak, na’t, tevşîh, İlâhi, peşrev, saz semâîsi, kâr,beste, semâî ve şarkı formlarında 100’ün üzerinde eser bestelemiştir. Döneminde,onun teşvikiyle Abdülbâkî Nâsır Dede ve Hamparsum Limonciyan birer mûsiki yazısı sistemi geliştirerek hükümdara sunmuşlardır.11
XIX. YÜZYIL
XVIII. yüzyılda özellikle Itrî’den sonra Türk mûsikisine yerleşmeye başlayan “klâsik üslup”, XIX.yy.da III. Selim’le başlayıp II.Mahmud (1808-1839)’un tamamladığı ortamla İsmail Dede, Şâkir Ağa, Zeki Mehmed Ağa, Dellâlzâde İsmail, Kazasker Mustafa İzzet, Tanbûrî Büyük Osman Bey, Yusuf Paşa ve Zekâî Dede ile sanatlı örneklerini verdikten sonra yerini Hacı Ârif Bey ve Şevki Bey’le “şarkı”formuna bırakmaya başladı. Bu yeni dönemden sonra kâr, murabba’, semâî gibi büyük formlara ve büyük usullere artık daha az rastlanılacaktır. Mevlevî mûsikisinin bu devirde büyük ilerleme kaydettiği görülür. XIX.yüzyıla kadar tespit edilen Mevlevî âyinlerinin toplam sayısı 16 olduğu halde sadece bu yüzyılda 45 âyin bestelenmiştir.
Bu dönemde yetişmiş mûsikişinaslar arasında önce 7 mevlevî şeyhinden söz etmek istiyorum:Bu konuya da 2 kardeş şeyhle başlıyorum: Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Abdülbâkî Nâsır Dede ve Abdurrahîm Künhî Dede. III.Selim ve II.Mahmud devirlerinde şöhret bularak bu 2 padişahtan da yakın ilgi görmüş olan Abdülbâkî Nâsır Dede (ö.1821),17 yıl şeyhlik makâmında kalmış; tasavvuf, edebiyat ve mûsiki sahalarındaki vukûfiyeti,yetiştirdiği talebeleri,bestelediği ve te’lif ettiği eserleriyle tanınmıştır.”Nâsır” mahlâsıyla şiirler yazmış,iki âyin bestelemiş,5 makam ve 1 usül terkip etmiş, mûsiki sahasında yazdığı Tedkik u Tahkik ve Tahrîriye adlı iki eseriyle nazariyat konusundaki kudretini ortaya koymuştur.12 Büyük ağabeyi Ali Nutkî Dede tarafından yetiştirilen Abdürrahîm Künhî Dede (ö.1831) mevlevîhânede kudümzenbaşılık görevinde bulunmuş,”Künhî” mahlâsıyla şiirler kaleme almıştır. Anberefşan adlı bir makamı terkip etmiş, bestelediği nühüft ve hicaz âyinden birincisi unutulmuştur.13 Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Mehmed Celâleddin Dede (ö.1908) mevlevîhan Osman Selahaddin Dede’nin oğludur.Dinî ve tasavvufî sahalarda olduğu gibi edebî sahada da kendini yetiştirmiştir.Şâzeliyye, Kâdiriyye ve Çiştiyye hilâfeti de olan Celâleddin Dede, şeyliği süresince Mesnevî okuttu. İyi bir tanbûrî ve neyzen olmasının yanı sıra mûsiki nazariyatı konusundaki çalışmalarıyla da tanınmıştır. Mevlevîhânenin 18 yılı vekâleten olmak üzere toplam 40 yıl şeyhliğini yapmıştır. Mûsiki eseri olarak sadece dügâh makamında bir âyin bestelemiştir.14 Beşiktaş Mevlevîhanesi şeyhlerinden Mehmed Said Dede (ö.1853) burada yetişti. Uzun süre mevlevîhânenin neyzenbaşılığını yaptıktan sonra hayatının son iki yılını da şeyh olarak geçirdi. Dönemin önemli bir ney virtüozu ve ney hocalarındandı. Bestelediği saz eserleriyle tanındı.15 Üsküdar Mevlevîhânesi’nde 38 yıl şeyhlik yapan Ahmed Ârif Hikmet Dede (ö.1874)’de mukâbelesi yapılmamış mâhur âyini ile bilinmektedir.Galata Mevlevîhânesi şeyhlerinden Mehmed Atâullah Dede (ö.1910) , kendisini dinî ilimlerde yetiştirdikten sonra felsefe ve sosyal bilimlerde de geliştirdi, geometriye de merakı vardı. Babasının vefatı üzerine 29 yaşında mevlevîhâneye şeyh tayin edildi ve vefatına kadar 39 yıl bu görevi sürdürdü. Usta bir ud ve kanun icrâcısı olmasının yanı sıra nota yazısını da çok iyi bilirdi. Ayrıca Hattat Sâmi Efendi ve Kıbrîsîzâde İsmail Hakkı Efendi’den tâ’lik meşk etmiştir.Mûsikide ses ölçüm âleti olan “sonometre” onun buluşudur.Arkadaşları şeyh Hüseyin Fahreddin Dede ve şeyh Mehmed Celâleddin Dede’lerle beraber baş- lattıkları Türk mûsikisi nazariyatını canlandırma hususundaki çalışmaları,daha sonra Rauf Yekta Bey aracılığıyla H.S.Arel,Suphi Ezgi ve M.Salih Uzdilek ta- rafından değerlendirilmiştir.16 Bu dönemde kendisinden bahsedeceğimiz son Mevlevî şeyhi, çok sevilen ve çok okunan acemaşîran âyini bestekârı Bahariye Mevlevîhânesi şeyhlerinden Hüseyin Fahreddin Dede(ö.1911)’dir. Gerek dinî ilimlerde ve tasavvuf sahasında ve gerekse mûsikide iyi bir tahsil görerek yetişti. Mutafzâde Ahmed Efendi, Yağlıkçızâde Ahmed Efendi, Zekâi Dede, Neyzen Yusuf Paşa gibi ünlü üstadlardan nazariyat ve repertuar dersleri aldı. Beşiktaş/ Bahariye Mevlevîhânesi’nde toplam 49 yıl (Mevlevîhânenin Beşiktaş/Fındıklı Karacehennem İbrahim Paşa Konağı/Maçka serüveninde 8 yıl şeyhliğine vekâlet edildi) şeyhlik yaptı.Güzel bir sese sahip olan ve hâfızasındaki eserlerin çokluğu ve sağlamlığı yanı sıra iyi bir bestekâr olarak tanınan Fahreddin Dede,devrin en büyük neyzenlerinden olup kuvvetli bir nazariyat bilgisine sahipti.Günümüze Mevlevî âyininin dışında bir peşrev, iki saz semâîsi ve beş şarkısı ulaşmıştur.17
Bu yüzyılın en önemli mûsikişinaslarından birisi Türk mûsiki tarihinin de önde gelen birkaç sîmâsı arasında yer alan Hamâmîzâde İsmail Dede’(ö.1846) dir. Küçük yaşta mûsikiye başladı. Yenikapı Mevlevîhânesi’nde şeyh Ali Nutkî Dede ile kardeşi Abdûlbâkî Nâsır Dede ve devrin ileri gelen mûsikişinaslarından faydalanarak kendisini yetiştirdi. Mevleviyye tarikatına intisab ettikten sonra 23 yaşında aynı mevlevîhânede çilesini doldurup “Dede” ünvanını aldı. Yetişmesinde Sultan III.Selim’in çok büyük rolü olmuş, sarayda düzenlenen fasıllara hânende olarak katılmıştır. II.Mahmud(1808-1839) döneminde sarayda önce musâhip sonra sermüezzin olmuştur.Türk mûsikisinin hemen her formunda eser vermiş müstesnâ sanatkârlardan olup bazılarının güftesi kendisine ait 500’ün üzerinde eser bestelemiş bunlardan ancak 300’e yakını günümüze ulaşabilmiştir. Bestelediği 7 âyin-i şerifle, en çok âyin besteleyen mûsikişinas olarak bilinir. Dede,bazı makamları Türk müziğine kazandırmış, hâfızasındaki eserlerle geçmiş-gelecek arasındaki bir köprü vazifesi görmüştür. Onun önemli bir diğer yönü de , ileride Türk mûsikisinin seçkin bestekârları arasında yer alacak pek çok talebe yetiştirmiş olmasıdır.18
“Eyyûbî” nisbesiyle anılan ve eski kaynaklardaki “Yenikapı Mevlevîhânesi çilekeşlerinden” ifadelerinden adı geçen mevlevîhânenin müdâvimleri arasında bulunduğu anlaşılan Hüseyin Dede (ö.?) de bu dönemin mûsikişinasları arasında yer almaktadır. Hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmayan, bestelediği nühüft âyini ilk defa 1859 yılında Yenikapı Mevlevîhânesi’nde okunan Hüseyin Dede’nin bazı peşrev ve saz semâîleri bestelediği söylenmektedir. 19 Genç yaşlarında Mevlevî tarikatına intisab ettikten sonra Galata Mevlevîhânesi şeyhi Kudretullah Dede zamanında çilesini tamamlayan Deli İsmail Dede (ö.1858-1863) aynı dergâhta neyzenbaşılık görevi yaptı. Mustafa Nakşî Dede (ö.1854)’nin meşihatı esnasında bir süre Kahire Mevlevîhânesi neyzenbaşılığı vazifesinde de bulundu. Aklına geleni hemen söyleyiveren serbest mizecıyla tanınan İsmail Dede bundan dolayı mûsiki çevrelerinde “Deli İsmail” diye tanınmıştır. Özellikle neyzenliğiyle tanınan İsmail Dede’nin bestelediği bazı peşrev ve saz semâîleri günümüze ulaşmıştır.20 Suyolcuzâde Sâlih Efendi (ö.1862) İstanbul’da doğdu. Enderun’da öğretim gördü. Burada Hamâmîzâde İsmail Dede’den özellikle faydalandı. Sonra musâhib-i şehriyârî ve hünkâr müezzinleri arasına alındı.Sesinin güzelliği ve bestelediği eserlerle şöhrete ulaştı. Dergâhlarda okuduğu ilâhi ve durakların yanı sıra bilhassa gazelleriyle tanınmıştır.
Müezzinbaşı Hâşim Bey (ö.1868) 8 yaşında Enderun’a alındı. Burada İsmail Dede, Dellalzâde İsmail ve Şâkir Ağa’nın derslerine devam ederek kendisini yetiştirdi. Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde musâhiplik ve serhânendelik, Sultan Abdülaziz (1861-1876) zamanında sermüezzinlik gö- revlerinde bulundu. Enderun’da bulunduğu yıllarda Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhi Hasan Nazif Dede’ye ve daha sonra Hâfız Baba adlı bir Bektâşi şeyhine intisab etti. Âyin, beste, semâî, şarkı ve köçekçe formlarında 80’in üzerinde eser besteledi. Bestelediği sûzinâk âyininin sözleri Mevlânâ’ya ait olmadığından mevlevîhânelerde okunması Konya Çelebisi Said Hemdem Çelebi tarafından yasaklanmıştır. Ayrıca Haşim Bey Mecmuası diye anılan,bazı nazarî bilgilerin de yer aldığı bir mûsiki mecmuası düzenlemiştir. 21 Eyyûbî Zekâi Dede’nin talebelerinden Beylikçizâde Ali Aşkî Bey(ö.1882?) , kaleme aldığı Türkçe ve Arapça manzumelerinin dışında özellikle dinî eserleriyle tanındı. Bir âyini unutulmuş, nikrîz âyini ise ölümü ile yarıda kalmıştır.
Hamâmîzâde İsmail Dede’nin en seçkin ve sâdık talebelerinden Mutafzâde Ahmed Efendi (ö.1883),uzun yıllar Kocamustafapaşa Sünbülî hânkâhında zâkirlik yaptı. Bilhassa okuduğu durak ve mersiyelerle şöhret buldu. Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede’ye de intisâbı bulunan Ahmed Efendi, hac yolculuğunda hocası İsmail Dede’yi yalnız bırakmamış, Onun Mina’da vefatı sırasında yanında bulunmuştur. Kuvvetli bir hâfızaya sahip olduğundan Dede’nin meşk ettiği eserleri öğrenmiş ve talebelerine de öğretmiştir. Bestelerinden ancak 2 ilâhi ve 1 şarkısı günümüze ulaşmıştır.22 Tanbûrî Osman Bey’den sonra dönemin en büyük saz eserleri bestekârı kabul edilen Neyzen Yusuf Paşa (ö.1884), Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhlerinden Said Dede’nin oğludur. Aynı zamanda bir ney virtüozu olan babasından ney öğrendi.Bu mevlevîhânede çile çıkarıp “dede” oldu. Neyzen olarak Muzıka-i Hümâyûn’a girdi. Abdülmecid devrinde mâbeynci ve musâhib olarak görev yaptı.Sultan Abdülaziz (1861-1876) ‘in ney hocası idi. Hükümdar tarafından önce “mîrliva” sonra “ferîk” rütbesine yükseltildi. Zamanın ünlü neyzenleri arasında yer aldı. Peşrev ve saz semâîleri ile şöhret buldu.23 Hacı Ârif Bey ve Şevki Bey’lerden sonra son devrin en tanınmış şarkı bestekârı kabul edilen Sermüezzin Rifat Bey (ö.1888), Tanbûrî Keçi Arif Ağa ile İsmail Dede’nin kızı Hatice Hanım’ın oğludur. Enderun’da yetişti,zamanla musâhip, müezzin-i şehriyârî ve fasl-ı hümâyun serhânendeliklerinde bulundu.Sultan II. Mahmud’dan Sultan II.Abdülhamid’e kadar 5 padişah devrinde yaşadı. Dinî ve dindışı sahada pek çok eser besteledi. Mevlevî olan ve iki âyininin yanı sıra ilâhi ve tevşihleri de bulunan Rifat Bey’in günümüze ulaşmış 336 eserinden 296’sı şarkı formundadır.24 Neyzen Yusuf Paşa’nın üvey amcası olan Salih Dede (ö.1888?), mevlevî çilesi çıkarıp dede oldu. Mûsikideki ilk bilgileri ve ney üflemeyi ağabeyi Said Dede’den öğrendi.Beşiktaş/Bahariye ve Kasımpaşa Mevlevîhânesi neyzenbaşılıklarını yaptı. Girdiği Muzıka-i Hümayûn’da ney hocalığı ve icracılığı görevlerinde bulundu. Şeddiaraban âyininin dışında bestelediği peşrev ve saz semâîlerinden bir kısmının notası günümüze ulaşmıştır.25
Dellâlzâde İsmail Efendi’nin talebelerinden Hacı Fâik Bey (ö.1891),şarkı formunda büyük başarı kazanmış mûsikişinaslardandır. Küçük yaşta Enderun’a alındı, orada özellikle Dellâlzâde’den faydalandı. Devrinin önemli bir bestekârı ve usta bir hânendesi olarak tanınmıştır. Dinî ve dindışı sahada pek çok formda 600’e yakın eser bestelediği söylenir. Günümüze başta iki Mevlevî âyini olmak üzere tevşih, şuğul, ilâhi, kâr, semâî ve şarkı formlarında toplam 170 civarında eseri ulaşmış olup bunların yarıdan fazlası şarkıdır.Sa’diyye ve Mevleviyye tarîkatlarına mensup usta bir giriftzen olan Hacı Fâik Bey,”Fâik” mahlâsıyla şiirler yazmış, Fâiku’l-âsâr adıyla bir güfte mecmuası neşretmiştir.26 Okuduğu na’t ve âyinlerin yanında özellikle durakları ile tanınan Behlül Efendi (ö.1895), genç yaşta Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede’ye (ö.1887) intisap etti ve mûsiki bilgilerini ondan aldı. Mûsikideki asıl hocası, adı geçen mevlevîhânenin neyzenlerinden Mûsâ Dede’dir. Yenikapı Mevlevîhânesi’nde na’t ve âyin-i şerîf, Üsküdar’daki Nalçacı ve Nasûhî tekkelerinde durak okurdu.Bir hayli eser bestelemesine rağmen üç dinî eseri günümüze ulaşmıştır. 27
İsmail Dede’nin genç talebelerinden Eyyûbî Hoca Zekâî Dede (ö.1897) ilk tahsilinden sonra küçük yaşta Kur’ân ve hat dersleri almaya başladı.18-19 yaşlarında hâfız oldu, az sonra babasından hat icâzeti aldı. Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den de sülüs ve nesih öğrendi. Eyyûbî Mehmed Efendi’den mûsikiye başladı, İsmail Dede’den de 1 yıl kadar eser meşketti. 15 yıla yakın Mısır’da kaldı. 43 yaşlarında Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selahaddin Dede’ye intisab ettikten sonra haftada iki defa burada âyin okumaya başladı.1883’te Daruşşafaka Mektebi’ne mûsiki hocası,1885’te Bahâriye Mevlevîhânesi’ne kudümzenbaşı oldu.Bu görevleri vefatına kadar devam etti.Klâsik Türk mûsikisinin bu yüzyıldaki en büyük bestekârlarından kabul edilen Zekâî Dede, dinî ve dindışı sahada hemen her formda eser bestelemiş, değerli talebeler yetiştirmiştir. Onun için,”Dede Ali Şîrûganî’den sonra dinî mûsiki sahasında en çok eser vermiş bestekâr” denilebilir. 500’ün üzerinde eser bestelediği söylenir.5 Mevlevî âyini bestelemiş, 300’e yakın eseri günümüze gelebilmiştir. Dinî mûsikimizde en çok “şuğul” besteleyen mûsikişinasımız olarak bilinir.28 Yenikapı Mevlevîhânesi’nde yetişen Ahmed Hüsâmeddin Dede (ö.1900) şeyh Osman Selâhaddin Dede tarafından yetiştirildi, mûsiki bilgilerini de mûsikişinslardan edindi. Bir süre sonra mevlevîhanenin neyzen başılığına getirildi. Başarılı bir âyin ve na’t okuyucusu idi, mutribi idare etmekteki hakimiyeti ile de şöhret bulmuş,”Na’tî” mahlâsıyla şiirler yazmıştır.29 Bestekâr ve Neyzen Aziz Dede (ö.1905) Üsküdar‘da doğdu.Gelibolu Mevlevîhânesi’nde çilesini bitirerek “dede” oldu.İstanbul’da neyzen Sâlim Bey’den neyini ve mûsiki bilgisini ilerletti. Galata,Üsküdar,Bahâriye, Kasımpaşa ve Yenikapı Mevlevîhânelerinde neyzenbaşılık yaptı.Zamanımıza 7 saz eseri gelebilmiştir.30
Hasan Sırrı Efendi (ö.1905), Hamâmîzâde İsmail Dede, Kazasker Mustafa İzzet Efendi gibi üstâdlardan aldığı derslerle kendini yetiştirdi. Bestekârlığının yanı sıra sesinin güzelliği ve mûsiki hocalığı ile tanındı. Önce Eskişehir Mevlevîhânesi şeyhi Hasan Dede’ye daha sonra Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede’ye intisab etti, dergâhlarda zâkirlik yaptı, ilâhi ve durak okudu. Ayrıca Sırrî imzasıyla çeşitli boyutlarda 48 adet hilye-i saâdet ve çok sayıda levha yazmıştır.31 Dönemin hânende ve neyzenlerinden Bolâhenk Mehmet Nuri Bey (ö.1911) Eyüp’te doğdu. Bir çok memuriyetlerde bulunduktan sonra “Tophâne İstihkâm ve Muayene Dairesi Mümeyyizliği”nden emekli oldu. Dellâlzâde İsmail Efendi’den dindışı, Şeyh Rıza Efendi’den dinî eserler meşk etti. Ayrıca çeşitli hocalardan mûsiki dersleri alarak kendisini yetiştirdi. Zamanının önemli mûsiki hocalarındandı. Hafızasındaki büyük eser birikimiyle bilinen Nuri Bey, Eğrikapı’daki meşkhânesinde pek çok talebe yetiştirdi.Hacı Kirâmî Efendi, Hâfız Sâmi, Şekecizâde Hâfız Hayreddin Bilgen bunlardan bazılarıdır. İstanbul’da 1290 (1873)tarihli bir Güfte Mecmuası neşretti. Aralarında bûselik ve karcığar makamındaki iki âyini de dahil olmak üzere peşrev, sirto, kâr, beste, ağır ve yürük semâî ve şarkılardan ibaret 70 civarındaki eseri günümüze ulaşmıştır.32
XX.YÜZYIL
XX. yüzyılın ilk çeyreğinin sonunda (1925) tekke ve zâviyelerin faaliyetlerinin durdurulmasına rağmen bu kaynaklardan yetişmiş, feyz almış pek çok sanatkârın mûsiki sanatındaki icraatları devam etti.Burada Mevlevîhânelerde yetişmiş son dönem mûsikişinaslarından söz edeceğim. Ayrıca Ahmed Celâleddin Dede, Abdülbâki Baykara, Ahmed Avni Konuk gibi zâtların bu sempozyumda başlı başına birer tebliğ konusu olmaları sebebiyle onların sadece isimlerini zik-retmekle yetineceğim.
Türk edebiyatının üslup sahibi bir yazarı olmasının yanı sıra gazeteciliği ve şarkı bestekârlığı ile de tanınan Ahmed Rasim (ö.1932) ilk mûsiki derslerini Darüşşafaka’daki talebeliği sırasında okulun mûsiki hocası Zekâi Dede’den aldı. Daha sonra hocasının Bahâriye Mevlevîhânesi’ndeki meşklerine devam etti ve ondan pek çok dinî ve dindışı eser öğrendi.Şevki Bey, Kemânî Tatyos Efendi ve Kemençeci Vasilaki gibi dönemin ünlü mûsikişinaslarıyla dostluklar kurarak bu konuda kendisini geliştirdi. Çoğunun güftesi kendisine ait 60’ın üzerinde şarkı besteledi. 140 civarında eseri ve binlerce makalesi yayımlanan Ahmed Rasim’in, devrinin mûsiki hayatını güzel bir üslûpla aksettiren kitap ve makalelerindeki doğrudan müşâhadelerine dayanarak verdiği bilgiler, dönemi için de birinci derecede kaynak niteliğindedir.33
Araştırma ve çalışmalarıyla Türk müzikolojisinin ve günümüz Türk mûsikisi sisteminin temelini atan Rauf Yektâ Bey (ö.1935)müzikolog, bestekâr ve neyzen kimliğiyle Türk mûsikisi tarihinin önde gelen sîmâlarından biridir. İlk mûsiki derslerine 14 yaşlarında Zekâî Dede’den dinî eserler geçerek başladı. Daha sonra nazariyat ve repertuar dersleriyle bu çalışmalarını genişletti. Akustik ve ses fiziği konusunda Salih Zeki Bey’den faydalandı, Şeyh Celâleddin Dede’den tanbur öğrendi. Ayrıca Batı müziğini ve literatürünü inceleme imkânı buldu. Yukarıda sözünü ettiğimiz 3 Mevlevî şeyhinin mûsiki nazariyatı çalışmalarından hareket ederek, bugün Türk mûsikisinde kullanılmakta olan nota yazısına temel alınan bir 8’li içerisinde 24 eşit olmayan aralığın yer aldığı 25 perdeli sistemin ilk teorik açıklamasını Rauf Yektâ Bey yapmıştır. 1886’da Kasımpaşa Mevlevîhânesi şeyhi Seyyid Ali Rıza Dede tarafından sikkesi tekbirlenerek Mevleviyye tarikatına intisab etti. Aldığı derslerle neyini ilerletti,uzun süre Mevlevîhânelerdeki mutrıp heyetlerinde neyzenlik yaptı, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ise 3 yıl neyzenbaşı görevini sürdürdü. Rauf Yekta Bey ayrıca telifleri ve mûsikiyle ilgili hemen her konuda kaleme aldığı 400 civarında makâlesiyle bir mûsiki otoritesi olduğunu ortaya koymuştur. Bestekârlıkla fazla meşgul olamamasına rağmen, aralarında bir Mevlevî âyininin de bulunduğu çeşitli formlarda 50 ci-varında eser bestelemiştir.34
Neyzen Emin Dede (Yazıcı,ö.1945), Tophane’de doğdu. Burada Sirkeci Mekteb-i İbtidâîsi’ni, Feyziyye Rüşdiyesi’ni ve Vefa İdâdîsi’ni bitirdi. 2 yıl Mekteb-i Hukûk-ı Şâhâne’ye devam etti ancak bitiremedi. I. Dünya Harbi yıllarında Erkân-ı Harbiyye Harita Şubesi hattatlığına getirildi. Orta okulda iken sülüs ve nesih dersleri aldı. Neyzen Aziz Dede’den ney öğrenerek Galata Mevlevîhânesi mutrıp heyetine katıldı. Burada neyzenbaşı Hakkı Dede’den neyini ilerletti. Rauf Yektâ Bey’den Hamparsum, Şevket Gavsi Bey’den Batı notası ve nazariyat öğrendi. Bu arada âyin, mirâciyye ve ilâhiler meşketti. Bolâhenk Nuri Bey’den de din dışı mûsiki eserleri meşketti. Neyzenbaşı olunca kendisine, çile çıkarmadığı halde ”dede” ünvanı verildi. Tekkeler kapatılıncaya kadar Galata ve Üsküdar Mevlevîhâneleri’nde neyzenbaşı olarak görev yaptı.Bir süre Dârülelhân’da ney hocalığı yapan Emin Dede’nin, I. selâmın ortalarına kadar gelen yarım kalmış bir “müsteâr âyini” bestelediği söylenir. 35
Zekâi Dede’nin mûsiki talebelerinden “Muallim Kâzım Bey” diye tanınan Kâzım Uz (ö.1942), Fatih’te doğdu. Darüşşafaka Mektebi’ni bitirdikten sonra Posta Telgraf Nezâreti ve Muzıka-i Hümâyûn’da çalıştı. Çeşitli öğretim kuruluşlarında 40 yılı aşkın eğitimcilik görevinde bulundu. Mûsikide Zekâi Dede’den başka Musullu Hâfız Osman Efendi ve şeyh Hüseyin Fahrettin Dede’den de ayrıca istifade etti. Mevleviyye tarîkatı müntesibi olan Kâzım Bey Bahâriye Mevlevîhânesi’ne devam etti, mutrıba çıkarak âyin okudu. Gençlik yıllarında Mûsikî Istılâhatı adlı bir eser yayımladı. Koska’da açtığı “Darülmûsiki” adlı dershânede pek çok talebe yetiştirdi. Hüseynî-bûselik makamını terkîp etti ve sultânîyegâh makamında bir âyin besteledi. Âyin, durak, ilâhi, operet, peşrev, saz semâîsi, beste, şarkı ve marş formlarında 200 kadar eser bestelediği söylenir.Günümüze ulaşan 70’e yakın eserinin 26’sı şarkı, 25’i marş formundadır.36 Bestekâr Zekâi Dede’nin oğlu Hâfız Ahmed Irsoy (ö.1943), Eyüp’te doğdu. 15 yaşında İbtidâi Mektebi’nden hocası Hâfız Osman Efendi’den hâfızlık ve babasından sülüs ve nesih icâzetnâmesi aldı, 16 yaşında Bahâriye Mevlevîhânesi’nde kudümzenliğe başladı. Mevlevîhânenin şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’den ney, Farsça ve Batı notası dersleri aldı. Ayrıca neyzen Emin Efendi(Yazıcı)’den Hamparsum notası, Rauf Yektâ Bey’den de Batı notası öğrenerek kendisini yetiştirdi. Babasının vefatı üzerine(1897) Bahâriye Mevlevîhânesi’nin, 3 yıl sonra da Yenikapı Mevlevîhânesi’nin neyzenbaşılığına getirildi. Her iki görevini de tekkelerin kapatılmasına kadar(1925) devam ettirdi. Bir süre imam ve hatiplik görevinde bulundu. Darüşşafaka Mektebi’ndeki mûsiki ve Kur’ân-ı Kerim hocalığını 45 yıl sürdürdü. Birçok eğitim kurumunda, bu arada Dârülbedâyî ve Dârülelhân’da hocalık ve idarecilik yaptı. 1941’de “reîsülkurrâ” ünvanı verilen Irsoy’un Mevlevî âyini, tevşih, şuğul, ilâhi, beste ve şarkı formlarında 500 kadar eser bestelediği söylenir.37
Tanbûri Cemil Bey’in oğlu tanbur virtuozu,viyolonselist, koroşefi, idareci, program yapımcısı ve yazar Mesud Cemil Tel (ö.1963), Cağaloğlu’nda doğdu. Dönemin pek çok ünlü mûsikişinasından Türk ve Batı mûsikisi dersleri alarak kendisini yetiştirdi. Devam ettiği Yenikapı ve Galata Mevlevîhâneleri’nde birçok mûsikişinasla tanıştı ve onlardan faydalandı. Bunlar arasında neyzen Emin Dede (Yazıcı), Rauf Yektâ Bey, Hâfız Ahmed Irsoy ve neyzen Hilmi Dede en önemlileridir. Bir ara Almanya’da da müzik eğitimi görmesinin ardından Türkiye’ye döndü. Dârülelhân’da ve bazı liselerde mûsiki hocalığı, İstanbul ve Ankara Radyoları’nda uzun süre programcılık, spikerlik, idarecilik, viyolonsel ve tanbur sanatçılığı yaptı, korolar kurarak onları yönetti. Bestekârlık konusuna fazla eğilmemiş olmasına rağmen mûsiki konulu 200 civarında makâle kaleme aldı.38 Son devirde özellikle dinî mûsikiye vukûfuyla tanınan Mehmed Münir Kökten (ö.1969), Zekâi Dede’nin kızı Ayşe Sıdıka Hanım’ın oğludur. Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede tarafından sikkesi tekbirlenerek Mevlevî oldu. Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti’nin çeşitli kademelerinde çalıştıktan sonra bu kurumdan emekliye ayrılmasının ardından vefatına kadar imam-hatiplik görevlerinde bulundu ve bu arada pek çok talebe yetiştirdi. İlk mûsiki derslerini dedesi Zekâi Dede’den aldıktan sonra dayısı Hâfız Ahmed Irsoy, Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede, Muallim İsmail Hakkı Bey ve Bestenigâr Ziya Bey’den aldığı derslerle mûsiki bilgilerini arttırdı. Bu dönemde, Bahâriye ve Yenikapı Mevlevîhâneleri’ne devam ederek oradaki mûsiki çalışmalarından istifade etti.
Bilhassa ezberindeki eserlerin çokluğuyla tanınan Münir Efendi,eserlerin orijinal özelliklerini kaybetmeden gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir köprü vazifesi görmüştür.39
Türk dinî mûsikisinin bu dönemdeki önemli temsilcilerinden Halil Can (ö.1973),Üsküdar’da doğdu. İmrahor’daki Vakıf Rüstempaşa Mektebi,Selîm-i Sâlis Numune Mektebi ve Üsküdar Sultânîsi’ni bitirdikten sonra 1923’de Dârülfünun Eczâcı Mektebi’ne girdi. Mezuniyetten sonra yedek subay olarak askere gitti, burada teskere bırakarak askerlik mesleğine girmiş oldu.
1927-1948 yılları arasında muhtelif şehirlerdeki askerî hastanelerde baş eczâcılık yaptı.1948’de yarbay iken askerlikten istifa ettikten sonra çeşitli kurumlarda çalıştı. 1961’de emekliye ayrılmasının ardından eczâcılığa devam etti.1953-1971 yıllarında İstanbul Belediye Konservatuarı, Eserleri Tasnif ve Tesbit Heyeti üyeliğinde, 1960-1971 yılları arasında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü Dinî Mûsiki dersi hocalığında bulundu.
Mûsikideki icracılığı, araştırmacılığı ve hocalığıyla tanındı. İlk mûsiki bilgilerini 1929’da kurulan Dârülfeyz-i Mûsiki Cemiyeti’nde edindi. Aynı yıllarda Galata Mevlevîhânesi neyzenbaşısı Emin Dede (Yazıcı)’den ney dersleri almaya başladı. Üç ay sonra aynı mevlevîhânenin mutrıp heyetine girdi. Bu arada Üsküdar Mevlevîhânesi şeyhi Ahmed Remzi Dede (Akyürek)’nin sikkesini tekbirlemesiyle Mevleviyye tarîkatına girdi. Mûsiki bilgilerini Bestenigâr Ziya Bey, Rauf Yektâ Bey ve Enderûnî Hâfız Ömer Efendi’den aldığı derslerle ilerletti. Ahmed Avni Konuk’tan âyin meşketti. Ankara ve İstanbul’da, evinde yapılan toplantılar birer edebiyat, tasavvuf ve mûsiki dersi mâhiyetindeydi. 1954’ten beri Konya’da yapılagelen “Mevlânâ’yı Anma ve Semâ Törenleri”nin kurucusu olup, 1972’ye kadar bu törenlerde neyzenbaşılık yaptı. Kendi ifadesine göre 6000’in üzerinde eserin yer aldığı dinî ve dindışı besteleri içerisine alan bir nota koleksiyonu vardı. Devlet radyoları arşivlerindeki Hamparsum nota koleksiyonları’nın Batı notasına çevrilme çalışmalarına katıldı. Mûsiki tarihi ve özellikle dinî mûsikiyle ilgili makale, araştırma ve tenkit yazıları yazdı. Arkadaşı Sadettin Heper’in isteği üzerine bestelediği hisar-bûselik ve bayâtî-bûselik peşrevlerini ona ithaf etti. Ayrıca Râkım Elkutlu’nun karcığar âyininin saz terennümleri de onundur.40
Her sene Konya’da düzenlenen “Mevlânâ’yı Anma ve Semâ Törenleri”ni kudümzenbaşı olarak uzun yıllar yönetmiş olan Sadettin Heper (ö.1980), Eyüp’te doğdu. Rüştiye tahsilinden sonra mûsiki dersleri almaya başladı. Komşusu Hâfız Ahmed Irsoy’dan Mevlevî âyinleri de dahil olmak üzere 1000’in üzerinde dinî ve dindışı formlarda eser meşketti. Neyzen Emin Dede’den Hamparsum notası, Rauf Yektâ Bey’den Batı notası, Galata ve Bahâriye Mevlevîhâleri neyzenbaşısı Hakkı Dede’den ney üflemeyi öğrendi. Bir süre Eyüp Sultan Camii’nde imamlık görevinde bulundu. Çeşitli kademelerinde görev yaptığı Mâliye Vekâleti’nden 1940’ların sonunda emekliye ayrıldı. Halil Can’la birlikte Devlet radyoları arşivlerindeki Hamparsum nota koleksiyonlarının Batı notasına çevrilme çalışmalarına katıldı. İstanbul Radyuosu’nda repertuvar kurulu üyeliği ve müşavirlik, İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda Tasnif ve Tesbit Heyeti üyeliği, İstanbul Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarı’nda öğretim üyeliği görevlerinde bulundu.”Bend-i bûselik” adlı birleşik bir makam terkip etti. Bestelediği hisar-bûselik makamındaki âyiniyle birlikte ilâhi, peşrev, beste, semâî ve şarkı formunda 15 civarında eseri bilinmektedir. Eserlerinde Zekâi Dede’nin tavrı sezilir.
Yurtiçi ve yurtdışında birçok dinî ve klâsik mûsiki topluluğunda kudüm icrâcısı olarak görev yaptı. Çeşitli yayın organlarında mûsiki tarihi, nazariyatı ve mûsiki meselelerini konu alan makâleler yayımladı. Ayrıca Konya Turizm Derneği’nin teşebbüsüyle 43 adet Mevlevî âyininin notasını güftesiyle birlikte Mevlevî Âyinleri adıyla neşretti(Konya 1974). Yetiştirdiği talebeler arasında Kâni Karaca özellikle zikredilmelidir.41
1 Hayatı ve sanatı hakkında daha geniş bilgi için bkz.Nuri Özcan,”Hâfız Kömür Efendi”,TDVİA.,c.15,s.93
2 Saadettin Nüzhet Ergun,Türk Mûsikisi Antolojisi,İstanbul 1942,c.1,s.36
3 Nuri Özcan,”Itrî”,Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi,İstanbul 1999,c.1,s.602-604
4 Süleyman Erguner,”Osman Dede,Nâyî”,TDVİA,c.33,s.461-462
5 Sadedin Nüzhet Ergun,Türk Mûsikisi Antolojisi,İstanbul 1942,c.1,s.152; Tarık Kip,TRT Türk Sanat Mûsikisi Saz Eserleri Repertuarı,Ankara 1981,s.53
6 Nuri Özcan,”Ali Nutkî Dede”,TDVİA.,c.2,s.423-424
7 Reşad Ekrem Koçu,”Ali Dede Efendi(Arabzâde,Sernezyen),İstanbul Ansiklopedisi,c.2,s.644; Nuri Özcan,”Ali Dede, Arapzâde”, TDVİA.,c.2,s.385-386
8 Mustafa Uzun,Nuri Özcan,”Nazîm”,TDVİA.,c.32,s.45-453
9 Nuri Özcan,”Ahmed Ağa,Vardakosta”,TDVİA.,c.2,s.41-42
10 Nuri Özcan,”Abdürrahîm Dede, Şeydâ Hâfız”,TDVİA,c.1,s.288-289
11 Nuri Özcan,”III.Selim(Mûsiki)”,TDVİA.,c.36,s.425-426
12 Sadettin Nüzhet Ergun,Türk Mûsikisi Antolojisi,İstanbul 1943,c.2,s.415-420; İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ,İstanbul 1958,s.24-26
13 Reşad Ekrem Koçu,”Abdürrahîm Künhî Dede”,İstanbul Ansiklopedisi,c.1,s.153-154; Sadeddin Nüzhet Ergun,Türk Mûsikisi Antolojisi,İstanbul 1943,c.2,s,420-422;
Mehmed Süreyya,Sicil-i Osmanî,İstanbul 1311,c.3,s.334
14 Nuri Özcan,”Mehmed Celâleddin Dede Efendi”,Keşkül,Sûfi Gelenek ve Hayat,İstanbul 2004,s.1,s.101-103
15 İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ,İstanbul 1958,s.255; Yılmaz Öztuna,”Said Dede(Şeyh Neyzen Mehmed)”,BTMA.,c.2,s.252
16 Yılmaz Öztuna,”Atâullah Dede(şeyh Mehmed)”,BTMA.,c.1,s.123; İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ,İstanbul 1958,s.83-86
17 İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ,İstanbul 1958,s.192-204;Nuri Özcan,”Hüseyin Fahreddin Dede”, TDVİA.,c.18,s.546-547
18 Rauf Yekta Bey,Esâtîz-î Elhan III;Dede Efendi,İstanbul 1340/1924;Yılmaz Öztuna,Dede Efendi,İstanbul 1987 ;Nuri Özcan,”İsmail Dede Efendi”,Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi,İstanbul 1999,c.1, s.663-665
19 Nuri Özcan,”Hüseyin Dede”,TDVİA.,c.18,s.541
20 Sadettin Nüzhet Ergun,Türk Mûsikisi Antolojisi,İstanbul 1943,c.2,s.500-501;Nuri Özcan,”İsmail Dede Efendi, Deli”,TDVİA,c.23,s.92-93
21 Sadun Aksüt,Türk Mûsikisinin 100 Bestekârı,İstanbul 1993,s.140-145
22 Nuri Özcan,”Ahmed Efendi,Mutafzâde “,TDVİA.,c.2,s.60-61;İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ, İstanbul 1958,s.31-33
23 Yılmaz Öztuna,”Yûsuf Paşa[Ferik Neyzen]”,BTMA.,c.2,s.503-504;Sadun Aksüt,Türk Mûsikisinin 100
24 Bestekârı,İstanbul 1993,s.176-177 Sadun Aksüt,Türk Mûsikisinin 100 Bestekârı,İstanbul 1993,s.181-193;Nuri Özcan,”Rifat Ney,Sermüezzin”, TDVİA.,c.35,s.103-104
25 Zaur Şükürov,”Salih Dede Efendi”,TDVİA.,c.36,s.37-38;İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ,İstanbul 1958,s.199-200,259,285
26 Nuri Özcan,”Hacı Faik Bey “,TDVİA,c.14,s.474;Avnî,”Bir Üstâz-ı Fenn-i Mûsiki”,Tercümân-ı Hakîkat, sy.4046,İstanbul 24 Kânunuevvel 1307 r./5 Kânunusânî 1892;Mehmet Nazmi Özalp,Türk Mûsikisi Tarihi, İstanbul 2000,c.1,s.628-629
27 Sadettin Nüzhet Ergun,Türk Mûsikisi Antolojisi,İstanbul 1943,c.2,s.442-444;Nuri Özcan,”Behlül Efendi”, TDVİA.,c.5,s.353
28 Rauf Yekta,Esâtîz-i Elhân I.Hoca Zekâî Dede Efendi,İstanbul 1318; Sadettin Nüzhet Ergun,Türk Mûsikisi Antolojisi, İstanbul 1943,c.2,s.446-464 ; Mustafa İsmail Rızvanoğlu,Eyyûbî Zekâî Dede (1824-1897) Hayatı ve Dinî Eserlari (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,1997
29 İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ,İstanbul 1958,s.190-191;Sadettin Nüzhet Ergun,Türk
Mûsikisi Antolojisi,İstanbul 1943,c.2,s.494-495
30 Reşad Ekrem Koçu,”Aziz Dede Efendi (Neyzen )” ,İstanbul Ansiklopedisi ,c.3, s.1702-1705;Vecdi Seyhun, “Aziz Dede”,Türk Mûsikisi Dergisi,İstanbul 1950,sy.32,s.2-3,21;Nuri Özcan,”Aziz Dede”,TDV İ A.,c.4,s.334- 335
31 Sadettin Nüzhet Ergun,Türk Mûsikisi Antolojisi,İstanbul 1943,c.2,s.443-444;a.mlf.,Türk Şairleri,İstanbul 1936 c.1,s.403;Yılmaz Öztuna,”Hasan Efendi[Yeniköylü Zâkir Hâfız,”Sırrî”]”, BTMA.,c.1,s.334;Nuri Özcan,
32 “Hasan Sırrı Efendi”,TDVİA.,C.16,S.352
İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ,İstanbul 1958,s.235-236;M.Nazmi Özalp,Türk Mûsikisi Tarihi, İstanbul 2000,c.2,s.26-27;Yılmaz Öztuna,”Nûri Bey[Bolaahenk][Hânende ve Neyzen Eyyûbî Me- hmed]”, BTMA .,c.2,s.148-149;Sadun Aksüt,Türk Mûsikisinin 100 Bestekârı,İstanbul 1993,s.227-231
33 İsmail Baha Sürelsan,Ahmed Rasim ve Mûsiki,Ankara 1977;Hasan Aksoy,”Ahmed Rasim”,TDEA.,c.1,s.71-73; Şerif Aktaş,”Ahmed Rasim”,TDVİA.,c.2,s.117-119
34 Süleyman Erguner,Rauf Yekta Bey,Neyzen-Müzikolog-Bestekâr,İstanbul 2003 ; Sadun Aksüt, Türk Mûsikisinin 100 Bestekârı,İstanbul 1993,s.300-308;Nuri Özcan,”Rauf Yekteey”,TDVİA.,c.34,s.468-470
35 İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ,İstanbul 1958,s.176-177;Beşir Ayvazoğlu,Neyin Sırrı Hâlâ Hasret,İstanbul 2002,s.47-63
36 Yılmaz Öztuna,”Uz[Muallim Hoca Sakallı Kâzım Efendi,sonra:Bey]”,BTMA.,c.2,s.463-465;Mustafa Rona, Yirminci Yüzyıl Türk Musikisi,İstanbul 1970,s.175-178
37 Sadettin Nüzhet Ergun,Türk Mûsikisi Antolojisi,İstanbul 1943,c.2,s.648-651;Mustafa Rona, Yirminci Yüzyıl Türk Musikisi,İstanbul 1970,s.144-146;Yılmaz Öztuna,”Irsoy[Zekâî-zâde Hâfız Ahmed Efendi]”, BTMA., c.1,s.368-370;Nuri Özcan,”Irsoy,Ahmet”, TDVİA.,c.19,s.131-133
38 40 ncı Sanat Yılında Mesut Cemil,1952;M.Nazmi Özal,Türk Mûsikîsi Tarihi,İstanbul 2000,c.2,s.273-284; Reşad Ekrem Koçu,”Cemil(Mes’ud Ekrem)”,İstanbul Ansiklopedisi,c.6,s.3446- 3456;Yılmaz Öztuna,”Cemil [Mes’ud Ekrem]”, BTMA.,c.1,s.175-177
39 İbnülemin Mahmud Kemal İnal,Hoş Sadâ,İstanbul 1958,s.220; Mustafa Rona, Yirminci Yüzyıl Türk Musikisi, İstanbul 1970,s.243-244; Nuri Özcan,”Kökten,Mehmed Münir”, TDVİA.,c.26,s.236-237
40 Bedi N.Şehsuvaroğlu,Eczacı Yarbay Neyzen Halil Can,İstanbul 1974;Mustafa Tatçı,”Serneyzen Halil Can’ın Kendi Dilinden Hayatı ve Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun Neyzan Can’ın Vefatına Düşürdüğü Bir Tarih Manzumesi”,Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,Ankara 1988,III/1,s.67-73
41 Mustafa Rona, Yirminci Yüzyıl Türk Musikisi, İstanbul 1970,s.464-466;YılmazÖztuna, ”Heper [Sâd- edin]”, BTMA.,c.1,s.340-341; Nuri Özcan,”Son Devrin Ünlü Mûsikişinaslarından Eyüplü Hâfız Ahmed Irsoy ve Talebesi Sadettin Heper”,VII.Eyüpsultan Sempozyumu Tebliğler,İstanbul 2003,s.125-127
#NURİ ÖZCAN